๑۩۞۩๑ İslami İlimler Dunyası ๑۩۞۩๑ => Nurdan Damlalar => Konuyu başlatan: Sefil üzerinde 27 Ocak 2012, 01:29:53



Konu Başlığı: Kardeşini fena gördüğün vakit, onu terk etme!
Gönderen: Sefil üzerinde 27 Ocak 2012, 01:29:53
Kardeşini fena gördüğün vakit, onu terk etme!    
   
Asıl hüner, kardeşini fena gördüğü vakit onu terk etmek değil, belki daha ziyade uhuvvetini kuvvetleştirip ıslâhına çalışmak, ehl-i sadâkatin şe’nidir.
 
Kardeşlerim,

Gaflet ve dünyaperestlikten çıkan dehşetli bir enâniyet bu zamanda hükmediyor. Onun için ehl-i hakikat—hattâ meşrû bir tarzda dahi olsa—enâniyetten, hodfüruşluktan vazgeçmeleri lâzım olduğundan, Risâle-i Nur’un hakikî şakirtleri, buz parçası olan enâniyetlerini şahs-ı mânevîde ve havz-ı müşterekte erittiklerinden, inşaallah bu fırtınada sarsılmayacaklar.
Evet, münâfıkların ehemmiyetli ve tecrübeli bir plânı, böyle herbiri birer zâbit, birer hâkim hükmündeki eşhası, müşterek bir meselede böyle kaçınmak ve birbirini tenkit etmek asabiyetini veren sıkıntılı yerlerde toplattırır, boğuşturur, mânevî kuvvetlerini dağıttırır. Sonra, kuvvetini kaybedenleri kolayca tokatlar, vurur. Risâle-i Nur şâkirtleri, hıllet ve uhuvvet ve fena fi’l-ihvan mesleğinde gittiklerinden, inşâallah bu tecrübeli ve münâfıkane plânı da akîm bırakacaklar.
***
Aziz, sıddık kardeşlerim,
Eski zamanda bir şeyhin müridleri pek çok olmasından, o memleketin hükûmeti siyasetçe telâş edip onun cemaatini dağıtmak istemiş. O zat, hükümete demiş: “Benim yalnız bir buçuk müridim var, başka yok. İsterseniz tecrübe edeceğiz.”
O zat, bir yerde çadır kurdu, kendi binler müridlerini oraya toplattı. O da emretti: “Ben bir imtihan yapacağım. Her kim benim müridim ise ve emri kabul etse, Cennete gidecek.”
Çadıra birer birer çağırdı. Gizli bir koyun kesti. Güya has bir müridini kesti, Cennete gönderdi! O kanı gören binler müridler, daha hiçbiri şeyhi dinlemedi, inkâra başladılar. Yalnız bir adam dedi: “Başım feda olsun.” Yanına gitti. Sonra bir kadın dahi gitti; başkalar dağıldılar.
O zat, hükûmet adamlarına dedi: “İşte benim bir buçuk müridim bulunduğunu gördünüz.”
Cenâb-ı Hakk’a yüz binler şükürler olsun ki, Risâle-i Nur, Eskişehir imtihan ve mahkemesinde, şakirtlerinden yalnız bir buçuk kaybetti. O eski şeyhin aksine olarak, Isparta ve civar kahramanlarının himmetiyle, o zâyi olan bir buçuk adam yerine on bin ilâve oldu. İnşaallah, bu imtihanda dahi hem şark, hem garbın kahramanlarının himmetleriyle, çokları kaybedilmeyecek ve bir giden yerine on girecek.
***
Bir zaman, Müslim olmayan bir zat, tarikatten hilâfet almak için bir çare bulmuş ve irşada başlamış. Terbiyesindeki müridleri terakkiye başlarken, birisi keşfen mürşidlerini gayet sukutta görmüş. O zat ise ferasetiyle bildi, o müridine dedi: “İşte beni anladın.” O da dedi: “Madem senin irşadınla bu makamı buldum; seni bundan sonra daha ziyade başımda tutacağım” diye Cenâb-ı Hakk’a yalvarmış, o bîçare şeyhini kurtarmış; birdenbire terakki edip bütün müridlerinden geçmiş, yine onlara mürşid-i hakikî kalmış.
Demek bazan bir mürid, şeyhinin şeyhi oluyor. Ve asıl hüner, kardeşini fena gördüğü vakit onu terk etmek değil, belki daha ziyade uhuvvetini kuvvetleştirip ıslâhına çalışmak, ehl-i sadâkatin şe’nidir.
Münâfıklar, böyle vaziyetlerde kardeşlerin tesanüdünü ve birbirine karşı hüsn-ü zanlarını bozmak için derler: “İşte o kadar ehemmiyet verdiğin zatlar âdi, âciz insanlardır.” Her ne ise, musîbette gerçi çok zararımız var, fakat umum âlem-i İslâm’ı alâkadar edecek bir keyfiyet, bir vaziyet olmasından, pek çok ucuz olarak pek büyük kıymeti var. Buna benzer vukua gelen hâdiseler, ya siyaset-i diniye veya başka sebeplerle, umum âlem-i İslâm namına olamadılar.
Şuâlar, 13. Şuâ, (yeni tanzim) s. 504
 
LÛGATÇE:
uhuvvet: Kardeşlik.
şe’n: Gerek, iş, özellik.
hıllet: Samimî dost, fedâkâr arkadaşlık, kahraman kardeş ve takdir edici yoldaş olmak.
hodfüruşluk: Kendini beğendirmeye çalışmak, övünmek.