Uzayın sakinleri
Mâdem şu bîçare perişan küremiz, sergerdan zeminimiz bu kadar hadd ü hesâba gelmez zevi'l-hayat ile zevi'l-ervâh ve zevi'l-idrâk ile dolmuştur; elbette sâdık bir hadis ile ve katî bir yakîn ile hükmolunur ki, şu kusûr-u semâviye ve şu bürûc-u sâmiyenin dahi kendilerine münâsip zîhayat, zîşuur sekeneleri vardır. Balık suda yaşadığı gibi, güneşin ateşinde dahi o nurânî sekeneler bulunur. Nâr, nuru yakmaz. Belki ateş ışığa meded verir.
Mâdem kudret-i ezeliye bilmüşâhede en âdi maddelerden, en kesif unsurlardan hadsiz zîhayat ve zîrûhu halk eder ve gayet ehemmiyetle madde-i kesîfeyi hayat vâsıtasıyla madde-i latîfeye çevirir ve nur-u hayatı her şeyde kesretle serpiyor ve şuur ziyâsıyla ekser şeyleri yaldızlıyor; elbette o Kadîr-i Hakîm, bu kusursuz kudretiyle, bu noksansız hikmetiyle, nur gibi, esîr gibi ruha yakın ve münâsip olan sâir seyyâlât-ı latîfe maddeleri ihmâl edip hayatsız bırakmaz, câmid bırakmaz, şuursuz bırakmaz. Belki, madde-i nurdan, hattâ zulmetten, hattâ esîr maddesinden, hattâ mânâlardan, hattâ havadan, hattâ kelimelerden zîhayat, zîşuuru kesretle halk eder ki, hayvanâtın pek çok muhtelif ecnâsları gibi pek çok muhtelif ruhânî mahlûkları, o seyyâlât-ı latîfe maddelerinden halk eder. Onların bir kısmı melâike, bir kısmı da ruhânî ve cin ecnâslarıdır.
Sözler, Yirmi Dokuzuncu Söz, s. 468
Lügatçe:
küre: Dünya.
zevi'l-hayat: Hayat sahipleri.
zevi'l-ervâh: Ruh sahipleri.
zevi'l-idrâk: İdrak sahipleri.
kusûr-u semâviye: Yıldızlar. Gezegenler.
bürûc-u sâmiye: Gökyüzünün burçları.
seyyâlât-ı latîfe: Hava, ısı, ışık ve elektrik gibi akıp giden şeffaf varlıklar..
zulmet: Karanlık.
esîr: Kâinattaki boşlukları dolduran, havadan hafif olup ısı ve ışığı nakleden cevher.
kesretle: Çoklukla.
halk: Yaratma.
[
Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın