> Forum > ๑۩۞۩๑ İslami İlimler Dunyası ๑۩۞۩๑ > Dini Konular > Nurdan Damlalar > İnsanlığın Ortak Değeri: İLİM
Sayfa: [1]   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: İnsanlığın Ortak Değeri: İLİM  (Okunma Sayısı 647 defa)
15 Eylül 2010, 09:24:57
Hadice
Tecrübeli Üyeler
*
Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 5.945


« : 15 Eylül 2010, 09:24:57 »



İnsanlığın Ortak Değeri: İLİM

Öğrenme ve bilme insanın en temel yönelişidir Aristo Metafizik adlı kitabına, “Bütün insanlar, doğal olarak bilmek isterler” diye başlar (Aristoteles, Metafizik, Çev Ahmet Arslan, Sosyal Yayınlar, İkinci Basım, İstanbul, 1996, s 75-76) Bilgi, hayatı hem anlamlandıran, hem de onu baş edilebilir hâle getiren vazgeçilmezidir insanın

Duyuların sağladığı ham bilgilerin aklın önderliğinde ve tecrübelerin ışığında, kâinattaki olayların meydana gelişi hakkında zihin yorma ve elde edilen bilgilerin sebep-sonuç ilişkisi içinde sistematik hâle sokulması ile de ilim/bilim ortaya çıkmıştır

İlmin ortaya çıkışı bir süreç işidir Her şeyden önce toplumda, bilgiye yönlendirici bir dünya görüşünün oluşması gerekir Bu dünya görüşü ekseninde bilgi edinme faaliyetlerine girişilmesi ve böylece bir bilgi geleneğinin meydana getirilmesi bunu takip eder Daha sonra, toplumda oluşan bilgi birikiminin bir yönteme bağlı olarak düzene konması aşaması gelir Nihayet düzenlenen bilgi kümelerinin adlandırılması ile süreç tamamlanmış olur Bu sürecin her yönü ile gerçekleştiği üç medeniyet ortaya koymuştur insanlık: Eski Yunan Medeniyeti, İslâm Medeniyeti ve Batı Medeniyeti (Bak Alparslan Açıkgenç, İslâm Medeniyetinde Bilgi ve Bilim, İsam Yay İstanbul, 2006, s 27)

İslâm Medeniyetinde bilimsel sürecin dünya görüşü aşaması, bu medeniyetin temelini oluşturan Kur’an’ın ilk ayetleri ile başlar (Alâk, 1-5) Sürecin oluşumu Kur’an vahyinin sona ermesi ve İslâm Peygamberi’nin irtihali ile gerçekleşmiştir Diğer aşamalar, belki hiçbir medeniyette görülmemiş bir hızla, iki asırlık bir süre içinde tamamlanmıştır Hayret verici bir hızla gerçekleşen bir toplumsal ve zihinsel değişimin varlığına şahit oluyoruz Bunun temelinde, ebedî hayat mutluluğunun ancak kişisel ve toplumsal açıdan imar edilmiş bir dünyada gerçekleşebileceği anlayışı yer almaktadır

Düşünme, bir kavramı diğerine, bir önermeyi diğerine “bağlamak” (‘akl) ve aralarında müşterek bir terimden hareketle sonuca ulaşmaya çalışmaktır Kur’an-ı Kerim, kendi muhataplarına bu kavram ya da önermelere tekabül eden olguların yalnızca fizik boyuttaki sebep-sonuç ilişkilerinden ibaret olmadığını, bütün bir fizikî sebeplilik manzumesini metafizik boyuta “bağlamak” gerektiğini tekin etmektedir (İlhan Kutluer, İlim ve Hikmetin Aydınlığında, İz Yayıncılık, İstanbul, 2001, s 18-19) İşte “hikmet” böyle bir ortamın mayaladığı kavramdır

Bilimlerin pozitif bilimler ve sosyal bilimler gibi bir ayırıma tabi tutulması, bu gruplarda yer alan bilimlerin başvurdukları yöntem ve ulaştıkları sonuçların farklı niteliklerde oluşu esasına dayanmaktadır Bu sınıflamada metafizik bilimlerin yeri yoktur Pozitivist dünya görüşünün hiç taviz vermeye yanaşmadığı bu yaklaşım, bilime getirilen materyalist tanımı ifade ediyor “Duyulara hitap etmeyen varlık yoktur” anlayışı bilimi maddî olan ile sınırlarken, asıl ve gerçek varlık âlemini görmezlikten gelmiştir İnsanın ve onun ihtiyaçlarını paranteze almadan, bilimi fizik dünyaya hapsetmek mümkün değildir

Bilim, insanlığın ortak malıdır Bugünkü bilimsel düzey geçmişin mirası olan tecrübe birikiminin bir sonucudur Günümüzün dev yolcu gemilerinin varlıklarını temelde, “ilkel bir deniz aracı” olan “sal”a borçlu olduklarını inkâr edebilir miyiz? Uçağın uçurtmaya, hızlı trenin insan gücü ile çekilen arabaya, modern top silâhının “üflemeli ok”a “borcu” inkâr edilebilir mi? Evet bilim bütün bir insanlığın el değiştirdikçe büyüyen mirasıdır, evrensel bir değerdir Bu gerçeği, insanlığın hayatına kazandırdığı kolaylıklar ve hayat standardı açıkça göstermektedir Ancak bilimin ortak oluşu genel bir söylemdir ve daha çok teoriktir Pratikte ise, bilim onu üreten toplumun hatta bireyin malıdır Özellikle çağımızda, değil bilimsel bir buluşun, bilimsel bir buluşa yol açabilecek düşüncelerin bile “patent”e bağlandığı gerçeğini göz ardı edemeyiz Bu noktada önemli bir gerçekle yüz yüzeyiz: Dünyanın herhangi bir yerinde üretilen bilimin başka toplumlara intikali belli bir bedel karşılığında oluyor Bilimin meyvesi olan teknoloji, dünyaya hâkim olma savaşının birinci derecedeki aracı değil mi?

Bilim üretecek ve ürettiği bilimi pratik hayata yansıtacak sistemi/alt yapıyı oluşturmadıkça, bilimden ağız tadı ile yararlanmak söz konusu olamıyor “Zeki bir toplum” olmak da bunun için yeterli değildir İşletilemeyen/işlenemeyen madenlerin ham olarak dış piyasaya “kaptırılması” kaçınılmaz oluyor Tıpkı bunun gibi, potansiyel beyin gücünü bilime dönüştürüp yerli şartlarda devreye sokamamak da “beyin göçü” denilen yıkıma sebep oluyor Diyebiliriz ki erozyon ülke toprağı için ne ise, beyin göçü de ülkenin bilimsel geleceği açısından odur Bu her iki olgunun da sebebi ilginç şekilde ortaktır: Eldeki değerleri koruma istek ve yeteneğinden yoksunluk Belirtmek gerekir ki, yeryüzünde “sömürü” olgusu ciddî ölçülerde beyin göçü üzerinden gerçekleşiyor
“Hikmet müminin yitiğidir Bulduğu yerde onu almaya en lâyık olan odur” (Tirmizî, İlim, 19) anlamındaki hadis, “doğru söz, yahut bilginin, hakikatin ifadesi olmak bakımından; kayıt ya da ifade edildiği kültürel havzaya bakılmaksızın alınabileceğini, çünkü esasen Müslümanların malı olduğunu vurgular Bu hadis-i şerif, İslâm’ın klâsik çağında olsun, modern zamanlarda olsun, sık sık Müslümanların farklı medeniyet yahut kültürlere ait ilmî ve fikrî fikirlerin tevarüs edilmesini meşrulaştırıcı bir ölçü olarak” alınmıştır (İlhan Kutluer, İlim ve Hikmetin Aydınlığında, İz Yayıncılık, İstanbul, 2001, s 135) Tarihî gerçek bu olmakla birlikte bir başka gerçek daha var ki o da, Müslümanların bu peygamber öğüdünün gösterdiği hedeften uzakta kaldıklarıdır

Temelinde ön yargı bulunmakla birlikte, Ernest Renan’ın, İslâm’ın bilime aykırı ve zihni dondurucu olduğu iddiasını ileri sürdüğü “İslâm ve İlim” konferansında (Sorbon, 1883), Müslümanların sergilemekte olduğu “edilgen” manzaranın payı az mıdır? Namık Kemal’e ait “Renan Müdafaanamesi”, (İstanbul, 1327), Cemalettin Efgânî’nin cevabi yazısı (Journal Des Debas, 18 Mayıs, 1888) ve benzerleri gibi reddiye türü kalem faaliyetleri, psikolojik ve sosyolojik bir gereksinim sonucu olmaktan öteye geçebilmiş olduklarını söylemek zordur “Taş düştüğü yerden kalkar” ise, bu iddialara verilecek en güzel cevap Müslümanların iddia sahibini fiilen yalanlamalarıdır

“Hüküm” ve “hâkimiyet” kavramlarının “hikmet”/ilim ve akılla gerçeği bulma (Ragıb el-İsfehani) kavramı ile aynı kökten gelmekte oluşu sosyolojik, kültürel ve siyasal hâkimiyetle bilim üretme arasındaki ilişkiye işaret etmektedir

İlim meşakkatli bir iştir Beden gücü ile çalışan kimse mesai bitimi ile dinlenmeye çekilebilir Bilim adamının “dinlenmesi yok”tur Zihni sürekli faaldir Kafasındaki problem her yerde kendisi iledir Büyük bilimsel keşifler, çoğunlukla sonu gelmez araştırma ve deneylerin, uykusuz gecelerin, yaşanan imkânsızlıkların meyvesidir Asırlar ötesinden beri değerinden birşey yitirmeyen ilmî eserler, topluma, insanlığa yön veren, yol gösteren çalışmalar da böyle “Yer çekimi kanunu” sadece bir elmanın daldan düşmesinin eseri midir? “Suyun kaldırma gücü kanunu”nun keşfi, bir hamam tasının kurnaya daldırılması işine indirgenebilir mi? Bu keşiflerin arkasında yer alan beyin çatlatıcı soruları göz ardı edebilir miyiz?

Büyük İslâm bilginlerinin hemen hepsi eserlerini uykusuz gecelere, seher vakitlerine borçludur

Bir bakıma ölüm, bilme ve öğrenme faaliyetinin sona ermesidir Bu bakımdan hayatın merkezinde bilim vardır demek gerçeğin ifadesi olur Hz Peygamber’in şu hadisi işte tam bu gerçeği vurguluyor: “Ya bilgin ol, ya bilim öğrenmeye çalışan ol, ya dinleyici ol, ya da bilimi seven Dördüncü bir nitelikte olma, yoksa helâk olursun”(Beyhakî, Şu’abu’l-İman, II, 65, No 1709)

“Bilimin insanlığın hayat serüveni üzerindeki etkileri nasıldır?” gibi bir sorunun sonuç olarak alacağı cevap tek kelime ile “olumlu” olacaktır Acaba bu cevap mutlak mıdır? Şöyle de sorabiliriz: Bilimin ortaya çıkıp hayata yön verme süreci, insanlık için kötü sonuçlar doğurmuş olabilir mi? Buna benzer bir soruyu Fransız Dijon Akademisi yarışma konusu yapmıştı: “İlimlerin ve sanatların ihyası, ahlâkın düzelmesine yardım etmiş midir?”

Rousseau, “İlimler ve Sanat Hakkında Nutuk” adlı eseri ile katıldığı bu yarışmanın birincisi olmuştu Eseri Türkçeye çeviren Sabahattin Eyüboğlu’na göre, “Rousseau bu suale yalnız meşhur nutku ile değil, bütün hayatı ve eserleriyle ‘hayır’ cevabını vermiştir ve “Rousseau’nun tezi ne kadar garip görünürse görünsün, hâlâ bugün bile kuvvet ve tazeliğini muhafaza etmektedir” (J J Rousseau’nun, “İlimler ve Sanat Hakkında Nutuk” Çev Sabahattin Eyüboğlu, Maarif Vekâleti Yay Maarif Matbaası, Ankara, 1943, s1, Dipnot 1) Şunu ifade edelim ki, eseri dilimize çeviren kalem sahibinin, yazara ait küçük bir “oyun”unu fark etmemiş olması ve sıradan bir okuyucu gibi “zevahire tutunması” şaşırtıcıdır

Evet, Rousseau’nun kitabında yaptığı şey gerçekten de bilim ve sanatı darağacına çekmek olmuştur Yani vurayım derken öldürmüştür Fakat bu sadece yüzeysel bakıldığında böyledir Yani ortadaki olumsuz yaklaşım sadece “görüntü”dür ve amaç başkadır Asıl söylemek istediği ise, bilimin (ve sanatın) ehil olmayan ellerde/beyinlerde; toplumları, insanlığı temelinden sarsan ahlâkın bozulması olgusunu getirmiş olduğudur Yani gerçekte suçlu olan bilim (ve sanat) değil, “insan”dır Yoksa o, ülkede bilimsel hayatı disiplin altına alan, ciddî bilim adamlarını üyeliğine kabul eden Fransız bilim akademilerini “ahlâkı korumaya memur kurumlar” olarak görür ve destekler miydi?

Nitekim “Nutuk” dikkatle okunduğunda görülecektir ki, Rousseau’nun bilim (ve sanat) gerçeğine değil, bunların gereğini yapmayan ihtiras, servet, kudret düşkünü, riyakâr ve faziletsiz insanların bilimlerini, bilim adamlıklarını ve bu gerçekleri görmeden onl...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: İnsanlığın Ortak Değeri: İLİM
« Posted on: 25 Nisan 2024, 13:41:07 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: İnsanlığın Ortak Değeri: İLİM rüya tabiri,İnsanlığın Ortak Değeri: İLİM mekke canlı, İnsanlığın Ortak Değeri: İLİM kabe canlı yayın, İnsanlığın Ortak Değeri: İLİM Üç boyutlu kuran oku İnsanlığın Ortak Değeri: İLİM kuran ı kerim, İnsanlığın Ortak Değeri: İLİM peygamber kıssaları,İnsanlığın Ortak Değeri: İLİM ilitam ders soruları, İnsanlığın Ortak Değeri: İLİMönlisans arapça,
Logged
Sayfa: [1]   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes