Biçare kalb-i insan, her vakit yaralanıyor
İnsan evvela nefsini sever. Sonra akaribini, sonra milletini, sonra zihayat mahlukları, sonra kainatı, dünyayı sever. Bu dairelerin herbirisine karşı alakadardır. Onların lezzetleriyle mütelezziz ve elemleriyle müteellim olabilir. Halbuki şu herc ü merc alemde ve rüzgar deveranında hiçbir şey kararında kalmadığından biçare kalb-i insan, her vakit yaralanıyor. Elleri yapıştığı şeylerle, o şeyler gidip ellerini paralıyor, belki koparıyor. Daima ızdırab içinde kalır, yahut gaflet ile sarhoş olur. Madem öyledir, ey nefis! Aklın varsa, bütün o muhabbetleri topla, hakiki sahibine ver, şu belalardan kurtul. Şu nihayetsiz muhabbetler, nihayetsiz bir kemal ve cemal sahibine mahsustur. Ne vakit hakiki sahibine verdin, o vakit bütün eşyayı onun namıyla ve onun ayinesi olduğu cihetle ızdırabsız sevebilirsin. Demek şu muhabbet, doğrudan doğruya kainata sarfedilmemek gerektir. Yoksa muhabbet en leziz bir nimet iken, en elim bir nıkmet olur.
Bediüzzaman Said Nursi – 24. Söz’den
[
Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın