Konu Başlığı: Şu kainatın sahibi elbette bilerek yapıyor Gönderen: Zehibe üzerinde 15 Ekim 2010, 12:47:54 Şu kainatın sahibi, elbette bilerek yapıyor (http://www.risalehaber.com/images/news/58877.jpg) Bismillahirrahmanirrahim BİRİNCİ NÜKTELİ İŞARET Şu kâinatın Sahip ve Mutasarrıfı, elbette bilerek yapıyor ve hikmetle tasarruf ediyor ve her tarafı görerek tedvir ediyor ve her şeyi bilerek, görerek terbiye ediyor ve her şeyde görünen hikmetleri, gayeleri, faideleri irade ederek tedvir ediyor. Madem yapan bilir, elbette bilen konuşur. Madem konuşacak; elbette zîşuur ve zîfikir ve konuşmasını bilenlerle konuşacak. Madem zîfikirle konuşacak; elbette zîşuurun içinde en cemiyetli ve şuuru küllî olan insan nev’iyle konuşacaktır. Madem insan nev’iyle konuşacak; elbette insanlar içinde kàbil-i hitap ve mükemmel insan olanlarla konuşacak. Madem en mükemmel ve istidadı en yüksek ve ahlâkı ulvî ve nev-i beşere muktedâ olacak olanlarla konuşacaktır. Elbette, dost ve düşmanın ittifakıyla, en yüksek istidatta ve en âli ahlâkta ve nev-i beşerin humsu ona iktidâ etmiş ve nısf-ı arz onun hükm-ü mânevîsi altına girmiş ve istikbal onun getirdiği nurun ziyasıyla bin üç yüz sene ışıklanmış ve beşerin nuranî kısmı ve ehl-i imanı mütemadiyen günde beş defa onunla tecdid-i biat edip ona dua-yı rahmet ve saadet edip ona medih ve muhabbet etmiş olan Muhammed Aleyhissalâtü Vesselâm ile konuşacak ve konuşmuş; ve resul yapacak ve yapmış; ve sair nev-i beşere rehber yapacak ve yapmıştır. İKİNCİ NÜKTELİ İŞARET Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm iddia-yı nübüvvet etmiş, Kur’ân-ı Azîmüşşan gibi bir fermanı göstermiş ve ehl-i tahkikin yanında bine kadar mu’cizât-ı bâhireyi göstermiştir. O mu’cizat, heyet-i mecmuasıyla, dâvâ-yı nübüvvetin vukuu kadar vücutları kat’îdir. Kur’ân-ı Hakîmin çok yerlerinde en muannid kâfirlerden naklettiği sihir isnad etmeleri gösteriyor ki, o muannid kâfirler dahi mu’cizâtın vücutlarını ve vukularını inkâr edemiyorlar. Yalnız, kendilerini aldatmak veya etbâlarını kandırmak için hâşâ sihir demişler. Evet, mu’cizât-ı Ahmediyenin (a.s.m.) yüz tevatür kuvvetinde bir kat’iyeti vardır. Mu’cize ise, Hâlık-ı Kâinat tarafından, onun dâvâsına bir tasdiktir, sadakte hükmüne geçer. Nasıl ki, sen bir padişahın meclisinde ve daire-i nazarında desen ki, “Padişah beni filân işe memur etmiş.” Senden o dâvâya bir delil istenilse, padişah “Evet” dese, nasıl seni tasdik eder. Öyle de, âdetini ve vaziyetini senin iltimasınla değiştirirse, “Evet” sözünden daha kat’î, daha sağlam, senin dâvânı tasdik eder. (Mektubat, 19. Mektup ) Bediüzzaman Said Nursi LÜGAT: Aleyhissalâtü Vesselâm : Allah’ın Salât Ve Selâmı Onun Üzerine Olsun Âli : Yüce, Yüksek Beşer : İnsanlık, İnsanlar Cemiyetli : Kapsamlı, Geniş Cihet : Taraf, Yön Dâvâ : İddia Dâvâ-Yı Nübüvvet : Peygamberlik Dâvâsı Delâil-İ Kat’iye : Kesin, Şüphesiz Deliller Dua-Yı Rahmet Ve Saadet : Rahmet, Mutluluk Ve Huzur Duâsı Ehl-İ İman : İman Etmiş, İnanmış Olanlar Ehl-İ Tahkik : Gerçeği Delilleriyle Bilen Âlimler Etbâ : Tabi Olanlar, Uyanlar Ferman : Emir, Buyruk Hakikat : Gerçek, Esas Hâlık-I Kâinat : Evreni Ve Bütün Varlıkları Yaratan Allah Heyet-İ Mecmua : Genel Yapı Hikmet : Herşeyin Belirli Gayelere Yönelik Olarak, Mânâlı, Faydalı Ve Tam Yerli Yerinde Olması Hums : Beşte Bir Hükm-Ü Mânevî : Mânevî Hüküm, İdare İddia-Yı Nübüvvet : Peygamberlik İddiası İktidâ : Uyma, Tabi Olma İlâ Âhir : Sonuna Kadar İrade : Dileme, Tercih İsnad Etme : Dayandırma İstidad : Yetenek, Kabiliyet İstikbal : Gelecek İttifak : Birleşme, Söz Birliği Kàbil-İ Hitap : Muhatab Olabilen, Hitaba Lâyık Kâfir : Allah'ı Veya Onun Kesin Olarak Emrettiği Şeylerden Herhangi Birini İnkâr Eden Kimse Kâinat : Evren, Bütün Yaratılmışlar Kat’i : Şüphesiz, Kesin Kat’iyet : Kesinlik, Şüphesizlik Kur’ân-I Azîmüşşan : Şan Ve Şerefi Yüce Olan Kur’ân Kur’ân-I Hakîm : Her Âyet Ve Sûresinde Sayısız Hikmet Ve Faydalar Bulunan Kur’ân Küllî : Büyük, Kapsamlı, Geniş Lem’a : Parıltı Medih : Övgü Mu’cizât : Mu’cizeler Mu’cizât-I Ahmediye : Hz. Muhammed’in Mu’cizeleri Mu’cizât-I Ahmediye : Peygamber Efendimizin (A.S.M.) Gösterdiği Mu’cizeler Mu’cizat-I Bâhire : Ap Açık Mu’cizeler Mu’cize : Allah’ın İzniyle Peygamberler Tarafından Ortaya Konulup Bir Benzerini Yapmakta aciz Ve Hayrette Bırakan Olağanüstü Hal Ve Hareket Muannid : İnatçı, İnanmamakta Direnen Muhabbet : Sevgi Muktedâ : Kendisine Uyulan, İmam Mutasarrıf : Sonsuz Tasarruf Hakkı Olan, Mülkünde Dilediği Gibi Tasarruf Eden, Her İşi Kendi İstekle Kurallarına Göre İdare Eden Allah Mütemadiyen : Sürekli Olarak Nakletme : Aktarma, Anlatma Nev : Tür, Çeşit Nev : Tür, Çeşit Nev-İ Beşer : İnsan Türü, İnsanlık Nısf-I Arz : Yeryüzünün Yarısı Nur : Aydınlık, Işık Nuranî : Parlak, Işık Saçan Nübüvvet-İ Muhammediye : Hz. Muhammed’in Peygamberliği Nükte : İnce Anlamlı Söz Resul : Elçi, Peygamber Resul-İ Ekrem : Allah’ın En Şerefli Ve Değerli Elçisi Olan Hz. Muhammed Risalet-İ Ahmediye : Hz. Muhammed’in Peygamberliği Sair : Diğer, Başka Şuur : Bilinç, Anlayış, İdrak Tasdik : Doğrulama, Onay Tecdid-İ Biat : Söz Ve Bağlılığı Yenileme Tedvir : Çekip Çevirme, İdare Etme Terbiye : Belli Bir Amaca Erişecek Şekilde Geliştirme, Olgunluğa Kavuşturma Tetimme : Ek, Tamamlayıcı Not Tevatür : Yalan Üzerine Birleşmeleri Mümkün Olmayan Bir Topluluk Tarafından Bir Hadîs-İ Şerifin Ulvî : Yüce, Yüksek Vuku : Olma, Gerçekleşme, Meydana Gelme Vücut : Varlık Zîfikir : Fikir Sahibi, Düşünen Zîşuur : Şuur Sahibi, Bilinçli Ziya : Işık, Parlaklık |