๑۩۞۩๑ İslami İlimler Dunyası ๑۩۞۩๑ => Nurdan Damlalar => Konuyu başlatan: Sefil üzerinde 18 Aralık 2011, 02:22:20



Konu Başlığı: Sefahet ve rezaletteki hürriyet, hürriyet değildir
Gönderen: Sefil üzerinde 18 Aralık 2011, 02:22:20
Sefahet ve rezaletteki hürriyet, hürriyet değildir    

Nâzenin hürriyet, âdâb-ı şeriatla müteeddibe ve mütezeyyine olmak lâzımdır. Yoksa, sefahet ve rezaletteki hürriyet, hürriyet değildir. Belki hayvanlıktır, şeytanın istibdadıdır.

Nefs-i emmâreye esir olmaktır...

Tahdid-i hürriyet dahi insaniyetnokta-i nazarından zarurîdir.
 
Sual: Şimdi hürriyet bahsini suâl edeceğiz. Nedir şu hürriyet ki, o kadar tevilât onda birbiriyle çekişiyorlar? Ve hakkında acip, garip rüyalar görülür?
Cevap: Yirmi seneden beri onu, hattâ rüyalarda takip eden ve o sevda ile herşeyi terk eden birisi, size güzel cevap verebilir.
Sual: Hürriyeti bize çok fena tefsir etmişler. Hattâ âdetâ hürriyette insan her ne sefahet ve rezalet işlerse, başkasına zarar vermemek şartıyla birşey denilmez, diye bize anlatmışlar. Acaba böyle midir?
Cevap: Öyleleri hürriyeti değil, belki sefahet ve rezaletlerini ilân ediyorlar ve çocuk bahanesi gibi hezeyan ediyorlar. Zira, nâzenin hürriyet, âdâb-ı şeriatla müteeddibe ve mütezeyyine olmak lâzımdır. Yoksa, sefahet ve rezaletteki hürriyet, hürriyet değildir. Belki hayvanlıktır, şeytanın istibdadıdır. Nefs-i emmâreye esir olmaktır.
Hürriyet-i umumî, efrâdın zerrât-ı hürriyâtının muhassalıdır. Hürriyetin şeni odur ki, ne nefsine, ne gayrıya zararı dokunmasın. “Tam ve mükemmel hürriyet, kişinin firavunlaşmaması ve başkasının hürriyeti ile alay etmemesidir. Şüphesiz gaye haktır; ama mücadele usulüne uygun değildir.” (...)
Belki hürriyet budur ki: Kanun-u adalet ve tedipten başka, hiç kimse kimseye tahakküm etmesin. Herkesin hukuku mahfuz kalsın, herkes harekât-ı meşruasında şâhâne serbest olsun. “Allah’ı bırakıp da birbirimizi rab edinmeyelim.” (Âl-i İmrân Sûresi: 3:64.) nehyinin sırrına mazhar olsun. (...)
Hem de kut-u lâyemût ve vahşet ile âlûde olan hürriyet, sizin dağ komşularınız olan hayvanlarda da bulunuyor. Vâkıa, şu biçare vahşî hayvanların bir lezzeti ve tesellîsi varsa, o da hürriyetleridir. Lâkin güneş gibi parlak, her ruhun mâşukası ve cevher-i insaniyetin küfvü o hürriyettir ki, saâdet-sarây-ı medeniyette oturmuş ve marifet ve fazilet ve İslâmiyet terbiyesiyle ve hulleleriyle mütezeyyine olan hürriyettir.
Sual: Ne diyorsun? Şu senâ ettiğin hürriyet hakkında denilmiştir: “Hürriyet Cehenneme lâyıktır; çünkü o kâfirlere mahsustur.” (Hizanlı Şeyh Selim’e ait bir beyit)
Cevap: O bîçâre şair, hürriyeti bolşevizm mesleği ve ibâha mezhebi zannetmiş. Hâşâ! Belki insana karşı hürriyet, Allah’a karşı ubudiyeti intaç eder. (...)
Hem de, yirmi senelik İslâmiyetin bir fedaisi de demiştir: “Hürriyet Rahmân’ın ihsânıdır, zira o îmânın bir hassasıdır.”
Suâl: Nasıl hürriyet imânın hassasıdır?
Cevap: Zirâ, rabıta-i İmân ile Sultan-ı Kâinata hizmetkâr olan adam, başkasına tezellül ile tenezzül etmeye ve başkasının tahakküm ve istibdadı altına girmeye o adamın izzet ve şehamet-i imaniyesi bırakmadığı gibi; başkasının hürriyet ve hukukuna tecavüz etmeyi dahi, o adamın şefkat-i imaniyesi bırakmaz. Evet, bir padişahın doğru bir hizmetkârı, bir çobanın tahakkümüne tezellül etmez. Bir biçareye tahakküme dahi o hizmetkâr tenezzül etmez. Demek İmân ne kadar mükemmel olursa, o derece hürriyet parlar. İşte Asr-ı Saâdet...
Eski Said Dönemi Eserleri, Münazarat, s. 235-239
***
Asıl, mü’min hakkıyla hürdür. Sâni-i Âleme abd ve hizmetkâr olan, halka tezellüle tenezzül etmemek gerektir. Demek, ne kadar imana kuvvet verilse, hürriyet de o kadar kuvvet bulur. Amma hürriyet-i mutlak ise, vahşet-i mutlakadır, belki hayvanlıktır. Tahdid-i hürriyet dahi insaniyet nokta-i nazarından zarurîdir. (...)
Salisen: Bazı sefih ve lâübaliler hür yaşamak istemediklerinden, nefs-i emmarenin esaret-i rezilesi altına girmek istiyorlar.
Elhasıl: Şeriat dairesinden hariç olan hürriyet, ya istibdat veya esaret-i nefis veya canavarcasına hayvanlık veya vahşettir. Böyle lâübaliler ve zındıklar iyi bilsinler ki, dinsizlikle ve sefahetle sahib-i vicdan hiçbir ecnebîye kendilerini sevdiremezler ve benzetemezler. Zira mesleksiz ve sefih sevilmez...
Eski Said Dönemi Eserleri, Makalât, s. 73