๑۩۞۩๑ İslami İlimler Dunyası ๑۩۞۩๑ => Nurdan Damlalar => Konuyu başlatan: Zehibe üzerinde 09 Temmuz 2009, 01:07:03



Konu Başlığı: Fikir hürriyeti Çin'e yayılacaktır
Gönderen: Zehibe üzerinde 09 Temmuz 2009, 01:07:03
(http://www.risalehaber.com/images/news/59283.jpg)

Bismillahirrahmanirrahim

Sual : "Heyhat! Nasıl hürriyetimiz umum alem-i İslamın hürriyetinin mukaddimesi ve fecr-i sadıkı olur?"

Cevap : İki cihet ile.

Birincisi: Bizde olan istibdat, Asya'nın hürriyetine zulmanî bir sed çekmişti. Ziya-i hürriyet o muzlim perdeden geçemezdi ki, gözleri açsın, kemâlâtı göstersin. İşte bu seddin tahribiyle, fikr-i hürriyet Çin'e kadar yayıldı ve yayılacaktır. Fakat, Çin ifrat edip komünist oldu. alemdeki terazinin hürriyet gözü ağır geldiğinden, birdenbire terazinin öteki gözünde olan vahşet ve istibdadı kaldırdı, git gide kalkacak. Eğer siz sahîfe-i efkârı okusanız, tarîk-ı siyaseti görseniz, hutebâ-i umûmi olan doğru konuşan cerâidi dinleseniz, anlayacaksınız ki, Arabistan, Hindistan, Cava, Mısır, Kafkas, Afrika ve emsallerinde o derece fikr-i hürriyetin galeyanıyla, alem-i İslamın efkarında öyle bir tahavvül-ü azîm ve inkılab-ı acîbve terakkî-i fikrî ve teyakkuzu tam intac etmiştir ki, pahasına yüz sene verseydik yine ucuzdu. Zîra, hürriyet milliyeti gösterdi; milliyet sadefinde olan İslâmiyetin cevher-i nûranîsi tecellîye başladı. İslâmiyetin ihtizazını ihbar etti ki, herbir müslim, cüz-ü fert gibi başıboş değildir; belki, herbiri mürekkebat-ı mütedahile-i mütesaideden bir cüz'dür, sair eczalar ile cazibe-i umûmiye-i İslamiye noktasında birbiriyle sıla-i rahimleri vardır. Şu ihbar bir kavî ümit verir ki, nokta-i istinad ve nokta-i istimdat gayet kavî ve metîndir. Şu ümit, yeisle öldürülen kuvve-i maneviyemizi ihya etti. Şu hayat, alem-i İslamdaki galeyan eden fikr-i hürriyetten istimdat ederek umum alem-i İslâm üzerine çökmüş olan istibdad-ı manevî-i umûminin perdelerini parça parça edecektir. Haşiye
Ümitsizliği adet edinmiş kimseye rağmen.

İkinci cihet: Şimdiye kadar ecnebîler bahane-mahane tutarlardı. Milletimizi eziyorlardı. şimdi ise, ellerinde uruk-u insaniyetkârânelerine veya damar-ı müteassıbânelerine veya âsâb-ı dessasânelerine dokunduracak, ellerinde serrişte-i bahane olacak öyle nokta bulamazlar. Bulsalar da tutamazlar. Bâhusus medeniyet, hubb-u insaniyeti tevlid eder. ( Munazarat sh. 63)

Haşiye: Lillahilhamd, kırk beş sene sonra parça parça etmeye başladı.

Bediüzzaman Said Nursi

SÖZLÜK:

HEYHÂT : Eyvah, yazık, ne yazık.
MUKADDİME : Önsöz, başlangıç, evvel gelen, öne geçen.
FECR-İ SÂDIK : Gerçek aydınlık, sabaha karşı doğu ufkunda yayılmaya başlayan beyaz aydınlık.
İSTİBDAT : Kanuna ve nizâma tâbî olmayan, keyfî, baskıcı yönetim; zulüm ve tahakküm.
ZULMÂNÎ : Karanlığa âit.
ZİYÂ : Işık, aydınlık.
MUZLİM : Karanlık verici, karanlıklı, siyah, siyahlık.
KEMÂLÂT : Olgunluklar, mükemmellikler, faziletler.
SEDD : Tıkamak, kapamak, mâni olmak.
İFRAT : Aşırı, aşırılık, haddinden geçme, pek ileri gitme.
VAHŞET : Korku ve ürküntü, vahşîlik, ıssızlık, yabanilik.
İSTİBDAD : Başlı başına olmak. Keyfî idare sistemi. * Zulüm ve tahakküm. İdaresi altındakilerin istemediği şeyleri yalnız kendi keyfine göre zorla ve zulümle yaptırmak
SAHÎFE-İ EFKAR : Fikirlerin ve düşüncelerin toplandığı sayfası.
TARÎK : Yol, tarz, usul, vâsıta, meslek.
HUTEBÂ-İ UMUMÎ : f. Herkese hitâbeden, umuma ders verenler.
CERÂİD : Cerîdeler, gazeteler.
GALEYAN : Kaynayış, coşma, yerinde durmama.
EFKÂR : Fikirler, düşünceler.
TAHAVVÜL : Bir halden diğer bir hale geçme, değişme, dönüşme, değişiklik.
AZÎM : Büyük.
İNKILÂB-I ACÎB : Acib ve hayret verici değişmeler.
TERAKKÎ : Yükselme, ilerleme.
TEYAKKUZ : Uyanıklık.
İNTÂC : Netice verme, doğurma.
BÂHÂ : Fiat.Kıymet.
SADEF : İnci kabuğu. Şeffaf sert kabuk.
İHTİZAZ : Deprenme, haz duyma, ferahlama, şevk ile meyil ve hareket, harekete geçme, titreşme, titreşim.
İHBÂR : Haber vermek.
CÜZ'Î : Azdan olan, parçaya âit olan, pek az, kıymetsiz.
MÜREKKEBÂT : Birkaç maddeden, elemandan yapılmış olan.
MÜTEDÂHİLE : İç içe girmiş. Karışmış.
MÜTESAİD : Yükselen, yukarı çıkan. * Ziyade olan. * Zahmet veren.
SILA-İ RAHİM : Hısım akrabayı ziyâret etme, onlarla görüşme ve mektuplaşma; alâkayı devam ettirme.
ECNEBÎ : Yabancı.
URÛK-U İNSÂNİYETKÂRÂNE : İnsanlığa yakışır haller, huylar.
DAMAR-I MUTAASSIBÂNE : Taassup damarı. Körü körüne bağlanma damarı.
ÂSÂB-I DESSASÂNE : Aldatma damarı; sinsi, hilekâr damar.
SERRİŞTE : Başa kakma, delil, işaret
BÂHUSUS : Bilhassa, özellikle, bununla beraber.
HUBB-U İNSÂNİYET : İnsanlık sevgisi.
TEVLİD : Doğurma, netice verme.