> Forum > ๑۩۞۩๑ İslami İlimler Dunyası ๑۩۞۩๑ > Dini Konular > Nurdan Damlalar > Kuran ın Allah kelamı dair ispatlar
Sayfa: [1]   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: Kuran ın Allah kelamı dair ispatlar  (Okunma Sayısı 575 defa)
22 Eylül 2010, 15:02:12
Sümeyye

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 29.261



Site
« : 22 Eylül 2010, 15:02:12 »



KUR’ÂN’IN ALLAH KELAMI OLDUĞUNU İSPATTA BEDİÜZZAMAN SAİD NURSİ’NİN ORİJİNAL BİR USÛLÜ

İcaz-ı Kur'ân disiplini, Kur'ân-ı Kerim'in Allah kelamı olup, benzeri bir söz söylemenin beşer takati haricinde olduğunu ispatlamaya çalışır. Kur'ân-ı Kerim'de müteaddit âyetler, Kur'ân'ın Allah'ın vahyi ve Hz. Muhammed (sav)'in O'nun resulü olduğundan şüphe eden edipleri Kur'ân'a benzer bir söz söylemeye çağırır. Bu meydan okuma (tehaddi) gerek Asr-ı Saadette, gerek o asırdan beri günümüze kadar devam eden zaman boyunca cevapsız kaldığından Kur'ân'ın i'cazı ortaya çıkmıştır. İ'caz ile meşgul olan âlimlerimiz onun mucizevî özelliğini, esas itibariyle belagatinde aramışlardır. Belagat, hâlin gerektirdiğine uygun söz söylemek demek olup, güdülen maksada, en etkili bir ifade ile ulaşmayı hedefler.
Beliğ kelamın özelliklerini ortaya koymak için 'Beyan', 'Bedî', 'Meânî' ilimleri geliştirilmiş, kelamlar bu ilimlerdeki kıstaslara göre değerlendirilmişlerdir. Fakat belagatin geçerli sübjektif kıstasının, zevkedilip anlatılması zor olan bir özellik olduğunu unutmamak gerekir.
İyi bir dil ve belagat öğrenimi görüp, büyük bir tecrübe birikimine sahip olanlar bile böyle derse, Arap Edebiyatına vakıf insanların hayli azaldığı bir ortamda Kur'ân belagatini kimlerin anlayıp zevkedeceği sorusu kaçınılmaz olacaktır.
Daha önceki dönemde, Kur'ân'ın belagatini anlama işinde Arap olmayanlar Araplara istinad ediyorlardı. Yani diyorlardı ki: Her ne kadar biz Arap Edebiyatına vakıf değilsek de Kur'ân'ın Arapça kelamlar içinde eşsiz olduğu ve onun ifade tarzına, üslubuna ulaşan bir kelam bulunmadığı Araplarca bilinmekte ve anlaşılmaktadır.
Fakat şimdi Araplar da edebî zevkten, Arap dili ve belagatının imkânlarından, Arap ifade üslûplarından uzaklaşınca Kur'ân belagatini takdir etmekten aciz olduklarını söylemektedirler. Hatta bu sebepten ötürü, Kur'ân'ın i'cazını anlamanın başlıca yolunun, ondaki gaybî haberleri, fennî keşiflere yapılan işaretleri de göz önünde bulundurarak zamanın bütün kitapları aşındırmasına rağmen Kur'ân'ı eskitemediğini görerek, bu harikulade vasfın, ancak Allah'ın vahyedilen kelamı olmasıyla izah edilebileceğini göstermek olduğunu söyleyen birçok Arap görmüşümdür. Bu fikre büyük ölçüde benim de katıldığımı ifade etmek isterim. Üstad Bedîüzzaman Saîd Nursî de i'cazı her yönü ile anlatmaya çalışmış, nazım ve belagat cihetinin yanında, bilhassa câmiiyyet, şebabet, beşer ihtiyacına kifayet, fennî keşiflere dair ihbarat yönleri üzerinde de durmuştur.
Fakat biz bu yazıda onun, i'cazı anlatırken kullandığı kendisine mahsus bir üsluba ve diyalektiğe dikkat çekmek istiyoruz. Asrımızda yaşayan Müslümanlar, Türk, Arap, Acem.. bütün Müslümanlar bu üsluba oldukça muhtaç görülmektedirler. Zira Kur'ân'a dair çok şüphe ortaya atılmaktadır. Öyle ki onun i'cazı bir tarafa, Allah katından geldiği meselesi bile inkâr edilmekte, bu hususta mü'minler arasında birtakım şüpheler kasıtlı olarak yayılmaktadır.
Kur'ân'daki mevzuların beşerî eserlerdeki konulara benzemesi, ondaki ifade tarzlarının beşerin ifadeleri gibi olması, objektif ve önyargısız bakılması halinde bunun böyle anlaşılacağı, hatta anlatımda zaman zaman insicamın kaybolduğu, konudan konuya geçildiği, netice itibariyle insanlardan nice akıl, fikir ve ilim sahiplerinin de Kur'ân'ın Allah kelamı olduğunu kabul etmedikleri, hatta çok Müslümanların da İslâm'ın istediği tarzda Kur'ân'ın ulviyetini anlamayıp şüpheler içinde yuvarlandıklarını ileri sürmektedirler.
Bu sualler şeytanın, 20. asırda yaşayan Müslümanların, genel olarak tüm insanlığın önüne koyduğu tuzaklar olup gerçekten birçok kimse, bu suallerin ağırlığı altında ezilmişlerdir. Fakat Üstad Bedîüzzaman, bu sualleri öylesine tahlil edip ele almıştır ki onların tutarsız olan taraflarını ortaya koymuş; gerçek sual olmayan, tuzak sualleri tersine çevirerek, şeytanın kemendini kendi başına dolamıştır. Neticede şeytanın, i'cazı reddettirmek için vasıta yapmak istediği o soruları, Kur'ân'ın Allah kelamı olduğunu ispata götüren yollar haline getirmiştir. Ayrıca bunlar dil ile ilgili konular olmadığından, Arapça bilmeyi gerektirmediğinden, konuları kavramayı her dilden insana mümkün kılmıştır.
Bu sual ve cevaplar onun başından geçen bir hayalî vakada cereyan ettiğinden, yaşanmış bir tecrübe kuvvetini ve heyecanını da dile getirdiğinden, oldukça etkileyicidir. Camide huşu içinde Kur'ân dinlerken şeytan bu şüpheleri, suret-i haktan görünerek ufaktan ufağa ilka etmiş, cevaplarını aldıkça sepetindeki bütün pamukları dökmüş, sonunda süklüm püklüm uzaklaşmıştır. Şeytanın vesvesesini reddetmesinden hemen sonra, yapılan tartışmayı mücmel olarak Lemeat'da yazdı. Öyle anlaşılıyor ki istifade edenin daha yaygın olması için bu sefer biraz daha tafsilatlı olarak, on yıl sonra, yazdıklarını genişleterek istifadeye sundu.
Bunları müellif, soru cevap tarzında şeytanla ciddi bir tartışma suretinde yazmıştır ki bunun, ilgi çeken, şevk veren bir üslup olduğu malumdur. Şimdi bunu bir değerlendirme şekline dönüştürüp monoton bir tarzda benim endirekt bir üslupla anlatmam sıkıcı olacaktır. Bilindiği üzere okuyucuların ilgisini çekmek için monoton bir fikir serdi, zaman zaman yazarlar ve hatipler tarafından sual-cevap haline getirilir. Bu konu ise, zaten aslında sual-cevap tarzında te'lif edilmiştir. Onun için ben endirekt üslup yerine, direkt üslubu kullanacağım. Sadece özetleyip sadeleştirmekle yetineceğim. Ta ki tartışma heyecanını değerli muhataplarım seyretme imkânı bulabilsinler.*
Şeytan şöyle dedi:
-Sen Kur'ân'ı pek üstün, çok parlak görüyorsun. Tarafsız düşün, yani bir de beşer kelamı olduğunu farzet. Acaba o meziyetleri görecek misin?
Gerçekten ben de ona aldanıp beşer kelamı farzettim. Gördüm ki: Nasıl meselâ Bayazıt'ın elektrik akımı kesilince ortalık karanlığa düşer. Aynen onun gibi böyle bir bakış ile Kur'ân'ın parlak ışıkları gizlenmeye başladı. O vakit anladım ki benimle konuşan şeytandır. Beni vartaya yuvarlandırıyor. Kur'ân'dan medet istedim. Birden kalbime bir nur geldi, güçlü bir müdafaa kuvveti verdi. Şeytana dedim ki:
-Ey şeytan! Tarafsız muhakeme iki taraf ortasında bir vaziyettir. Halbuki hem senin, hem insanlardan olan maiyyetinin uyguladığınız tarafsızlık, aykırı tarafı tutmaktır. Muvakkat bir dinsizliktir. Çünkü Kur'ân'a beşer kelamı diye bakmak, aykırı tarafı esas tutmaktır. Bâtılı benimsemedir.
Gerçekten bu noktada insan, tarafsızlık aşkına şeytana aldanabilir. Oysa hakla bâtıl konusunda tamamen tarafsız olmak makul olmaz. Meselâ kainat vardır ve bunda kudret, ilim, sanat, hikmet, irade her taraftan tezahür etmektedir. Bunlar da bu nizamın bir Yaratıcı'sı olmasını gerektirir. Şimdi en basit bir masanın, bir saatin bile ustasız olamayacağını hayat boyunca tecrübe edip bilirken, bunlar hakkında ustanın varlığı ile yokluğunu eşit durumda düşünmezken, ondan yüzlerce defa daha harika olan kainat nizamını incelerken, tarafsız muhakeme adına, Yaratıcı'nın varlığı ile yokluğunu müsavi saymak, asla makul olamaz. Şu halde, bütün tecrübe ve gözlemimiz Yaratıcısının varlığı yönünde olduğundan, bu yönde delil varsa, onlar da öbür delillere eklenmelidir. Yokluk tarafına delil olursa, ancak o durumda o delil üzerinde düşünmelidir.
Keza Kur'ân muazzam bir eserdir. Kâinatın Yaratıcısı'na layık bir açıklamadır. On dört asırlık tecrübe de bunu göstermiştir. Zira ona uyanlar manen ve maddeten yükselmişlerdir. Böyle olunca ve bizim ferdî gözlem ve değerlendirmemiz de genel kanaate uyuyorsa, bu taraf ağır basmalıdır. Gerekçesi olmaksızın, olumsuz tarafı tutmak menfiliktir, münkirliktir. Faraza ona layık olmayan yönler bulunursa, ancak o takdirde, bu delil değerlendirmeye katılmalıdır. İşte bir kere de böyle yapınca, göğe layık olan ve gökte bulunan yıldızı yere indirdikten sonra, bütün deliller kuvvetinde bir tek kuvvet lazımdır ki onu semaya yerleştirebilsin. Bu da âdetâ imkânsız bir şeydir.
Şeytan:
-Öyle ise beşer kelâmı farzetmekten vazgeçelim, ne Allah'ın kelâmı, ne de beşerinki deme. Ortada farzet!
Ben dedim:
-O da olamaz. Zira bir malda iki kişi hak iddia ettiğinde bakılır: İki davacı birbirine yakın ise, o vakit o mal ya bir başkasının elinde kalır veya ikisinden başka birinin elinde veya her ikisinin elleri yetişecek tarzda bir yere bırakılır. Çünkü ortada bırakmak mümkün değildir. İşte Kur'ân pek kıymetli bir maldır Beşer kelâmı, Cenâb-ı Hakk'ın kelâmından ne kadar uzaksa, o iki taraf öylesine uzaktır. İşte seradan Süreyya'ya kadar, birbirinden uzak o iki taraf arasında bırakmak mümkün değildir.
Hem ortası yoktur. Zira varlık ve yokluk gibi iki zıttır. Öyle ise Kur'ân için el sahibi (zilyed) Allah'ın tarafıdır. Öyle ise O'nun elinde bırakılıp öylece isbat delillerine bakılır. Eğer öteki taraf onun kelâmullah olduğuna dair bütün delilleri birer birer çürütürse ancak o zaman elini ona uzatabilir! Yoksa uzatamaz.
Heyhat! Binlerce kat'i burhanların mıhlarıyla Arş-ı Azama çakılan bu pırlantayı, bütün münkirler bir araya gelse bile ellerini uzatıp oradan ayıramazlar.
İşte ey şeytan! Sana rağmen, İnsaflı kişiler bu suretle olan, gerçekçi muhakeme ile durumu değerlendirirler. Küçük küçük delillerle devamlı surette imanlarındaki yakin fazlalaşır.
[Çok kişi tarafından taşınan bir yükü, meselâ bir tabutu götürenler pek ağırlık hissetmezler. Her biri parmağının ucunu dokundurması ile tabut havada gider. Fakat tabut yere indikten sonra, güçlü de olsa bir kişinin kuvveti onu kaldırmaya yetmez.]
Kur'ân beşer kelamı farzedilse, yani Arşa bağlı o muazzam pırlanta yere atılsa, çok burhanların sağlamlığında bütün mıhların kuvvetinde bir tek bürhan lazım gelir ki onu yerden kaldırıp Arş-ı Maneviye çıkarabilsin. Bunu başarmak ise pek zor olduğundan, bu zamanda çok kimse imanını kaybetmektedir.
...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: Kuran ın Allah kelamı dair ispatlar
« Posted on: 18 Nisan 2024, 23:18:23 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: Kuran ın Allah kelamı dair ispatlar rüya tabiri,Kuran ın Allah kelamı dair ispatlar mekke canlı, Kuran ın Allah kelamı dair ispatlar kabe canlı yayın, Kuran ın Allah kelamı dair ispatlar Üç boyutlu kuran oku Kuran ın Allah kelamı dair ispatlar kuran ı kerim, Kuran ın Allah kelamı dair ispatlar peygamber kıssaları,Kuran ın Allah kelamı dair ispatlar ilitam ders soruları, Kuran ın Allah kelamı dair ispatlarönlisans arapça,
Logged
Sayfa: [1]   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes