๑۩۞۩๑ İslami İlimler Dunyası ๑۩۞۩๑ => Nurdan Damlalar => Konuyu başlatan: Zehibe üzerinde 17 Eylül 2009, 07:46:15



Konu Başlığı: Muhabbet kainatın hayatıdır
Gönderen: Zehibe üzerinde 17 Eylül 2009, 07:46:15
(http://www.risalehaber.com/images/news/58693.jpg)

Bismillahirrahmanirrahim

Ey nefisperest nefsim, ey dünyaperest arkadaşım! Muhabbet, şu kâinatın bir sebeb-i vücududur, hem şu kâinatın râbıtasıdır, hem şu kâinatın nurudur, hem hayatıdır. İnsan kâinatın en câmi' bir meyvesi olduğu için, kâinatı istilâ edecek bir muhabbet, o meyvenin çekirdeği olan kalbine derc edilmiştir. İşte şöyle nihayetsiz bir muhabbete lâyık olacak, nihayetsiz bir kemâl sahibi olabilir.

İşte, ey nefis ve ey arkadaş! İnsanın, havfa ve muhabbete âlet olacak iki cihaz, fıtratında derc olunmuştur. Alâküllihâl, o muhabbet ve havf, ya halka veya Halıka müteveccih olacak. Halbuki halktan havf ise, elîm bir beliyyedir; halka muhabbet dahi belâlı bir musîbettir. Çünkü, sen öylelerden korkarsın ki, sana merhamet etmez veya senin istirhâmını kabul etmez. Şu halde, havf elîm bir belâdır.

Muhabbet ise, sevdiğin şey, ya seni tanımaz, Allaha ısmarladık demeyip gider (gençliğin ve malın gibi); ya muhabbetin için seni tahkir eder. Görmüyor musun ki, mecâzî aşklarda yüzde doksan dokuzu mâşukundan şikâyet eder. Çünkü, Samed aynası olan bâtın-ı kalb ile, sanem-misâl dünyevî mahbublara perestiş etmek, o mahbubların nazarında sakîldir ve istiskâl eder, reddeder. Zîrâ fıtrat, fıtrî ve lâyık olmayan şeyi reddeder, atar. (Şehevânî sevmekler, bahsimizden hariçtir.) Demek, sevdiğin şeyler ya seni tanımıyor, ya seni tahkir ediyor, ya sana refâkat etmiyor, senin rağmına müfârakat ediyor. Mâdem öyledir, bu havf ve muhabbeti, öyle birisine tevcih et ki, senin havfın lezzetli bir tezellül olsun, muhabbetin zilletsiz bir saadet olsun. (Sözler, Yirmi Dördüncü Söz)

Bediüzzaman Said Nursi



SÖZLÜK:

NEFİSPEREST : Nefsin arzularına aşırı derecede uyan.
DÜNYAPEREST : Dünyaya tapacak derecede ehemmiyet verip âhiretini düşünmeyen, maddiyâtı çok seven.
SEBEB-İ VÜCUD : Varlık sebebi.
RÂBITA : Bağ, bağlayan, rabteden, bitiştiren.
CÂMÎ : Kapsayıcı;birçok şeyle alâkalı olan; toplayan ve ihtivâ eden.
İSTİLÂ : Kaplama, yayılma, ele geçirme.
HAVF : Korku, korkma.
ALÂKÜLLİHÂL : Her durumda, her halükârda.
HÁLIK : Yaratıcı, herşeyi yoktan yaratan Allah.
MÜTEVECCİH : Yönelmiş, dönmüş, bir yere doğru yola çıkan.
BELİYYE : Belâ, müşkülât, musîbet
İSTİRHAM : Merhamet dileme. Rica etme.
MECÂZÎ : Hakîki olmayan.
MÂŞUK : Âşkla sevilen, sevgili.
SAMED : Allah'ın, "Her şey Kendisine muhtaç olduğu halde, Kendisi hiç bir şeye muhtaç olmayan" mânâsındaki ismi.
BÂTIN-I KALB : Kalbin içi, mânevî tarafı.
SANEMMİSÂL : Put gibi.
SAKÎL : Ağır, can sıkıcı, çirkin.
İSTİSKAL : Ağır bulup hoşlanmadığını anlatma; soğuk muâmeleyle sevmediğini bildirme.
RAĞM : İnat, ters.
MÜFÂRAKAT : Ayrılmalar, ayrılıklar.
TEVCİH : Yöneltmek, çevirmek.
TEZELLÜL : Alçalma, hor ve hakir olma, zillete düşme.
ZİLLET : Aşağılık, horluk, alçaklık.