Konu Başlığı: Hak aldatmaz hakikati gören aldanmaz Gönderen: Zehibe üzerinde 26 Ağustos 2010, 09:53:17 (http://www.risalehaber.com/images/news/68055.jpg) Bismillahirrahmanirrahim SEKİZİNCİ REŞHA Bilirsin ki, sigara gibi küçük bir âdeti, küçük bir kavimde, büyük bir hâkim, büyük bir himmetle, ancak daimî kaldırabilir. Halbuki, bak: Bu zat, büyük ve çok âdetleri, hem inatçı, mutaassıp, büyük kavimlerden, zahirî küçük bir kuvvetle, küçük bir himmetle, az bir zamanda ref edip, yerlerine öyle secâyâ-yı âliyeyi ki dem ve damarlarına karışmış derecede sabit olarak vaz ve tesbit eyliyor. Bunun gibi daha pek çok harika icraatı yapıyor. İşte, şu Asr-ı Saadeti görmeyenlere, Ceziretü’l-Arabı gözlerine sokuyoruz. Haydi, yüzer feylesofu alsınlar, oraya gitsinler, yüz sene çalışsınlar! O zâtın o zamana nisbeten bir senede yaptığının yüzden birisini acaba yapabilirler mi? DOKUZUNCU REŞHA Hem bilirsin: Küçük bir adam, küçük bir haysiyetle, küçük bir cemaatte, küçük bir meselede, münazaralı bir dâvâda, hicapsız, pervâsız, küçük fakat hacâlet-âver bir yalanı, düşmanları yanında hilesini hissettirmeyecek derecede teessür ve telâş göstermeden söyleyemez. Şimdi bak bu zâta: Pek büyük bir vazifede, pek büyük bir vazifedar, pek büyük bir haysiyetle, pek büyük emniyete muhtaç bir halde, pek büyük bir cemaatte, pek büyük husumet karşısında, pek büyük meselelerde, pek büyük dâvâda, pek büyük bir serbestiyetle, bilâpervâ, bilâtereddüt, bilâhicap, telâşsız, samimî bir safvetle, büyük bir ciddiyetle, hasımlarının damarlarına dokunduracak şedit, ulvî bir surette söylediği sözlerinde hiç hilâf bulunabilir mi? Hiç hile karışması mümkün müdür? Kellâ! “Onun sözü, kendisine vahyolunandan başka birşey değildir.” (Necm Sûresi, 53:4.) Evet, hak aldatmaz, hakikatbîn aldanmaz. Hak olan mesleği hileden müstağnîdir, Hakikatbînin gözüne hayalin ne haddi var ki hakikat görünsün, aldatsın? ONUNCU REŞHA İşte, bak: Ne kadar merak-âver, ne kadar cazibedar, ne kadar lüzumlu, ne kadar dehşetli hakaikı gösterir ve mesâili ispat eder. Bilirsin ki, en ziyade insanı tahrik eden meraktır. Hattâ, eğer sana denilse, “Yarı ömrünü, yarı malını versen, Kamerden ve Müşteriden biri gelir, Kamerde ve Müşteride ne var, ne yok, ahvâlini sana haber verecek. Hem doğru olarak senin istikbalini ve başına ne geleceğini doğru olarak haber verecek”; merakın varsa, vereceksin. Halbuki, şu zat öyle bir Sultanın ahbârını söylüyor ki, memleketinde Kamer, bir sinek gibi, bir pervane etrafında döner. O Arz olan o pervane ise, bir lâmba etrafında pervaz eder. Ve o Güneş olan lâmba ise, o Sultanın binler menzillerinden bir misafirhanesinde, binler misbahlar içinde bir lâmbasıdır. Hem öyle acaip bir âlemden hakikî olarak bahsediyor ve öyle bir inkılâptan haber veriyor ki, binler küre-i arz bomba olsa, patlasalar, o kadar acip olmaz. Bak, onun lisanında -“Güneş dürülüp toplandığında...” (Tekvir Sûresi, 81:1) “Gök yarıldığı zaman...” (İnfitar Sûresi, 82:1) “Çarpacak olan felâket...” (Kària Sûresi, 101:1.) gibi sûreleri işit. Hem öyle bir istikbalden doğru olarak haber veriyor ki, şu dünyevî istikbal ona nisbeten bir katre serap hükmündedir. Hem öyle bir saadetten pek ciddî olarak haber veriyor ki, bütün saadet-i dünyeviye ona nisbeten bir berk-i zâilin bir şems-i sermede nisbeti gibidir. (Sözler, 19. Söz) Bediüzzaman Said Nursi LÜGAT: Asr-I Saadet : Peygamberimizin Yaşadığı Dönem, Mutluluk Asrı Bilâhicap : Utanmaksızın Bilâpervâ : Korkmadan Bilâtereddüt : Tereddütsüz Cazibedar : Çekici Dem : Kan Emniyet : Güven Feylesof : Filozof, Felsefeci Hacâlet-Âver : Utanç Verici Hak : Doğru, Gerçek Hakaik : Gerçekler Hakikatbîn : Doğru Görüşlü Hâkim : İdareci Hasım : Düşman Haysiyet : Şeref, İtibar Hicapsız : Utanmadan Hilâf : Aykırılık, Terslik Himmet : Ciddî Gayret Husumet : Düşmanlık Kellâ : Asla Öyle Değil Merak-Âver : Merak Verici Mesâil : Meseleler Mutaassıp : Tutucu Münazaralı : Tartışmalı Müstağnî : İhtiyaç Duymayan Müşteri : Jüpiter Gezegeni Nisbeten : Kıyasla, Oranla Pervâsız : Korkmadan, Çekinmeden Ref Etmek : Kaldırmak Safvet : Paklık, Temizlik Secâyâ-Yı Âliye : Yüksek Ve Güzel Huylar, Yüksek Karakter Şedit : Şiddetli Tahrik Eden : Harekete Geçiren Kamer Teessür : Üzüntü Ulvî : Yüce Vaz Etmek : Koymak, Yerleştirmek Zahirî : Görünürde |