> Forum > ๑۩۞۩๑ İslami İlimler Dunyası ๑۩۞۩๑ > Dini Konular > Nurdan Damlalar > İnsanı kamil ahlakı ve Bediüzzaman
Sayfa: [1]   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: İnsanı kamil ahlakı ve Bediüzzaman  (Okunma Sayısı 604 defa)
16 Eylül 2010, 17:15:40
Sümeyye

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 29.261



Site
« : 16 Eylül 2010, 17:15:40 »



İnsan-ı Kamil Ahlakı ve Bediüzzaman





Ariflerin ortak kanaatine göre, Kur'an'ın yedi anlam katı mevcuttur. (Bazı bilgeler, Kur'an'ın manasının sonsuz olduğunu da söyler. 'Denizler mürekkep, ağaçlar kalem olsaydı Rabb'inin sözleri yazmakla tükenmezdi' ilahi haberinden hareketle, Kur'an'ın sonsuz bir anlam denizi olduğunu belirtirler). Yedinci anlam düzeyi sadece Allah'ın ilmindedir, ama diğer katlara, insan ulaşabilir. Bunun yolu ise, yine Kur'an'ın ve Hz. Peygamber'in emrettiği nefisle mücahede, riyazet ve tezkiye ile açılır. Tevil ya da tefsir, manevi bir mertebe, bir makam1 gerektirir. Allah kelamının batıni zenginliklerine ulaşabilmek için, insanın manevi bir gezi (seyr-i süluk) gerçekleştirmiş olması gerekir. İnsandan amaç, halifedir, bu ise, insan-ı kamildir.2 Buna, kimi arifler, abd-i külli de derler. İnsan-ı kamil, kainatın minyatür halidir. Onda, İlahi isimlerin tümü tecelli eder. Bir başka kavle göre, insan-ı kamil, Kur'an'dır, Kur'an'ın kardeşidir. Kamil insan, Allah'ın yeryüzündeki halifesidir, O'nun mahlukatına merhamet ve şefkatle muamele eder; Allah'tan rahmet alır, varlıklara merhamet verir, yeryüzünü korur, Allah'ın gerçek bir halifesidir. İnsanın, bu mertebeye ulaşabilmesi için manevi bir seyahat, bir miraç yaşaması gerekir.3 Bu manevi seyahatin başlangıcını zühd oluşturur. 'Kötülüğü emreden nefsin tezkiyesi, ancak sürekli ve kararlı bir ibadetle gerçekleşebilir. Bu bakımdan İslam'ın başlangıç günlerinden itibaren, mükemmel bir model olarak Hz. Muhammed'in (asm) zühd ve takvası, nefisle mücahede yöntemleri, tevekkülü, başkasının derdiyle dertlenmesi, sürekli Rabb'inin huzurunda bulunmanın gerektirdiği adap ve esaslar, sonraki yüzyıllarda oldukça sadık izleyiciler bulmuştur. Özellikle bir ilim ve belagat merkezi olan Basra ve Kufe, aynı zamanda zühd hareketinin de bereketli bir çevresine tanıklık eder. İnsanın kul olarak alçakgönüllü bir hayat sürmesi, eylem ve düşüncelerinde tam bir uyum içinde olması, sabır ve şükür ehli bulunması, bir bakıma, kamil bir veli ve nebi olarak Hz. Peygamber'in bıraktığı mirasa varislik edenleri işaret eder. Bunlar, 'Allah dostu/veli' olarak anılmışlardır ki, en yetkin örneklerine Sahabiler arasında tanık oluruz. Adı aynı zamanda manevi bir makama özel isim olmuş olan Üveysü'l-Karani, bunların en kamil örneklerindendir. O, bir anlamda, kendisini insanlardan yitirmesiyle, sonradan Melametiyye biçiminde adlandırılacak olan bir damara da kaynaklık eder. Arif4 kendisine Hz. Peygamber'in yaşamını örnek edinir. O, daima, Allah'ın külli iradesine bağlı, nefsin tutku ve arzularından arınmış, marifet ve tefekkür dolu bir hayatın sahibidir. Sufi, bu uhrevi ilkeleri esas alarak yola koyulur. Nefsini tezkiye edene ve marifet nurlarına müheyya bir hale gelene kadar bu yolda yürür. Bu yolun nihayeti yoktur. Gerçi arifler, 'tevhid' makamının, manevi seyahatte, varılabilecek en üst düzey olduğunu söylerler; ama Allah'ın mutlak ve sonsuz varlığında tam olarak gaybubet etmenin nihayeti olamaz. Erken dönem zahitlerinin ilginç bir örneği olarak görülebilecek olan Hasan el-Basri'nin şu ifadeleri, sufiyi bize net bir biçimde tanımlar niteliktedir: 'Bu dünyanın tüm çekiciliklerine dikkat et. Bir yılan gibi dokunuşta yumuşak, ama zehri öldürücüdür. Onda bir zevk buldun ise, hemen terk et, çünkü, ondan çok azı, sana yol arkadaşlığı edecektir. Dünyanın hali birdenbire değişir. Sen, değişene, kalıcı olmayana, sana sadık yoldaşlık etmeyene sakın kalbini bağlama.' Bir anlamda zühdü de tanımlayan bu ifadeler, O'nun bir mektubundan alınmıştır. Basra, Hasan gibi daha pek çok zahide ev sahipliği yapmıştır. Fakr ve istiğna vadisinin yıldızlarından biri olan Rabiatu'l-Adeviyye5 bunlardandır. Keza erken dönemin iki önemli velisini, Cüneyd-i Bağdadi ile Hallac-ı Mansur'u anmamız gerekmektedir. El-Muhasibi'nin6 öğrencisi olan Cüneyd-i Bağdadi, 'Yolun Şeyhi' olarak da anılır ve nazari irfan tarihi açısından önemle kaydedilmesi gereken bir kişiliktir. İrfani tefekkürün doruğundadır ve onun nazari bir yapıya kavuşmasında risaleleri ve mektuplarıyla etkili olmuştur. O'nun geniş vizyonu, İslam irfanının, 'nesnel' dile kavuşmasını sağlamıştır. Gerçi sufi sözlüğünün tedvini ve zenginleştirilmesi, daha çok İbn Arabi'ye nasip olacaktır; ama tüm bu şahsiyetler, Hz. Şeyh-i Ekber'in doğumuna zemin hazırlamıştır, denilebilir. Erdem ve ahlak vadisinin yıldızları saymakla bitmez. Ama Geylani ve İmam-ı Rabbani'yi özellikle anmamız gerekir. Biri, bütün irfani ve ahlaki öğretilerin yolunun mutlaka kendisine uğradığı bir kavşaktır; diğeri ise adından da anlaşılacağı üzere Rabbani bir alimdir.

Çağımızda ise, 'kamil insan'ın mükemmel örneği olarak Bediüzzaman Said Nursi'yi görürüz.

Bediüzzaman'ın ahlaki formasyonunu ve ahlaka ilişkin düşüncelerini doğru kavrayabilmemizde, insan-ı kamil ve insan-ı kadim doktrinlerinin önemli bir işlevi olacaktır. Ahlak, hüsün-ihsan ve hakikat formülasyonu gözetilmeksizin sağlıklı bir zeminde konuşulamaz. Güzellik, iyiliğin; iyilik, gerçekliğin iç boyutudur. Güzel olan iyidir, iyi olan gerçektir. Bu anlamda, ahlakın kaynağının İlahi Hakikat olduğunu söyleyebiliriz. Bediüzzaman'ın güzel ahlaka ilişkin düşünceleri, bu formülasyona uyar. O, 'güzel ahlakı tamamlamak üzere gönderilmiş olan' Nebi'nin (asm), kamil bir varisidir. Dolayısıyla, O'nun nuru üzerinden, İlahi niteliklerle ilişki kurulacağı görüşündedir. İnsan, Rahman sureti üzere yaratılmıştır. Allah'ın yeryüzündeki halifesidir. Arapça'da ed-dünya, bizim yaşadığımız 'aşağı alem' için kullanılır. El-alem ise, yüce alemleri ifade eder. İkisinin de sözlük anlamı dünya'dır; ama biri arzi diğeri semavi alemi ima eder. Semavi alem arzi alemi kuşatmıştır. İnsan, fıtratı itibariyle mükerremdir. Gözleri semadadır. Ruhu semadan inmiştir. Ruhun mekaneti, semadır. İnsan, Allah'ın nitelikleriyle donatılmıştır. Merhamet, şefkat, muhabbet, adalet, ahlak, hikmet, tedbir, basar, sem vs. gibi nitelikleri itibariyle insan Rahmani bir doğaya sahiptir. Fakat yaşamın sınav olmasından dolayı, insanda negatif ve pozitif kutuplar bulunur. Ya İlahi boyutunu korur veya ihanet eder. Nebiler ve onların kamil varisleri olan insan-ı kamil'ler, 'güzel ahlak'ın korunmasında, insanın fıtratını muhafaza etmesinde görevlendirilmişlerdir. İnsan-ı kamil için 'veted' (sütun) tabirinin kullanılması da bundandır. Kamil insan, varoluşun sütunudur. Dünyayı ve içindekilerin doğasını koruma ödevini yüklenmiştir. Emanet'ten kasıt da gerçekte budur. İnsana yüklenmiş olan sorumluluk, hangi manevi düzeyde seyrederse etsin, doğasına, asli tabiatına ihanet etmeksizin yaşamaktır. Ahlak dendiği zaman, insanın fıtratına sadakatini ilgilendiren bir atıflar dünyasından söz edilmiş olur. Bediüzzaman'ın, 'iman insanı insan eder, belki de insanı sultan eder' sözü bunun çarpıcı bir ifadesi olarak okunmalıdır. Sultan'dan kasıt halifedir ve kamil insandır. 'Kamil insan'ın en yetkin örneği olarak Efendimiz'e (asm), onun yaşamına bakıldığında ahlak'ın tanımına ilişkin sarih bir alana geçmiş olacağız. Hz. Ayşe validemize sorulduğunda, 'O, nasıl, ahlakı nasıldı?' diye, şöyle cevap vermişti: "O'nun ahlakı Kur'an'dı." Burada Efendimiz'in Kur'an'la özdeşleştirilmesi, Kur'an'ın, hüsün-ihsan ve hakikatten ibaret oluşuyla da ilgilidir. O, elçidir. kamil insandır. İnsanların en erdemlisi ve ahlaklısıdır. O, bir bakıma Kur'an'dır, Kur'an'ın kendisidir, Kur'an'ın kardeşidir. Bediüzzaman'ın eserlerinde atıfta bulunduğu el-İnsanu'l-Kamil adlı eserinde Abdulkerim Cili, bunu ayrıntılı biçimde açıklar.

Kur'an, bize, "her şey yok olucudur, (O'na bakan/O'nun vechi) müstesna" der. Bu, esasında, tevhid (birlik) ilkesinin de kaynağını oluşturur. Arifler, varlık unvanını Cenab-ı Hakk'a layık görür, varolana bir unvan olarak yakıştırmazlar. Varolan, gerçekte Esma ve Sıfat'ın tecellisidir. Bu, bir görünüm, bir belirmedir. Tıpkı denizin dalgaları gibi. Dalga, denizden ayrı bir varlık değildir, onun bir halidir. Tüm yaratılmışlar da, Allah'ın mutlak varlığından 'taşan' bir haldir. Bu anlamda, varolanların, Allah'ın Esma ve Sıfat'ının tecellisi olduğu söylenir. Tecelli ile aynı kökten gelen bir sözcük olarak 'cilve'nin anlamı, 'gerdek gecesi, gelinin, yüzünü açması'dır. Bu, bize varlığın, Allah'ın 'açılması' olduğunu ihsas eder.7 Esma ve Sıfat'ın tecellisi, bir bakıma, varlığın açılmasıyla, yani cilvesiyle gerçekleşmektedir. Bu ise, kaf ve nun arasında ortaya çıkmaktadır. Bu yüzden kimi arifler8 varlığın hazinelerinin anahtarının, 'kaf ile nun arasında' olduğunu belirtirler. Yani 'kün' emriyle varlığın arketipleri yaratılmaktadır -ki bunlara ayan-ı sabite denir- bu, zaman ve mekan ötesi bir varlık alanını işaret eder. Varlığın harici vücut giymesi ise, Esma ve Sıfat'ın tecellisiyle gerçekleşir. Varlığın vücuda gelmesi sürecinde görev alan 'sebepler'in, tenteneli bir perde olduğunu belirten Bediüzzaman, diğer arif-i billahlar gibi, Allah'ın, kendisiyle varlık arasına yetmiş bin zulmani ve nurani perde koyduğunu söyler. İbn Arabi hazretlerine göre, bu perdeler, nebilerin ve velilerin gözlerinden giderilmiştir. Hz. Ali'ye izafe edilen bir söz şöyledir: "Perde-yi gayb açılsa, yakinim ziyadeleşmeyecek." Marifet ilminin kapısı olan Hz. Ali, bu sözüyle, gözünden bu perdelerin giderilmiş olduğunu örtük biçimde ifade etmektedir.

Bu, bize ahlakın kaynağını ve kurucu ilkesini de verir. Allah'a görür gibi inanmak ve ibadet etmekle insan ihsan düzeyine erişir. İhsan, kulun amellerinde Allah'ın rızasından gayrısını gözetmemesidir.

Bediüzzaman için bu son derece önemlidir.

Bu sırra sıkı biçimde bağlandığı için, kimseden hediye, zekat ve yardım almaz. İlahi Hakikat'in hatırını her hatırın üzerinde tutar. İlahi hakikatlerin resmi bir biçimde ve ücret karşılığında ders verilmesini sakıncalı görür.

Allah rızası için sever, Allah r...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: İnsanı kamil ahlakı ve Bediüzzaman
« Posted on: 29 Mart 2024, 12:28:16 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: İnsanı kamil ahlakı ve Bediüzzaman rüya tabiri,İnsanı kamil ahlakı ve Bediüzzaman mekke canlı, İnsanı kamil ahlakı ve Bediüzzaman kabe canlı yayın, İnsanı kamil ahlakı ve Bediüzzaman Üç boyutlu kuran oku İnsanı kamil ahlakı ve Bediüzzaman kuran ı kerim, İnsanı kamil ahlakı ve Bediüzzaman peygamber kıssaları,İnsanı kamil ahlakı ve Bediüzzaman ilitam ders soruları, İnsanı kamil ahlakı ve Bediüzzamanönlisans arapça,
Logged
Sayfa: [1]   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes