๑۩۞۩๑ İslami İlimler Dunyası ๑۩۞۩๑ => Nurdan Damlalar => Konuyu başlatan: Barlesey üzerinde 07 Kasım 2010, 22:53:17



Konu Başlığı: Hakiki, Halis Bir Nur Talebesi-9
Gönderen: Barlesey üzerinde 07 Kasım 2010, 22:53:17
                                             Hakiki, Halis Bir Nur Talebesi-9

Vefâ, dostlar arasındaki hâtt-ı muvâsalayı te'min eden bir deryâ-yı ma'nevidir.
Vefâ, hasbi ve samimi bağını koparmayan dostluk ilişkisidir.
Vefânın en mümeyyiz vasfı unutmamaktır. Zamanla dostluğunuz bozulsa da, seni tahkir etse de unutmamak. Lillah için muhabbette, sen ve ben yoktur. Birbirinde erimek vardır. Gönül dostu, "Ben, ben dedimse o sensin yine ben... Bana benlik yine senden..."
Takvâ, ma'nâyı canlandırır, ülfeti kırar. Sefâhate giren bir insan zevk-i ruhi ve kalbiyi bilemez. Gözünüzü muhâfaza ediniz; o zaman sizden hakikat ve hikmet telemmu' ve takattur edecek. Tâife-i nisânın bir genç üzerindeki tasallutu, yetmiş şeytanın tasallu-tundan daha kötüdür. Tâife-i nisâ dünyada fitne, berzahta şer, ahirette ise belâdır. Süfyâniyet tâife-i nisâ kılıncıyla saldırıyor. Tâife-i nisâya ülfet, gaflet ve dalâlet perdelerini husûle getirir.
Nûr Talebeleri Risâle-i Nûrun kudsiyetini anlamazsalar, âhirette çok mahcûb olacaklar. Risâle-i Nûr kıl-u kâl değildir, hayâttır. Hakikatleri kalbimize iz'ân ile nakşedeceğiz. Öğrenmek başka, anlamak başka.
Anladığını bütün a'zâlarına çakmak başka.
A'zâlarına çaktığını, hayâtına aksettirmek başka.
Hayâtına aksettirdiğin hakikatları mizâcına rabt etmek başka.
Mizaç hâline getirdiğin hakikatleri sürekli intişâf ettirmek daha başkadır.

Risâle-i Nûrun hakikatları bizim içimizde temizlik meydana getirmezse bu da'vâ o zaman kıl-u kâl olur. Bütün hatâ ve kusûrların altında Cenâb-ı Hakk'kı hakkıyla bilmemek yatıyor. Değil abes konuşmak, konuştuklarının içinde hikmet gâlib dahi olsa, çok konuşmak sır âlemini öldürüyor. Bizim mesleğimizde hizmetimizin kayyûmu tebliğ, neşir ve cihâddır... Bir buz parçası gibi enâniyetini eriten, isterse hiç konuşmasın. Küçük bir nehiri verip büyük bir okyanusu kazanan zarar etmez.

Bir Nûr Talebesi nefs-i emmâre cihetiyle ölürse o zaman ihlâsın kudsiyyetini elde eder. Şefkat ile giden Nûr Talebeleri ihlâsın kudsiyetinin mümessilidirler. İhlâsın kudsiyyetini kin, adâvet, gurur ve iğbirâr, alınganlık, kırılmak, gücenmek öldürür. Eğer bir kimsede ihlâsın kudsiyeti varsa, Cenâb-ı Hak onun lisânına füyûzât ve nüfûzât verir.
Risâle-i Nûr bir ihsân-ı İlâhidir. Eğer kesb ile olsaydı, bizim gibilere sıra gelir miydi? İşte bunun için insanın kâinât kadar kalbi olsa bile, o kalbin Rahmânın bu hadsiz ihsânâtına karşı muhabbetle dolması iktizâ eder.
Bir Nûr Talebesi Risâle-i Nûr hizmetinde kudsiyeti üzerine alınca mümeyyiz vasfı, tam toprakvâri bir mahviyete sâhip olur. Zâten nefis tam turâb olmadıkça, ma'rifet apartımanı dikilmez.
Risâle-i Nûr hizmetinin neticesini maddi olarak görmek arzu ediyordum, fakat hâta ettiğimi şimdi anlıyorum. Alkış hissi, ma'neviyâtın aklını bulandırıyor. Kendini mahlûkâtın en miskini bil. Nefsini ciddi itâp etmeyenin, riyâdan kendini muhâfaza etmesi çok zordur.
Risâle-i Nûr dâiresinde maddi ve ma'nevi hak da'vâ etmek, Risâle-i Nûrun şahs-ı ma'nevisine muhâlefettir. Risâle-i Nûr'dan, hiçbir şey istememek lâzım. Dünyevi ve uhrevi hiçbir şey. Bu da'vâda isteyenler helâk oldular. Sâdece ve sâdece rızâ-yı Hak. Allah râzı olsun yeter. Hizmette ne demek hiçbir şey istememek. Hizmette bir hiç olursan, daha hiçbir şey istemezsin. Herşeyi doğrudan doğruya Cenâb-ı Hakdan bilen, esbâbı bir perde telakki eden, kendi zâtında hiçbir şey görmeyen, fakir adam, hiçbir rengi de yok ki onunla görünsün ve ona dayansın ve onunla bilinsin. Demek Risâle-i Nûrda hiçlik mazhâr-ı tecelli-i ism-i a'zâmdır. Kendini bütün faziletten mahrûm görmek ve göstermek, büyük bir fedâkârlıktır ve ancak reşhâ misal Nûr Talebelerinin sıfâtıdır. Bütün ehl-i hakikat bulduklarını, yoklukta ve hiçlikte bulmuşlar. Fazilete ve kemâlâta taallûk eden hodfürûşluğa medâr olan varlık dağını eritmişler. Varlık, en büyük hicâbtır. Biz yok olmadan var olamayız. Varlık büyük bir günâhtır. Allah'ın ebedi ve nâmütenâhi ni'metlerine mazhâr mı olmak istiyorsun? Varlık dağını erit ve zirve-i hiçe müteveccih git. Zirve-i hiçe yükselen, kendi şahsiyetine değil, Risâle-i Nûrun şahs-ı ma'nevisine bağlanır. O zaman onu kâinât ordusu gelse söküp atamaz.
En büyük mahviyet dersini topraktan almak lâzımdır. Kemâlât çiçekleri mi açmak istiyorsun? Toprak ol, toprak ol. Mehdiyyetten hisse-i azime almak istiyor musun? Yürü yürü, bir avuç toprak ol...Hiçbir şeye imrenmedim, toprağa imrendiğim kadar. "Said tam toprak olmak lâzımdır ki Risâle-i Nûru bulandırmasın, te'sirini kırmasın." Toprak olmayanlar bulandırdılar. Bütün ehl-i hakikat, hikmet dersini topraktan almışlar, nefislerini toprağa atmışlar. Görmüşler ki hangi çekirdek kuvvedeki istidâdını fiile çıkarmak istiyorsa kendini toprağa atıyor. İşte hakir görülen o toprak, Cenâb-ı Hakk'ın pek çok isminin tecellisine mazhâr. Toprak, mahviyet ve tevâzusundan dolâyı Cenâb-ı hakk'ın rahmetinin tecellisine mazhâr olmuş.


                                                                                             Zübeyir Gündüzalp


Konu Başlığı: Ynt: Hakiki, Halis Bir Nur Talebesi-9
Gönderen: Ekvan üzerinde 07 Kasım 2010, 23:06:41
Allah razı olsuyn kardeşim..okuduk ve anlamaya çalışıyoruz inşaallah..nasibimiz kadar..


Konu Başlığı: Ynt: Hakiki, Halis Bir Nur Talebesi-9
Gönderen: şeb-i arus üzerinde 08 Kasım 2010, 00:28:04
ALLAH razı olsun cok güzel  bizede anlamayı nasib eylesin rabbim