๑۩۞۩๑ İslami İlimler Dunyası ๑۩۞۩๑ => Nurdan Damlalar => Konuyu başlatan: Sefil üzerinde 13 Haziran 2012, 21:10:59



Konu Başlığı: Bediüzzaman neden hürriyetçileri destekler?
Gönderen: Sefil üzerinde 13 Haziran 2012, 21:10:59



Ali FERŞADOĞLU

Bediüzzaman siyasette neden hürriyetçileri destekler?


“Bu asrı ve gelen istikbali tenvir edebilir bir mu'cize-i Kur’âniye” olan Risale-i Nur Külliyatı’nın müellifi Bediüzzaman Said Nursî, müceddid olarak çağı ve çağları okur. İnsanlığı ve geçirdiği sosyolojik merhaleleri okur. Ona göre, insanlığın “vahşet/bedeviyet, kölelik, esaret ve ecirlik/ücretlilik”in ardından son sosyolojik devri “malikiyet, serbestiyet/hürriyet” devri olacaktır.
   
Said Nursî, Avrupa ve dünyadaki gelişmeleri de takip etmiştir. (Rusya esaretinde hem deccalizmin çıkış kaynağı olan sosyalizmi, komünizmi, sekülarizmi, hem de Avupa’nın psiko-sosyal gelişmelerini gözlemlemiştir.)
Peki Bediüzzaman “siyasette” neden dindarları değil, “hürriyetçileri” desteklemiştir?
Önemli bir sebebi, “din adına siyaset arenasına çıkılmasına” karşı olmasıdır. Dinin belli bir partinin / zümrenin inhisarı altına alınmasını, bir baskı unsuru olarak kullanılmasını şiddetle reddeder. Zira aksi durumda, en başta dine ve dindarlara zarar gelmekle kalmayacak, toplumun büyük bir kesimi de dinin aleyhine geçebilecektir.
Hürriyet ise, zaten imanın özelliğidir. Hàlık-ı Kâinat (Kâinatın Yaratıcısı), dünyayı imtihan yeri yapmış ve bizi de imtihan için göndermiştir. İnsaniyetin ve hakiki kemâlâtın ortaya çıkabilmesi de ancak “hürriyet”e, insanın “hür irade”sine bağlıdır. Şeytanlar sadece bir “çağırıcı”dır. Hakikatte insanlar üzerinde bir zorlamaları, yaptırım güçleri yoktur.
Peygamberler de, yalnızca tebliğcidirler. İnsanların “kendi hür iradeleri” ile hakkı kabul etmeleri için yol gösterirler.
Kadere iman, “cüz’î irade / hür irade” gibi meseleler de, elbette hürriyeti gerektirir.
Kimi dindarlar İslâmı—hâşâ—“istibdada / diktaya” müsait zannederek baskı yapıyor. Din adına siyaset yapmalarının sebebi de, dini “iktidar gücüyle, zorla, baskıyla” yaşatacaklarını sanmalarıdır. Halbuki, İslâmın özünde “gönüllülük” esastır ve “Dinde zorlama yoktur.” (Bakara Sûresi: 256) Bediüzzaman “..çare-i yegâne nurdur, nur göstermektir ki, kalbler ıslâh olsun, imanlar kurtulsun. Eğer siyaset topuzuyla hareket edilse, galebe çalınsa, o kâfirler münafık derecesine iner. Münafık, kâfirden daha fenadır” (Lem’alar, 16. Lem’a) der.
İşte Bediüzzaman, bu gibi sebeplerle siyasette, dindarlara, din adına ortaya çıkanlara değil, “hakikî hürriyetperver”lere destek verir.
Tabiî sadece hürriyetçilere destek vermekle veya dindarların “menfaat üzerine dönen canavar siyaset”in çirkinliklerine dikkatlerini çekmekle yetinmez. Aynı zamanda aslî hizmetler olan “iman hizmetleri”ne dikkatleri çeker. İman esaslarını, İslâm şartlarını, ahlâkı yeniler. Saadet-i dareyni kazandıran iman esaslarını, İslâm şartlarını, ibadetleri, ahlâkı anlatır; Kur’ân’ın ve Hadis-i Şerif’in, Sünnetin bu zamandaki içtimâî prensiplerini izah ve ispat eder. Sıradan vatandaşları da tefsir halkasına katarak, en yüksek İslâm hakikatleri dersini verir. Bunlar arasında hadis, kelâm, tasavvuf, ahlâk, ruhiyat (psikoloji), içtimâiyat (sosyoloji) vs. ilimleri ihya eder.