๑۩۞۩๑ İslami İlimler Dunyası ๑۩۞۩๑ => Nurdan Damlalar => Konuyu başlatan: Zehibe üzerinde 16 Eylül 2009, 13:37:18



Konu Başlığı: Peygamberimizi tanımalı, dinlemeliyiz
Gönderen: Zehibe üzerinde 16 Eylül 2009, 13:37:18
(http://www.risalehaber.com/images/news/61057.jpg)

Bismillahirrahmanirrahim

Rabbimizi bize tarif eden üç büyük küllî muarrif var.

Birisi şu kitâb-ı kâinattır ki, bir nebze, şehâdetini on üç lem'a ile, Arabî Nur Risâlesinden On Üçüncü Dersten işittik;

birisi şu kitâb-ı kebîrin âyet-i kübrâsı olan Hâtemü'l-Enbiyâ Aleyhissalâtü Vesselâmdır;

biri de Kur'ân-ı Azîmüşşandır.

Şimdi, şu ikinci bürhan-ı nâtıkı olan Hâtemü'l-Enbiyâ Aleyhissalâtü Vesselâmı tanımalıyız, dinlemeliyiz.

Evet, o bürhanın şahs-ı mânevîsine bak:

Sath-ı arz bir mescid, Mekke bir mihrab, Medîne bir minber; o bürhan-ı bâhir olan Peygamberimiz Aleyhissalâtü Vesselâm bütün ehl-i imâna imam, bütün insanlara hatip, bütün enbiyâya reis, bütün evliyâya seyyid, bütün enbiyâ ve evliyâdan mürekkeb bir halka-i zikrin serzakiri; bütün enbiyâ hayattar kökleri, bütün evliyâ tarâvettar semereleri bir şecere-i nurâniyedir ki, herbir dâvâsını, mu'cizâtlarına istinad eden bütün enbiyâ ve kerâmetlerine itimad eden bütün evliyâ tasdik edip imza ediyorlar. Zîrâ, o "La İlahe İllâlah" der, dâvâ eder. Bütün sağ ve sol, yani mâzi ve müstakbel taraflarında saf tutan o nurânî zâkirler, aynı kelimeyi tekrar ederek, icmâ ile mânen "Sadakte ve bil hakkı Netakte" derler.

Hangi vehmin haddi var ki, böyle hesapsız imzalarla teyid edilen bir müddeâya parmak karıştırsın.

İKİNCİ REŞHA:

O nurânî bürhan-ı tevhid, nasıl ki iki cenâhın icmâ ve tevâtürüyle teyid ediliyor; öyle de, Tevrat ve İncil gibi kütüb-ü semâviyenin Haşiye yüzler işârâtı ve irhâsâtın binler rumuzâtı ve hâtiflerin meşhur beşârâtı ve kâhinlerin mütevâtir şehâdâtı ve Şakk-ı Kamer gibi binler mu'cizâtının delâlâtı ve Şeriatın hakkâniyeti ile teyid ve tasdik ettikleri gibi, zâtında gayet kemâldeki ahlâk-ı hamîdesi ve vazifesinde nihayet hüsnündeki secâyâ-i gâliyesi ve kemâl-i emniyeti ve kuvvet-i imânını ve gayet itminânını ve nihayet vüsûkunu gösteren fevkalâde takvâsı, fevkalâde ubûdiyeti, fevkalâde ciddiyeti, fevkalâde metâneti; dâvâsında nihayet derecede sâdık olduğunu güneş gibi âşikâre gösteriyor.

ÜÇÜNCÜ REŞHA:

Eğer istersen gel, Asr-ı Saadete, Cezîretü'l-Araba gideriz. Hayalen olsun onu vazife başında görüp ziyâret ederiz. İşte bak:

Hüsn-ü sîret ve cemâl-i sûret ile mümtaz bir zâtı görüyoruz ki, elinde mu'ciznümâ bir kitap, lisânında hakâikâşinâ bir hitâb, bütün benîâdem'e, belki cin ve inse ve meleğe, belki bütün mevcudâta karşı bir hutbe-i ezeliyeyi tebliğ ediyor. Sırr-ı hilkat-i âlem olan muammâ-i acîbânesini hall ve şerh edip ve sırr-ı kâinat olan tılsım-ı muğlâkını feth ve keşfederek, bütün mevcudâttan sorulan, bütün ukûlü hayret içinde meşgul eden üç müşkül ve müthiş suâl-i azîm olan "Necisin? Nereden geliyorsun? Nereye gidiyorsun?" suâllerine muknî, makbul cevap verir.

Haşiye: Hüseyin-i Cisrî "Risâle-i Hamidiye"sinde yüz on dört işârâtı o kitaplardan çıkarmıştır. Tahriften sonra bu kadar bulunsa, elbette daha evvel çok tasrihât varmış. (Sözler 19. söz sh. 214)

Bediüzzaman Said Nursi


SÖZLÜK:

MUARRİF : Târif eden, açıklayan.
NEBZE : Az miktar, cüz'î, bir şeyin artığı.
ŞEHÂDET : Şâhitlik; Allah tarafından Peygamberimize bildirilen herşeyi kabul ve tasdik etme.
KİTÂB-I KEBÎR : Büyük kitap. Kâinat Kitabı.
ÂYET-İ KÜBRÂ : Büyük âyet, delil.
BÜRHÂN-I NÂTIK : Anlayan ve konuşan delil.
HÂTEMÜ'L-ENBİYA (A.S.M.) : Peygamberlerin sonuncusu olan Hz. Muhammed (a.s.m.).
SATH-I ARZ : Yeryüzü.
MİHRÂB : Câmide cemaatle namaz kılarken imamın bulunduğu yer.
MİNBER : Câmide hatibin hutbe okuduğu kürsü.
SEYYİD : Efendi, büyük, önder
MÜREKKEB : Birkaç maddeden, elemandan yapılmış.
SERZÂKİR : Zikredenlerin başı.
TARÂVETTAR : Taze, eskimemiş, tazece.
SEMERE : Netice, kâr, meyve.
ŞECERE-İ NURANİYE : Parlak ve şeffaf ağaç, Tûba ağacı gibi.
ENBİYÂ : Peygamberler.
MU'CİZÂT : Mu'cizeler. İnsanı aciz bırakan olaylar, hâdiseler.
KERÂMET : Allah'ın ihsanıyla velîlerin gösterdikleri adet dışı, olağanüstü haller.
EVLİYÂ : Çok ibâdet ederek ve günahlardan kaçarak mânen Allah'a yakın olan kimse; Allah dostu.
ZÂKİR : Zikreden.
İCMÂ : Fikir birliği. Bir meselede âlimlerin ittifak etmesi.
SADAKTE VE BİL HAKKI NATAKTE : #Doğru söyledin ve hakkı konuştun# mânâsında söylenir.
VEHMÎ : Vehimle ilgili; aslında var olmadığı halde varmış gibi görülen herhangi birşeye âit.
TEYİD : Kuvvetlendirmek, desteklemek, sağlamlaştırmak, pekiştirme.
MÜDDEAYAT : İddia olunan şeyler. İddialar.
KÜTÜB-Ü SEMÂVİYE : Semâvî kitaplar. Vahiy ile gönderilen kitaplar.
İRHASÂT : Peygamberimiz Hz. Muhammed'in (a.s.m.) peygamberliğinden önce meydana gelen hârikulâde hallerdir ki, bunlar peygamberliğine delil olan hâdiselerdendir.
BÜRHÂN-I TEVHİD : Allah'ın birliğini gösteren delil
CENÂH : Kanat, taraf, kısım,yön.
TEVÂTÜR : İçinde yalan ihtimâli bulunmayan ve birbirlerine kuvvet veren haberlerden oluşan büyük bir topluluğa ait haber.
RUMUZÂT : Remizler, işâretler, ince nükteler.
HÂTİF : Sesi işitilen, kendisi görülmeyen ve gaybdan doğru haber veren cinler.
BEŞÂRÂT : Beşâretler, müjdeler, hayırlı ve sevinçli haberler
KÂHİN : Karışık ve tahminî sözlerle gelecekten haber verdiği söylenen kimse, falcı, haberci.
MÜTEVÂTİR : Yalan üzerinde birleşmeleri aklen mümkün olmayan bir topluluğun naklettiği haber.
ŞEHÂDÂT : Şehâdetler, şâhitlikler
ŞAKK-I KAMER : Peygamberimizin (a.s.m.) bir işâretiyle ay'ın ikiye bölünmesi mu'cizesi.
AHLÂK-I HAMÎDE : Beğenilen ve övülen ahlâk.
SECÂYÂ-İ GALİYE : Çok kıymetli ve yüksek seciyeler, huylar.
İTMİNÂN : İnanma, tam olarak bilme, kararlılık, tatmin olmuşluk.
VÜSÛK : Sağlam inanma, itimâd etme, güvenme, sağlamlık.
CEZÎRETÜ'L-ARAP : Arap Yarımadası.
HÜSN-Ü SÎRET : Hâl, gidiş, hareket ve ahlâk güzelliği, iç güzellik.
CEMÂL-İ SÛRET : Görünüş güzelliği, şekil güzelliği.
MÜMTAZ : Seçkin, üstün.
HAKAİK-ÂŞİNA : Gerçekleri bilen.
HİTAB : Söz söyleme. Topluluğa veya birisine karşı konuşma.
BENÎÂDEM : İnsanoğlu, âdemoğlu; insanlık âlemi.
HUTBE-İ EZELİYE : Ezelî hutbe. Kur'ân- ı Kerim.
SIRR-I HİLKAT-İ ÂLEM : Alemin yaratılış sırrı.
MUAMMÂ-İ ACÎBÂNE : Hayret verici, anlaşılmaz ve bilinmeyen iş.
TILSIM-I MUĞLAK : Anlaşılması zor, kapalı gizli şey.
MUKNÎ : İknâ eden, inandıran, kâfi derecede izah ve ispat eden.


Konu Başlığı: Ynt: Peygamberimizi tanımalı, dinlemeliyiz
Gönderen: Ceren üzerinde 14 Mart 2018, 15:47:13
Esselamu aleykum.Rabbim bizleri peygamber efendimizin yolunda giden onun sünnetin tabi kalan ve ona layık bir ümmet olup sefaatine nail olan kullardan olalim inşallah. ..


Konu Başlığı: Ynt: Peygamberimizi tanımalı, dinlemeliyiz
Gönderen: Sevgi. üzerinde 15 Mart 2018, 00:39:35
Aleyküm Selam.  Mevlam bizleri Peygamberimizin hayatını kendine örnek alıp hakikate ilerliyenlerden eylesin inşaAllah


Konu Başlığı: Ynt: Peygamberimizi tanımalı, dinlemeliyiz
Gönderen: Mehmed. üzerinde 15 Mart 2018, 18:20:49
Ve aleykümüsselam Rabbim bizleri tek doğru yol olan İslam in ve Peygamber Efendimizin yolundan ayırmasın Rabbim paylaşım için razı olsun