๑۩۞۩๑ İslami İlimler Dunyası ๑۩۞۩๑ => Nurdan Damlalar => Konuyu başlatan: Sefil üzerinde 18 Ağustos 2010, 13:39:13



Konu Başlığı: Mukaddes tanımları
Gönderen: Sefil üzerinde 18 Ağustos 2010, 13:39:13
Risale-i Nurda geçen “Lezzet-i mukaddese, şevk-i mukaddes, sürur-u mukaddes, memnuniyet-i mukaddes, iftihar-ı mukaddes” gibi tabirleri biraz açıklar mısınız?


Mukaddes; “noksan ve kusurdan uzak, temiz ve pak, takdis edilmiş olan” mânâlarına geliyor. Kutsî de aynı mânâ için kullanılır. Şu var ki, kutsîde mensubiyet yani ait olma mânâsı esastır.

Cenâb-ı Hakk’ın zâtı ve sıfatları gibi şuunatı da mukaddestir, noksan ve kusurdan münezzehtir. Bu şuunattan birisi de “lezzet-i mukaddese”dir.

Allah’ın, meselâ, bir kuluna merhamet etmekte, yahut bir işi icra buyurmakta kendi zâtına has bir lezzet-i mukaddesesi vardır. Bu kudsî lezzet, mahlukat âlemindeki hiçbir lezzetle mukayese edilemez; onların hiçbirine benzemez, hepsinden mukaddestir, münezzehtir.

Nur Külliyatında geçen bu ifadeyi şöyle değerlendirmek gerekir:

Allah’ın zâtı vaciptir, mahlukatınki ise mümkin. Allah Kadîm ve Bâkidir, mahlukat ise hâdis ve fani. Allah’ın bütün sıfatları sonsuz ve mutlaktır, mahlukatın sıfatları ise sınırlı ve kayıtlı. O hâlde, mahluk, mümkin, hadis, fani olan insan, Allah’ın zâtı ve sıfatları gibi, şuunatı hakkında da kendi kayıtlı mahiyetinin elverdiği ölçüde bir şeyler düşünebilir. Ama çok iyi bilir ki, bu düşünceleri Allah’ın şuunatını anlamakta ölçü olamaz, onları aksettirmekten çok uzaktır. Ve Allah’ın kudsî şuunatı insanın anlayışından sonsuz derece munezzeh ve mukaddestir.

Bal yapan arı, yuvasını ören bülbül, ağını dokuyan örümcek ve eserini kaleme alan bir âlim ayrı ayrı ve birbirinden çok farklı lezzetler alırlar. Âlimin ilim öğretmekten aldığı lezzeti bülbüle, örümceğe yahut arıya anlatmaya kalkışsanız şöyle demekten başka bir yol bulamazsınız:

“O lezzet sizin anladığınız cinsten bir lezzet değildir, bunların hepsinden başka, hepsinden münezzeh ve mukaddestir.”

İkisi de mahluk oldukları hâlde, insanla, meselâ, arının aldıkları lezzetler arasında bu kadar büyük bir fark bulunursa, Rabbimizin bir İlâhî icraatındaki lezzet-i mukaddesesini kendi his ve zevk ettiğimiz lezzetleri ölçü alarak anlamamız elbette mümkün olamayacaktır.

Nurlarda geçen, “muhabbet-i münezzehe, şevk-i mukaddes, sürur-u mukaddes, memnuniyet-i mukaddese, iftihar-ı mukaddes” gibi tabirleri de bu mânâda değerlendirmek gerekir.