Konu Başlığı: O (asm) ebedi saadetin müjdecisidir Gönderen: Zehibe üzerinde 03 Mayıs 2010, 01:58:09 (http://www.risalehaber.com/images/news/68512.jpg) Bismillahirrahmanirrahim ALTINCI REŞHA İşte, o zat, bir saadet-i ebediyenin muhbiri, müjdecisi, bir rahmet-i bînihâyenin kâşifi ve ilâncısı ve saltanat-ı Rububiyetin mehâsininin dellâlı, seyircisi ve künûz-u esmâ-i İlâhiyenin keşşâfı, göstericisi olduğundan, böyle baksan-yani ubûdiyeti cihetiyle-onu bir misal-i muhabbet, bir timsal-i rahmet, bir şeref-i insaniyet, en nuranî bir semere-i şecere-i hilkat göreceksin. Şöyle baksan yani risaleti cihetiyle bir burhan-ı hak, bir sirac-ı hakikat, bir şems-i hidayet, bir vesile-i saadet görürsün. İşte, bak: Nasıl berk-i hâtıf gibi, onun nuru şarktan garbı tuttu. Ve nısf-ı arz ve hums-u beşer, onun hediye-i hidayetini kabul edip hırz-ı can etti. Bizim nefis ve şeytanımıza ne oluyor ki, böyle bir zâtın bütün dâvâlarının esası olan Lâ ilâhe illâllah’ı, bütün meratibiyle beraber kabul etmesin? YEDİNCİ REŞHA İşte, bak: Şu cezire-i vâsiada vahşî ve âdetlerine mutaassıp ve inatçı muhtelif akvâmı, ne çabuk âdât ve ahlâk-ı seyyie-i vahşiyânelerini def’aten kal’ ve ref’ ederek, bütün ahlâk-ı hasene ile teçhiz edip bütün âleme muallim ve medenî ümeme üstad eyledi. Bak, değil zahirî bir tasallut, belki akılları, ruhları, kalbleri, nefisleri fetih ve teshir ediyor. Mahbub-u kulûb, muallim-i ukul, mürebbi-i nüfus, sultan-ı ervah oldu. (Sözler, 19. Söz) Bediüzzaman Said Nursi SÖZLÜK: acz : âcizlik, güçsüzlük âdât : âdetler ahlâk-ı hasene : güzel ahlâk ahlâk-ı seyyie-i vahşiyâne : ilkel ve kötü ahlâk akvâm : kavimler bedî : eşsiz güzel berk-i hâtıf : göz kamaştıran şimşek burhan-ı hak : hakkın delili cezire-i vâsia : geniş yarımada def’aten : birden bire dellâl : ilancı, duyurucu eflâk : felekler, âlemler fakr : fakirlik, ihtiyaç hali fîzar : ağlayıp inleme garp : batı halife-i zemin : yeryüzü halifesi hayvanat : hayvanlar hediye-i hidayet : hak ve doğru yol hediyesi hırz-ı can etmek : bağrına basıp canı gibi korumak hums-u beşer : insanlığın beşte biri kâinat : evren, yaratılmış her şey kal’ ve ref’ etmek : söküp kaldırmak kâşif/keşşâf : keşfedici, açığa çıkarıcı künûz-u esmâ-i İlâhiye : Allah’ın isimlerinin hazineleri Lâ ilâhe illâllah : Allah’tan başka ilâh yoktur mahbub-u kulûb : kalplerin sevgilisi mahlûkat : yaratılmışlar mehâsin : güzellikler meratib : mertebeler, dereceler misal-i muhabbet : sevgi misali muallim : öğretmen muallim-i ukul : akılların öğretmeni muhbir : haberci mutaassıp : tutucu, inanç veya geleneklerine aşırı derecede bağlı mürebbi-i nüfus : nefislerin terbiyecisi nazdar : nazlı nazenin : ince, duyarlı, nazlı nefis : insanı maddî zevk ve isteklere sevk eden kuvvet nısf-ı arz : yeryüzünün yarısı niyaz : dua, yalvarma nur : ışık, aydınlık nuranî : nurlu, parlak rahmet-i bînihâye : sonsuz rahmet risalet : peygamberlik saadet-i ebediye : sonsuz mutluluk saltanat-ı Rububiyet : Allah’ın herbir varlığa yaratılış gayelerine ulaşmaları için muhtaç olduğu şeyleri vermesi, onları terbiye edip idaresi ve egemenliği altında bulundurması semere-i şecere-i hilkat : yaratılış ağacının meyvesi sirac-ı hakikat : hakikatın ışığı sultan-ı ervah : ruhların sultanı şark : doğu şems-i hidayet : hak ve doğru yol güneşi şeref-i insaniyet : insanlığın şerefi tasallut : sataşma teçhiz etmek : donatmak teshir : boyun eğdirme timsal-i rahmet : rahmet örneği ubûdiyet : kulluk ümem : milletler vesile-i saadet : mutluluk vesilesi zahirî : görünürdeki |