๑۩۞۩๑ İslami İlimler Dunyası ๑۩۞۩๑ => Nurdan Damlalar => Konuyu başlatan: Zehibe üzerinde 09 Eylül 2009, 02:42:54



Konu Başlığı: Meşveret size kafidir
Gönderen: Zehibe üzerinde 09 Eylül 2009, 02:42:54
(http://www.risalehaber.com/images/news/61223.jpg)

Bismillahirrahmanirrahim

Demek şimdi işimi de sizlere bırakmaya maslahatımız iktiza ediyor. Ve yanınızdaki yeni ve eski müdafaatlarım benim bedelime sizin meşveretinize iştirak eder, o kâfidir.

İkinci sebep: Başka vakte bırakıldı. Amma ihtar-ı mânevînin kısa bir işareti şudur: Bana yirmi beş sene siyaseti ve gazeteleri ve sair çok fâni şeyleri terk ettiren ve onlarla meşguliyeti men eden gayet kuvvetli bir vazife-i uhreviye ve tesirli bir hâlet-i ruhiye benim bu meselenin teferruatıyla iştigal etmeme kat'iyen mâni oluyorlar. Sizler, bazen ara sıra iki dâvâ vekilinizle meşveretle benim vazifemi dahi görürsünüz.

Aziz, sıddık kardeşlerim,

Şimdi namazda bir hâtıra kalbe geldi ki, kardeşlerin, ziyade hüsn-ü zanlarına binaen, senden maddî ve mânevî ders ve yardım ve himmet bekliyorlar. Sen nasıl dünya işlerinde hasları tevkil ettin, erkânların meşveretlerine bıraktın ve isabet ettin.

Aynen öyle de, uhrevî ve Kur'ânî ve imanî ve ilmî işlerinde dahi Risale-i Nur'u ve şakirtlerinin şahs-ı mânevîlerini tevkil ile o hâlis, muhlis hasların şahs-ı mânevîleri senden çok mükemmel o vazifeni kendi vazifeleriyle beraber yaparlar. Hem daima da şimdiye kadar yapıyorlar.

Meselâ, seninle görüşen muvakkat bir dirhem ders ve nasihat alsa, Risale-i Nur'dan, bir cüz'ünden yüz dirhem ders alabilir. Hem senin yerinde ondan nasihat alır, sohbet eder. Hem Nur şakirtlerinin hasları, bu vazifeni her vakit yapıyorlar. Ve inşaallah pek yüksek bir makamda bulunan ve duası makbul olan onların şahs-ı mânevîleri, daimî beraberlerinde bir üstad ve yardımcıdır diye ruhuma hem teselli, hem müjde, hem istirahat verdi. (Şualar sh. 423)

Bu merhum kardeşimizin Nura ait müteaddit vazifelerini tamamen görecek ve şakirtlerin tensibiyle ve meşveretiyle intihap edilecek bir yeni kahraman bulununcaya kadar o vazifeleri taksimü l-a mal suretinde herbir şakirt bir vazifesini yapmaya başlasın.

Demirbaş Ali Osman, bu vazife Isparta da sana düştü. Hem oradaki kardeşlerin meşveretiyle, onun yeri boş kalmamak için Nurla onun gibi çok alakadar birisi, şimdilik Denizli Hüsrev i vaziyetini alsın. Ona hediye ettiğim takkeyi muhafaza etsin-ta hakiki sahip çıkasıya kadar. (Emirdağ L. Sh. 264)


Sakın ey ihvan-ı vatan! İsrafat ve hilaf-ı Şeriat ve lezaiz-i nameşrua ile tekrar ihya etmeyiniz. Demek şimdiye kadar mezarda idik, çürüyorduk. Şimdi bu ittihad-ı millet ve meşrûtiyet ile, rahm-ı madere geçtik; neşv ü nema bulacağız. Yüz bu kadar sene geri kaldığımız mesafe-i terakkîden, inşaallah, mu'cize-i Peygamberî ile şimendifer-i kanun-u şer'iye-i esasiyeye amelen ve burak-ı meşveret-i şer'iyeye fikren bineceğiz; bu vahşetengiz sahra-i kebîri kısa zamanda tayyetmekle beraber, milel-i mütemeddine ile omuz omuza müsabaka edeceğiz.

Zîra, onlar kah öküz arabasına binmişler, yola gitmişler. Biz, birdenbire şimendifer ve balon gibi mebadiye bineceğiz; geçeceğiz. Belki, camî-i ahlak-ı hasene olan hakîkat-i İslamiyenin ve istidad-ı fıtrînin ve feyz-i îmanın ve şiddet-i açlığın hazma verdiği teshîl yardımı ile fersah fersah geçeceğiz-nasıl ki vaktiyle geçmiştik. (Tarihçe-i Hayat sh. 47)

Bediüzzaman Said Nursi

SÖZLÜK:

MASLAHAT : Fayda, maksat, keyfiyet.
İKTİZÂ : Gerekme, gerektirme, lazım gelme, işe yarama, icab etme.
MÜDÂFAÂT : Savunmalar.
İŞTİRAK : Ortaklık, katılma.
HÂLET-İ RUHİYE : İnsanın ruh hâleti, manevi ve iç durumu.
TEFERRUÂT : Bir şeyin bütün incelikleri, ayrıntılar, detaylar.
İŞTİGAL : Bir iş işleme, uğraşma, çalışma.
TEVKİL : Vekil tâyin etme.
ERKÂN : Rükünler, esaslar.
HÂLİS : Hilesiz, katıksız, saf, duru; her işi sırf Allah rızâsı için olan.
MUHLİS : İhlâslı, samimî, sırf Allah rızasını gözeten.
MUVAKKAT : Geçici; kısa bir zaman, vakitli, fâni.
DİRHEM : Yaklaşık şimdiki 3 grama denk olan eski bir ağırlık ölçüsü birimi.
NASİHAT : Öğüt.
CÜZ'Î : Azdan olan, parçaya âit olan, pek az, kıymetsiz.
İHVÂN-I VATAN : Vatan evlatları.
İSRAFÂT : Lüzumundan fazla yapılan harcamalar, israflar.
HİLÂF-I ŞERİAT : Şeriata aykırı.
LEZÂİZ-İ NÂMEŞRÛA : Helâl olmayan lezzetler
İTTİHAD-I MİLLET : Milletin birliği.
MEŞRÛTİYET : Bir hükümdarın başkanlığı altındaki millet meclisi ile idâre edilen devlet sistemi.
RAHM-I MÂDER : Ana rahmi.
NEŞV Ü NEMÂ : Gelişme, yayılma, olgunlaşma.
MESÂFE-İ TERAKKİ : İlerlemedeki mesâfe.
ŞİMENDİFER : Demiryolu katarı, tren.
KÁNUN-U ŞER'Î : Şeriat kanunu. İslâm dininin kanunları, prensipleri.
ESASİYYE : Asılla temelle alâkalı. Esasa ait ve müteallik.
BURAK-I MEŞVERET-İ ŞER'İYE : Şeriattaki meşveretin ilerleme ve gelişmeye en elverişli vasıta oluşu.
VAHŞETENGİZ : Korkulu, vahşet dolu.
SAHRÂ-İ KEBÎR : Büyük çöl; Cezayir, Tunus ve Libya'nın güneyinden Çat Çölü hizasına kadar uzanan Afrika'nın en büyük çölü.
TAYYETMEK : Uzun zaman veya mesafeyi az zamanda geçip aşmak.
MİLEL-İ MÜTEMEDDİNE : Medenileşmiş milletler.
MEBÂDİ : Tohum, başlangıç ve çekirdekler.
CÂMÎ-İ AHLÂK-I HASENE : Bütün güzel huyları kendinde toplayan.
İSTİDAD-I FITRÎ : Yaratılıştan gelen kabiliyet, yetenek.
FEYZ-İ ÎMÂN : Îmânın verdiği feyiz ve bereket.
TESHİL : Kolaylaştırma.
FERSAH FERSAH : (Uzaklık için) Çok çok. Çok fazlaca uzak.