๑۩۞۩๑ İslami İlimler Dunyası ๑۩۞۩๑ => Nurdan Damlalar => Konuyu başlatan: Sefil üzerinde 17 Ağustos 2010, 11:16:35



Konu Başlığı: Kolay vücud giydirme
Gönderen: Sefil üzerinde 17 Ağustos 2010, 11:16:35
Risale-i Nurda geçen şu cümleyi açıklar mısınız: “Daire-i imkânda ne kadar eşya var, o eşyaya gayet kolay vücud giydirebilir.” (Mektûbat)

“Mümkin”, olup olmaması eşit olan, denk olan demektir. İnsan bir cümleyi yazmayı zihninde kurduğunda o cümle bir bakıma yokluktan kurtulmuştur, ama müstakil bir varlığa da henüz kavuşmuş değildir. Bu cümleyi yazıp yazmamak insanın iradesine tâbidir; onu yoklukta da bırakabilir, varlığa da çıkarabilir. İşte bu cümlenin varlığı daire-i imkândadır. Yazıldıktan sonra da cümlenin “mümkin olma” özelliği devam eder. Az önce yazılıp yazılmaması eşitti; yazılması yazılmamasına tercih edildi, o da vücut buldu. Şimdi de yine imkân dairesindedir, silinebilir de, varlığı devam da edebilir.

“Daire-i imkânda ne kadar eşya var” ifadesindeki, “var” kelimesi, eşyanın ilm-i İlâhideki varlıklarını ifade eder.

Bediüzzaman Hazretlerinin, “İnsan şuun-u İlâhînin bir mikyasıdır.” cümlesinden hareketle şöyle düşünebiliriz:

Birisi bize, “Dağ yazmak mı daha kolaydır, taş yazmak mı?”, yahut “Güneş yazmak mı daha rahattır, lâmba yazmak mı?” diye sorsa, bu soruyu saçma buluruz. Ve soru sahibine deriz ki: Güneş lâmbadan büyüktür, ama benim ilmime göre değil; ben ikisini de aynı kolaylıkla bilirim. Ben “iki kere ikinin dört olduğunu” da, “dokuz kere dokuzun seksenbir olduğunu” da aynı kolaylıkla bilirim. Seksenbir dörtten büyük olmakla benim ilmimde daha fazla yer tutacak ve beni güçlüğe düşürecek değildir.

Eşyanın büyüklükleri, küçüklükleri, az ve çok oluşları birbirlerine göredir ve kendi aralarında geçerlidir. İlâhî ilim azla çoğu, büyükle küçüğü bir bildiği gibi, İlâhî kudret de bunları aynı kolaylıkla yazar, vücuda getirir.

İnsan ve yazı... Bu iki varlık arasında sonsuz denecek kadar büyük bir mahiyet farklılığı var. Bundandır ki, insan bir yazıyı rahatlıkla yazar ve siler.

Allah’ın varlığı vacib, mahlûkatınki ise mümkindir. Mümkinin vacip nazarında varlığı o kadar zaiftir ki, Vahdetü’l-vücutçular, Üstadın ifadesiyle onları “vücut ismine lâyık görmemişler.”

Vacib; ezelî ve ebedîdir. Varlığı kendi zâtından olduğu için evveli de yoktur, âhiri de. Mümkinin ise hem evveli vardır, hem âhiri. Öyle ise mümkin sınırlıdır, vacibin sıfatları ise sonsuz. Sonsuz yanında azla çoğun, büyükle küçüğün farkı olmaz. Biz, “koca semâ” derken, kendi cirmimizi ve cismimizi esas alırız. Allah’ın kudreti nazarında ne semâ büyüktür, ne atom küçük. İkisini de aynı kolaylıkla yazar ve siler.