> Forum > ๑۩۞۩๑ İslami İlimler Dunyası ๑۩۞۩๑ > Dini Konular > Nurdan Damlalar > Bediüzzaman Darül hikmette
Sayfa: [1]   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: Bediüzzaman Darül hikmette  (Okunma Sayısı 623 defa)
15 Ekim 2010, 15:00:26
Sümeyye

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 29.261



Site
« : 15 Ekim 2010, 15:00:26 »



Bediüzzaman Darü’l-Hikmet’te


Darü’l-Hikmeti’l-İslâmiyye, 5. Mehmet Reşad zamanında kurulmuş ancak Sultan Vahideddin döneminde hayata geçmiştir. Darü’l-Hikmet ilk kurulduğunda, Süleymaniye Medresesi kelâm müderrislerinden Arapgirli Hüseyin Avni, tefsir hocalarından Bergamalı Cevdet, ilm-i nefs ve ahlâk müderrisi Mehmet Şevketî, mantık müderrislerinden Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır, Haleb mebusu Şeyh Beşir, Şam ulemasından Şeyh Bedreddin, Haydarî-zade İbrahim, Amasya Müftüsü Mustafa Tevfik ve Bediüzzaman Said Nursî aza olarak tayin edilmişlerdi. Kurumun resmî açılışı ise Şeyhulislâm Musa Kâzım ve Meclis-i Meşayih reisi Saffet Efendilerin katılımıyla Miladî takvimde 25 Ağustos 1918 tarihine tekabül eden Hicrî 4 Zilkade 1336/Rumî 12 Ağustos 1334 tarihinde yapılmıştır. Açılışta ferdî vicdanlar gibi toplumun da bir vicdanı olduğu ve bunu korumak gerektiği, Darü’l-Hikmet’in temel vazifesinin de birtakım içtimaî-mânevî hastalıklara çareler arayarak toplum vicdanını korumak olduğu ifade edilmiştir.

Bu teşkilât, Osmanlı’nın son döneminde İslâm âleminde ortaya çıkan dinî problemlere çözümler üretmek ve fikrî saldırılara karşı İslâm düşüncesini savunmak gayesiyle kurulmuştur. Günümüzde Diyanet teşkilâtı bünyesindeki Din İşleri Yüksek Kurulu benzeri bir görev yürütmekteydi. Ancak Darü’l-Hikmet’in yetkileri, Din İşleri Yüksek Kurulu’ndan daha geniş idi. Zîrâ bu kurum, hakka, ahlâka ve dine uymayan her şeye resmen müdahale imkânına sahip bulunuyordu. Bu kurum, halkın dinî müşkillerini ilmî bir metotla çözmek üzere çeşitli neşriyat yapmakta, içerden ve dışardan yönelen fikrî tehlikelere karşı halkımızı aydınlatmak için beyannameler yayımlamaktaydı. Müslümanların sorularına komisyonlarda görüşülerek cevap verildiği gibi yabancıların sorularına da resmen cevap veriliyordu. Bu teşkilât son derece önemli vazifeler yaptığından diğer vilâyet ve kazalarda birer şubesinin kurulmasına da çalışılmıştır. Devlet-i Aliyye’nin siyasî bakımdan çalkantılı ve Batı hayranlığının devlet müesseselerinin her kademesinde revaçta olduğu bir zamanda imanı, ahlâkı ve gençliği korumak bu teşkilâtın başta gelen vazifelerinden biri olmuştur. Bu doğrultuda Darü’l-Hikmeti'l-İslâmiyye toplumda görülen içtimaî hastalıklarla alâkalı birçok karar almış, beyannameler yayımlamıştır. Bediüzzaman’ın Darü’l-Hikmet’te yapılan toplantılara katıldığı ve bazı toplantı tutanaklarında imzası olduğu da belgelerde gözükmektedir.

Darü’l-Hikmet bir reis ve dokuz azadan teşekkül ediyordu. Bu zâtların tayinleri gelişi güzel olmadığı gibi, burada vazife yapacakların teşkilâtın içinde bulunan üç komisyondan birine (fıkıh, ahlâk ve kelâm) girebilecek ilmî kariyere sahip olmaları gerekiyordu. Bu komisyonlar kendilerini ilgilendiren meseleleri üçer kişilik azalar hâlinde, enine-boyuna müzakere eder ve karara bağlarlardı. Teşkilâtın reisliğine ise önce kısa bir süreliğine vekâleten Fetva Emini Muğlalı Ali Rıza Efendi, peşinden asaleten Darü’l-Hilafeti’l-Aliyye müsteşarı Hüseyin Kâmil Efendi getirilmiş; ancak başka bir göreve nakledilmesi sebebiyle uzun süre vazife yapamamış ve onun yerine başkası atanmıştır. Mehmet Âkif de bu kurumun başkâtipliğine tayin olunmuş; ancak daha sonra azalığa atanmıştır. Mustafa Sabri, İzmirli İsmail Hakkı, Ömer Ferid Kâm gibi dönemin meşhur ilim adamları da bu kurumda görev yapmışlardır. Bediüzzaman’ın ise daha sonra bahsedeceğimiz üzere rahatsızlığı sebebiyle izinli sayıldığı süreler dâhil olmak üzere azalığı dört sene üç ay devam etmiştir. (Sadık Albayrak, Son Devrin İslâm Akademisi Darü’l-Hikmet’il-İslâmiyye, s. 90–92; 205)
Bediüzzaman’ın Darü’l-Hikmet’e

Aza Olarak Atanması

Bediüzzaman esaretten dönüşte İstanbul’a gelmiş ve Sultanahmet Medresesi’nde bir odaya yerleşmiştir. Bediüzzaman’ı şark cephesinden tanıyan ve Bitlis’in Ruslara karşı savunulmasında gösterdiği yararlılık ve cesaretinden haberdar olan Enver Paşa, kendisini ziyaret ederek Harbiye Nezaretine davet etmiştir. Bu ziyaretten birkaç gün sonra Harbiye Nezareti’ne giden Üstad'ı, Enver Paşa maiyetindeki subaylar ile birlikte bir törenle karşılamış, şeref misafiri olarak makam odasında ağırlamıştır. Enver Paşa, kendisine gazilik beratı verir, madalya takar ve masraflarını karşılaması için 150 lira para takdim eder. Sohbet esnasında Rusya’daki esaret günlerinden bahsedilir ve bir ara söz, savaş esnasında yazmış olduğu tefsire gelir. Enver Paşa; dine, ilme bir hizmeti olması için bu tefsiri kendi imkânlarıyla bastırmak istediğini belirtir, Üstad da sadece kâğıdını almasına müsaade edebileceğini söyler. Daha sonra bu yolla bastırılan İşârâtü’l-İ’câz’ın dağıtımı, Meşihat tarafından yapılmıştır. Ziyaret bitiminde Enver Paşa, Üstad’a, istediği takdirde kendisine her türlü vazifenin verilebileceğini kaydetmiş, Üstad ise dünyevî bir vazife beklentisi olmadığını, ancak ilim ve irfanla ilgili bir görev olursa yapabileceğini ifade etmiştir. Daha sonra Enver Paşa gerekli yerlerle görüşerek Bediüzzaman’ın yeni kurulmakta olan Darü’l-Hikmeti’l-İslâmiyye azalığına atanmasına ve “mahrec” pâyesi almasına aracılık etmiştir.

Bediüzzaman, Darü’l-Hikmet ilk kurulduğunda oluşturulan heyet arasında yer almakta olup atamaları 26 Şevval 1336 tarihli Sultan Vahideddin imzalı bir kararname ile yapılmıştır. Bu kararname Meşihatın yayın organı olan Ceride-i İlmiyye’nin 38. sayısının 1142–43. sayfalarında yayımlanmıştır. Üstad’ın Darü’l-Hikmet’e atanmasından yirmi bir; kurumun resmî açılışından on üç gün sonra Harbiye Nezareti’nin isteği üzere Şeyhulislâm Musa Kâzım Efendi bir yazı yazıp padişaha sunmuş ve ertesi gün Sultan Vahideddin’in imzasıyla Bediüzzaman “mahrec” payesiyle taltif edilmiştir (Ek:1). Bu irade-i seniyye de Ceride-i İlmiyye’nin 38. sayısının 1145. sayfasında yayımlanmıştır. Bu kurumda görev yaptığı süre içerisinde Dâhiliye Nezareti tarafından kendisine bir nüfus tezkeresi verilmiş ve bir de kendi ağzından özgeçmiş hazırlanmıştır (Ek:2).

Mahrec, ilmiyye rütbelerinden birinin adı olup “mahreç mevleviyyeti” suretinde de kullanılır. Mahreç mevleviyyeti rütbe olarak “kibar-ı müderrisîn”den büyük, “bilâd-ı hamse mevleviyyeti’nden küçüktür. (M. Zeki Pakalın, Osmanlı Tarih Deyimleri ve Terimleri Sözlüğü, İst., 1993, C. II, s. 385).

Bediüzzaman’ın Fikrî Arayışı

Bediüzzaman Rusya’da esarette bulunduğu sırada Rusların kendisine yaptığı eza ve cefadan muzdarip olarak zihin ve dimağ yorgunluğuna mübtelâ olmuş ve Darü’l-Hikmet’te görev yaptığı sırada bu hastalığı yeniden nüksederek onu muzdarip etmiştir. Bu hastalık sebebiyle tedavi gören Bediüzzaman Hazretleri zaman zaman raporlar alıp vazifeden kendisinin izinli sayılmasını talep etmiş, hem Darü’l-Hikmet heyeti, hem de Meşihat makamı uzun süreli izinler vermişlerdir. Hattâ birçok defa vazifeden affını istemeye teşebbüs etmiş; fakat kurumdaki dostları mâni olmuşlardır. (Âsâr-ı Bediiye, s. 676). Bediüzzaman’ın hastalığı müteaddit defalar tekerrür ettiğinden 1338 yılı Mart ayının sonunda iki sene kadar azalıktan mezun addedilmiştir.

Aslında Bediüzzaman’ın rahatsızlığı âlem-i İslâm’ın içinde bulunduğu durumdan kaynaklanıyordu, yoksa şahsî problemlerinden değil. Nitekim Harb-i Umumî’deki mağlubiyetten fazlaca müteessir olduğunu ihsas edenlere verdiği cevapta bu hakikati şöyle ifade etmiştir: “Ben kendi elemlerimden tahammül ettim; fakat ehl-i İslâm’ın elemlerinden gelen teellümat beni ezdi. Âlem-i İslâm’a indirilen darbelerin en evvel kalbime indiğini hissediyorum. Onun için bu kadar ezildim.” (Bkz. Tarihçe-i Hayat, s. 132)

Bu arada Medrese, Meşihat ve Darü’l-Hikmet gibi kurumların ve buralarda görev yapan ilim adamlarının bu problemlerin çözümü noktasında etkisiz kalışları da kendisini çok üzüyordu. Yaşamış olduğu bu buhran sebebiyle Üstad, yeni bir metot arayışına koyuldu. Zihni hep onunla meşguldü ve bu yüzden ortaya çıkan farklılık diğer ulemanın garibine gidiyor, bazıları onu anlamakta zorluk çekiyordu. Onun yaşamış olduğu bu fikir sancısı geçmişte bazı ilim adamı ve düşünürlerde de ortaya çıkmıştır; bu hâl onların dinî ve içtimâî problemlere çözüm arayışlarında takip edecekleri metodu keşfetmelerinin zeminini oluşturmuştur. Meselâ İmam Gazzâlî’nin de bu türden bir sıkıntıyı yaşamış olduğunu biliyoruz. Nitekim Üstad yaşamış olduğu bu sıkıntıyı Mektubat’ta şöyle ifade etmektedir:  “Bundan otuz sene evvel, Eski Said’in gafil kafasına müthiş tokatlar indi, ‘el-mevtü hakkun’ kaziyesini düşündü. Kendini bataklık çamurunda gördü. Meded istedi, bir yol aradı. Gördü ki, yollar muhtelif; tereddütte kaldı. Gavs-ı Âzam olan Şah-i Geylânî’nin Fütûhü’l Gayb nâmındaki kitabıyla tefe’ül etti. Tefe’ülde şu çıktı: “Ente fi dâri’l-hikmeti fatlub tabîben yudavî kalbek/Sen hikmet evindesin. Kalbini tedavi edecek bir tabip ara.” Aciptir ki, o vakit ben ‘Darü’l-Hikmeti’l-İslâmiyye’ azası idim. Güya ehl-i İslâmın yaralarını tedaviye çalışan bir hekim idim. Hâlbuki en ziyade hasta ben idim. Hasta evvelâ kendine bakmalı, sonra hastalara bakabilir... Ben dedim: ‘Sen tabibim ol!’... Kitabı tamamen okudum ve çok istifade ettim. Sonra İmam-ı Rabbanî’nin Mektubat kitabını gördüm... Hâlis bir tefe’ül ederek açtım... Bana musırrane şunu tavsiye ediyordu: ‘Tevhid-i kıble et.’ Yani, birini üstad tut, arkasından git, başkasıyla meşgul olma. Şu en mühim tavsiyesi, benim istidadıma ve ahvâl-i ruhiyeme muvafık gelmedi. Ne kadar düşündüm: ‘Bunun arkasından mı, yoksa ötekinin mi, yoksa daha ötekinin mi arkasından gideyim?’ Tahayyürde kaldım. Her birinde ayrı ayrı câzibedâr hâsiyetler var. Biriyle iktifa edemiyordum. O tahayyürde iken, Cenâb-ı Hakk’ın rahmetiyle kalbime geldi ki, ‘bu mu...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: Bediüzzaman Darül hikmette
« Posted on: 26 Nisan 2024, 05:41:55 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: Bediüzzaman Darül hikmette rüya tabiri,Bediüzzaman Darül hikmette mekke canlı, Bediüzzaman Darül hikmette kabe canlı yayın, Bediüzzaman Darül hikmette Üç boyutlu kuran oku Bediüzzaman Darül hikmette kuran ı kerim, Bediüzzaman Darül hikmette peygamber kıssaları,Bediüzzaman Darül hikmette ilitam ders soruları, Bediüzzaman Darül hikmette önlisans arapça,
Logged
Sayfa: [1]   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes