๑۩۞۩๑ İslami İlimler Dunyası ๑۩۞۩๑ => Nurdan Damlalar => Konuyu başlatan: Zehibe üzerinde 23 Temmuz 2009, 21:03:49



Konu Başlığı: Gökyüzü meleklerle doludur
Gönderen: Zehibe üzerinde 23 Temmuz 2009, 21:03:49
(http://www.risalehaber.com/images/news/59765.jpg)

Bismillahirrahmanirrahim

Arkadaş! Melaikenin vücudunu tasdik ve kabul etmek, imanın rükünlerinden biridir. Birkaç makamda bu rüknü ispat ve izah edeceğiz.

Birinci makam

Arzın, ecram-ı ulviyeye nisbeten pek küçük ve süfli olduğu halde canlı mahlukatla dolu olduğunu görüp alemin de nizam ve intizamına dikkat eden insan, ecram-ı ulviyenin de o yüksek burçlarında, hayatlı sakinleri olduğuna kat'i bir şekilde hükmeder.

Evet, o burçlarda melaikenin vücudunu kabul etmeyen adamın meseli şöyle bir adamın meseline benzer:

O adam, büyük bir şehre giderken, şehrin bir kenarında pek küçük bir binaya tesadüf eder. Bakar ki insanlarla doludur. Ve arsalarına bakar ki, canlı mahlukatla dolu. Ve gıdalarına bakar ki, nebatat, balık vesaire gibi hayat şartları yerindedir. Sonra bakar ki, pek uzakta milyonlarca apartmanlar, köşkler var. Aralarında, uzun uzun meydanlar, tenezzühgahlar bulunur. Fakat, o küçük binadaki insanların hayat şartları, o büyük binalarda bulunmadığından, o yüksek, müzeyyen sarayları, sakinlerden boş, hali olduğunu itikad eder.

Melaikenin vücudunu tasdik eden adamın meseli ise şöyle bir şahsın meseli gibidir:

O adam, o küçük hanenin insanlar ile dolu olduğunu görür görmez, bila-tereddüt, o yüksek kasırların da hayat yeri ve onlarda da onlara münasip sakinler bulunduğuna hükmeder. Ve o yüksek kasırlara mahsus ve münasip hayat şartları vardır. Fakat oraların sakinleri pek uzak olduklarından, görünmemeleri, yok olduklarına delalet etmez.
Binaenaleyh, arzın zevilhayatla dolu olmasından kat'iyetle anlaşılıyor ki, bu geniş boşlukta durmakta olan semalarda, yıldızlarda, burçlarda ve çok kısımlara münkasım ve müştemil semavatta, şeriatın "melaike" ile tesmiye ettiği zihayatlar mevcuttur. (İşaratül İcaz sh. 246)

Bediüzzaman Said Nursi

SÖZLÜK:

MELÂİKE : Melekler.
TASDİK : Onaylama, doğrulama.
RÜKÜN : Temel, esas.
MAKAM : Durulacak yer, rütbeli yer.
İZAH : Açıklamak.
ARZ : Yer, dünya; sunma, takdim etme.
ECRÂM-I ULVİYE : Büyük gök cisimleri. Yıldızlar.
SÜFLÎ : Aşağıda bulunan, alçak, âdî.
MAHLÛKÁT : Yaratılmışlar. Varlıklar.
ÂLEM : Dünya, kâinat,evren.
NİZÂM : Düzen, ölçü, kaide; usûl ve esasdaki uyumluluk.
İNTİZAM : Tertib, düzen, nizam üzere olmak.
BURC : Muayyen bir şekil ve surete benzeyen sâbit yıldız kümesi; dünyaya göre güneşin döndüğü yerin on ikide bir kadarı.
SÂKİN : Oturan, ikâmet eden. Hareketsiz.
MESELİ :Durumu, vaziyeti
NEBÂTÂT : Bitkiler.
ŞART : Kural,
TENEZZÜHGÂH : Gezinti yeri. Gam, keder ve sıkıntıyı giderecek yer.
MÜZEYYEN : Süslü.
HALİ : Tenhâ. Boş. Sahipsiz. Issız. İçinde bir şey olmama.
İTİKAD : İnanmak, inanç, gönülden tasdik ederek inanma.
ŞAHIS : (C.: Eşhâs) Kişi, kimse.
HÂNE : Ev, mesken.
BİLÂTEREDDÜT : Tereddütsüzce.
KASIR : Köşk, saray, bina, yapı.
MÜNÂSİP : Uygun, denk.
HÜKMETMEK : Karar vermek, inanca varmak; emri altında tutmak, nüfuzunda bulundurmak.
MAHSUS : Ayrılmış, tâyin edilmiş. * Herkese âit olmayıp bazılara âit olmuş olan. Yalnız birine âid olan. Hususileşmiş. Müstakil.
DELÂLET : Delil olmak, yol göstermek, doğru yolu bulmakta insanlara yardım etmek.
BİNÂENALEYH : Bunun üzerine, bundan dolayı.
ZEVİ'L-HAYAT : Hayat sahibi, canlılar.
SEMÂ : Gök.
MÜNKASIM : (Kısım. dan) Bölünen, kısım kısım ayrılan, taksim edilen.
MÜŞTEMİL : Kavrayan, içine alan.
TESMİYE : İsimlendirme, ad verme.
ŞERİAT : Doğru yol, hak din yolu; İslâm dini, İslâm'ın bütün hükümleri.
ZÎHAYAT : Hayat sahibi, canlılar.
MEVCUD : Var olan, vücut sahibi, varlık.