Konu Başlığı: Mehdinin 3 vazifesi vardır Gönderen: Zehibe üzerinde 09 Aralık 2010, 07:37:46 Mehdinin 3 vazifesi vardır (http://www.risalehaber.com/images/news/68007.jpg) Bismillahirrahmanirrahim Aziz, sıddık kardeşlerim, Evvelâ: Nurun ehemmiyetli ve çok hayırlı bir şakirdi, çokların namına benden sordu ki: “Nurun hâlis ve ehemmiyetli bir kısım şakirtleri, pek musırrâne olarak, âhir zamanda gelen Âl-i Beytin büyük bir mürşidi seni zannediyorlar ve o kadar çekindiğin halde onlar ısrar ediyorlar. Sen de bu kadar musırrâne onların fikirlerini kabul etmiyorsun, çekiniyorsun. Elbette onların elinde bir hakikat ve kat’î bir hüccet var ve sen de bir hikmet ve hakikate binaen onlara muvafakat etmiyorsun. Bu ise bir tezattır, herhalde hallini istiyoruz.” Ben de bu zâtın temsil ettiği çok mesaillere cevaben derim ki: O has Nurcuların ellerinde bir hakikat var. Fakat iki cihette bir tâbir ve tevil lâzım. Birincisi: Çok defa mektuplarımda işaret ettiğim gibi, Mehdî-i Âl-i Resulün temsil ettiği kudsî cemaatinin şahs-ı mânevîsinin üç vazifesi var. Eğer çabuk kıyamet kopmazsa ve beşer bütün bütün yoldan çıkmazsa, o vazifeleri onun cemiyeti ve seyyidler cemaati yapacağını rahmet-i İlâhiyeden bekliyoruz. Ve onun üç büyük vazifesi olacak: Birincisi: Fen ve felsefenin tasallutuyla ve maddiyun ve tabiiyyun tâunu, beşer içine intişar etmesiyle, herşeyden evvel felsefeyi ve maddiyun fikrini tam susturacak bir tarzda imanı kurtarmaktır. Ehl-i imanı dalâletten muhafaza etmek ve bu vazife hem dünya, hem herşeyi bırakmakla, çok zaman tedkikat ile meşguliyeti iktiza ettiğinden, Hazret-i Mehdînin, o vazifesini bizzat kendisi görmeye vakit ve hal müsaade edemez. Çünkü hilâfet-i Muhammediye (a.s.m.) cihetindeki saltanatı, onunla iştigale vakit bırakmıyor. Herhalde o vazifeyi ondan evvel bir taife bir cihette görecek. O zât, o taifenin uzun tetkikatıyla yazdıkları eseri kendine hazır bir program yapacak, onunla o birinci vazifeyi tam yapmış olacak. Bu vazifenin istinad ettiği kuvvet ve mânevî ordusu, yalnız ihlâs ve sadakat ve tesanüd sıfatlarına tam sahip olan bir kısım şakirtlerdir. Ne kadar da az da olsalar, mânen bir ordu kadar kuvvetli ve kıymetli sayılırlar. İkinci vazifesi: Hilâfet-i Muhammediye (a.s.m.) unvanıyla şeâir-i İslâmiyeyi ihya etmektir. Âlem-i İslâmın vahdetini nokta-i istinad edip beşeriyeti maddî ve mânevî tehlikelerden ve gazab-ı İlâhiden kurtarmaktır. Bu vazifenin, nokta-i istinadı ve hâdimleri, milyonlarla efradı bulunan ordular lâzımdır. Üçüncü vazifesi: İnkılâbât-ı zamaniye ile çok ahkâm-ı Kur’âniyenin zedelenmesiyle ve şeriat-ı Muhammediyenin (a.s.m.) kanunları bir derece tâtile uğramasıyla, o zât, bütün ehl-i imanın mânevî yardımlarıyla ve ittihad-ı İslâmın muavenetiyle ve bütün ulema ve evliyanın ve bilhassa Âl-i Beytin neslinden her asırda kuvvetli ve kesretli bulunan milyonlar fedakâr seyyidlerin iltihaklarıyla o vazife-i uzmâyı yapmaya çalışır. Şimdi hakikat-i hal böyle olduğu halde, en birinci vazifesi ve en yüksek mesleği olan imanı kurtarmak ve imanı, tahkikî bir surette umuma ders vermek, hattâ avamın da imanını tahkikî yapmak vazifesi ise, mânen ve hakikaten hidayet edici, irşad edici mânâsının tam sarahatini ifade ettiği için, Nur şakirtleri bu vazifeyi tamamıyla Risale-i Nur’da gördüklerinden, ikinci ve üçüncü vazifeler buna nisbeten ikinci ve üçüncü derecedir diye, Risale-i Nur’un şahs-ı mânevîsini haklı olarak bir nevi Mehdî telâkki ediyorlar. O şahs-ı mânevînin de bir mümessili, Nur şakirtlerinin tesanüdünden gelen bir şahs-ı mânevîsi ve o şahs-ı mânevîde bir nevi mümessili olan biçare tercümanını zannettiklerinden, bazan o ismi ona da veriyorlar. Gerçi bu, bir iltibas ve bir sehivdir, fakat onlar onda mes’ul değiller. Çünkü ziyade hüsn-ü zan, eskiden beri cereyan ediyor ve itiraz edilmez. Ben de o kardeşlerimin pek ziyade hüsn-ü zanlarını bir nevi dua ve bir temenni ve Nur talebelerinin kemâl-i itikatlarının bir tereşşuhu gördüğümden, onlara çok ilişmezdim. Hattâ eski evliyanın bir kısmı, keramet-i gaybiyelerinde Risale-i Nur’u aynı o âhir zamanın hidayet edicisi olduğu diye keşifleri, bu tahkikat ile tevili anlaşılır. Demek iki noktada bir iltibas var; tevil lâzımdır. Birincisi: Âhirdeki iki vazife, gerçi hakikat noktasında birinci vazife derecesinde değiller; fakat hilâfet-i Muhammediye (a.s.m.) ve ittihad-ı İslâm ordularıyla zemin yüzünde saltanat-ı İslâmiyeyi sürmek cihetinde herkeste, hususan avamda, hususan ehl-i siyasette, hususan bu asrın efkârında, o birinci vazifeden bin derece geniş görünüyor. Ve bu isim bir adama verildiği vakit, bu iki vazife hatıra geliyor; siyaset mânâsını ihsas eder, belki de bir hodfuruşluk mânâsını hatıra getirir; belki bir şan, şeref ve makamperestlik ve şöhretperestlik arzularını gösterir. Ve eskiden beri ve şimdi de çok safdil ve makamperest zatlar, Mehdî olacağım diye dâvâ ederler. Gerçi her asırda hidayet edici, bir nevi Mehdî ve müceddid geliyor ve gelmiş. Fakat herbiri, üç vazifelerden birisini bir cihette yapması itibarıyla, âhir zamanın Büyük Mehdî unvanını almamışlar. Hem mahkemede Denizli ehl-i vukufu, bazı şakirtlerin bu itikatlarına göre, bana karşı demişler ki: “Eğer Mehdîlik dâvâ etse, bütün şakirtleri kabul edecekler.” Ben de onlara demiştim: “Ben, kendimi seyyid bilemiyorum. Bu zamanda nesiller bilinmiyor. Halbuki âhir zamanın o büyük şahsı, Âl-i Beytten olacaktır. Gerçi mânen ben Hazret-i Ali’nin (r.a.) bir veled-i mânevîsi hükmünde ondan hakikat dersini aldım ve Âl-i Muhammed Aleyhisselâm bir mânâda hakikî Nur şakirtlerine şâmil olmasından, ben de Âl-i Beytten sayılabilirim. Fakat bu zaman şahs-ı mânevî zamanı olmasından ve Nurun mesleğinde hiçbir cihette benlik ve şahsiyet ve şahsî makamları arzu etmek ve şan şeref kazanmak olmaz; ve sırr-ı ihlâsa tam muhalif olmasından, Cenâb-ı Hakka hadsiz şükür ediyorum ki, beni kendime beğendirmemesinden, ben öyle şahsî ve haddimden hadsiz derece fazla makamata gözümü dikmem. Ve Nurdaki ihlâsı bozmamak için, uhrevî makamat dahi bana verilse, bırakmaya kendimi mecbur biliyorum” dedim, o ehl-i vukuf sustu. (Emirdağ Lahikası, 1. Cilt, 206. Mektup) Bediüzzaman Said Nursi LÜGAT: Âhir Zaman : Dünya Hayatının Kıyamete Yakın Son Devresi Aziz : Çok Değerli, İzzetli, Saygın Beşer : İnsan Fütuhat : Fetihler, Zaferler Hakikat : Gerçek, Doğru Hâlis : İçten, Katıksız, Samimî Has : Özel; Kıymetli Olan Ve İleri Gelen Mühim Yakınlar Topluluğu Hâvi : İhtiva Eden, İçine Alan Hemşire : Kız Kardeş Hikmet : Gaye, Sebep Hüccet : Kanıt, Delil İntişar Etmek : Yayılmak Kat’î : Kesin Kıyamet : Dünyanın Sonu, Varlığın Bozulup Dağılması Kudsî : Kutsal, Yüce Leffen : Ekli, Bitişik Leyali-İ Aşere : On Mübârek Gece Maddiyun Fikri : Maddecilik, Materyalizm Maddiyun Ve Tabiiyyun Tâunu : Her Şeyin Tabiatın Tesiriyle Meydana Geldiğini Ve Her Şeyi Madde İle Açıklamaya Çalışma Hastalığı Mehdî-İ Âl-İ Resul : Resulullah’ın Neslinden Gelen, Âhir Zamanın En Büyük Mürşidi, Hidâyete Sevk Edicisi Mesail : Meseleler Musırrâne : Israrlı Bir Şekilde Muvafakat Etmek : Razı Olmak, Onaylamak Mürşid : İrşad Eden, Doğru Yolu Gösteren Rabian : Dördüncü Olarak Rahmet-İ İlâhiye : Allah’ın Her Şeyi Kuşatan Sonsuz Rahmeti Ruh U Can : Ruh Ve Can; Bütün İçtenlik Seyyid : Hz. Muhammed’in (A.S.M.) Torunu Hz. Hasan’ın Soyundan Olan Kimse Sıddık : Çok Doğru Ve Bağlı Şahs-I Mânevî : Belli Bir Kişi Olmayıp Bir Cemaatten Meydana Gelen Mânevî Şahıs Şakirt : Talebe, Öğrenci Tâbir : İfade Etme, Adlandırma Tasallut : Sataşma, Baskı Kurma, Hâkim Olma Tevil : Yorum Tezat : Zıtlık Ahkâm-I Kur’âniye : Kur’ân’ın Hükümleri, Esasları Âlem-İ İslâm : İslâm Dünyası Avam : Halk Beşeriyet : İnsanlık Bilhassa : Özellikle Dalâlet : Hak Yoldan Sapkınlık, İnançsızlık Efrad : Fertler, Bireyler Ehl-İ İman : Allah’a Ve Allah’tan Gelen Her Şeye İnanan Kimseler, Mü’minler Evliya : Allah Dostları, Velîler Gazab-I İlâhi : Allah’ın Gazabı, Kahrı Hâdim : Hizmet Eden Hakikaten : Gerçekten Hakikat-İ Hâl : İşin Aslı, Gerçeği Hidayet Edici : Doğru Yola Eriştiren Hilâfet-İ Muhammediye : Hz. Muhammed’den (A.S.M.) Sonra Onun Dâvâsının Temsil Edilmesi İhlâs : İbadet Ve Davranışlarda Sadece Allah Rızasını Gözetme; Samimiyet İhya Etmek : Canlandırmak, Kuvvetlendirmek İktiza Etmek : Gerektirmek İltihak : Katılma İnkılâbât-I Zamaniye : Zamana Bağlı Olarak Meydana Gelen Değişimler İrşad Edici : Doğru Yol Gösteren İstinad Etmek : Dayanmak İştigal : Meşgul Olma, Uğraşma İttihad-I İslâm : İslâm Birliği Kesretli : Pek Çok Muavenet : Yardımlaşma Nokta-İ İstinad : Dayanak Noktası Sadakat : Bağlılık, Sebat Sarahat : Açıklık Seyyid : Hz. Muhammed’in (A.S.M.) Torunu Hz. Hasan’ın Soyundan Olan Kimse Suret : Biçim, Şekil Şakirt : Talebe, Öğrenci Şeâir-İ İslâmiye : İslâma Sembol Olmuş İş Ve İbâdetler Şeriat-I Muhammediye : Hz. Muhammed’in (A.S.M.) Getirdiği Din; İlâhî Kanun Ve Hükümler Tahkikî : Araştırarak Ve Kesin Delillere Dayanarak Taife : Grup, Topluluk Tâtile Uğrama : Terk Edilme Tedkikat : Tetkikler, Araştırmalar Tesanüd : Dayanışma Ulema : Âlimler Umum : Bütün, Genel Vahdet : Birlik Vazife-İ Uzmâ : En Büyük Vazife Âhir Zaman : Dünya Hayatının Kıyamete Yakın Son Devresi Âhir : Son Avam : Halk Biçare : Çaresiz Cereyan Etmek : Meydana Gelmek Dâvâ Etme : İddia Etme Denizli Ehl-İ Vukufu : Denizli Mahkemesi Bilirkişi Heyeti Efkâr : Fikirler, Düşünceler Ehl-İ Siyaset : Siyaset Adamları, Politikacılar Evliya : Allah Dostları, Velîler Hakikat : Asıl, Gerçek, Doğru Hidayet Edici : Doğru Yola Eriştiren Hilâfet-İ Muhammediye : Hz. Muhammed’den (A.S.M.) Sonra Onun Dâvâsının Temsil Edilmesi Hodfuruşluk : Kendini Beğendirmeye Çalışmak, Övünmek Hususan : Özellikle Hüsn-Ü Zan : Güzel Düşünce İhsas Etmek : Hissetmek, Hatırlatmak İltibas : Karıştırma İtikat : İnanç İttihad-I İslâm : İslâm Birliği Kemâl-İ İtikat : Tam Bir İnanç, Güvenme Keramet-İ Gaybiye : Gelecekle İlgili Allah’ın Bir İkramı Olarak Verilen Haberler Keşif : Mânevî Âlemlerde Bazı Olayları Ve Hakikatleri Görme Makamperest : Makama Düşkün Müceddid : Yenileyici; Sahih Hadis İle Her Yüz Senede Bir Geleceği Bildirilen, Dinin Hakikatlerini Asrın İhtiyacına Göre Ders Veren, Peygamber Vârisi Olan Âlim Mümessil : Temsilci Nevi : Çeşit, Tür Nisbeten : Kıyasla, Oranla Safdil : Saf Kalpli, Kolay Aldanan Saltanat-I İslâmiye : İslâmiyetin Hâkimiyeti, Saltanatı Sehiv : Yanılma, Şaşırma Seyyid : Hz. Muhammed’in (A.S.M.) Torunu Hz. Hasan’ın Soyundan Olan Kimse Şahs-I Mânevî : Belli Bir Kişi Olmayıp Bir Cemaatten Meydana Gelen Mânevî Şahıs Şakirt : Talebe, Öğrenci Şöhretperestlik : Şöhret Düşkünlüğü Tahkikat : Araştırmalar Telâkki Etmek : Kabul Etmek Temenni : İstek, Arzu, Dileme Tereşşuh : Sızıntı, İz Tesanüd : Dayanışma Tevil : Yorum Zemin : Yer, Dünya |