> Forum > ๑۩۞۩๑ İslami İlimler Dunyası ๑۩۞۩๑ > Dini Konular > Nurdan Damlalar > Ebedi risaletle gelen kardeslik 2
Sayfa: [1]   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: Ebedi risaletle gelen kardeslik 2  (Okunma Sayısı 367 defa)
20 Eylül 2010, 18:22:58
Sümeyye

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 29.261



Site
« : 20 Eylül 2010, 18:22:58 »



EBEDİ RİSALETLE GELEN KARDEŞLİK

Kadın bir müddet görünmeyince etrafına sordu. Vefat ettiğini öğrenince onlara, kendisine niçin haber vermediler diye serzenişte bulundu ve derhal mezarına giderek cenaze namazını kıldı. Sar'alı bir kadın köle vardı. Kendisinden şifa duası rica etti. "İstersen dua ederim, fakat bu imtihana sabredersen sana cennet var" deyince kadın: "Cenneti, dünyadaki şifaya tercih ederim ya Resullallah, şu var ki nöbet esnasında üstüm açılıyor, dua et de üstüm açılmasın". Dua ettiler, artık açılmadı. Hudeybiye'den sonra çevresini emniyete alınca İslâm'ı tebliğ için bazı devlet hükümdarlarına diplomatik mektuplar yazarak İslâm'ı tebliğ etmişti. Bunlardan ikisi de siyahî idiler. Habeşistan hükümdarı Necaşî'ye gönderilen mektubun orijinali bulunmuş olup, D. M. Dunlop tarafından yayınlanmıştır (JRAS. Janvier. 1940). Kıbtî Mukavkis'e gönderilen mektubun da aslı 1854'de Mısır'da bulunmuş olup JA (Journal Asiatique) de neşredildi. Bu mektup İstanbul Topkapı Sarayı Müzesinde bulunmaktadır. İşte bu misaller, Hz. Peygamberin, siyah derili mütevazı insanları, yakın çevresinde bulundurup samimî şefkat ve ihtimamına mazhar ettiğini açıkça göstermektedir. Buna yaklaşan bir muameleyi günümüz Amerika veya Avrupasında bulabilir miyiz?

Muhterem hazirûn, İslâm, insanları hitaba layık, iradeleriyle hareket eden varlıklar sayar, kendi seçimleriyle istedikleri fikir ve inanç grubuna girmelerini ister. Fakat bunca öğretim ve eğitim imkânlarına rağmen asrımızda bile, insanları, hayvanlar gibi, ırk esasına göre gruplandırmak isteyen, ırkçılık yapan bir sürü insan vardır. Aslında bu ırkçılığı körükleyenler, düşmanlarımızın aleti olmaktadırlar. Zira onlar müslümanları bölmek suretiyle, daha kolay bir şekilde sömüreceklerini bilmektedirler. Yeni dünya düzeni denilen proje de, milletleri bölerek yönetmeyi, kendisine muhtaç etmeyi istihdaf eden halihazır Amerikan yönetiminin politikasından ibarettir.

Bu risalet o kadar evrenseldir ki haklı olan güçsüz bir ya-hudiyi, arkası kuvvetli fakat haksız bîr müslümana karşı temize çıkarır. Şu hadiseye bakarsak bu durumu görürüz: İslâm'a yeni girmiş, Allah ve Peygamber sevgisini ruhuna sindirememiş Tu'me İbn Übeyrik, bir gün komşusu Katade'nin evinden zırhını çalıp, içinde un bulunan bir çuvala yerleştirerek -anlaşılan bir plan icabı, muvakkaten- Zeyd İbn Sem'an isimli bir yahudinin evine bırakmıştı. Zırhın çalındığının farkına varıldı, şüphe üzerine Tu'me arandı, fakat haberi olmadığına dair yemin etti. Dağarcık, delik olduğundan, iz yahudinin evine götürüyor, onun aleyhinde bir delil oluyordu. Yahudi haberi olmadığını, Tu'me'nin koymuş olabileceğini ileri sürdü, bazı yahudiler de lehinde tezkiyede bulundular. Tu'me'nin mensub olduğu Beni Zafer kabilesi de bunu onur meselesi yaparak Tu'meyi töhmetten kurtarmak istediler. Hz. Peygamber, zahirî delile bakarak Turnenin lehinde, yahudinin aleyhinde hüküm vereceği sırada şu âyet nazil olarak adaleti gerçekleştirdi: "Gerçekten biz sana kitabı hak olarak indirdik ki insanlar arasında Allah'ın sana gösterdiği şekilde hüküm veresin. Hainlere yardımcı olma. Allah'dan af dile. Şüphesiz ki Allah gafurdur, rahimdir. Günah işleyerek, nefislerine hainlik edenleri müdafaa etme, çünkü Allah hainlikte ileri giden günahkârı sevmez. İnsanlardan utanarak hainliği gizlerler de Allah'dan gizlemezler. Halbuki Allahın razı olmayacağı sözü geceleyin uydurup düzdükleri zaman da Allah onlarla beraberdi. Allahın ilmi, onların bütün yaptıklarını kuşatmaktadır." (Nisa, 105-109).

Milliyet söz konusu olacaksa, milletimiz İslâm milletidir. Bu milletin ruhu İslâm, aklı Kur'ân'dır. Ehl-i iman selefimizin hepsi ecdadımızdır. Bu kardeşlik, insana her asırda bîr milyar kardeş kazandırır. Bu kardeşlik, sadece geçici dünyada değil, aynı zamanda kabirde, berzahta, mahşerde, cennette devam eden ebedî bir kardeşliktir.

Ayeti-i kerime, milliyetine bağlı olmanın iki yönüne işaret etmektedir: Allah'ın, insanı, büyük bir birim olarak millet, millet içinde küçük birimler olarak kabile ve aile içinde yaratmasının hikmeti, insanların birbirini iyice tanımaları, ihtiyaçlarını bilmelerini sağlamak, aralarında aile bağlarını kuvvetlendirmek, faydalı İşlerde yardımlaşmalarını gerçekleştirmek suretiyle millet bünyesini sağlam kılmaktır. Milletlerin varlıklarını devam ettirmesine İslâm'da mani yoktur. Irkların, renklerin, lisanların farklılıkları Rum suresinin 22. âyetinde Allah'ın varlığının ve hikmetinin delillerinden olarak bildirilmektedir. Ayetin işaret ettiği olumsuz yön ise, ırk hırsı ile harekete geçen milliyetçiliğin taassup ve tarafgirlik göstermesi, üstünlük iddiaları ile bölücülüğe ve fitneye yol açmasıdır. Mesela İmam-ı Azam Ebû Hanîfe, İmam Gazzalî, İbn Sîna, Mevlana Celaleddin gibi zatlar, ırkları ne olursa olsun, İslâmî nazarla bakan kimsenin ecdadı sayılır. Onları tanır, örnek alır, kendisine de milletine de fayda temin eder. Menfî milliyetçilik nazarıyla bakan kimse ise, onların ilim ve davranışlarını örnek almaksızın, kimi Türk, kimi Arap, kimi Fars olduğunu iddia etmekle nefes tüketir, problem çıkarır durur.

Hülasa müslüman olarak milletimiz İbrahim (as) milletidir. Irk, yüzlerce müşterek taraftan sadece birisidir. Din, dil, vatan bir ise, en kuvvetli millî birlik vardır. Din ve vatan bir iken, anadil farklılığı ayrılık sebebi olmaz. Herkes anadilini konuşur. Yalnız, tarihin akışı içinde, bazı diller yaygınlaşır, bir vatanda yaşayan ve çeşitli kökenlerden gelenlerin müşterek bir ifade vasıtası olabilir. O takdirde, şartlar ve menfaatler, genel ve resmî işlerde o dilin kullanılmasını gerektirir. Dünyanın her tarafında bunun misalleri vardır. Mesela İngiliz olmayan birçok millet, İngilizceyi kullanmak durumunda kalmaktadırlar. Gerçek şudur ki; hayat İnanç (fikir) ve cihaddan ibarettir. Her müslüman öyle bir yüce gayret ve himmet sahibi olmalıdır ki, milletini Öylesine özümseyip temsil etmelidir ki âdeta milleti küçülmüş de o ferd olmuş denilebilmelidir. Bu şuur o kişinin ufkunu genişletir, şahsiyetini geliştirir ve ahlâkım yüceltir. Gayretini artırır. Hayatını, Allah'ın hayat veren düsturları hakim olsun, böylece huzur ve mutluluk her tarafı doldursun diye gayret içinde geçirir. Hakk yolunda çektiği meşakkatlerden dolayı mükâfatını Allah'dan bekler, gerekirse bu yolda hayatını bile feda ederek şehid rütbesine kavuşur. İşte gazilik ve şehidlik budur ve bu rütbeleri Allahdan, yani dinden başka verebilecek merci yoktur. Irkı esas alma, dünyanın pek çok yerinde hele Anadolu gibi muhtelif kültür ve medeniyetlere, göçlere sahne olmuş bir yerde, pek mânasızdır. (Ege Üniv. Tıp Fak. yapılan bir çalışma muayyen bir Türk tipinin olmadığını ortaya koymuştur.) Osmanlı döneminde Hilafet merkezi olması İtibariyle her türlü ırk mensubunu bu diyar celbetmiş, zaten milletimiz ırkçı tutuma yabancı olduğundan farklı ırklar arasında çokça evlenme vaki olmuş, unsurlar birbirine karışmıştır. Fakat unutmayalım ki bu karışma, bizi her bakımdan zenginleştirmiştir. Mesela Osmanlı lehçesi denilen dilimiz, aslî Türkçe unsurun yanında başta Arapça ve Farsça, diğer dillerden aldığı kelimelerle zenginleşerek büyük bîr ifade gücüne sahib olmuştu. Çeşitli ırkdan olan müslümanlar tesanüd içinde bir arada yaşayınca siyasî alanda dünyada söz sahibi bir devlet meydana gelmişti. Bu vatanda yaşayan herkes mesela Ömer İbn Abdülaziz, Alparslan, Selahaddin Eyyubî, Ahmed Cezerî, Barbaros Hayreddin Paşa, Sokollu Mehmed Paşa, Mehmed Akifi kendi ecdadı bilmiş, onların sahib oldukları meziyetlere sahip çıkmış, onların servetine gerçek varis olmuştur. Onların Arap, Türk, Kürt, Sırp, Boşnak, Arnavut menşeli olmaları asla buna mani sayılmamıştır.

Biz İslâmî ideali mevcut şartlarda yaşamaya çalışacağız. Şu anda millî misak ile sınırları çizilmiş bir devletimiz var. Adı Türkiye Cumhuriyeti ise de, burada Türkiye, ırk manasına olmayıp demin bahsettiğimiz tarihî mirasın ortak adıdır. Bunun yerine başka bir isim de olabilirdi. Nasıl ki benim adım "Suat" yerine "Mustafa" da olabilirdi. Fakat hasbel kader olmamış. Şimdi bunu mesele yapmanın manası yoktur. Nitekim yetmiş sene öncesine kadar devletimizin ismi başka idi. Turquie (Türkiye) sadece Avrupalıların kullandıkları bir isim idi. Fakat ben şimdi Mustafa ismini daha çok sevmeme rağmen şartlar icabı, Suat ismine MUARIZ olmam, o isimle sahib olduğum itibar, servet ve paye varsa onları terk etmem nasıl mümkün değilse, Türkiye'yi de benzer bahanelerle benimsememenin manası yoktur. Bu telakki, kusurları görmeme, haksızlıkları gidermek için çalışmama manasına gelmez. Biz öyle idarecilerin varisleriyiz ki, hükümdar olmaları sebebiyle etrafta kendilerini tenkid eden kimse çıkmaz diye görevi, sırf zaman zaman "mağrur olma padişahım, senden büyük Allah var!" demek olan insanlar çalıştırmışlardır.

Hülasa, fikir ve teori İhtiyacı varsa bu ebedîrisalet ile evrensel çapta bildirilmiş olup elimizde mevcuttur. Uygulama meselesine gelince, tarihimizde tecrübe edilmiş olup milletimizi yücelttiği anlaşılmıştır. Çeşitli ırk ve dilden müslümanları kardeşce bir arada yaşatmış, hatta onlarla birlikte gayr-i müslimleri de vatandaş olarak, memnun edici tarzda yönetmiştir. O zamanlar, Batılılar bize imrenip örnek gösteriyorlardı. Sonra çeşitli sebeplerle bu değerlerden uzaklaştık.

İslâm'ın, bize hayat veren prensiplerinin bazı yönlerini, İhtisas sahibi değerli hocalarımız takdim edecekler. Geçen sene. 45 kadar ilmî tebliğ ile 4 gün süren milletlerarası bir sempozyum düzenlemiştik. Bu yıl, İmkânlarla paralel olarak 15 tebliğ sunulacak çerçevede tuttuk.

Sempozyum, yaygın kanaate göre, muayyen konuda, uzmanlar arasında yapılan tartışmalı ilmî toplantıdır. Ekseri durumlarda bu doğrudur. Fakat İslâm, hepimizin müşterek serveti olduğundan, öğrenmek İsteyen talibi çok olan bir değerler sistemidir. ...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: Ebedi risaletle gelen kardeslik 2
« Posted on: 28 Mart 2024, 13:14:31 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: Ebedi risaletle gelen kardeslik 2 rüya tabiri,Ebedi risaletle gelen kardeslik 2 mekke canlı, Ebedi risaletle gelen kardeslik 2 kabe canlı yayın, Ebedi risaletle gelen kardeslik 2 Üç boyutlu kuran oku Ebedi risaletle gelen kardeslik 2 kuran ı kerim, Ebedi risaletle gelen kardeslik 2 peygamber kıssaları,Ebedi risaletle gelen kardeslik 2 ilitam ders soruları, Ebedi risaletle gelen kardeslik 2önlisans arapça,
Logged
Sayfa: [1]   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes