๑۩۞۩๑ İslami İlimler Dunyası ๑۩۞۩๑ => Nurdan Damlalar => Konuyu başlatan: Sefil üzerinde 09 Ağustos 2010, 13:52:45



Konu Başlığı: İdam-ı ebedî kapısı
Gönderen: Sefil üzerinde 09 Ağustos 2010, 13:52:45
Kabrin “ahirete inanmayanlar için bir idam-ı ebedî kapısı” olmasını nasıl anlamak gerekiyor?

İdam, yok etmek demek olduğuna göre kafir ebediyen yok mu olacak?
“...Onlar pek yakın bir zamanda, ölümün idam-ı ebedîsiyle kabrin haps-i münferidine girip, daimî sıkıntılı azab çekecekler.”

Lem’alar

Nur Külliyatı’ndan On Üçüncü Söz’de, kabre girmenin, “ehl-i iman için bu dünyadan daha güzel bir âleme geçiş,” “ehl-i küfür için bir idam-ı ebedî,” “inandığı gibi yaşamayanlar için ise bir haps-i münferit” olduğu beyan edilir.

Küfür üzere ölen bir kimsenin cehennemde ebediyen kalacağını İlâhî Ferman tekrarla beyan ediyor. Buna göre, ölümün ehl-i küfür için bir idam-ı ebedî oluşunu, “inanmayan bir kimsenin ebedîyen yok olacağı” şeklinde anlamak mümkün değil. O hâlde ebedî idamı nasıl yorumlamak gerekiyor?

İdam ve hapis, suçlulara verilen iki ceza çeşidi. Hapis de ikiye ayrılıyor. Birinde diğer mahpuslarla görüşmek, konuşmak, eğlenmek mümkün. Aynı koğuşta birlikte kalınıyor; bahçeye birlikte çıkılıyor. Diğeri ise “haps-i münferit.” Yani, bir hücrede, yahut bir koğuşta tek başına, hiç kimseyle görüşmeden yaşamak, bir dert ortağı olmaksızın ömür sürmek. Bu, bir bakıma, hapis içinde hapistir. Hele buna bir de işkence eklenirse dehşet daha da katlanır.

Bununla birlikte böyle bir şahsın tek tesellisi, bir gün bu azaptan kurtulup dostlarına kavuşma ümididir. İdamda bu yoktur. İdam edilen kimse artık yuvasına dönemeyecek, çoluk çocuğunu ve bütün sevdiklerini bir daha göremeyecektir.

Bu dünyada küfür içinde yaşayan ve kabre imansız olarak göçen bir insanın akıbeti “idam-ı ebedî”dir. Yani artık o, ebediyen cennet yüzü göremeyecek, saadet yurduna adım atamayacaktır.

İmanla göçen, fakat günahları sevaplarından fazla olduğu için cehenneme giren bir insan, cezasını çektikten sonra yine cennete gidecek ve o saadet menzilinde dostlarıyla beraber olabilecektir.

Malûmdur ki, ölüm ruhun bedenden ayrılma hadisesidir. Ruh için ölüm, idam, yokluk söz konusu değildir. Ölen, çürüyen ve dağılan ancak cesettir; beden hücreleridir.

İnsanların ruhları kabir âleminde, mahşerde, cennet ve cehennemde baki kalacağına göre, kâfirler için “yokluğa girme mânâsında bir idam” söz konusu olamaz. Onların yanıp mahvolan cesetlerinin yeniden eski hâllerini alacağını ve azabın böylece sürüp gideceğini âyet-i kerime haber veriyor:

Bu dehşetli azap ile kendi derdine düşen bir küfür ehlinin, bu yalnızlığını bir kat daha artıran çok dehşetli bir faktör daha var: Karanlık.

Cehennemin nursuz hararet olduğu haber veriliyor. Birbirini görmeyen ve ıstıraplarını tek olarak çeken bu insanlar bu yönleriyle bir haps-i münferitte bulunmuş oluyorlar. Nitekim, Üstadın şu ifadelerinden, kâfirlere hem idam-ı ebedî, yani cennetten ebedî mahrumiyet hem de münferit hapis cezası verileceği anlaşılıyor:

“...Onlar pek yakın bir zamanda, ölümün idam-ı ebedîsiyle kabrin haps-i münferidine girip, daimî sıkıntılı azab çekecekler.” (Lem’alar)