๑۩۞۩๑ İslami İlimler Dunyası ๑۩۞۩๑ => Nurdan Damlalar => Konuyu başlatan: Zehibe üzerinde 27 Ekim 2009, 20:30:17



Konu Başlığı: Ref-i imtiyaz lazım
Gönderen: Zehibe üzerinde 27 Ekim 2009, 20:30:17
(http://www.risalehaber.com/images/news/62479.jpg)

Bismillahirrahmanirrahim  

Herkesin şevkini kıran ve neş'esini kaçıran ve ağrazlar ve taraftarlıklar hissini uyandıran ve sebeb-i tefrika olan ırkçılık cemiyat-ı akvamiyeyi teşkiline sebebiyet veren ve ismi meşrutiyet ve mânâsı istibdat olan ve İttihad ve Terakki ismini de lekedar eden buradaki şube-i müstebidaneye muhalefet ettim.

Herkesin bir fikri var. İşte sulh-u umumî, aff-ı umumî ve ref-i imtiyaz lâzım. Tâ ki, biri bir imtiyaz ile başkasına haşerat nazarıyla bakmakla nifak çıkmasın. Fahr olmasın, derim: Biz ki hakikî Müslümanız; aldanırız, fakat aldatmayız. Bir hayat için yalana tenezzül etmeyiz.

Zira, biliyoruz ki, “En büyük hile, hileleri terk etmektir.” Fakat, meşru, hakikî meşrutiyetin müsemmâsına ahd ü peyman ettiğimden, istibdat ne şekilde olursa olsun, meşrutiyet libası giysin ve ismini taksın, rastgelsem sille vuracağım.

Fikrimce meşrutiyetin düşmanı, meşrutiyeti gaddar, çirkin ve hilâf-ı şeriat göstermekle meşveretin de düşmanlarını çok edenlerdir. "Tebeddül-ü esmâ ile hakaik tebeddül etmez." En büyük hatâ, insan kendini hatâsız zannetmek olduğundan, hatâmı itiraf ederim ki, nâsın nasihatini kabul etmeden nâsa nasihati kabul ettirmek istedim. Nefsimi irşad etmeden başkasının irşadına çalıştığımdan, emr-i bilmârufu tesirsiz etmekle tenzil ettim.

Hem de tecrübe ile sabittir ki, ceza bir kusurun neticesidir. Fakat bazan o kusur, işlenmemiş başka kusurun suretinde kendini gösterir, o adam mâsum iken cezaya müstehak olur. Allah musibet verir, hapse atar, adalet eder. Fakat hâkim ona ceza verir, zulmeder.

Ey ulû'l-emir! Bir haysiyetim vardı, onunla İslâmiyet milliyetine hizmet edecektim; kırdınız. Kendi kendine olmuş istemediğim bir şöhret-i kâzibem vardı, onunla avâma nasihatımı tesir ettiriyordum; maalmemnuniye mahvettiniz. Şimdi usandığım bir hayat-ı zaifim var; kahrolayım eğer idama esirgersem! Mert olmayayım, eğer ölmeye gülmekle gitmezsem! Suretâ mahkûmiyetim, vicdanen mahkûmiyetinizi intaç edecektir. Bu hal bana zarar değil, belki şandır. Fakat millete zarar ettiniz. Zira nasihatımdaki tesiri kırdınız.(Divan-ı Harb-i Örfi sh. 40)

Bediüzzaman Said Nursi

SÖZLER:
ZÂBİT : Subay, askeri kumanda eden rütbeli asker, kuvvetli, yavuz; zabteden.
SEYYİÂT : Kötülükler, günahlar, suçlar.
HASENE : İyilik, güzellik, hayırlı amel; Allah rızâsına uygun iş.
AĞRÂZ : Garazlar, maksatlar.
TEFRİKA : Ayrılık, bölünme.
CEMİYÂT-I AKVÂMİYE : Milletlerin ortak cemiyetleri.
MEŞRÛTİYET : Bir hükümdarın başkanlığı altındaki millet meclisi ile idâre edilen devlet sistemi.
İSTİBDAT : Kanuna ve nizâma tâbî olmayan, keyfî, baskıcı yönetim; zulüm ve tahakküm.
MÜSTEBİDÂNE : Diktatörcesine.
MUHÂLEFET : Karşı gelme.
SULH-U UMÛMİ : Genel barış. Toplumsal barış.
AFFI UMUMİ: Genel af
REF'-İ İMTİYAZ : İmtiyazın, sınıflamanın kalkması. Aynı hakka sahip herkese aynı muâmele yapılması.
HAŞERÂT : Böcek, akrep, yılan gibi küçük hayvanlar.
NİFAK : Dıştan Müslüman göründüğü halde inanmamak, ikiyüzlülük, dinde riyâ.
FAHR : Övünme, büyüklük taslama.
MEŞRÛ : Helâl, İslâma uygun, haram ve yanlış olmayan.
MÜSEMMÂ : İsimlendirilen, isim sâhibi.
AHD Ü PEYMÂN : Söz ve yemin.
İSTİBDAT : Kanuna ve nizâma tâbî olmayan, keyfî, baskıcı yönetim; zulüm ve tahakküm.
GADDAR : Çok zâlim. Kahredici.
HİLÂF-I ŞERİAT : Şeriata aykırı.
TEBEDDÜL-Ü ESMÂ : İsimlerin değişmesi, yenilenmesi.
HAKAİK : Gerçekler, hakîkatler.
TEBEDDÜL : Yenilenme, değişme.
NÂS : İnsanlar.
NASİHAT : Öğüt.
İRŞAD : Doğru yolu gösterme; gafletten uyandırıp hidâyet yolunu gösterme.
EMR-İ BİLMÂRUF : İyiliğin emredilmesi.
TENZİL : Kıymetten düşürme, hiçe indirme, aşağı indirme.
TECRÜBE : Deneme, imtihan.
SABİT : Doğruluğu isbat edilmiş olan.
MÜSTEHAK : Hak eden, hak etmiş, kendisi kazanmış.
MUSÎBET : Belâ, felâket, hastalık, dert, sıkıntı, ezâ, başa gelen acı durumlar.
ULÛLEMR : Reis, başkan, âmir.
HAYSİYET : İtibâr, değer, şeref, kıymet, derece, mertebe; cihet, bakım.
ŞÖHRET-İ KÂZİBE : Geçici, yalancı şöhret, aldatıcı nâm.
AVÂM : Sıradan biri, fakir halk tabakası; okuyup yazması az olan; ilim ve irfânı az, basit yaşayışa sahip kimse.
NASİHAT : Öğüt.
MAALMEMNUNİYE : Memnuniyetle.
SÛRETÂ : Görünüşte, zahiren.
İNTÂC : Netice verme, doğurma.