๑۩۞۩๑ İslami İlimler Dunyası ๑۩۞۩๑ => Nurdan Damlalar => Konuyu başlatan: Sümeyye üzerinde 11 Eylül 2010, 15:50:54



Konu Başlığı: Ben bu topraklar üzerinde Bedîüzzaman ın hasadını gördüm
Gönderen: Sümeyye üzerinde 11 Eylül 2010, 15:50:54
Ben bu topraklar üzerinde Bedîüzzaman’ın hasadını gördüm

Tanta Üniv. Öğretim Üyesi, Mısır

Bu tutuşturulan ateş en çetin dönemde İslâm ümmetinin yaşadığı en zor dönemde insanlara ümit kaynağı olmuş İslâm’ın varlığının devamını temin etmiş Müslümanların hallaç pamuğu gibi savrulduğu bir dönemde Cenâb-ı Allah Said Nursî Hazretlerinin göndermiş, Ona bir kıvılcım tutuşturma imkânını vermiş, ahlâkıyla davranışlarıyla ve davetiyle bu kıvılcımı tutuşturabilme imkânını bulmuştur.


Said Nursî’nin duruşunu anlayabilmek Onun ahlâk felsefesine nasıl baktığını Kur’ân-ı Kerîm ışığında nasıl değerlendirdiğini görebilmek için Onun şahsî davranışlarını da iyi bilmek gerekiyor. Zor anlarda nasıl davrandığını hassas konularda nasıl tavır takındığını da iyi bilmek gerekiyor.
Gerçek şu ki, Said Nursî Hazretleri âlim bir zattı, âmil bir zattı, muhlis bir zattı. Cenâb-ı Allah’tan Onu ve bizi büyük tehlikeden korumasını niyaz ederiz.

Ben bu topraklar üzerinde bir hasat gördüm. Said Nursî Hazretlerinin ektiği tohumların hasadını gördüm. Bu muhlis, ihlâs sahibi gençlerde bunu gördüm. Çalışmaya ve üretmeye birleşmeye kendilerini adamış olan bunun önünde ve sonunda İslâmın onurunu taşımaya gönüllü olan bu gençlerde bu hasadı gördüm.

Benim kanaatime göre Said Nursî Hazretleri ve benzeri zatlar ümmetin hayrın içerisinde olduğuna ve bu hayırlılığının devamına bir şahittir. Kur’ân-ı Kerîm, Ümmet-i Muhammed’in hayırlı bir ümmet olduğunu ifade ediyor. Buyuruyor ki, siz insanlar arasından çıkartılmış en hayırlı ümmetsiniz. Evet, bu durum bir takım şartlara bağlanmıştır. Bunların başında emr-i bilmaruf nehyi anilmünker gelmekte, Allah’a iman gelmektedir. Hepimiz biliyoruz ki Üstad Bedîüzzaman Hazretleri bu üç şartı bihakkın yerine getirmiş bir zattır.

Bundan dolayıdır ki biz Said Nursî Hazretlerinin yazdıklarını ele alırken bu ele alış biçimimizin, bu dinin doğasından kaynaklanıyor olması bu dinin verilerinden kaynaklanıyor olması coşkun zengin kaynaklardan oluşuyor olması gerekir ki bunlar zamanın geçmesiyle bitmeyecek tükenmeyecek olan zenginliklerdir.

Burada Risâle-i Nûrların cihana yayılmasıyla ilgili olabildiğince bütün yeryüzüne dağıtılabilmesiyle ilgili teklifler yapıldı. Bu arada mutlu bir haber kulaklarıma geldi ve Said Nursî Hazretlerinin edebî bir romanda Mısırlı bir romancının kaleminden çıkan bir romanda hazırlandığını duydum. Mısırda yayınlanmış bu roman henüz ben okuyamadım. Ne kadar muvaffak olduğunu bilmiyorum. Ancak bu konunun ele alınmış olması Bedîüzzaman Hazretlerinin şahsiyetine ilişkin bir romanlaştırma faaliyetinin bulunması çok önemli bir adımdır. İleriye yönelik önemli bir çalışmadır. Bu bağlamda Risâle-i Nûr çalışmalarıyla ilgilenen kardeşlerimize bu bağlamda İslâmî romancılar arasında muhtelif dillerdeki İslâmî edebiyatçılar arasında Said Nursî Hazretlerinin konu edildiği roman ve edebiyat yarışması düzenlemelerini teklif ediyorum. Risâle-i Nûrların ihtiva ettiği manalar meseleler ve konularla ilgili ve Said Nursî’nin takınmış olduğu tavırlarla ilgili bu eserlerde edebî sanatsal eserlerde açılımlar olduğunu ve insanların kalplerini gönüllerini ikna eden bir üslup olduğunu görme imkânına kavuşabileceğiz.

İslâm düşüncesi insanın hayatıyla köklü bir irtibat içerisindedir. İnsanın hiçbir hareketine veya ahlâkî davranışına İslâm’ın yön vermemiş olması mümkün değildir. Risâle-i Nûrlar da bu bağlamda tekrar ve tekrar bu kavramların Kur’ânî ifadelerin insanın hayatının farklı alanlarına nasıl nüfuz ettiğini dile getirmektedir.

Said Nursî Hazretleri İslâmî bir ortamın ürünüydü bu ortam büyük insanlar yetiştirmeye mümkün bir ortamdı. Bu ortamdan oluşmuş, kıvama ermiş -kıvama ermiş kelimesinin üzerine vurgu yapmak istiyorum- bir İslâm ateşi tutuşturucusu olmuştur. Bu tutuşturulan ateş en çetin dönemde İslâm ümmetinin yaşadığı en zor dönemde insanlara ümit kaynağı olmuş İslâm’ın varlığının devamını temin etmiş Müslümanların hallaç pamuğu gibi savrulduğu bir dönemde Cenâb-ı Allah Said Nursî Hazretlerinin göndermiş, Ona bir kıvılcım tutuşturma imkânını vermiş, ahlâkıyla davranışlarıyla ve davetiyle bu kıvılcımı tutuşturabilme imkânını bulmuştur.

Said Nursî’nin duruşunu anlayabilmek Onun ahlâk felsefesine nasıl baktığını Kur’ân-ı Kerîm ışığında nasıl değerlendirdiğini görebilmek için Onun şahsî davranışlarını da iyi bilmek gerekiyor. Zor anlarda nasıl davrandığını hassas konularda nasıl tavır takındığını da iyi bilmek gerekiyor. Ancak böyle olduğu zaman insan veya bir edebiyatçı düşünceyle ahlâkî davranışı ilişkilendirebilir bu muazzam şahsiyetin bunu nasıl becerdiğini dile getirebilir. Muazzam bir İslâmî davette bunu nasıl yerleştirmiş. Ahlâkî değerlere nasıl bir tabii değer biçtiğini görebilir?

Ben sizlere tek bir örnek vermekle yetineceğim. Bunların bir çok örneği var benim hazırladığım bu tebliğde bu örnek sadece kendisi bile açığa çıkartıyor ortaya koyuyor. Bedîüzzaman Hazretlerinin ne derece Müslüman kimliğine, Müslüman onuruna ne kadar bağlı olduğunu görüyor. Rusların Onu esir ettiği bir an var meselâ. Bitlis kentine girdiklerinde Ruslar -İnşallah doğru telaffuz ediyorumdur- Genel Kurmay Başkanları Rusların geliyor ve esir kampını ziyaret etmek istiyor.

Bütün esirler saygı bağlamında kalkıyorlar sadece Bedîüzzaman Hazretleri ayağa kalkmıyor. Komutan bunu görüyor ve tekrar önünden geçiyor ama Bedîüzzaman Hazretleri hiçbir önem vermiyor bu Genel Kurmay Başkanın önüne geçmesine bunu üzerine komutan sinirleniyor bildiğiniz gibi diyor ki: “Anlaşıldığına göre sen beni tanımıyorsun?” Bedîüzzaman Hazretleri cevaben diyor ki: “Hayır! Ben seni çok iyi tanıyorum. Sen Rus Ordusunun Genel Kurmay Başkanısın!” Komutan diyor ki, “O zaman niye beni küçümsüyorsun?” Said Nursî Hazretleri cevaben diyor: “Hayır, ben seni küçümsemediğim gibi kimseyi de küçümsemedim. Ancak ben akidemin inancımın emrettiğini mukaddesatımın emrettiğini yapıyorum.” Komutan söylüyor: “Senin akiden inancın sana neyi emrediyor?” diyor. Bedîüzzaman Hazretleri buyuyor ki: “Ben Müslüman bir âlimim” lütfen buraya dikkat ediniz. “Ben Müslüman bir âlimim” diyor ve “Benim kalbimde iman var.

Müslüman bir insan imansız bir insandan daha üstündür. Benim senin karşında ayağa kalkmam inancımı ayaklar altına almam demek olur. İslâm inancına hakaret etmiş olmam demek olur. Kendi değerlerimi çiğnemiş olmam anlamına gelir bu yüzden ben senin karşında ayağa kalkmadım!” diyor.  Komutan bunu üzerine diyor ki: “Öyleyse sen benim imansız olduğumu söylüyorsun? Böylelikle de sen bana hakaret etmiş oluyorsun ve sen benim milletimi de tahkir etmiş oluyorsun.

Çarı da de tahkir etmiş oluyorsun. Dolayısıyla askerî bir mahkeme kurulacak sen burada soruşturulacaksın.” Bir askerî mahkeme kuruluyor hepinizin bildiği gibi ve esirlerden bir çoğu Türk esirleri işte Avusturyalı esirler, Alman esirler Said Nursî’den özür dilemesini istiyorlar ama Said Nursî Hazretleri diyor ki: “Ben ahirete göçmeyi tercih ederim. Ahirete gidip Cenâb-ı Peygamber Efendimizin huzurunda dikilmeyi tercih ederim.

Ben ahirete yolculuk anındayım. Ancak imanımla çelişen bir şeyi yapamam!” Esirler kampında üzüntü hüzün yayılıyor ve karar Said Nursî’nin idamına ilişkin olarak çıkıyor ve Rus askerler zabıtlar eşliğinde Said Nursî Hazretlerine geldiler. Said Nursî Hazretleri onlardan beş-on dakika müsaade etmelerini istedi. Abdest alıp namaz kılmak için…

İşte bu esnada Genel Kurmay başkanı Ona diyor ki: “Ben zannediyordum ki, sen böyle yaparak bana hakaret etmeyi düşünüyorsun. Ancak şimdi anladım ve gördüm ki sen bu yaptıklarınla aslında dinin ve akidenin inancını emrettiğini yerine getiriyorsun. Bu nedenledir ki, ben mahkemenin idam kararını kaldırıyorum. Aksine senin takvanı ve vakarını takdir ediyorum. Ve ben senden özür diliyorum. Seni rahatsız ettiğim için senden özür diliyorum!” diyor. Bu hikâye böyle bitiyor.

Bu Said Nursî’nin duruşu Said Nursî’nin hayatını özetleyen bir duruştur. Müslümanın onurunu ve şerefini taşıyan bir duruştur. Gösteriyor ki, bu tür duruşlarla ve bu tür durumlarda imanın gücü ve kuvveti ortaya çıkmakta ve mutlak surette Cenâb-ı Allah’a olan güven ve iman ortaya çıkmakta. Said Nursî Hazretleri Risâle-i Nûrlarında ahlâkî değerlerin birçoğuna temas etmiştir. Ancak bir araştırmacı bu tür bir münasebetle bütün bunlara değinme imkânı bulamaz.

Said Nursî Hazretleri olumlu ve olumsuz değerlere işaret etmiş. Çünkü biliyorsunuz olumlu değerler karşısında bir takım olumsuz değerler de vardır. Bu olumsuz değerlerden bahsederken Said Nursî Hazretleri sadece bunları kınamakla yetinmemiş bunların değerini düşürmekle yetinmemiş aynı zamanda bu olumsuz ahlâkî değerleri nasihatçi muhlis bir nasihatçi yerine kendini koyarak genel hatlarını çizmiş ve bu olumsuz ahlâktan nasıl kurtulacağımızı ve bunları nasıl terk edeceğimizi de bize anlatmıştır. Olumlu ahlâkî değerlerden bahsederken bunların arasında bugün birçok araştırmacının da dile getirdiği değerler vardır.

Bunların başında kardeşlik gelmekte, ihlâs gelmekte, istiğfar gelmekte, istikamet gelmekte, iktisat gelmekte, emanet, kardeşini tercih etmek, İslâmî terbiye, temizlik, nezafet, tevazu, iffet, tevekkül, yardımlaşma, destek olma, fedakârlık, sevgi, güzellik, hayır, cesaret, sabır, doğruluk, adalet, izzet, çalışma, cömertlik, ikram, muhabbet, vefa ve benzeri olumlu ahlâkî değerleri saymaktadır. Olumsuz değerlerden bahsederken de Said Nursî Hazretleri bunlara değinmekte ifrat, tefrit, israf, cimrilik, bit’atçilik, tahripçiliki büyüklenme, hırs, kendini beğenme, riya, sefahat, kötülük, şöhret ve şehvetlere düşkünlük, boş şeylerle uğraşmak, gurur, büyük günahlar, ucup, enaniyet, heva-i nefse tabi olmak ve benzeri selvî olumsuz ahlâklara değinmekte. Bazen bunlardan tek tek bahsetmekte bazen farklı ahlâkî değerlerle beraber bunları zikretmektedir.

Ancak burada ihlâsın değeri ki bununla ilgili çok konuştuk ve ihlâsın üzerin yoğun bir şekilde araştırmalarımızda çalışmalarımızda durduk çok önemli bir ahlâkî değerdir. Aynı zamanda Said Nursî Hazretlerinde de ihlâs çok önemlidir. Bunun için iki tane ihlâs risâlesi yazmıştır. Bir tanesi Yirminci bir tanesi de Yirmi birinci Lem’a’dır. Birçok işaretler de birçok Lem’ada ihlâsa atıflarda bulunmuştur. Başka büyük Risâlelerinde de ihlâsa atıflar vardır. İhlâsın değeri şu âyet-i kerîmeyi düşünmektedir: “Biz sana Kitabı Ey Habibim Hak olarak indirdik. Allah’a sadece Allah’a dini halis kılarak Allah’a ibâdet edin. Agah olun ki halis din Allah’a aittir!” Aynı zamanda Hazret-i Peygamber Efendimizin bir sözü de vardır. Diyor ki: “İnsanlar helak olmuşlardır. Ancak Âlimler kurtulmuşlardır. Âlimler de helak olmuşlar ancak ilmiyle amel edenler kurtulmuşlardır. İlmiyle amel edenler de helak olmuş ancak ihlâs sahibi olanlar kurtulmuşlardır. Onlar da önemli bir tehlikeyle karşı karşıyadırlar.”

Cenâb-ı Peygamber Efendimiz ne doğru söylemiştir. Gerçek şu ki, Said Nursî Hazretleri âlim bir zattı, âmil bir zattı, muhlis bir zattı. Cenâb-ı Allah’tan Onu ve bizi büyük tehlikeden korumasını niyaz ederiz. İhlâs sebebiyle Said Nursî Hazretleri ümmetin problemlerinden bahsediyor hemen hemen her sözünde istesin veya istemesin. Söz gidiyor geliyor ümmetin problemlerine değiniyor. Bu gösteriyor ki, bir davetçinin realiteden uzak durması gündemden uzak durması mümkün değildir.

Cenâb-ı Allah Teala’dan niyazımız odur ki: bizleri muvaffak kılsın. Bu ilmiyle amil âlimin, muhlis âlimin bizlere sunduklarından istifade etmeye bizleri muvaffak kılsın. Cenâb-ı Allah’a hamd ü senalar ediyorum ki: Ben bu topraklar üzerinde bir hasat gördüm. Said Nursî Hazretlerinin ektiği tohumların hasadını gördüm. Bu muhlis, ihlâs sahibi gençlerde bunu gördüm. Çalışmaya ve üretmeye birleşmeye kendilerini adamış olan bunun önünde ve sonunda İslâmın onurunu taşımaya gönüllü olan bu gençlerde bu hasadı gördüm. Allahın Selâmı Rahmeti ve berekatı üzerinizde olsun.



Prof. Dr. Hilmi Muhammed El-Kaud