๑۩۞۩๑ İslami İlimler Dunyası ๑۩۞۩๑ => Nurdan Damlalar => Konuyu başlatan: Zehibe üzerinde 25 Mart 2010, 18:42:14



Konu Başlığı: Musibetlerin kader-i İlahi yönü
Gönderen: Zehibe üzerinde 25 Mart 2010, 18:42:14
(http://www.risalehaber.com/images/news/62535.jpg)

Bismillahirrahmanirrahim

Aziz kardeşlerim,

Meyvenin meselelerinin tekmil edilmesine meydan vermeyen mânilerin zevâliyle inşaallah yine başlanacak ki, birisi soğuk, birisi masonların onun kuvvetinden dehşet almalarıdır.
Ben, bu musibette kader-i İlâhî cihetini düşünüyorum. Zahmetim rahmete inkılâp eder.
Evet, Risale-i Kaderde beyan edildiği gibi, her hadisede iki sebep var: Biri zâhirîdir ki, insanlar ona göre hükmederler, çok defa zulmederler. Biri de hakikattır ki, kader-i İlâhî ona göre hükmeder, o aynı hâdisede beşer zulmünün altında adalet eder. Meselâ, bir adam, yapmadığı bir sirkat ile zulmen hapse atılır. Fakat gizli bir cinayetine binaen, kader dahi hapsine hüküm verir, aynı zulm-ü beşer içinde adalet eder.

İşte bu meselemizde elmaslar şişelerden, sıddık fedakârlar mütereddit sebatsızlardan ve hâlis muhlisler, benlik ve menfaatini bırakmayanlardan ayrılmak için bu şiddetli imtihana girmemizin iki sebebi var:

Birisi: Ehl-i dünya ve siyasetin evhamlarına dokunan kuvvetli bir tesanüd ve ihlâsla fevkalâde hizmet-i diniyedir. Zulm-ü beşer buna baktı.

İkincisi: Herkes kendi başına bu kudsî hizmete tam ihlâs ve tam tesanütle tam liyakat göstermediğimizden, kader dahi buna baktı. Şimdi kader-i İlâhî, ayn-ı adalet içinde hakkımızda ayn-ı merhamettir ki, birbirine müştak kardeşleri bir meclise getirdi, zahmetleri ibadete ve zayiatları sadakaya çevirdi. Ve yazdıkları risaleleri her taraftan nazar-ı dikkati celb etmek ve dünyanın mal ve evlâdı ve istirahati pek muvakkat ve geçici ve herhalde bir gün onları bırakıp toprağa girecek olmasından, onların yüzünden âhiretini zedelememek ve sabır ve tahammüle alışmak ve istikbaldeki ehl-i imana kahramanâne bir nümune-i imtisâl, belki imamları olmak gibi çok cihetle ayn-ı merhamettir. Fakat yalnız bir cihet var ki, beni düşündürüyor.

Nasıl bir parmak yaralansa göz, akıl, kalb ehemmiyetli vazifelerini bırakıp onunla meşgul oluyorlar. Öyle de, bu derece zarurete giren sıkıntılı hayatımız, yarasıyla kalb ve ruhumuzu kendiyle meşgul eder. Hattâ dünyayı unutmak lâzım olduğu bir zamanımda, o hal beni masonların meclisine getirdi, onları tokatlamakla meşgul eyledi. Cenâb-ı Hak bu gaflet halini de bir mücahede-i fikriye nev'inden kabul etmek ihtimaliyle teselli buldum.

Risale-i Nur'un kıymettar muallimi Hafız Mehmed'in kardeşi Ali Gül'ün selâmını aldım. Ben hem ona, hem bütün hemşehrilerine ve Sava'nın bütün ahyâ ve emvâtına binler selâm ve dua ederim. (Şualar)

Bediüzzaman Said Nursi

SÖZLÜK:

AHYÂ : Canlılar, hayatta olanlar.
CELB : Kendi tarafına çekmek, götürmek, kazanmak ,elde etmek.
DEHŞET : Ürkmek, korkmak, şaşırmak, telaşlanmak.
EMVÂT : Ölüler, meyyitler.
EVHAM : Olmayan birşeyi olur zannı ile meraklanmak, vehimler, kuruntular.
FEVKALÂDE : Olağanüstü.
HAKİKAT : Gerçek.
HÂLİS : Hilesiz, katıksız, saf, duru; her işi sırf Allah rızâsı için olan.
İHLÂS : Yapılan ibâdet ve işlerde hiçbir karşılık ve menfaati, hakîki ve esas gaye etmeyerek, yalnız ve yalnız Allah rızâsını esas maksat edinmek.
İNKILÂP : Bir halden diğer bir hâle geçme; değişme, köklü değişim.
İSTİKBÂL : Gelecek zaman.
KADER-İ İLÂHÎ : Allah'ın takdiri.
LİYÂKAT : Lâyık olmak, iktidar, ehliyet.
MÂNİ : Engel.
MASON : Dinsiz, îmânsız; din ve îmân düşmanı bir cemiyete mensup.
MENFAAT : Fayda.
MUALLİM : Öğretmen, ilim öğreten.
MUHLİS : İhlâslı, samimî, sırf Allah rızasını gözeten.
MUSÎBET : Belâ, felâket, hastalık, dert, sıkıntı, ezâ, başa gelen acı durumlar.
MÜCÂHEDE-İ FİKRİYE : Fikrî cihad, savaş. Fikirle yapılan hizmet.
MÜŞTAK : Arzulu, fazla istekli, iştiyak gösteren.Birbirine aşık
MÜTEREDDİD : İki şey arasında gidip gelen, kararsız olan, tereddütte kalan.
NAZAR-I DİKKAT : Dikkat bakışı, dikkatli bakma.
NEV'Î : Nev'e ait, çeşit ile alâkalı.
NÜMÛNE-İ İMTİSÂL : Örnek alınacak model.
SADAKA : Allah rızâsı için fakirlere verilen para, mal gibi şeyler.
SEBAT : Dayanmak, kararlı olmak.
SİRKAT : Çalma, hırsızlık.
TAHAMMÜL : Sabretme, katlanma, dayanma.
TEKMİL : Tamamlamak, kemâle erdirmek, mükemmelleştirmek.
TESÂNÜD : Dayanışma, birbirini destekleme.
ZÂHİRÎ : Görünüşte, dıştan, maddî yüze ait.
ZARÛRET : İster istemez, çaresiz olarak, ihtiyaç.
ZÂYİAT : Kayıplar, zararlar.
ZEVAL : Zâil olma, sona erme.
ZULMEDER : Zulüm eder.
ZULMEN : Haksız bir şekilde, zulüm olarak..
ZULÜM : Haksızlık, eziyet.