Konu Başlığı: Biz Risale-i Nur şakirtleri Gönderen: ღAşkullahღ üzerinde 30 Mayıs 2010, 12:48:15 (http://www.risalehaber.com/images/news/69151.jpg)
Bismillahirrahmanirrahim On sekiz sene sükûttan sonra mecburiyet tahtında bu istida mahkemeye ve sureti Ankara’ya makamata verilmişken, tekrar vermeye mecbur olduğum iddianameye karşı itiraznamemdir. Malûm olsun ki, Kastamonu’da üç defa menzilimi taharri etmek için gelen iki müddeiumumî ve iki taharri komiserine ve üçüncüde polis müdürüne ve altı yedi komiser ve polislere ve Isparta’da müddeiumumînin suallerine ve Denizli ve Afyon mahkemelerine karşı dediğim ayn-ı hakikat küçük bir müdafaanın hülâsasıdır. Şöyle ki: Onlara dedim: Ben, on sekiz, yirmi senedir münzevî yaşıyorum. Hem Kastamonu’da sekiz senedir karakol karşısında ve sair yerlerde dahi yirmi senedir daima tarassut ve nezaret altında kaç defa menzilimi taharri ettikleri halde, dünya ile, siyasetle hiçbir tereşşuh, hiçbir emâre görülmedi. Eğer bir karışık halim olsaydı, oranın adliye ve zabıtası bilmedi veya bildi aldırmadı ise, elbette benden ziyade onlar mes’uldürler. Eğer yoksa, bütün dünyada kendi âhireti ile meşgul olan münzevîlere ilişilmediği halde, neden bana lüzumsuz, vatan ve millet zararına bu derece ilişiyorsunuz? Biz Risale-i Nur şakirtleri, Risale-i Nur’u değil dünya cereyanlarına, belki kâinata da âlet edemeyiz. Hem Kur’ân bizi siyasetten şiddetle men etmiş. Evet, Risale-i Nur’un vazifesi ise, hayat-ı ebediyeyi mahveden ve hayat-ı dünyeviyeyi de dehşetli bir zehire çeviren küfr-ü mutlaka karşı imanî olan hakikatlerle gayet kat’î ve en mütemerrid zındık feylesofları dahi imana getiren kuvvetli burhanlarla Kur’ân’a hizmet etmektir. Onun için Risale-i Nur’u hiçbir şeye âlet edemeyiz. Evvelâ: Kur’ân’ın elmas gibi hakikatlerini, ehl-i gaflet nazarında bir propaganda-i siyaset tevehhümüyle cam parçalarına indirmemek ve o kıymettar hakikatlere ihanet etmemektir. Sâniyen: Risale-i Nur’un esas mesleği olan şefkat, hak ve hakikat ve vicdan, bizleri şiddetle siyasetten ve idareye ilişmekten men etmiş. Çünkü tokada ve belâya müstehak ve küfr-ü mutlaka düşmüş bir iki dinsize müteallik, yedi sekiz çoluk çocuk, hasta, ihtiyar, mâsumlar bulunur. Musibet ve belâ gelse, o bîçareler dahi yanarlar. Bunun için, neticenin de husûlü meşkûk olduğu halde, siyaset yoluyla idare ve âsâyişin zararına hayat-ı içtimaiyeye karışmaktan şiddetle men edilmişiz. (Şualar 14. Şua sh. 452) Bediüzzaman Said Nursi SÖZLÜK: Âhiret : Öteki Dünya, Öldükten Sonraki Sonsuz Hayat Ayn-I Hakikat : Gerçeğin Ta Kendisi Burhan : Delil, Kanıt Cereyan : Akım, Hareket Emâre : Belirti, İşaret Feylesof : Filozof; Felsefeci Hakikat : Gerçek, Asıl Ve Esas Hayat-I Dünyeviye : Dünya Hayatı Hayat-I Ebediye : Sonsuz Âhiret Hayatı Hülâsa : Özet, Öz İddianame : Savcının Bir Dava Konusunda Hazırladığı İddia Ve Delilleri İçine Alan Yazısı İmanî : İmanla İlgili, İmana Dair İstida : Dilekçe İtirazname : İtiraz Kâğıdı, İtiraz Dilekçesi Kâinat : Evren, Yaratılmış Herşey, Bütün Âlemler Kat’i : Şüphesiz, Kesin Küfr-Ü Mutlak : Tam Bir Küfür, İnkâr Ve Hiçbir Kutsal Değere İnanmama Mahveden : Yok Eden Makamat : Makamlar Malûm Olma : Bilinme Mecburiyet Tahtında : Mecbur Kalarak Men Etme : Yasaklama Menzil : Ev, Yer, Mekân Mes’ul : Sorumlu Müdafaa : Savunma Müddeiumumî : Savcı Münzevî : Bir Köşeye Çekilip İbadetle Uğraşan, Vaktini İbadetle Geçiren Mütemerrid : İnatçı Nezaret : Gözetim Sair : Diğer, Başka Suret : Bir Benzeri, Kopyası Sükût : Sessiz Kalma, Susma Şakirt : Öğrenci, Talebe Taharrî : Araştırma, Arama Tarassut : Gözetleme Tereşşuh : Sızıntı Zındık : Dinsiz |