Konu Başlığı: Hayatımla ilgili bir kısım numune Gönderen: Zehibe üzerinde 09 Ekim 2010, 16:38:51 Hayatımla ilgili bir kısım numune... (http://www.risalehaber.com/images/news/71774.jpg) Bismillahirrahmanirrahim Aziz, sıddık kardeşlerim, Bu mübarek gecede pek şiddetli bir ihtar kalbime geldi ki: İstanbul’daki üniversiteciler Eski Said ile Yeni Said’in Tarihçe-i Hayatındaki harikaları yazmaları münasebetiyle iki fikir meydana gelmiş. Birisi: Dostlarda, benim haddimden pek ziyade, fevkalâde bir nevi velâyet gibi bir hüsn-ü zan hasıl olmuş. Ve muârızlarda ve ehl-i felsefede de pek harika bir dehâ zannı ve hattâ bazılarında da kuvvetli bir sihir tevehhümüyle, haddimden bin derece ziyade bir tevehhüm hasıl olmuş. Ve bu mânâya dair çok yerlerde “Bunun hakikati nedir?” diye maddî ve mânevî izahı benden istenilmişti. Ben de bu geceki şiddetli ihtar için çok mukaddematlı bir hakikati beyan etmeye mecbur oldum. Birinci mukaddeme: Nasıl ki bir çam ağacının buğday tanesi kadar bir çekirdeği, koca çam ağacına bir mebde’ oluyor; kudret-i İlâhî o acip ağacı o çekirdekten halk ediyor. Milyondan ancak bir hisse o çekirdekte bulunurken, o çekirdek kader kalemiyle yazılan mânevî bir fihriste olmuş. Yoksa, bir köy kadar fabrikalar lâzımdır ki, o acip ağaç, dal ve budaklarıyla teşkil edilsin. İşte, azamet ve kudret-i İlâhînin bir delili de budur ki, bir zerreden dağ gibi şeyleri halk eder. İşte, aynen bunun gibi, hiçbir mahviyet ve tevazu niyetiyle olmayarak, bütün kanaatimle ilân ediyorum ki, benim hizmetim ve sergüzeşte-i hayatım, bir nevi çekirdek hükmüne geçmiş. İnayet-i İlâhiye ile bu zamanda ehemmiyetli bir hizmet-i imaniyeye mebde’ olmak için, Kur’ân’dan gelen ve meyvedar bir şecere-i âliye olan Nur Risalelerini ihsan etmiş. Ben bunu kasemle temin ediyorum ki, bütün hayatımda geçen o harikalardan dolayı ben kendimde kat’iyen bir kabiliyet ve bir meziyet ve o fevkalâdeliğe bir liyakat görmüyordum. Hayret hayret içinde kalıyordum. Değil fevkalâde bir dehâ veyahut fevkalâde bir velâyet, belki kendi kendimi idâre edecek ve hayat-ı içtimaiye ile münasebettar olacak bir kabiliyet görmüyordum. Gerçi zahiren hodfuruşluk gibi bazı hâlât hayatımda görünmüştü. O da ihtiyarım haricinde halkların hüsn-ü zannını tekzip etmemek için bir nevi hodfuruşluk gibi oluyordu. Fakat halkların hüsn-ü zannı gibi hakikatte olmadığımın hikmetini bilmediğimden ve dünyaya yaramadığımı, böyle bin derece haddimden fazla bir teveccühe mazhar olduğumu bütün bütün hilâf-ı hakikat telâkki ediyordum. Fakat Cenâb-ı Hakka yüz bin şükür olsun ki, yetmiş seksen senelik hayatımın sonlarında onun hikmetini ihsan-ı İlâhiye ile bir derece bildik ve kısaca bir kısmına işaret edeceğim. Ve çok nümunelerinden bir kısım nümunelerini beyan ediyorum: Birinci nümune: Medrese usulünce hiç olmazsa on beş sene tahsil-i ilim lâzım geliyor ki, hakaik-i diniye ve ulûm-u İslâmiye tam elde edilsin. O zamanda Said’de, değil harika bir zekâ veya bir mânevî kuvvet, belki bütün istidat ve kabiliyetinin haricinde bir acip tarzla, bir iki sene sarf ve nahiv mebâdisini gördükten sonra, üç ayda acip bir tarzda kırk elli kitabı güya okumuş ve icâzet almış gibi bir hâlet göründü. Bu hal altmış sene sonra doğrudan doğruya gösterdi ki, o vaziyet ulûm-u imaniyeyi üç dört ayda, kısa bir zamanda ellere verebilecek bir tefsir-i Kur’ânî çıkacak ve o biçare Said de onun hizmetinde bulunacak işaretiyle, hem bir zaman gelecek ki, değil on beş sene belki bir sene de ulûm-u imaniyeyi ders alacak medreseler ele geçmeyecek ve azalacak bir zamana bir nevi işaret-i gaybiye gibi mânâlar hatıra geliyor. İkinci nümune: O eski zamanda, Said’in o çocukluk zamanında büyük âlimlerle münazarasını ve o âlimlerin suallerine cevap vermesini, hattâ kendisi hiç sual etmeden âlimlerin en müşkül suallerine doğru cevap vermesini, ben kat’iyen itiraf ediyorum ve itikad ediyorum ki, o hal ne harika zekâvetimden ve ne de acip istidadımdan neş’et etmiş değildir. Ben de biçare, müptedi, sersem, gürültücü bir çocuk iken, hiç böyle, değil büyük âlimlere cevap vermek, belki küçük hocalara, hattâ küçük talebelere de mağlûp olur bir halde iken doğru cevap vermekliğim, kat’iyen istidadımdan ve zekâvetimden gelmemiş olduğuna kanaat-i kat’iyem var. Yetmiş senedir de hayret ediyordum. Şimdi ihsan-ı İlâhî ile bir hikmetini anladım ki: Çekirdek gibi, medrese ilimlerine bir ağaç ihsan edilecek ve o ağacın hizmetinde bulunana karşı pek çok rakipleri ve muarızları bulunacak. İşte, bu zamanda, İslâmlar içinde muhtelif meşrepler ve meslekler sahipleri birbirisini tenkit etmek ve eserine mukabil eserler neşretmek, Mutezile ve Ehl-i Sünnet gibi birbirini kırmak âdetiyle bu zamanda o Nur ağacının hizmetkârının başına vuracak ve rekabet veya meşrep muhalefetiyle en tesirlisi ve en müthişi medrese hocaları olmak lâzım gelirken, Cenâb-ı Hakka yüz bin şükür olsun ki, eskiden beri devam etmekte olan o âdete muhalif olarak, Risale-i Nur en ziyade ulemânın damarlarına dokundurduğu halde hocaların Nurlara karşı tenkitkârâne eserler yazamadıklarının sebebi, o zamanda o çocuk Said’in ulemânın suallerine karşı doğru cevap vermesi ulemanın cesaretini kırmış ki, hiçbir yerde kıskanç hocalardan, hem meşrepçe Said’e çok muhalif oldukları halde Nur Risalelerine karşı mukabil çıkmamaları, bu halin bir hikmeti olduğuna kanaatim gelmiş. Yoksa böyle acip bir zamanda ehl-i medresenin itirazı başlasaydı, dinsizlik taraftarları olan gizli düşmanlarımız hem Nurları, hem ulemayı çürütmek için ehemmiyetli bir vesile yapacaklardı. Cenâb-ı Hakka hadsiz şükrolsun ki, en ziyade Nurların dokunduğu resmî ulema, aleyhinde bulunamadılar. Üçüncü nümune: Eski Said’in çocukluk zamanından beri hem kendisi, hem babası fakir oldukları halde, başkalarının sadaka ve hediyelerini almadığının ve alamadığının ve şiddetli muhtaç olduğu halde hediyeleri mukabilsiz kabul etmediğinin ve Kürdistan âdeti talebelerin tayinatı ahalinin evlerinden verildiği ve zekâtla masrafları yapıldığı halde, Said hiçbir vakit tayin almaya gitmediğinin ve zekâtı dahi bilerek almadığının bir hikmeti, şimdi kat’î kanaatimle şudur ki: Âhir ömrümde Risale-i Nur gibi sırf imanî ve uhrevî bir hizmet-i kudsiyeyi dünyaya âlet etmemek ve menâfi-i şahsiyeye vesile yapmamak için, o makbul âdete ve o zararsız seciyeye karşı bana bir nefret ve bir kaçınmak ve şiddet-i fakr ve zarureti kabul edip elini insanlara açmamak hâleti verilmişti ki, Risale-i Nur’un hakikî bir kuvveti olan hakikî ihlâs kırılmasın. Ve bunda bir işaret-i mânevî hissediyordum ki, gelecek zamanda maişet derdiyle ehl-i ilmin mağlûbiyeti bu ihtiyaçtan gelecektir. Dördüncü nümune: Yeni Said ihtiyarlığında bütün bütün siyasetten ve dünyadan kendini çekmeye çalıştığı halde, ehl-i dünyanın bütün bütün kanuna ve insafa ve vicdana, hattâ insanlığa muhalif bir tarzda eşedd-i zulümle yirmi sekiz sene işkencelerle ezdiklerine ve bir sineğin ısırmasına tahammül etmeyen o biçare Said’in baltalarla başına vurduklarına ve ihanetin en şenîlerini yaptıklarına karşı, emsalsiz bir sabır ve tahammül ona ihsan olunması ve gayet asabî ve sinirli olduğu gibi, fıtraten korkak olmadığı halde “Ecel birdir, tegayyür etmez” hakikatine imanından gelen büyük bir cesaretle beraber en korkak, en miskin bir vaziyette sükût edip sabretmesi, hattâ bir miktar sonra o işkenceler sonunda ruhuna bir ferah verilmesinin bir hikmeti, kanaat-i kat’iyemle budur ki: Kur’ân-ı Hakîmin hakaik-i imaniyesini tefsir eden Risale-i Nur’u hiçbir şeye ve şahsî menfaatlerine ve mânevî kemâlâtlarına âlet yapmamak ve hakikî ihlâsı kırmamak için, ehl-i siyaset Said hakkında “dini siyasete âlet yapmak” vehmini verip, tâ Said işkencelerle, hapislerle dini siyasete âlet etmesin diye ehl-i siyasetin zâlimâne hükümleri altında kader-i İlâhî, Nurdaki hakikî ihlâsı kırmamak için Said’e şefkatli tokatlar vurup “Sakın, sakın, hakaik-i imaniyenin tefsiri olan Risale-i Nur’u kendi şahsî menfaatlerine ve hattâ mânevî kemâlâtlarına ve belâlardan ve muzır şeylerden kurtulmaklığına âlet yapma. Tâ ki Nurun en büyük kuvveti olan ihlâs-ı hakikî zedelenmesin” diye, kader-i İlâhînin şefkatli tokatları olduğuna kat’î kanaat ediyorum. Hattâ, her ne vakit sırf âhiretime şahsî ibadetle ziyade meşguliyetim sebebiyle Nurun hizmetini bıraktığım aynı zamanında, ehl-i dünya bana musallat olup bana azap verdiğine kat’î kanaat getirmişim. Bu dördüncü nümunenin izahını en son yazılan mektuplardan, ehl-i siyaset, Said’i dini siyasete âlet yapar diye hapislere atması ve sonra Said onun hikmetini, yani kaderin şefkat tokatları olduğunu anlamasıyla onları helâl etmesi ve kendi tahammülünün hikmetini anlamasına dair olan o mektuba havale ediyoruz. Beşinci nümune: Bu biçare Said’in gayet muhtaç olduğu ve yetmiş seneden beri o san’atla meşgul olması ve bazı gün iki yüz sahife kadar tashihe mecbur olmasıyla beraber, on yaşındaki zeki bir çocuğun on günde muvaffak olduğu yazı kadar bir yazıya mâlik olamadığına hayret ediliyordu. Halbuki Said bütün bütün istidatsız değildir. Hem de nesebî kardeşlerinin hepsinin de güzel yazıları olduğu halde, bu kadar yazıya muhtaç iken böyle yarım ümmî vaziyetinin hikmeti, kanaat-i kat’iyemle şudur ki: Bir zaman gelecek ki, cüz’î ve şahsî iktidarlar, kuvvetler mukabele edemeyecek dehşetli ve mânevî düşmanların hücumu zamanında güzel yazı sahiplerini ruh u canıyla aramak ve hizmetine şerik etmek ve o çekirdeğin etrafında su, hava, nur gibi o mânevî ağaca hizmet etmek için o şahsî ve cüz’î hizmeti, küllî ve umumî ve kuvvetli ve bir kaleme mukabil binler kalemi bulmak hikmetiyle ve buz parçası gibi benliğini o mübarek havuz içinde eritmesiyle hakikî ihlâsı elde etmek ve bu suretle imana hizmet etmek hikmetiyle olmuş. (Emirdağ 2. 66. Mektup) Bediüzzaman Said Nursi LÜGAT: Acip : Acayip, Şaşırtıcı Azamet : Büyüklük Beyan Etmek : Açıklamak, İzah Etmek Dehâ : Olağanüstü Zekâ Ve Akıl Ehl-İ Felsefe : Felsefeciler, Düşüncede Felsefeyi Esas Alanlar Fihriste : Bir Şeyin Ana Özelliklerinin Sıralandığı Liste, Program Hakikat : Asıl, Esas, Gerçek Hâlât : Durumlar, Hâller Halk Etmek : Yaratmak Haricinde : Dışında Hasıl Olmak : Meydana Gelmek Hayat-I İçtimaiye : Sosyal Hayat Hizmet-İ İmaniye : İman Hizmeti Hodfuruşluk : Kendini Beğendirmeye Çalışmak, Övünmek Hüsn-Ü Zan : Güzel Düşünce İhsan Etmek : Bağışlamak, Sunmak İhtar : Hatırlatma, İkaz İhtiyar : Dileme, İstek, İrade İnayet-İ İlâhiye : Allah’ın İnâyeti, Şefkat Ve Yardımı İzah : Açıklama Kader Kalemi : Allah’ın Ezelî İlmi İle Kâinatta Olmuş Ve Olacak Her Şeyi Bilip Takdir Etmesi Ve Kudretiyle Yazması, Yaratması Kanaat : Görüş, Fikir; Razı Olma Kasem Etmek : Yemin Etmek Kat’iyen : Kesinlikle Kudret-İ İlâhî : Allah’ın Güç Ve İktidarı Liyakat : Lâyık Olma Mahviyet : Tevazu, Alçakgönüllülük Mebde’ : Temel, Başlangıç Meyvedar : Meyve Veren Meziyet : Üstün Özellik Muârız : Karşı Gelen, Muhalefet Eden Mukaddemat : Başlangıçlar Mukaddeme : Başlangıç Münasebettar : İlgili, Bağlantılı Nevi : Tür, Çeşit Saniyen : İkinci Olarak Sergüzeşte-İ Hayat : Hayat Serüveni Şecere-İ Âliye : Büyük, Yüce Ağaç Tekzip Etmek : Yalanlamak Temin Etmek : Sağlamak Teşkil Edilmek : Bir Araya Getirilmek, Oluşturulmak Tevazu : Alçakgönüllülük Tevehhüm : Sanma, Zannetme Velâyet : Velilik Zahiren : Görünürde Zan : Zannetme, Sanma Zerre : Atom, Çok Küçük Parça Acip : Acayip, Şaşırtıcı Beyan Etme : Açıklama, İzah Etme Biçare : Çaresiz Cenâb-I Hak : Hakkın Tâ Kendisi Olan Sonsuz Şeref Ve Yücelik Sahibi Allah Hakaik-İ Diniye : Dine Ait Gerçekler, Esaslar Hakikat : Gerçek Hâlet : Durum, Hâl, Vaziyet Hikmet : Gaye, Anlam, Sır Hilâf-I Hakikat : Gerçeğe Aykırı Hodfuruşluk : Kendini Beğendirmeye Çalışmak, Övünmek Hüsn-Ü Zan : Güzel Düşünce İcâzet : Diploma İhsan-I İlâhiye : Allah’ın İhsanı, İkramı, Bağışı İstidat : Kàbiliyet, Yetenek İşaret-İ Gaybiye : Geleceğe Veya Bilinmeyen Bir Olaya İşaret İtikad Etmek : İnanmak Kanaat-İ Kat’iye : Kesin Kanaat, Kat’iyen : Kesinlikle Mağlûp Olmak : Yenilgiye Uğramak Mazhar Olmak : Erişmek, Nail Olmak Mebâdi : Temel İlkeler, Prensipler Münazara : Tartışma Müptedi : Bir İşe Yeni Başlamış, Acemi Müşkül : Zor Neş’et Etmek : Doğmak, Kaynaklanmak Nevi : Tür, Çeşit Sarf-Nahiv : Arapça Dilbilgisi, Gramer Şükür : Allah’ın (C.C.) Nimetlerine Karşı Memnunluk Gösterme; Allah’a Teşekkür Etme Tahsil-İ İlim : İlimin Tahsil Edilmesi, Öğrenilmesi Tefsir-İ Kur’ânî : Kur’ân Tefsiri Telâkki Etmek : Kabul Etmek Teveccüh : İlgi, Yönelme Ulûm-U İmaniye : İman İlimleri; İmanla İlgili İlimler Ulûm-U İslâmiye : İslâm İlimleri Usul : Temel Prensipler Vaziyet : Durum Zekâvet : Zeki Oluş, Keskin Zihin Acip : Acayip, Şaşırtıcı Âhir Ömür : Hayatın Son Dönemleri Cenâb-I Hak : Hakkın Tâ Kendisi Olan Sonsuz Şeref Ve Yücelik Sahibi Allah Ehl-İ İlim : İlim Ehli, Âlimler Ehl-İ Medrese : Medresede İlim Tahsil Edenler Hadsiz : Sonsuz Hâlet : Durum, Hâl, Vaziyet Hikmet : Sebep, Sır, Gaye Hizmet-İ Kudsiye : Kutsal Hizmet İhlâs : İbadet Ve Davranışlarda Sadece Allah Rızasını Gözetme; Samimiyet İhsan Edilmek : Bağışlanmak İşaret-İ Mânevî : Mânevî İşaretler Kanaat Gelmek : Bir Şey Hakkında Görüş, Fikir Sahibi Olmak Mağlûbiyet : Yenilgi Maişet : Geçim Makbul : Kabul Edilen Menâfi-İ Şahsiye : Şahsî Menfaatler, Yararlar Meşrep : Mânevî Haz Ve Feyiz Alınan Yol; Yöntem, Metod Muarız : Karşı Çıkan, Karşıt Muhalefet : Karşıt Olma, Aykırılık Muhalif : Aykırı, Karşıt Muhtelif : Çeşitli, Ayrı Ayrı Mukabil : Karşılık Mukabilsiz : Karşılıksız Neşretmek : Yaymak Seciye : Huy, Üstün Özellikler, Güzel Karakter Şiddet-İ Fakr : Fakirliğin Şiddetli Olması Şükür : Allah’ın (C.C.) Nimetlerine Karşı Memnunluk Gösterme; Allah’a Teşekkür Etme Tayinat : Erzak, Yiyecekler Tenkit Etmek : Eleştirmek Tenkitkârâne : Tenkit Edercesine Uhrevî : Âhirete Ait Ulemâ : Âlimler Zekât : Malın Belli Bir Miktarını Her Sene Fakirlere Dağıtmak Âhiret : Öldükten Sonra Sonsuz Olarak Devam Edecek Olan Hayat Asabî : Sinirli Biçare : Çaresiz Ecel : Ölüm Vakti Ehl-İ Dünya : Dünyaya Dalıp Âhireti Düşünmeyenler Ehl-İ Siyaset : Siyasetle Uğraşanlar, Politikacılar Emsalsiz : Benzersiz Eşedd-İ Zulüm : Zulmün En Şiddetlisi Fıtraten : Yaratılış Gereği Hakaik-İ İmaniye : İman Hakikatleri, Esasları Hakikat : Gerçek, Esas Hakikî : Asıl, Gerçek Havale Etmek : Göndermek Hikmet : Fayda, Gaye, Sır İhanet : Haksız Yere Hakaret Etme, Aşağılama İhlâs : İbadet Ve Davranışlarda Sadece Allah Rızasını Gözetme; Samimiyet İhlâs-I Hakikî : İbadet Ve Davranışlarda Sadece Allah Rızasını Gözetme; Gerçek Samimiyet İhsan : Bağış, İkram İnsaf : Merhamet Ve Adâlet Dâiresinde İzah : Açıklama Kader/Kader-İ İlâhî : Allah’ın Meydana Gelecek Hâdiseleri Olmadan Önce Takdir Etmesi, Plânlaması Kanaat : İnanma, Razı Olma Kanaat-İ Kat’iye : Kesin Kanaat Kat’î : Kesin Kemâlât : Faziletler, İyilikler, Ahlâk Ve Huy Güzellikleri Kur’ân-I Hakîm : Her Âyet Ve Sûresinde Sayısız Hikmet Ve Faydalar Bulunan Kur’ân Menfaat : Çıkar, Kişisel Yarar Miskin : Uyuşuk, Tembel Muhalif : Aykırı, Karşıt Musallat : Sataşan, İlişen Muzır : Zararlı Sükût Etmek : Sessiz Kalmak, Susmak Şenî : Kötü, Çirkin, Alçakça Tahammül : Dayanma, Katlanma Tefsir : Kur’ân-I Kerimi Mânâ Bakımından Açıklayan, Yorumlayan Kitap Tegayyür Etmek : Değişmek Vaziyet : Durum Vehim : Kuruntu, Varsayım Zâlimâne : Zâlimce Bir Şekilde Âlem-İ İslâm : İslam Dünyası Aziz : Çok Değerli, İzzetli Beşeriyet : İnsanlık Biçare : Çaresiz Cemahir-İ Müttefika-İ İslâmiye : Birleşik İslâm Cumhuriyetleri Cüz’î : Küçük, Ferdî Emare : Belirti, İşaret Faal : Aktif Çalışkan, Hareketli Hakikî : Asıl, Gerçek Hâkim : Hükmeden, Etkileyen Hassasiyet : Hassas Olma, Duyarlılık Hıfz : Koruma Hiddetli : Öfkeli, Kızgın Hikmet : Anlam, Gaye, Sır İhlâs : İbadet Ve Davranışlarda Sadece Allah Rızasını Gözetme; Samimiyet İktidar : Güç, Kudret İnayet-İ İlâhiye : Allah’ın İnâyeti, Şefkat Ve Yardımı İnşaallah : Allah Dilerse, İzin Verirse İstidat : Kàbiliyet, Yetenek İstikbal : Gelecek Kanaat-İ Kat’iye : Kesin Kanaat, Fikir Kanun-U Esasiye : Temel Kanun, Anayasa Keyfî : Keyfe Ve Arzuya Göre Kudsî : Kutsal Kur’ân-I Hakîm : Her Âyet Ve Sûresinde Sayısız Hikmet Ve Faydalar Bulunan Kur’ân Küllî : Genel, Kapsamlı Mâlik : Sahip Mazhar : Yansıtma; Erişme, Nail Olma Menba : Kaynak Mukabele : Karşılık Verme Mukabil : Karşılık Muvaffak : Başarılı Nesebî : Aynı Nesepten Ve Soydan Olma Nisbetinde : Oranında Ruh U Can : Ruh Ve Can; Bütün İçtenlik Saniyen : İkinci Olarak Sıddık : Çok Doğru Ve Bağlı Suret : Biçim, Şekil Şerik Etmek : Ortak Etmek Tashih : Düzeltme Umumî : Genel Ümmî : Okuma Yazma Bilmeyen |