๑۩۞۩๑ İslami İlimler Dunyası ๑۩۞۩๑ => Nurdan Damlalar => Konuyu başlatan: Zehibe üzerinde 19 Mayıs 2009, 10:15:41



Konu Başlığı: Onun (asm) nuru şarktan garbı tuttu
Gönderen: Zehibe üzerinde 19 Mayıs 2009, 10:15:41
(http://www.risalehaber.com/images/news/57658.jpg)

Nasıl berk-i hâtif gibi, onun nuru şarktan garbı tuttu. Ve nısf-ı arz ve hums-u beşer onun hediye-i hidâyetini kabul edip hırz-ı cân etti. Bizim nefis ve şeytanımıza ne oluyor ki, böyle bir zâtın bütün dâvâlarının esası olan Lâ ilâhe illallah'ı, bütün merâtibiyle beraber kabul etmesin?




ÜÇÜNCÜ REŞHA: Eğer istersen gel, Asr-ı Saadete, Cezîretü'l-Araba gideriz. Hayalen olsun onu vazife başında görüp ziyâret ederiz. İşte bak:
Hüsn-ü sîret ve cemâl-i sûret ile mümtaz bir zâtı görüyoruz ki, elinde mu'ciznümâ bir kitap, lisânında hakàikâşinâ bir hitâb, bütün benîâdem'e, belki cin ve inse ve meleğe, belki bütün mevcudâta karşı bir hutbe-i ezeliyeyi tebliğ ediyor. Sırr-ı hilkat-i âlem olan muammâ-i acîbânesini hall ve şerh edip ve sırr-ı kâinat olan tılsım-ı muğlâkını feth ve keşfederek, bütün mevcudâttan sorulan, bütün ukûlü hayret içinde meşgul eden üç müşkül ve müthiş suâl-i azîm olan "Necisin? Nereden geliyorsun? Nereye gidiyorsun?" suâllerine muknî, makbul cevap verir.
DÖRDÜNCÜ REŞHA: Bak, öyle bir ziyâ-i hakikat neşreder ki, eğer onun o nurânî daire-i hakikat-i irşâdından hariç bir sûrette kâinata baksan, elbette kâinatın şeklini bir mâtemhâne-i umumi hükmünde ve mevcudâtı birbirine ecnebî, belki düşman ve câmidâtı dehşetli cenazeler ve bütün zevi'l-hayatı zevâl ve firâkın sillesiyle ağlayan yetimler hükmünde görürsün.
Şimdi bak, onun neşrettiği nur ile, mâtemhâne-i umumi, şevk u cezbe içinde bir zikirhâneye inkılâb etti. O ecnebî, düşman mevcudât, birer dost ve kardeş şekline girdi. O câmidât-ı meyyite-i sâmite, birer mûnis memur, birer musahhar hizmetkâr vaziyetini aldı. Ve o ağlayıcı ve şekvâ edici, kimsesiz yetimler, birer tesbih içinde zâkir veya vazife paydosundan şâkir sûretine girdi.
BEŞİNCİ REŞHA: Hem o nur ile; kâinattaki harekât, tenevvüât, tebeddülât, tegayyürât, mânâsızlıktan ve abesiyetten ve tesadüf oyuncaklığından çıkıp, birer mektubât-ı Rabbâniye, birer sahife-i âyât-ı tekviniye, birer merâyâ-i esmâ-i İlâhiye ve âlem dahi birer kitâb-ı hikmet-i Samedâniye mertebesine çıktılar.
Hem, insanı bütün hayvanâtın mâdununa düşüren hadsiz zaaf ve aczi, fakr ve ihtiyacâtı ve bütün hayvanlardan daha bedbaht eden, vâsıta-i nakl-i hüzün ve elem ve gam olan aklı o nur ile nurlandığı vakit, insan bütün hayvanât, bütün mahlûkat üstüne çıkar. O nurlanmış acz, fakr, akılla niyaz ile nâzenin bir sultan ve fîzâr ile nazdar bir halîfe-i zemin olur. Demek, o nur olmazsa, kâinat da, insan da, hattâ herşey dahi hiçe iner. Evet, elbette böyle bedî bir kâinatta, böyle bir zât lâzımdır; yoksa, kâinat ve eflâk olmamalıdır.
ALTINCI REŞHA: İşte o zât, bir saadet-i ebediyenin muhbiri, müjdecisi, bir rahmet-i bînihâyenin kâşifi ve ilâncısı ve saltanat-ı Rubûbiyetin mehâsininin dellâlı, seyircisi ve künûz-u esmâ-i İlâhiyenin keşşâfı, göstericisi olduğundan, böyle baksan, yani ubûdiyeti cihetiyle, onu bir misâl-i muhabbet, bir timsâl-i rahmet, bir şeref-i insaniyet, en nurânî bir semere-i şecere-i hilkat göreceksin; şöyle baksan, yani risâleti cihetiyle, bir bürhan-ı Hak, bir sirâc-ı hakikat, bir şems-i hidâyet, bir vesîle-i saadet görürsün.
İşte, bak: Nasıl berk-i hâtif gibi, onun nuru şarktan garbı tuttu. Ve nısf-ı arz ve hums-u beşer onun hediye-i hidâyetini kabul edip hırz-ı cân etti. Bizim nefis ve şeytanımıza ne oluyor ki, böyle bir zâtın bütün dâvâlarının esası olan Lâ ilâhe illallah'ı, bütün merâtibiyle beraber kabul etmesin?



Bediüzzaman Said Nursi, Sözler, s.215

Lügatçe:



Berk-i hâtif: Birden görünüp, kaybolan pırıltı, şimşek.
Nısf-ı arz: Yeryüzünün yarısı.
Hums-u beşer: İnsanlığın beşte biri.
Hırz-ı cân: Bağrına basıp canı gibi korumak.
Cezîretü'l-Arab: Arap yarımadası.
Hüsn-ü sîret: Ahlâk güzelliği
Cemâl-i sûret: Fizikî güzellik.
Muammâ-i acîbâne: Hayret verici, anlaşılmaz ve bilinmeyen iş.
Tılsım-ı muğlâk: Anlaşılması zor, kapalı gizli şey.
Câmidât-ı meyyite-i sâmite: Suskun, ölü ve cansız varlıklar.
Merâyâ-i esmâ-i İlâhiye: Allah’ın isimlerinin tecellî ettiği aynalar.
Künûz-u esmâ-i İlâhiye: Allah’ın isimlerinin hazineleri.
Keşşâf: Keşfedici.


Konu Başlığı: Ynt: Onun (asm) nuru şarktan garbı tuttu
Gönderen: Ceren üzerinde 14 Şubat 2018, 15:33:50
Esselamu aleykum.rabbim bizleri nefsimize uydurmasın.şeytanın şerrinden vesvesesinden korusun.peygamber efendimizin yolunda giden kullardan eylesin inşallah. ..


Konu Başlığı: Ynt: Onun (asm) nuru şarktan garbı tuttu
Gönderen: Sevgi. üzerinde 19 Mart 2018, 01:20:11
Aleyküm Selam.  Mevlam bizleri bian bile nefsimizle başbaşa bırakmasın. Çünki nefs insanın herzaman boş anından yararlanmak ister. Allah muhafaza eylesin. Amin ecmain