๑۩۞۩๑ İslami İlimler Dunyası ๑۩۞۩๑ => Nurdan Damlalar => Konuyu başlatan: Zehibe üzerinde 13 Ağustos 2009, 12:51:18



Konu Başlığı: Bitlis’e Üniversite isterim…
Gönderen: Zehibe üzerinde 13 Ağustos 2009, 12:51:18
(http://www.risalehaber.com/images/news/58399.jpg)
Bismillahirrahmanirrahim

Sual: Maksadını müphem bırakma, ne istersin?

Cevap: Câmiü'l-Ezher'in kızkardeşi olan, Medresetü'z-Zehrâ namıyla dârülfünunu mutazammın pek âli bir medresenin Bitlis'te ve iki refikasıyla Bitlis'in iki cenahı olan Van ve Diyarbakır'da tesisini isteriz. Emin olunuz, biz Kürtler başkalara benzemiyoruz. Yakînen biliyoruz ki, içtimaî hayatımız Türklerin hayat ve saadetinden neş'et eder.

Sual: Nasıl? Ne gibi? Niçin?

Cevap: Ona bazı şerait ve varidat ve semerat vardır.

Sual: Şeraiti nedir?

Cevap: Sekizdir.

Birincisi: Medrese nâm melûf ve menus ve cazibedar ve şevk-engiz itibarı olduğu halde büyük bir hakikati tazammun ettiğinden, rağabatı uyandıran o mübarek medrese ismiyle tesmiye.

İkincisi: Fünun-u cedideyi, ulûm-u medaris ile mezc ve derc; ve lisân-ı Arabî vâcip, Kürdî câiz, Türkî lâzım kılmak.

Sual: Şu mezcde ne hikmet var ki, o kadar taraftarsın, daima söylüyorsun?

Cevap: Dört kıyas-ı fâsit (Haşiye) ile hâsıl olan safsatanın zulmünden muhakeme-i zihniyeyi halâs etmek, meleke-i feylesofanenin taklid-i tufeylâneye ettiği mugalâtayı izâle etmek...

(Haşiye) İşte o kıyaslar: Mâneviyatı maddiyata kıyas edip Avrupa sözünü onda dahi hüccet tutmak. Hem de bazı fünûn-u cedideyi bilmeyen ulemanın sözünü ulûm-u diniyede dahi kabul etmemek. Hem de fünun-u cedidede mahareti için gurura gelip, dinde de nefsine itimad etmek. Hem de, selefi halefe, maziyi hale kıyas edip haksız itirazda bulunmak gibi fasit kıyaslardır.

Sual: Ne gibi?

Cevap: Vicdanın ziyası, ulûm-u dîniyedir. Aklın nuru, fünun-u medeniyedir. İkisinin imtizacıyla hakikat tecellî eder. O iki cenah ile talebenin himmeti pervaz eder. İftirak ettikleri vakit, birincisinde taassup, ikincisinde hile, şüphe tevellüd eder.

Üçüncü şart: Zülcenaheyn ve Kürtlerin ve Türklerin mutemedi olan Ekrad ulemasının veya istinâs etmek için lisan-ı mahallîye âşina olanları müderris olarak intihap etmektir.

Dördüncüsü: Ekradın istidatları ile istişare etmek, onların sabavet ve besatetlerini nazara almaktır. Zira çok libas var; bir kamete güzel, başkasına çirkin gelir. Çocukların talimi, ya cebirle, ya hevesatlarını okşamakla olur.

Beşinci şart: Taksimü'l-a'mâl kaidesini bitamamihâ tatbik etmek-tâ şubeler birbirine medhal ve mahreç olmakla beraber, herbir şubeden mütehassıs çıkabilsin.

Altıncı şart: Bir mahreç bulmak ve müdavimlerin tefeyyüzünü temin etmek; hem de mekâtib-i âliye-yi resmiyeye müsavi tutmak ve imtihanları, onların imtihanları gibi müntiç kılmak, akîm bırakmamaktır.

Yedinci şart: Dâru'l-muallimîni muvakkaten şu dârülfünun dairesinde merkez kılmak, mezc etmektir. Tâ ki, intizam ve tefeyyüz ondan buna geçsin ve fazilet ve diyanet, bundan ona geçsin; tebâdül ile herbiri ötekine bir kanat verip zülcenaheyn olsun.

Sekizinci şart: Kürdistan'da âdet-i müstemirre olan talim-i infiradiyi halka ve daireye tebdil etmek. (Münazarat sh. 129)

Bediüzzaman Said Nursi

SÖZLÜK:
MAKSAD : Ana fikir; kastedilmiş, istenilen şey.
MÜPHEM : Belirsiz, gizli.
NÂM : İsim, ün, şan.
CÂMİÜ'L-EZHER : Mısır'ın başkenti Kâhıre'de bulunan,İslâm dünyasının en büyük üniversitesi.
MEDRESETÜ'Z-ZEHRÂ : Bediüzzaman'ın Doğu'da yapılmasını idârecilere teklif ettiği, fen ilimleriyle müsbet ilimlerin birlikte okutulmasını düşündüğü üniversite.
DÂRÜ'L-FÜNUN : Üniversite.
MUTAZAMMIN : Tazammun eden, içine alan.
MEDRESE : İslâm tarihi boyunca üniversite seviyesinde eğitim yapılan müessese.
REFÎKA : Eş, arkadaş, yardımcı.
YAKÎNEN : Şüphesiz olarak bilme.
İÇTİMÂÎ : Sosyal hayatla ilgili.
NEŞ'ET : Çıkma, doğma, meydana gelme, kaynaklanma, yetişme.
ŞERÂİT : Şartlar.
VÂRİDÂT : Gelirler.
SEMERÂT : Meyveler, faydalar, kârlar, menfaatler.
ME'LÛF : Alışılmış, ülfet edilmiş.
ME'NUS : Dost, tanıdık, cana yakın
CÂZİBEDAR : Çekici, câzibeli.
ŞEVK-ENGİZ : Şevk verici. Şiddetli arzulu olma. Moral verici.
RAĞABÂT : Rağbetler. Arzular. İstekler.
TESMİYE : İsimlendirme, ad verme.
FÜNÛN-U CEDÎDE : Yeni fenler.
ULÛM-U MEDÂRİS : Medrese ilimleri.
MEZC : Katma, kaynaştırma, karıştırma, birleştirme.
DERC : İçine alma, katma, koyma, yerleştirme.
LİSÂN-I ARABÎ : Arapça dili.
VÂCİP : Yerine getirilmesi Müslüman için gerekli ve borç olup, yapılmadığı takdirde büyük günah olan İlâhî emir.
CÂİZ : Geçerli,kabul edilir.
LÂZIM : Lüzumlu, gerekli.
KIYÂS-I FÂSİD : Bozuk, yanlış kıyas.
SAFSATA : Yalan, uydurma, hezeyan, hakîkatte yanlış ve yalan olan kıyas.
MUHÂKEME : Akıl yürütüp doğru bir netice elde edebilme, tartma, değerlendirme; yargılama.
HALÂS : Kurtulma, kurtuluş.
MELEKE-İ FEYLESOFÂNE : Felsefeci maharet, hüner.
TAKLİD-İ TUFEYLÂNE : Dalkavukça taklit, asalakça taklit. Küçük çocuklara yakışırca taklid etmek.
MUGALÂTA : Yanıltıcı söz etme, safsata.
İZÂLE : Ortadan kaldırma, yok etme.
VİCDÂN : İnsanın içindeki iyiyi kötüden ayırabilen ve iyilik etmekten lezzet duyan ve kötülükten elem alan mânevî bir his.
ZİYÂ : Işık, aydınlık.
İMTİZAC : Muvafık ve mutabık olmak. Mezcolmak, uyuşmak. İyi geçinmek. Karışmak.
PERVAZ : Kanat açmak, uçmak.
İFTİRAK: Ayrışma birbirinden ayrılma
TAASSUB : Şiddetli ve aşırı bağlılık.
TEVELLÜD : Doğma, doğum, doğmuşluk.
HÜCCET : Senet, vesika, delil; bir iddiânın doğruluğunu ispat için gösterilen belge.
KIYAS : Benzetme, karşılaştırma, mukayese etme.
SELEF : Evvelce bulunmuş olan, yerine geçilen.
HALEF : Birinin yerine sonradan geçen kimse. Babadan sonra kalan evlad.
MÂZİ : Geçmiş zaman; geçen, geçmiş olan.
HÂL : Şimdi
ZÜLCENÂHEYN : İki taraflı. Çift kanatlı. Hem dünya, hem ahirete ait.
MÛTEMET : İtimad edilir, güvenilir.
EKRÂD : Kürtler.
İSTÎNÂS : Alışma, ünsetli olma; vahşîliğin kalkması.
ÂŞİNÂ : Yabancı olmayan, tanıdık.
MÜDERRİS : Medrese âlimi, hoca, profesör.
İNTİHAB : Seçmek, ayırıp beğenmek.
İSTİDÂT : Kabiliyet, yetenek.
İSTİŞÂRE : Danışma, meşveret etme.
SABÂVET : Çocukluk.
BESÂTET : Basitlik, bütünlük hâli.
TAKSİMÜ'L-Â'MAL : Vazife bölümü, iş bölümü.
BİTAMÂMİHÂ : Tamamen, bütünüyle.
MEDHAL : Giriş yeri. Önsöz, mukaddeme.
MAHREÇ : Çıkış yeri
MÜDÂVİM : Devam eden.
MÜTEHASSIS : Bir meslekte hünerli olan. Bir işin hakîkatini, iç yüzünü çok iyi bilen. Bir meselede derinleşen.
TEFEYYÜZ : Feyiz alma, feyizlenme; bereketlenme, ilerleme, bollaşma, ilim, irfan ve mânevî zenginlik kazanma.
MEKÂTİB-İ ÂLİYE : Yüksek mektebler. Yüksek okullar. Üniversite ayarındaki mektebler.
MÜNTÎC : Netice verici.
TEBÂDÜL : Karşılıklı değişme.
ZÜLCENÂHEYN : İki taraflı. Çift kanatlı. Hem dünya, hem ahirete ait.
ÂDET-İ MÜSTEMİRRE : Yerleşmiş ve devam eden âdetler.
TÂLİM-İ İNFİRADİ :Ferdi eğitim.Tek kişilik eğitim bir kısım kişilere özel eğitim
HALK : İnsan topluluğu. İnsanlar.