Konu Başlığı: Büyük inkılabın müjdesini getirdim Gönderen: Zehibe üzerinde 11 Eylül 2010, 16:34:33 Büyük inkılabın müjdesini getirdim (http://www.risalehaber.com/images/news/57141.jpg) Bismillahirrahmanirrahim Sual: Ey Seyda! İstanbul’a gittin. Bu inkılâb-ı azîmi gördün. Mühim işler içine girdin. Bize ne getirdin? Cevap: Müjde getirdim. Sual: Müjde ne demek? Bazılar bize “Sizin için fenalık var” diyorlar. Cevap: Nurdan zarar gelmez; gelirse, huffâşa gelir, murdar şeylere gelir. Size, cemî kuvvetimle, yalnız Kürdistan’a değil, belki âleme işittirecek tarzda bağırarak müjde veriyorum ki; umum İslâmın, lâsiyyemâ Osmânîlerin, bâhusus Ekradın saadetinin fecr-i sâdıkının geldiğini, hatta Bâşid başında görüyorum. Ümitsizlik ve karamsarlığın sembolü olan Arap filozof ve şâiri Ebû Alâi’l-Maarrîye rağmen. Faraza, şu devletin yarı milleti, pahasında verilse idi gene erzân ve zulmetle beraber yansa idi gene ucuz! Sual: Biz öyle işitmedik. Cevap: Şeytanın arkadaşları çoktur... Sual: Öyle ise zihnimize gelen şüpheleri ve sualleri hallet. Cevap: Elbette; fakat müşteri olmadan, istemeden malımı satmam. Sual: “İstibdat nedir? Meşrutiyet nedir?” Diğeri: “Ermeniler ağa oldular. Biz sefil kaldık.” Başkası: “Dînimize zarar yok mu?” Daha başkası: “Jön Türkler şöyledirler, böyledirler, bizi de zarardîde edecekler.” Diğeri: “Gayr-i müslim, nasıl asker olacak?” İlâ âhir... Sual: İstibdat nedir; meşrutiyet nedir? Cevap: İstibdat tahakkümdür, muâmele-i keyfiyedir, kuvvete istinad ile cebirdir, rey-i vâhiddir, sû-i istimâlâta gâyet müsâit bir zemindir, zulmün temelidir, insâniyetin mâhisidir. Sefâlet derelerinin esfel-i sâfilînine insanı tekerlendiren ve âlem-i İslâmiyeti zillet ve sefâlete düşürttüren ve ağrâz ve husumeti uyandıran ve İslâmiyeti zehirlendiren, hatta herşeye sirâyet ile zehrini atan, o derece ihtilâfâtı beyne’l-İslâm îkâ edip, Mûtezile, Cebriye, Mürcie gibi dalâlet fırkalarını tevlid eden, istibdattır. Evet, taklidin pederi ve istibdad-ı siyasînin veledi olan istibdad-ı ilmîdir ki, Cebriye, Râfıziye, Mûtezile gibi İslâmiyeti müşevveş eden fırkaları tevlid etmiştir. Sual: “İstibdat bu derece bir semm-i katil olduğunu bilmezdik. Lehü’l-hamd, parçalandı. Onu esâsiyle tedâvi edecek olan tiryâk-ı meşrutiyeti bize târif et.” Cevap: Bâzı memurların ef’ali, adem-i ülfetten dolayı size yanlış ders gösterdiği ve şiddetten neş’et eden müşevveşiyetle hâl-i hazırdan fehmettiğiniz meşrutiyeti tefsir etmeyeceğim. Belki hükûmetin hedef-i maksadı olan meşrutiyet-i meşrûâyı beyân edeceğim: İşte, meşrutiyet “Ve işlerde onlarla istişare et.” Âl-i İmrân Sûresi, 3:159. “Onların işleri, aralarında yaptıkları istişare iledir.” Şûrâ Sûresi, 42:38. âyet-i kerîmelerinin tecellîsidir ve meşveret-i şer’iyedir. O vücud-u nûrânînin kuvvete bedel, hayatı haktır, kalbi mârifettir, lisânı muhabbettir, aklı kanundur, şahıs değildir. (Münazarat sh.406) Bediüzzaman Said Nursi SÖZLÜK: Adem-İ Ülfet : Ülfetsizlik, Alışılmamış Olma Ağrâz : Garazlar, Kinler, Kötü Niyetler Âlem-İ İslâmiyet : İslâm Dünyası Âyet-İ Kerîme : Şerefli Âyet, Kur’ân’ın Her Bir Cümlesi Bâhusus : Bilhassa, Özellikle Bâşid : Van Civarında Bulunan Ve Yüksekliği 3750 M. Olan Bir Dağdır, Kayıtlarda “Başet Dağı” Olarak Anılır Bedel : Karşılık Beyân : Açıklama Beyne’l-İslâm : Müslümanlar Arasında Cebir : Zorlama Cemî : Bütün, Tamam Dalâlet : Doğru Yoldan Ayrılma, Sapkınlık Ef’al : Fiiller, Hareketler Ekrad : Kürtler Erzân : Ucuz, Pahalı Olmayan Esâsiyle : Köküne Kadar, Ta Temelinden Esfel-İ Sâfilîn : Aşağıların En Aşağısı Faraza : Varsayalım Ki… Fecr-İ Sâdık : Güneş Doğmadan Önce Doğu Ufkunda Yayılan Gerçek Aydınlık Fehmetmek : Anlamak Fırka : Grup Gayr-İ Müslim : Müslüman Olmayan Hâl-İ Hazır : Şimdiki Zaman Hedef-İ Maksad : Asıl Gaye, Kastedilen Hedef Huffâş : Yarasa, Gece Kuşu Husumet : Düşmanlık İhtilâfât : İhtilâflar, Ayrılıklar Îkâ : Salma, Meydana Getirme İlâ Âhir : Böylece Uzayıp Gider İmdi : Şimdi İnkılâb-I Azîm : Büyük Değişim İntihap Etme : Seçme İntizamsız : Düzensiz İstibdâd-I İlmî : İlmî Baskı, İlmî Zorbalık İstibdâd-I Siyasî : Siyasî Baskı İstibdat : Baskı, Despotluk İstibdat : Baskı, Zulüm İstinad : Dayanma Jön Türkler : Genç Türkler, Genç Osmanlılar; Batı Tarzı Yenileşme Taraftarı Genç Osmanlılar Kâide-İ Suâl : Soru Sorma Kuralı Kürdistan : Osmanlı Döneminde Kürtlerin Yaşadığı Doğu İllerine Verilen Ad Lâsiyyemâ : Bilhassa, Özellikle Lehü’l-Hamd : Allah’a Hamd Olsun! Lisân : Dil Mâhi : Mahveden, Yakıp Yıkan, Yok Edici Mârifet : Tanıma, Bilme Meşrutiyet-İ Meşrûâ : Dine Uygun Meşrutiyet Meşveret-İ Şer’iye : Dine, Şeriata Uygun Olarak Yapılan Meşveret Muâmele-İ Keyfiye : Keyfî Hareket, Keyfî İşlem Muhabbet : Sevgi Murdar : Pis, Kirli Mühim : Önemli Müsâit : Uygun Müşevveş Etme : Dağınık Ve Düzensiz Hâle Getirme, Karıştırma Müşevveşiyet : Karışıklık, Düzensizlik Neş’et Etme : Doğma, Meydana Çıkma Osmânîler : Osmanlılar Peder : Baba Rey-İ Vâhid : Tek Bir Görüş Saadet : Mutluluk Sefalet : Perişanlık, Yoksulluk Sefil : Yoksul Semm-İ Katil : Öldürücü Zehir Seyda : Efendi, Büyük Hoca Sirâyet : Birinden Diğerine Geçme, Bulaşma, Yayılma Sû-İ İstimâlât : Kötüye Kullanmalar Tahakküm : Baskı Ve Zorbalık Tecellî : Görünüm, Yansıma Tefsir : Açıklama, Yorum Tevlid : Doğurma Tiryâk-I Meşrutiyet : Meşrutiyet İlâcı Umum : Bütün Veled : Çocuk Vücud-U Nurânî : Nurlu Varlık Zarardîde : Zarar Görmüş; Zarara, Ziyana Uğramış Olan Zillet : Alçaklık, Aşağılık Zulmet : Karanlık |