Konu Başlığı: Gafil kafaya bir tokmak Gönderen: Zehibe üzerinde 06 Eylül 2010, 12:44:01 (http://www.risalehaber.com/images/news/57262.jpg) Bismillahirrahmanirrahim Gafil kafaya bir tokmak ve bir ders-i ibrettir. Ey gaflete dalıp ve bu hayatı tatlı görüp ve âhireti unutup, dünyaya talip bedbaht nefsim! Bilir misin, neye benzersin? Devekuşuna! Avcıyı görür, uçamıyor; başını kuma sokuyor, ta avcı onu görmesin. Koca gövdesi dışarıda; avcı görür. Yalnız o, gözünü kum içinde kapamış, görmez. Ey nefis! Şu temsile bak, gör, nasıl dünyaya hasr-ı nazar, aziz bir lezzeti elîm bir eleme kalb eder. Meselâ, şu karyede, yani Barla’da, iki adam bulunur. Birisinin yüzde doksan dokuz ahbabı İstanbul’a gitmişler, güzelce yaşıyorlar. Yalnız birtek burada kalmış. O dahi oraya gidecek. Bunun için şu adam İstanbul’a müştaktır. Orayı düşünür, ahbaba kavuşmak ister. Ne vakit ona denilse, “Oraya git”; sevinip gülerek gider. İkinci adam ise, yüzde doksan dokuz dostları buradan gitmişler. Bir kısmı mahvolmuşlar. Bir kısmı ne görür, ne de görünür yerlere sokulmuşlar. Perişan olup gitmişler zanneder. Şu biçare adam ise, bütün onlara bedel, yalnız bir misafire ünsiyet edip teselli bulmak ister. Onunla o elîm âlâm-ı firakı kapamak ister. Ey nefis! Başta Habibullah, bütün ahbabın, kabrin öbür tarafındadırlar. Burada kalan bir iki tane ise, onlar da gidiyorlar. Ölümden ürküp, kabirden korkup başını çevirme. Merdâne kabre bak, dinle, ne talep eder? Erkekçesine ölümün yüzüne gül, bak, ne ister. Sakın gafil olup ikinci adama benzeme. Ey nefsim! Deme, “Zaman değişmiş, asır başkalaşmış. Herkes dünyaya dalmış, hayata perestiş eder, derd-i maişetle sarhoştur.” Çünkü ölüm değişmiyor. Firak, bekàya kalb olup başkalaşmıyor. Acz-i beşerî, fakr-ı insanî değişmiyor, ziyadeleşiyor. Beşer yolculuğu kesilmiyor, sür’at peydâ ediyor. Hem deme, “Ben de herkes gibiyim.” Çünkü herkes sana kabir kapısına kadar arkadaşlık eder. Herkesle musibette beraber olmak demek olan teselli ise, kabrin öbür tarafında pek esassızdır. Hem kendini başıboş zannetme. Zira şu misafirhane-i dünyada, nazar-ı hikmetle baksan, hiçbir şeyi nizamsız, gayesiz göremezsin. Nasıl sen nizamsız, gayesiz kalabilirsin? Zelzele gibi vakıalar olan şu hadisat-ı kevniye, tesadüf oyuncağı değiller. Meselâ, zemine nebatat ve hayvanat envâından giydirilen, birbiri üstünde, birbiri içinde gayet muntazam ve gayet münakkaş gömlekler, baştan aşağıya kadar gayelerle, hikmetlerle müzeyyen, mücehhez olduklarını gördüğün ve gayet âli gayeler içinde kemâl-i intizamla meczup mevlevî gibi devredip döndürmesini bildiğin halde, nasıl oluyor ki, küre-i arzın, benî Âdemden, bahusus ehl-i imandan beğenmediği bir kısım etvâr-ı gafletin sıklet-i mâneviyesinden omuz silkmeye benzeyen zelzele gibi (HAŞİYE: İzmir‘in zelzelesi münasebetiyle yazılmıştır.) mevtâlûd hadisat-ı hayatiyesini, bir mülhidin neşrettiği gibi gayesiz, tesadüfî zannederek, bütün musibetzedelerin elîm zayiatını bedelsiz, hebâen mensur gösterip müthiş bir ye’se atarlar. Hem büyük bir hata, hem büyük bir zulüm ederler. Belki öyle hadiseler, bir Hakîm-i Rahîmin emriyle, ehl-i imanın fâni malını sadaka hükmüne çevirip ibkà etmektir ve küfran-ı nimetten gelen günahlara kefarettir. Nasıl ki bir gün gelecek, şu musahhar zemin, yüzünün ziyneti olan âsâr-ı beşeriyeyi şirk-âlûd, şükürsüz görüp çirkin bulur. Hâlıkın emriyle, büyük bir zelzele ile bütün yüzünü siler, temizler. Allah’ın emriyle ehl-i şirki Cehenneme döker; ehl-i şükre “Haydi, Cennete buyurun” der. (Sözler 14. Söz Hatime) Bediüzzaman Said Nursi Lügat: Acz-İ Beşerî : İnsanın Acizliği Ahbap : Dostlar, Sevilenler Âhiret : Öteki Dünya, Öldükten Sonraki Hayat Âlâm-I Firak : Ayrılık Elemleri, Acıları Âli : Yüce Âsâr-I Beşeriye : İnsanların Eserleri Aziz : İzzetli, Yüce, Değerli Bahusus : Özellikle Barla : Bedbaht : Talihsiz Bedel : Karşılık Bekà : Devamlılık, Kalıcılık Benî Âdem : Âdemoğulları, İnsanlar Beşer : İnsan Biçare : Çaresiz Derd-İ Maişet : Geçim Derdi Ders-İ İbret : İbret Dersi Ehl-İ İman : İman Edenler, Mü’minler Ehl-İ Şirk : Allah’a Ortak Koşanlar Ehl-İ Şükür : Şükür Ehli, Allah’a Şükredenler Elem : Acı, Keder, Üzüntü Elîm : Acıklı, Üzücü Elîm : Üzücü, Acı Veren Envâ : Çeşitler, Türler erinde Yaratan Ve Çok Şefkatli Ve Merhametli Olan Allah Etvâr-I Gaflet : Gaflet Davranışları Fakr-I İnsanî : İnsanın Fakirliği Fâni : Gelip Geçici, Yok Olucu Firak : Ayrılık Gafil : Duyarsız, Sorumsuz, Âhiretten Ve Allah’ın Emir Ve Yasaklarından Habersiz Davranan Gaflet : Duyarsızlık, Sorumsuzluk, Âhiretten Ve Allah’ın Emir Ve Yasaklarından Habersiz Davranma Habibullah : Allah’ın En Sevdiği Kul Olan Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed (A.S.M.) Hadisat-I Hayatiye : Hayata Ait Olaylar Hadisat-I Kevniye : Kâinat Ve Yaratılışla İlgili Olaylar Hakîm-İ Rahîm : Herşeyi Hikmetle, Belirli Gayelere Yönelik Olarak, Mânâlı, Faydalı Ve Tam Yerli Hâlık : Herşeyi Yaratan Allah Hasr-I azar : Sadece Bir Şeye Yönelme Hâtime : Sonuç, Son Bölüm Hayvanat : Hayvanlar Hebâen Mensur : Boşu Boşuna Hikmet : Gaye, Fayda İbkà Etmek : Devamlı Ve Kalıcı Hale Getirmek Kalb Etmek : Dönüştürmek Karye : Köy Kemâl-İ İntizam : Tam Bir Düzenlilik Küfran-I Nimet : Nimete Karşı Nankörlük Küre-İ Arz : Yerküre, Dünya Mahvolmak : Yok Olmak Meczup : Cezbeye Kapılmış, Kendinden Geçmiş Merdâne : Mertçe Mevlevî : Mevlevîlik Tarikatına Mensup Kimse Mevtâlûd : Ölümcül Misafirhane-İ Dünya : Dünya Misafirhanesi Muntazam : Düzenli Musahhar : Boyun Eğen, İtaat Eden Musibetzede : Felâkete Uğrayan Mücehhez : Cihazlanmış, Donanmış Mülhid : Dinsiz Münakkaş : Nakışlı Münasebet : Bağlantı, İlişki Müştak : Arzulu, Çok İstekli, Aşık Müzeyyen : Süslenmiş Nazar-I Hikmet : Hikmet Bakışı Nebatat : Bitkiler Nefis : Kişinin Kendisi Neşretmek : Yaymak Nizam : Düzen Perestiş : Taparcasına Bağlanmak Sıklet-İ Mâneviye : Mânevî Ağırlık Sür’at Peyda Etmek : Hız Kazanmak Şirk-Âlûd : Şirk Karışmış Talep Etmek : İstemek Temsil : Kıyaslama Tarzında Benzetme, Analoji Tesadüf : Rastlantı Tesadüfî : Rastlantı Ünsiyet : Dostluk, Yakınlık Vakıa : Olay Ye’s : Ümitsizlik Zayiat : Kayıplar Zelzele : Deprem, Sarsıntı Zemin : Yer Ziyadeleşmek : Artmak, Fazlalaşmak Ziynet : Süs |