Konu Başlığı: Meşrutiyetin iyiliklerine deliller Gönderen: Zehibe üzerinde 17 Eylül 2010, 09:35:50 Meşrutiyetin iyiliklerine deliller Bismillahirrahmanirrahim(http://www.risalehaber.com/images/news/71001.jpg) Sual: İstibdadın çirkinliğine, meşrutiyetin bu derece iyiliğine delilin nedir? Cevap: Siz avam olduğunuzdan hayâlinizle tefekkür, gözünüzle taakkul ettiğinizden, temsil size bürhân-ı nazarîden daha ziyade muknîdir. İşte, ikisinin mâhiyetlerini misâlle tasvir edip göstereceğim. İşte, biliniz: Hükûmet hekim gibidir; millet hastadır. Farzediniz, ben şu çadırda oturmuş bir hekimim. Şu etraftaki her bir köyde, Allah etmesin, birer ayrı hastalık var. Ben o hastalıkları teşhis etmemişim, hem de tâcizimi istemeyen müdâhenecilerden, yalancılardan başka kimseyi görmemişim. Şu halde, şu köylere, tanımadığım bir hastalığa, görmediğim bir hastaya gönderdiğim reçetesiz; mîzansız bir ilâcı istimâl eden, acaba şifâ mı bulur veyahut ölür? Evet “Ölmeden önce ölünüz.” sırrına, şunun sâye-i muzlimânesinde mazhar oldunuz. İşte her köye böyle ilâç göndermek, hatta dâü’l-cû ile karın ağrısına müptelâ olan emsâlinize hazım ilâcı hükmünde olan iâne toplamak, yahut eşkiyâlık ve husumet derdiyle mültehap bulunan o vücuda, iltihâbı tezyid eden Hamidîlik icrâ etmek ve ilâ âhirihi, acaba tedâvi mi, yoksa tesmîm midir, melekü’l-mevte yardım etmek midir? İşte mâhiyet-i istibdadın timsâli budur. Zira, sâbıkta, Padişah kendi yerinde mahpus gibi oturuyordu, bîçare milletin hâlini anlamıyordu, yahut zaaf-ı kalb ve kuvvet-i vehim ile anlamak istemiyordu, yahut mütehevvisâne ve mütekeyyifâne ve mütekalkıl olan tabiatı, anlattırmaya müsâit değildi. İşte hükûmetteki istibdada, herşeydeki istibdadı kıyas ediniz. Hatta, taklidi tevlid eden ilmin istibdadı dahi böyledir. Ammâ, bizzarûre hükûmet-i İslâmiyenin hedef-i maksadı olan meşrutiyet-i meşrûanın timsâlini isterseniz, farzediniz ben bir hekimim. Şu çadır dahi eczahânedir; içindeyim. Umum köylerde veyahut evlerde çeşit çeşit hastalıkları teşhis etmiş, reçetesini yazmış bir müntehap adam, yanıma geliyor, reçetesini ibrâz ediyor ki; “Dâü’l-cehl ile baş ağrısı var” yazılıdır. Ben dahi, fen afyonunu iptidâ onların lisânlarının zarfında, sonra da lisân-ı resmiyeye ifrağ ederek veriyorum. Bir başkasının reçetesini gösteriyor ki; kalb hastalığı olan zaaf-ı diyânet var. Ben de, fünunu maarif-i İslâmiye ile mezc ederek bir mâcun yapıyorum, müderrislerin ellerine veriyorum, gönderiyorum. Diğerinde dâü’l-husumet ile ihtilâl sıtması var. Ben de fikr-i milliyeti uyandırarak, ışıklandırarak, tiryâk-misâl adalet ve muhabbeti o nur ile mezc ettirerek, sulfato-misâl bir ilâç veriyorum. İşte böyle bir hekimdir ki, vatan hastahânesinde, bîçare etfâli helâktan halâs eder. Hâ, hükûmet-i meşrutanın timsâl-i nûrânîsi “Hepiniz çobansınız ve hepiniz idâreniz altındakilerden mes’ulsünüz.” (Müslim, İmâre: 20.) sırrınca, her bir büyük adam, bu düsturu nazara almak gerektir. (Münazarat) Bediüzzaman Said Nursi LÜGAT: Ammâ : Ama, Lâkin, Ancak Bîçare : Çaresiz, Zavallı Bizzarûre : İster İstemez, Zorunlu Olarak Dâü’l-Cehl : Cehalet Hastalığı, Cahillik İlleti Dâü’l-Cû : Açlık İlleti, Hastalığı Emsâl : Benzerler Fünûn : Fenler; Fen İlimleri Hamidîlik : Sultan Abdülhamid’in, Dönemin Problemlerini Çözmek İçin Uyguladığı Politikalar Hedef-İ Maksad : Asıl Gaye, Kastedilen Hedef Husumet : Düşmanlık Hükûmet-İ İslâmiye : İslâm Hükûmeti; İslâmî Kuralları Esas Alan Yönetim İâne : Yardım İbrâz : Ortaya Koyma, Çıkarma, Gösterme İcrâ Etmek : Uygulamaya Koymak İfrağ Etme : Bir Kalıba Dökme, Şekil Verme İlâ Âhirihi : Böylece Devam Edip Gider…; Sonuna Kadar… İptidâ : Başlangıçta, Önce İstibdat : Baskı, Diktatörlük, Despotluk İstimal : Kullanma Kuvvet-İ Vehim : Vehim Kuvveti, Kuruntu Gücü Lisân-I Resmiye : Resmi Dil Lisânlarının Zarfında : Kendi Dillerinde Maarif-İ İslâmiye : İslâmi Bilgi, İslâmî Eğitim Ve Öğretim Mâcun : Karışım, Hamur Mâhiyet-İ İstibdat : Baskı Ve Despotluğun Mahiyeti Mahpus : Hapsedilmiş Mazhar Olma : Erişme, Kavuşma; Ayna Olma Melekü’l-Mevt : Ölüm Meleği, Azrail (A.S.) Meşrutiyet-İ Meşrûa : Dine Uygun Meşrutiyet Mezcetme : Birbirine Karıştırma, Yoğurma Mizansız : Ölçüsüz Müdâheneci : Dalkavuk, Yaltakçı Mültehap : İltihaplanmış, Yaralı Müntehap : Seçilmiş, Seçkin Müptelâ : Tutulmuş, Düşmüş Müsâit : Uygun Mütehevvisâne : Hevesine Düşkün Olarak Mütekalkıl : Kararsız, Şüpheci, Endişeli Mütekeyyifâne : Keyfine Düşkün Olarak Sâbıkta : Eskiden, Geçmişte Sâye-İ Muzlimâne : Karanlık Yapan Gölge; Kötü Koruma Taciz : Rahatsız Etme, Tedirgin Etme Tesmim : Zehirleme Tevlid : Doğurma Tezyid : Artırma, Çoğaltma Timsâl : Görüntü, Yansıma Umum : Bütün Vücud : Beden Zaaf-I Diyanet : Din Zayıflığı Zaaf-I Kalb : Kalb Zayıflığı Zira : Çünkü |