๑۩۞۩๑ İslami İlimler Dunyası ๑۩۞۩๑ => Dini makale ve yazılar => Konuyu başlatan: Sefil üzerinde 06 Eylül 2010, 22:55:32



Konu Başlığı: ihlâs Risâlesi Üzerine
Gönderen: Sefil üzerinde 06 Eylül 2010, 22:55:32
"O razı olursa, O kabul ederse,.." gibi ifadeleri nasıl anlamak lazımdır? Yani Allah (c.c.) rızasını ve kabulünü bir insan nasıl hisseder, anlar?


"Amelinizde rıza-yı İlâhî olmalı. Eğer O razı olsa, bütün dünya küsse ehemmiyeti yok. Eğer O kabul etse, bütün halk reddetse tesiri yok. O razı olduktan ve kabul ettikten sonra, isterse ve hikmeti iktiza ederse, sizler istemek talebinde olmadığınız halde, halklara da kabul ettirir, onları da razı eder. Onun için, bu hizmette, doğrudan doğruya, yalnız Cenâb-ı Hakkın rızasını esas maksat yapmak gerektir."(1)

Üstat burada, Allah acaba benden razı olmuş mudur, olmamış mıdır, manasını değil, kul rızası ile Allah rızası arasında bir mukayese yapıyor. Bütün insanların rızasının, Allah rızası karşısında ne kadar basit ve değersiz kaldığını ifade ediyor.

Allah rızasının ölçü ve dairesi bellidir; biz bu daire ve ölçüye riayet etmekle sorumluyuz. Yoksa, acaba razı oldu mu, olmadı mı meselesi bize gaybidir. Allah razı olduğu şeyleri Kur'an ve sünnette açıkça ifade etmiştir. Biz bunlara samimi bir şekilde uyarsak, gerisi Allah’a kalmıştır.

"O razı olduktan ve kabul ettikten sonra, isterse ve hikmeti iktiza ederse, sizler istemek talebinde olmadığınız halde, halklara da kabul ettirir, onları da razı eder."

(1) bk. Lem'alar, Yirmi Birinci Lem'a


İhlasın birinci düsturu, amellerde Allah rızasının olmasıdır. Ancak bereket olsun diye iktisat yapmak, çıkarımız için görünmüyor mu? Bu niyetle hareket etmek ihlasla çelişmez mi?

Nasıl lafız mananın, kabuk özün, şekil muhtevanın, madde mananın üstünde ve onu tarif eden bir nişane ve levha ise, aynı şekilde sevaplar ve dünyaya bakan bir takım maslahatlar da ihlasın üzerinde bir nişane ve levha hükmündedir.

Akşam vakti akşam namazının belirgin ve görünür  olmasında nasıl bir nişane ise, ihlasa mebni olan amellerin şekil ve kıstasları da ihlasın yakalanmasında ve belirgin hale getirilmesinde bir nişane ve sembol hükmündedirler.

Şayet Allah Teala ve Peygamber Efendimiz (asv) şekil ve kıstas bildirmeden direkt ve soyut bir şekilde "İhlası kazanın." diye emir verseydi, kimse ne yapacağını bilemez ve bir karmaşa ve kaos olurdu. Bu durumda kimse ibadetin özü olan ihlasa güç yetiremezdi. Tıpkı bilinmeyen ve görünmeyen soyut bir ruhun maddi ölçülerle aranmasının zorluğu gibi, insanlar ihlası meşakkat ve zorlukla  arayacaklar ve elleri büyük bir çoğunlukla boş dönecekti. İnsanlara kolaylık olması için Allah ve Resulü (asv) ibadetlerinin mana formatının üzerine görünür ve somut bir şekil ve nişane formatı da koymuş ki, herkes rahatlıkla o manaya intikal edebilsin.

İbadetlerin sevapları, şekilleri, vakitleri, normları tamamen ibadetlerinin mana ve muhtevasını yakalamada ve kazanmada bir araç, bir sebep, bir nişane, bir sembol hükmündedirler. Araçlar asla amaçların yerine geçemezler, şayet geçmiş iseler, bu ibadet olmaktan çıkıp, tamamen şekilsel bir ritüel ve içi boş bir merasim olur. İbadetin özü ve ruhu ihlas iken,  şekil ve elbisesi de maddi kıstaslar ve teşvikçi sevaplardır denilebilir. Bu sebepten dolayı sevap ve şekiller ibadette ihmal edilemezler, onların im ve izi ile ihlasa gidilir.

Bereket iktisadın üzerinde bir im, bir iz, bir semboldür. Bu iz ve sembolün asıl maksadı Allah’ın rızası olan ihlası kazanmaktır. Yani iktisatlı olmak, namaz ve oruç gibi bir ibadet ve ahlak olup, ihlas ile hareket etmek gerekir. İktisadı sadece dünyevi bereket için yapmak, ihlasın mana ve ruhu ile bağdaşmaz. Bu ölçü bütün ibadet ve ahlaki değerler için de aynıdır, değişmez. Şu var ki, bereket insanı ihlaslı bir iktisada teşvik edip nefsi ilzam ediyorsa, bunu istemekte bir sakınca olmaz. Yani bereketi, nefsi ıslah ve ikna etmekte bir vesile,  amaca giden yolda bir araç olarak kullanabiliriz.