Konu Başlığı: Şeytanın ‘Allah’ı ispat’ sorusu Gönderen: Zehibe üzerinde 16 Kasım 2009, 16:32:58 (http://www.risalehaber.com/images/news/62799.jpg) Bismillahirrahmanirrahim Rahmân ve Rahîm olan Allah'ın adıyla. De ki: O Allah birdir. • O Allah'tır, Sameddir; her şey Ona muhtaçtır, O ise hiçbir şeye muhtaç değildir. (İhlâs Sûresi: 1-2.) Şu Mevkıfın Üç Maksadı var. Birinci Maksad Bir yıldızın tokatıyla yere sukut eden ehl-i şirk ve dalâletin vekili, zerrelerden yıldızlara kadar hiçbir yerde zerre miktar şirke yer bulamadığından, o tarzdaki dâvâdan vazgeçip, fakat şeytan gibi, vahdete dâir teşkîkât yapmak için üç mühim suâl ile, ehadiyete ve vahdete dâir ehl-i tevhide vesvese yapmak istedi. Birinci Suâl: Zındıka lisâniyle diyor ki: "Ey ehl-i tevhid! Ben, kendi müvekkillerim nâmına bir şey bulamadım, mevcudâtta bir hisse çıkaramadım, mesleğimi ispat edemedim. Fakat, siz ne ile nihayetsiz bir kudret sahibi bir Vâhid-i Ehadi ispat ediyorsunuz? Neden Onun kudretiyle beraber başka eller karışmasını kâbil görmüyorsunuz?" Elcevap: Yirmi İkinci Sözde katî ispat edilmiş ki, bütün mevcudât, bütün zerrât, bütün yıldızlar, herbiri Vâcibü'l-Vücudun ve Kadîr-i Mutlakın vücûb-u vücuduna birer bürhan-ı neyyirdir; bütün kâinattaki silsilelerin herbiri, Onun vahdâniyetine birer delil-i katîdir. Kur'ân-ı Hakîm, hadsiz bürhanlarında ispat ettiği gibi, umumun nazarına en zâhir bürhanları daha ziyâde zikreder. Ezcümle, And olsun ki, onlara "Gökleri ve yeri yaratan kimdir?" diye sorsan, elbette "Allah" derler. (Lokman Sûresi: 25.) Göklerin ve yerin yaratılışı ile dillerinizin ve renklerinizin farklılığı da yine Onun âyetlerindendir. (Rum Sûresi: 22.) gibi pekçok âyâtla, Kur'ân-ı Hakîm, hilkat-i arz ve semâvâtı, vahdâniyete bedâhet derecesinde bir bürhan gösteriyor ki, ister istemez zîşuur olan her adam, hilkat-i arz ve semâvâtta, bizzarûre Hâlık-ı Zülcelâlini tasdik etmeye mecburdur ki, der. Birinci Mevkıfta, nasıl bir zerreden başladık, tâ yıldızlara ve semâvâta kadar sikke-i tevhidi gösterdik; Kur'ân-ı Hakîm şu nevi âyâtla, yıldızlardan ve semâvâttan tutup, tâ zerrelere kadar, şirki tard eder. Şöyle işaret eder ve mânen der: Semâvât ve arzı böyle muntazam halk eden bir Kadîr-i Mutlakın, elbette devâir-i masnuâtından olan manzûme-i şemsiye, bilbedâhe Onun kabza-i tasarrufundadır. Mâdem o Kadîr-i Mutlak, şemsi seyyârâtıyla kabza-i tasarrufunda tutuyor ve tanzim ve teshîr ve tedvîr ediyor; elbette o manzûme-i şemsiyenin bir cüz'ü ve şems ile bağlanan küre-i arz dahi kabza-i tasarrufunda ve tedbîr ve tedvîrindedir. Mâdem küre-i arz, kabza-i tasarrufunda ve tedbîr ve tedvîrindedir; bilbedâhe arzın yüzünde yazılan ve icad edilen ve yerin meyveleri ve gâyâtı hükmünde olan masnuât dahi Onun kabza-i Rubûbiyetinde ve terbiyesindedir. Mâdem bütün zeminin yüzüne serilen ve serpilen ve yüzünü yaldızlayan ve zînetlendiren ve her zaman tazelenen, gelip giden ve zemin onlarla dolup boşalan umum masnuât, kabza-i kudret ve ilmindedir ve adl ü hikmetinin mîzanıyla ölçülüp ve tanzim edilir; mâdem bütün enva Onun kabza-i kudretindedir; elbette o envaın muntazam ve mükemmel ferdleri ve âlemin küçük misâl-i musağğarları ve enva-ı kâinatın bilânçoları ve kitâb-ı âlemin küçücük fihristeleri hükmünde olan cüz'î ferdleri, bilbedâhe Onun kabza-i rubûbiyetinde ve icadındadır ve tedvîr ve terbiyesindedir. Mâdem herbir zîhayat, kabza-i tedbîr ve terbiyesindedir; elbette o zîhayatın vücudunu teşkil eden hüceyrât ve küreyvât ve âzâ ve âsab, bilbedâhe onun kabza-i ilim ve kudretindedir. Mâdem herbir hüceyre ve kandaki herbir küreyvât Onun taht-ı emrindedir ve daire-i tasarrufundadır ve Onun kanunuyla hareket ederler; elbette bütün bunların madde-i esâsiyesi ve bütün onlardaki nakş-ı san'ata ve nesc-i nakşa mekikler ve yaylar hükmünde olan zerrât dahi bizzarûre Onun kabza-i kudretinde ve daire-i ilmindedir ve Onun emriyle, izniyle, kuvvetiyle muntazam hareket yapar, mükemmel vezâif görürler. Mâdem herbir zerrenin hareketi ve vazife görmesi Onun kanunuyla, izniyle, emriyledir; elbette teşahhusât-ı vechiye ve herkesin yüzünde herkesten onu temyiz edecek birer alâmet-i fârika bulunması ve sîmâlar gibi, seslerde, dillerde ayrı ayrı farklar bulunması, bilbedâhe Onun ilim ve hikmetiyledir. İşte şu silsileye mebde' ve müntehâyı zikrederek işaret eden şu âyete bak: Göklerin ve yerin yaratılışı ile dillerinizin ve renklerinizin farklılığı da yine Onun âyetlerindendir. İlim sahipleri için elbette bunda deliller vardır. (Rum Sûresi: 22.) Bediüzzaman Said Nursi SÖZLÜK: ADL : Adâletli; Allah'ın isimlerinden. ALÂMET-İ FÂRİKA : Farklılık belirtisi, işareti. ÂSÂB : sinir, sinirler ve damarlar. ÂZÂ : Üye; organ, bedenin her bir uzvu. BEDÂHET : Açıklık. Belli, açık. BİLBEDÂHE : Açıklıkla, açıktan, meydanda olarak, besbelli, ap açık bir şekilde. BİZZARÛRE : Kesinlikle, zarûri olarak, mecburî olarak. BİZZARÛRE : Kesinlikle, zarûri olarak, mecburî olarak. BÜRHÂN-I NEYYİR : Parlak ve aydınlatan delil. CÜZ'Î : Azdan olan, parçaya âit olan, pek az, kıymetsiz. DELİL-İ KAT'Î : Kesin ve inandırıcı delil. DEVÂİR-İ MASNÛÂT : San'atla yapılmış eserlerin dâireleri. ENVÂ : Çeşitler, türler, cinsler, nevîler. FERD : Tek, bir, yekta; kişi; eşsiz. FİHRİSTE : Bir kitabın içinde bulunan şeyleri sıra ile gösteren liste. GAYÂT : Gayeler, amaçlar, emeller. HÁLIK : Yaratıcı, herşeyi yoktan yaratan Allah. HİKMET : Felsefe, ilim; gayeli olma, faydalılık. HİLKAT-İ ÂRZ : Ârzın, dünyanın yaratılışı. HÜCEYRÂT : Hücreler. İCAD : Yoktan yaratmak. KABÎL : Gibi, benzer. KABZA-İ TASARRUF : İdâre eli. Tasarrufu altında. KABZA-İ TEDBÎR : Tedbir eli. KADÎR-İ MUTLAK : Kudreti mutlak olan ve herşeye gücü yeten, sonsuz kudret sahibi Allah. KÜREYVÂT : Mikroskobik hayvanlar, hücreler. KÜREYVÂT : Mikroskobik hayvanlar, hücreler. MADDE-İ ESÂSİYE : Esas, temel madde. MANZÛME-İ ŞEMSİYE : Güneş Sistemi. MASNUAT : Sanatla yapılmış olan eserler, varlıklar. MEKİK : Nakış dokumada kullanılan bir âlet. MEVCUDÂT : Yaratılmış olan, mevcut olan şeyler; varlıklar. MEVKIF : Kısım, bölüm, durak, istasyon. MİSÂL-İ MUSAĞĞAR : Küçültülmüş örnek, nümûne; birşeyin bütün özelliklerini taşıyan, ondan daha küçük olan örneği. MUNTAZAM : Düzene girmiş, intizamlı. MÜVEKKİL : Vekil tâyin eden. Kendi işini başka birisine havale eden. NAKŞ-I SANAT : Sanat nakşı, sanat süsü. NESC-İ NAKŞ : Nakış dokuması. Süslemeli dokuma. SEMÂVÂT : Gökler. SEYYÂRÂT : Gezegenler. Bir yerde durmayıp yer değiştiren şeyler. SİKKE-İ TEVHİD : Tevhid mührü. SÎMÂ : Yüz, çehre. ŞEMSÎ : Güneşe ait. Güneşle alâkalı. ŞİRK : Allah'tan başka ilâh tanıma, Ona ortak koşma. TANZİM : Düzene koyma, sıralama, düzenleme. TARD : Kovma. TASARRUF : Birşeyin sahibi olup, idâre etme, mülkünü istediği gibi kullanma. TEDVÎR : Döndürme, çekip çevirme, idâre etme. TEMYİZ : Birbirinden ayırma, seçme, fark etme. TERBİYE : Beslemek, yetiştirmek, büyütmek. TESHÎR : İtaat ettirmek, boyun eğdirmek, emir altına almak. TEŞAHHUSÂT-I VECHİYE : Yüzün, sîmânın belirlenmesi. TEŞKİL : Meydana getirme, ortaya koyma. VÂCİBÜ'L-VÜCUD : Varlığı zarurî ve şart olan, varlığı gerekli olan ve yokluğu düşünülemeyen, varlığı zâtî, ezelî, ebedî olan; varlığı, vücud tabakalarının en sağlamı, en kuvvvetlisi, en esaslısı ve en mükemmeli olan. VAHDÂNİYET : Allah'ın tek ve benzersiz olup, kusur ve noksanlardan uzak olması. VÂHİD-İ EHAD : Bir olan ve birliği her bir şeyde tecellî eden Allah. VEZÂİF : Vazifeler, işler. YALDIZ : Cilâ, parlatmaya yarayan şey. ZÂHİR : Görünen, açık, dış yüz. ZINDIKA : Dinsizlik, inançsızlık. ZÎHAYAT : Hayat sahibi, canlılar. ZÎNET : Süs. ZÎŞUUR : Akıl, şuur sâhibi. Yorum Konu Başlığı: Ynt: Şeytanın ‘Allah’ı ispat’ sorusu Gönderen: Ceren üzerinde 26 Nisan 2019, 13:57:20 Esselamu aleykum. Rabbim razı olsun bilgilerden kardeşim. ..
Konu Başlığı: Ynt: Şeytanın ‘Allah’ı ispat’ sorusu Gönderen: Mehmed. üzerinde 27 Nisan 2019, 12:28:15 Ve Aleykümüsselam Rabbim bizleri doğru yoldan ayırmasın Rabbim paylaşım için razı olsun
Konu Başlığı: Ynt: Şeytanın ‘Allah’ı ispat’ sorusu Gönderen: Sevgi. üzerinde 27 Nisan 2019, 16:04:32 Aleyküm selâm şeytan daima Allah ı inkar eder sürekli ispat soruları sorar çünkü onun kurtuluşu yoktur
|