๑۩۞۩๑ İslami İlimler Dunyası ๑۩۞۩๑ => Nurdan Damlalar => Konuyu başlatan: Sümeyye üzerinde 12 Eylül 2010, 15:14:57



Konu Başlığı: Onlar nûrun fedâileri
Gönderen: Sümeyye üzerinde 12 Eylül 2010, 15:14:57
Onlar, Nûrun Fedâileri

Risâle-i Nur’un kahramanı Husrev, benim bedelime ölmek ve benim yerimde hasta olmak samimî ve ciddî istiyor. Ben de derim: Te’lif zamanı değil, şimdi neşir zamanıdır. Senin yazın, benim yazımdan ne derece ziyade ve neşre faideli ise, hayatın dahi Hizmet-i Nuriye’de benim bu azablı hayatımdan o derece faidelidir. Eğer benim elimden gelseydi, hayatımdan ve sıhhatimden size memnuniyetle verirdim.


Safranbolu’da Hasan Feyzi’nin tam yerine geçen, tam vârisi Safranbolulu Ahmed Fuad’ın, gâyet samimî ve fedakârane mektubunda, benim bedelime, aynen Hasan Feyzi, Hâfız Ali gibi; bâki kalan hayatını bana verip, benden evvel berzaha gitmek için dua ediyor. Hâlbuki şimdi Nurlara onun hayatı daha ziyade faidelidir. Bana nisbeten genç, faal bir kardeşim, benden sonra, kardeşlerim gibi vazife-i Nuriyemi yapıyorlar diye kemal-i istirahat-ı kalble ecelimi beklerim. Cenab-ı Hak, onun gibi çok fedakârları Nurlara kavuştursun.

Bu iki parçada, Risâle-i Nur’un elde ettiği mu’cizevârî başarının sırları saklıdır. Şimdi bu tarihî hadiselerdeki hisselerimiz nelerdir ona bakalım:


1.    Onlar Bedîüzzaman’ı, Bedîüzzaman da onları iyi anladı

Asrın imamını tanımak, ona tabi olmak, insanlığın dünyevî ve uhrevî saadetini doğrudan etkileyecek bir hizmette ön sıralarda yer almak çok büyük bir bahtiyarlıktır. Evet, Isparta kahramanlarının en önemli hususiyetiydi bu saydığımız faziletler. Onlar bu hususta herkesten önde idiler. Hafız Ali, Husrev Efendi, Hafız Mustafa gibi kahramanlar Bedîüzzaman Hazretlerinin şahsiyetini en önce keşfedenlerdendiler. Onun yaptığı hizmetin büyüklüğünü, insanlık için ne anlama geldiğini, bu işte ona yardım etmenin faziletini, Allah katındaki makbuliyetini, ahir zaman fitnelerine karşı mücadelede üstlendiği rolü, aynı dönemde yaşayan âlimlerden farkını, hizmetinin istikbâle nasıl etki edeceğini gerçekten iyi anlamışlardı. Bunun için O’nun bedeline ölmek, gerekirse kendi sıhhatinden O’na vermek gibi, benzeri nadiren görülen fedakârlıklar sergilediler. Bu anlayışla öyle bir hizmet yaptılar ki, ebede kadar bu hizmetleri unutulmayacaktır. Karşılaştıkları zorlukları, engelleri, hatta idam sehpalarını hiçe sayarak hizmet ettiler. Az zamanda çok hizmet ettiler. Gayretleriyle, azimleriyle ehl-i küfrü şaşkına çevirdiler. Her biri adeta bin kişi, yüz bin kişi kadar çalışıp O’na hizmet ettiler. Onlar bu halleriyle bana eski zamanlardaki fedâileri hatırlatıyorlar. Hani harplerde padişahların yakınında bulunan, gözü kara yiğitler olur ya; kendi hayatını hiçe sayan, padişahı için gözünü kırpmadan ölüme giden, kendini feda edenler… İşte Isparta kahramanlarını ve onlara bu mânâda arkadaş olanları, diğerlerinden ayıran en bariz özellik buydu. Bedîüzzaman Hazretleri bu cengâverlerin diğerlerinden farkını hemen fark etti. Bu hizmetin başarıya ulaşması için böyle seçkin insanlara ihtiyacı vardı.

Yoksa kendi memleketinde ve İstanbul’da Isparta kahramanlarından yüz, belki bin derece fazla yardımcıları vardı. Ama bunlardaki cengâverlik ve gözü karalık başkalarında bu derece yoktu. İşte bu fedâilerin yapacağı samimi hizmet, sebatkâr ve sarsılmaz duruşları Risâle-i Nur’u cihana tanıtacaktı. Dünya bu nurlara onların azim, gayret, sabır, metanet, cesaret, ihlâs ve sadakatlerinin sayesinde kavuşacaktı. Bedîüzzaman Hazretleri bu kahramanların istikbâlde yapacakları hizmeti adeta o günlerde görüyordu. Telif zamanı bitmiş, neşir ve tanıtım zamanı gelmişti. Üstadın vazifesi bitiyordu. Bundan sonra O’nun yerinde bu hakikatleri insanlığa ulaştıracak küçük birer Said hükmünde olan naşirler vazife yapacaktı. İşte hem o dönemdeki hem de istikbâl tarafında bekleyen nurun sadık talebelerine, örnek alacakları zatları bu vesile ile işaret edip gösteriyordu. Onların bu güzel hasletlerini övmesi, diğer talebelerinin de bu vasıfları kazanması için bir teşvikti. Çünkü Risâle-i Nur Hizmeti’ni bu üstün faziletlere sahip fedâiler istikbâle taşıyacaktı. İşte bu makamda, Üstad Hazretleri kendi fedâileri için canını feda etmekten çekinmedi. Hatta onların sıkıntılarına bile hissedâr oluyordu. Bu durumunu şu ifadelerinden anlamak mümkündür: “Bir vakit ihtiyar bir kadının sekiz oğlu varmış. Her birisine mevcut sekiz ekmekten birer ekmek vermiş, kendisine kalmamış. Sonra, her birisi ekmeğinin yarısını ona verdi. Onun ekmeği dört oldu, ötekiler yarıya indi. İşte Kardeşlerim, ben de kırkınızın her birinin musibet hissesinin manevî eleminin yarısını kendimde hissediyorum. Kendi şahsıma âit elemi, aldırmıyorum.”  Üstad talebeleri için, talebeler de üstad için canını feda edecek kadar birbirlerini iyi tanımışlardı. Çünkü onlar gerçek birer fedai, cesur birer cengâverdiler.



2.    Samimi ihlâs ve sadakat muvaffakiyetin anahtarıdır

Bir davayı başarıya götüren en mühim vesile ihlâs ve sadakattir. İhlâs ve sadakat başarının anahtarıdır. Risâle-i Nur’u bu kadar muvaffak kılan sır, hem onun hem de şakirtlerinin ihlâs ve sadakatidir. Risâle-i Nur her hususta Allah rızasını esas almakla, maddi ve manevi bir çıkar gözetmemekle, hak ve hakikati insanlığa karşılıksız vermekle Kur’ân’a tam bağlıdır. Kur’ân, Allah tarafından insanların dünya ve ahiret saadetini temin etmek maksadıyla gönderildiği gibi, Risâle-i Nur da Kur’ân’ın hakikatlerinin anlaşılması için bizlere bir ihsan-ı ilâhidir. Bundan dolayıdır ki dersleri kalpleri, akılları, nefisleri, vicdanları hemen etkisi altına alıp fetheder. Risâle-i Nur ihlâs ve sadakatte Kur’ân’a tam bağlı olduğu için davasında onca engellemelere karşın muvaffak olmuştur. Nurun hakîkî talebeleri de ondan aldıkları dersle Allah rızasını her şeyin üzerinde görmüşler, Kur’ân ve sünnete sadakatten hiçbir zaman ayrılmamışlardır. İşte bu talebelerin en önde gelenleri Isparta kahramanları diye adlandırılan başta Husrev Efendi, Hafız Ali, Hafız Mustafa gibi ihlâs ve sadakatte meşhur fedâilerdi. Bu zatlar, üstadları gibi ne cennet sevdası ve ne de cehennem korkusu taşıyorlardı. Hizmetlerini tamamen Allah rızası üzerine bina etmişlerdi. Onlar için rıza-yı İlâhi, iltifat-ı Rahmani, kabul-ü Rabbani her şeyin üstünde idi. Onun için ne insanların övgülerini aradılar ne de onlardan gelen sıkıntılardan yıldılar. Hiçbir maddi güç onları yollarından alıkoy(a)madı. İhlâs ve sadakatte tüm nur talebelerine güzel birer örnek oldular.


3.    Samimi ihlâs ve fedakârlık kendi kendine delildir

Samimi ihlâs ve fedakârlık kendi kendine delil olan hasletlerdendir. Bir insanın samimiyeti sözlerinde, davranışlarında, hal ve tavırlarında kendini gösterir. Samimiyetin zıddı olan riya (gösteriş) da böyledir. Riyakârlık her durumda sahibini ele verir. Mevlana Hazretleri soğan ve sarımsak yiyen bir adamın, konuşmaya başladığı anda ağzındaki kokuyu saklayamayacağı gibi riyakâr insanların da toplum tarafından hemen anlaşılacağını söyler. Yukarıdaki mektuplarda nur talebelerinin dile getirdikleri samimi istekler, onların hizmet hayatlarına bakıldığında bu hususta ne kadar ciddi olduklarını gösterir. Denizli Hapishanesinde kendilerine zehir verilen Bedîüzzaman Hazretleri, Husrev Efendi ve Hafız Ali (rahmetullahi aleyhim ecmain) den Hafız Ali üstadına bedel şehid olmuş. Bedîüzzaman Hazretleri ve Husrev Efendi ise hayatlarının son deminde, önceden aldıkları bu zehrin tesiriyle şehid oldular. Birbirlerinin yerine ölmek isteyenlerin duaları bu şekilde kabul olmuştu. Çünkü onlar samimiyetlerini hayatlarıyla ve ölümleriyle isbat eden gerçek fedâilerdi.


4.    Dünyayı fethedecek olanlar ihlâsın sırrına erenlerdir

Risâle-i Nur’u dünyaya duyurmak, o nurdan insanlığın istifade etmesini sağlamak ancak hakîkî ve samimi ihlâsı elde edenlerle mümkündür. Çünkü insanlığa bu nurdan istifade eden model şahsiyetler sunmak, bu davanın ispatı açısından son derece önemli bir hadisedir. Nasıl ki her ağacın meyvesi onu temsil edip ondan haber verir. Aynen öyle de nurani bir ağaç olan Risâle-i Nur’un meyveleri de onun yetiştirdiği talebeleridir. Bu talebelerin içinde Isparta kahramanlarının yeri apayrıdır. Çünkü onlar samimi ihlâs ve sadakatte nur talebelerinin en önde gelenleridirler. Samimi ihlâslarını, üstatlarının şahitlik edip alkışladığı kahramanlardır. Üstad Hazretleri Risâle-i Nur’un hakikatlerinin kuvvetiyle, samimi ve sadık talebelerinin ihlâslarıyla bu hakikatleri bir gün dünyanın her tarafına ulaştıracağına gönülden inanmıştı. Öyle ya! Kendisi için hayatlarını seve seve feda eden bu insanlarla neler yapılmazdı ki. Evet, Risâle-i Nur’un bu günlere gelmesinde onların ihlâslı çalışmalarının ve sadakatlerinin etkisi çok büyük olmuştur. Bundan sonra da bu hakikatleri okuyanlar, onların samimi ihlâslarını, üstadlarına ve Risâle-i Nur’a yaptıkları hizmetlerdeki sadakatlerini, kendileri için bir örnek kabul edeceklerdir. Kendi davasına adanmışlığı onların şahsında görüp ders alacaklardır. En büyük emelleri iman ve Kur’ân hizmetinde onlara benzemek, onlar gibi olmak olacaktır. İşte bu şuur ve anlayışla Risâle-i Nur’un dünyayı fethedeceği kanaatindeyiz.


Zafer ZENGİN