> Forum > ๑۩۞۩๑ İslami İlimler Dunyası ๑۩۞۩๑ > Dini Konular > Nurdan Damlalar > Bediüzzamanda hads kavramı
Sayfa: [1]   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: Bediüzzamanda hads kavramı  (Okunma Sayısı 639 defa)
06 Ekim 2010, 16:29:10
Sümeyye

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 29.261



Site
« : 06 Ekim 2010, 16:29:10 »



Bediüzzamanda Hads Kavramı


Giriş

Bu makalede esas gayemiz, Bediüzzaman Said Nursî’nin “hads” kavramını hangi anlamlarda kullandığını bizzat kendi eserlerinden anlamaya çalışmaktır. Ancak, önce bu kavramın tarihî kullanım seyri içerisinde bir takım Batılı filozoflar ve bazı Müslüman âlimler tarafından nasıl anlaşıldığını görmeye teşebbüs ettik. Böylece kavramın batıda ve doğuda kazandığı anlam farklılıklarını az da olsa kavrayabileceğimizi ve kavram çerçevesinde batı-doğu arasında kısmî mukayeselere de imkân bulabileceğimizi düşündük. Kavramın tasavvuftaki yeri ve anlamı ayrı bir çalışma gerektireceği için, ona bu makalede temas edemeyeceğiz.

Hads Kavramı

Hads, Arapça menşe’li bir kelime olup, Türkçe’de “sezgi”, Fransızca’da “entüisyon” (İngilizcesi: intuition) kelimesi ile karşılanır. Sözlükte, zihnin, kasıtsız ve ihtiyarsız bir şekilde öncüllerden (mebâdî) sonuçlara (metâlib) vasıtasız olarak hızla intikal etmesi (Tehânevî 1996, 1:626), bir şeyin bilgisine aklı kullanmadan doğrudan bir biçimde sahip olma kabiliyeti, duyu organlarını, tecrübeyi ya da aklı kullanmadan kazanılan kavrayış (Cevizci 2000, 844) olarak tarif edilmektedir.
Sezgiye önem veren filozoflar, rasyonel bilginin uygulama ve eylem için önem taşıdığını kabul ederler. Ancak onlara göre akla dayanan bilgi, nesnelerle kurulan doğrudan ve aracısız temasın sonucunda ortaya çıkan, yani “sezgi”ye dayanan bilginin tamlığından ve kesinliğinden uzaktır.

Descartes’te (1596-1650) sezgi, eşyanın dolaysız ve kesin bilgisidir ve zihnin başta gelen işlemlerinden birisidir. Böylece herkes, var olduğunu, düşündüğünü, üçgenin yalnız üç çizgiyle, kürenin tek bir yüzeyle tarif edildiğini ve buna benzer başka şeyleri hep sezgiyle bilir (Büyük Larousse, 20:10432). Ancak, özellikle son yazılarında “şüphecilik”i fikirlerinin temeli hâline getirmiş olan, o kadar ki, Hakikati Arama adlı eserinde, her şeyden, hattâ “şüphe etmenin, şüphe edilemeyecek kadar şüphesiz bir gerçek olduğu” (Descartes 1988, 20) fikrinden hareketle, kendisine ait “düşünüyorum, o hâlde varım” önermesini, “şüphe ediyorum, o hâlde varım” şeklinde değiştiren bu filozofun “sezgi”den tam olarak ne anladığını bilemiyoruz.

Poincaré (1854-1912), Science et Méthode (Bilim ve Yöntem)’de sezgiyi, bilim alanında yargı kadar güvenli bulur. O, “Bize gizli ilişkileri, uyumları keşfettiren şey bu duygudur; bu matematikî sezgidir.” der ve şunu ekler: “Mantıkla ispatlarız, sezgi ile düzenler, icat ederiz.” (http://www-groups.dcs.st-and.ac.uk/~history/Mathematicians/ Poincare.html). Özellikle matematik sahasındaki keşiflerin “sezgi” ile yapılabildiğini belirten Poincaré, bize şöyle bir hatırasını naklediyor: “On beş gün boyunca çalışma masamda büyük miktarda kombinasyonlar yapmak için uğraştım. Ancak hiçbir sonuca varamamıştım. Bir akşam, her zamanki alışkanlığımın tersine, koyu bir kahve içtiğim için uyuyamadım. Fikirler grup grup görünmeye başladı. Sanki bir grup diğerini itiyor, böylece önümden geçiyorlardı. Sonunda bunlardan iki tanesini yakaladım. Birini diğeri ile işleme tabi tutarak sağlam bir kombinasyon elde ettim.” (Poincaré, 52-55). Buna benzer iç müşahedelerinden hareketle Poincaré, “sezgi”nin “akıl” gücünden tamamen farklı bir kuvve olduğunu düşünmektedir: “Matematik yapmak için… saf akıldan daha başka bir şey lazımdır. Bu ‘şey’in ne olduğunu tarif edebilmek için intuition (sezgi-hads) kelimesinden başka bir kelime bulamıyorum.” Science et Hypothése (Bilim ve Varsayım) adlı kitabında da, meselâ “kuvvet” kelimesini söz konusu ettiği yerde: “Kuvvet fikri, bizde önceden yerleşmiş olan, daha kolay bir fikre indirgenemeyen, tanımlanamayan bir kavramdır. Onun ne olduğunu hepimiz biliyoruz, hepimizde onun araçsız bir sezgisi vardır.” (s: 122) diyerek “vasıtasız sezgi”yi söz konusu etmektedir.

Özellikle “Ahlâk ile Dinin İki Kaynağı” adlı kitabında, “tabiat”a (haşa) ulûhiyet isnat eden ifadeleri (ss: 45, 69, 70, 72, 73, 108, 127, 141 vb.), “dinin fonksiyonlarından birinin, içtimai hayatı tabiatın istediği şekilde devam ettirmesi” (s: 284) olduğu yönündeki kabul edilemez görüşleri “tabiatçı-natüralist” zihniyetini gösteren, fakat “sezgi” ya da “sezgicilik” dendiğinde ilk akla gelenlerden ya da en azından felsefe literatüründe “sezgiciliğin önde gelenlerinden, kurucusu” vb. gibi sıfatlarla takdim edilen Bergson’a (1859-1941) göre sezgi, “bir nesnenin içine nüfuz ederek, onun sahip olduğu biricik ve dolayısıyla anlatılması imkânsız şeyle özdeşleşmesini sağlayan zihnî sempati türü”dür (Büyük Larousse).

Immanuel Kant’ta (1724-1804) sezgi, bilgi sürecinin hem başlangıç, hem de varış noktasıdır: “Bir bilgi, her ne biçimde ve her ne araçla nesnelerle ilişkili olursa olsun, nesnelerle dolaysızca ilişkiye giriş tarzı ve bütün düşüncenin bir maksadın vasıtası gibi bu ilişki üzerinde toplanması sezgidir… Nesneler bize duyarlılık aracıyla verilir, sezgiler yalnızca duyarlılıktan gelir, ama bu nesneleri düşünen akıldır ve kavramlar akıldan doğar” (Salt Aklın Eleştirisi; nakl: Büyük Larousse).

Pitirim Alexandrovitch Sorokin’e (1889-1968) göre sezgi, hissî tecrübe ve sebepliliğin temelini oluşturmakta ve bu açıdan da gerçeğe götüren kılavuzdan daha öte bir konum almaktadır. Öyleyse sezgi, güzeli ve iyiyi kavramamızda en esaslı dayanaklardan birisi durumundadır. Zaten dindar felsefenin vardığı esaslı sonuçlardan biri, bütün estetik ve ahlâkî değer yargılarımızın varlığımızın çok derinlerindeki zatî duyumlarda temellendirilmiş olduğudur. Sorokin, sezginin sadece felsefî bilgi alanlarının tamamında değil, ama aynı zamanda bilimlerdeki büyük keşif ve icatlarda da adeta bir “doğuruculuk” vazifesi yaptığını söylemektedir. Bu görüşünü örneklendirirken de yerçekimi kanununu ani bir sezgi ile kavrayan İsaac Newton, suyun kaldırma gücünü ani bir sezgi ile kavrayan Archimedes, sallanan bir avizeden hareketle salınım kanununu kavrayan Galileo, mekanik enerji dengesi kanununu keşfeden Fizikçi Robert Meyer gibi bilim adamlarını örnek olarak gösterir. (Mishlove, http://www.noetic.org/Ions/ publications/ review_archives/29/issue29_31.html) Bu saydığımız her bir şahsın, keşiflerinde “sezgi”nin nasıl rol oynadığı ile ilgili olarak başlarından geçen anılarını daha fazla uzatmamak için burada zikretmiyoruz. Sorokin, sezginin sadece bilim ya da felsefe ile de sınırlanamayacağını, duygularımızla alâkalı olayları konu edinen edebiyat, müzik ve görsel sanatlarda da rol oynadığının yüzyıllardan beri ifade edildiğini belirtir. Meselâ Mozart: “Özellikle kendimi çok iyi hissettiğim zamanlarda, fikirler zihnime büyük bir süratle ve en güzel şekillerde gelir. Nereden ve nasıl, bilmiyorum, öğrenemedim...” demektedir. (a.y.)

Müslüman kelâmcılar nezdinde hads, “aklî öncüllerden sonuçlara süratle intikal”i veya “basit bir müşahede ile sonuca ulaşma”yı yahut “öncülle sonucun aynı anda zihne gelişi”ni ifade eder. Bu tür bir bilgi zarurî olup, kesinliği tartışılmaz. İmam Gazali (1058-1111) gibi birçok İslâm âlimi, aklın gerçekleri kavramakta yetersiz olduğunu, insanın ancak kalb kaynaklı “hads”den doğan bir inançla gerçeklere ulaşabileceğini belirtmişlerdir. (İhyâ, “Kitâbü Şerhı’l-Acâibi’l-Kalb”) İbni Sîna’ya göre ise “hads”, insanda kuvve hâlinde bulunan vasıtasız öğrenme gücüdür. Hads yoluyla kazanılan bilgilere “hadsiyyât” denilmekte ve genellikle bu tür bilgilerin kesinlik değeri taşıdığı kabul edilmektedir. Hads ile elde edilen bilgi, bu bilgiyi edinen kimse için istidlâlî bilgiden daha fazla kesinlik sağlayabilir (Hökelekli, DİA, Sezgi md.).
Meşhur müfessirlerimizden Allâme Elmalı’lı Hamdi Yazır (1877-1942), “Göklerin ve yerin yaratılışında, gece ile gündüzün art ardaya gelmesi ve sürelerinin değişmesinde, insanlara fayda sağlamak üzere denizlerde gemilerin süzülüşünde, Allah’ın gökten indirip kendisiyle ölmüş yeri canlandırdığı yağmurda ve yeryüzünde hayat verip yaydığı canlılarda, rüzgarların yönlerini değiştirip durmasında, gökle yer arasında emre hazır bulutların duruşunda, elbette aklını çalıştıran kimseler için Allah’ın varlığına ve birliğine nice deliller vardır.” Bakara, 2/164 âyet-i kerimesinin tefsirinde, “sezgi-hads” konusu ile ilgili mütalâalarını serdederken: aklın yavaş, tedricen ve düşünerek meydana gelen işleyiş tarzına “fikir”; bir anda aniden ve süratli bir şekilde meydana gelen işleyiş tarzına da “hads” der.
Elmalılı, “hads”i de ikiye ayırır:

1. Akl-ı mesmû: Uzun süreli eğitim, tecrübe ve alışkanlıktan doğan, dolayısıyla sonradan kazanılmış olan pratiklik maharetidir.

2. Kuvve-i kudsiyye, akl-ı matbu, ğarîze: Fıtratta yerleşik ve tamamen vehbî olan maharettir. (Kuvve-i kudsiye, İman ve Kur’ân hakikatlerini gayet ince ve derin bir siyaset ve dirayetle anlayabilme kuvveti olarak da tarif edilir. (Osmanlıca-Türkçe Ansiklopedik Büyük Lügat, s.533.)

Elmalılı, “hads-i akıl” olarak nitelendirdiği bu “kuvve-i kudsiyye”de çalışma ve gayretin herhangi bir etkisinin bulunmadığını belirtir. Ayrıca, “kuvve-i kudsiyye”nin bulunmaması hâlinde “akl-ı mesmu”un hükmünün kalmayacağına da işaret eder. Sınırlanamayacak ölçüde derecelerinin bulunduğunu belirttiği “hads-i akl”ın en yüksek mertebesini ise “akl-ı evvel” olarak kabul eder. Akl-ı evvel’in, “başlangıçtan sonu, sondan da başlangıcı” şüphe edilemeyecek bir katiyette gördüğünü ve bu akl-ı evvel’in de “Allah’ın ilk yarattığı, akıldır.” (Deylemî, 1:13); “Allah’ın en önce yarattığı, ka...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: Bediüzzamanda hads kavramı
« Posted on: 19 Nisan 2024, 20:26:18 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: Bediüzzamanda hads kavramı rüya tabiri,Bediüzzamanda hads kavramı mekke canlı, Bediüzzamanda hads kavramı kabe canlı yayın, Bediüzzamanda hads kavramı Üç boyutlu kuran oku Bediüzzamanda hads kavramı kuran ı kerim, Bediüzzamanda hads kavramı peygamber kıssaları,Bediüzzamanda hads kavramı ilitam ders soruları, Bediüzzamanda hads kavramı önlisans arapça,
Logged
Sayfa: [1]   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes