> Forum > ๑۩۞۩๑ İslami İlimler Dunyası ๑۩۞۩๑ > Dini Konular > Nurdan Damlalar > Bediüzzaman ın kıyamet alametlerine yaklaşımı
Sayfa: [1]   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: Bediüzzaman ın kıyamet alametlerine yaklaşımı  (Okunma Sayısı 454 defa)
04 Ekim 2010, 17:09:33
Sümeyye

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 29.261



Site
« : 04 Ekim 2010, 17:09:33 »



Bediüzzaman Said Nursi'nin Kıyamet Alametlerine Yaklaşımı ve Dabbetü'l-Arz Meselesi

Kıyâmet alâmetleri genelde hadis-i şeriflerde zikredilen bir olgudur. Hattâ, İslam âlimlerince hadis-i şeriflerde belirtilen, yer yer tafsilatlı olarak tasvir edilen alâmetler “büyük ve küçük alâmetler” olarak iki kısma ayrılmıştır.
Kıyâmet alâmetlerinden bazıları, insanlarca çok kolay anlaşılabilir niteliktedir ve alışıldık mânâları ihtiva eder. İşlerin ehline verilmemesi, güven ve emniyetin kalmaması gibi. Ama bazı alâmetler vardır ki, benzerine hiçbir zaman rastlanılmayan, tabiat-üstü olay veya belirtileri ihtiva eder. Güneşin batıdan doğuşu ve Dâbbetü’l-Arz isimli canlının çıkması gibi.
Gerek âyetlerde, gerekse hadis-i şeriflerde yer alan ve “müteşabih” kavramı çerçevesinde değerlendirilen bu ikinci tür kıyâmet alâmetleri bir çok âlim gibi, Bediüzzaman Said Nursi’nin de değerlendirme alanında bulunmaktadır. Ancak Bediüzzaman, gerek Kur’ân ve gerekse hadîs müteşabihatını daha farklı bir yöntemle ele alarak, yeni bir usûl ve metodoloji ortaya koymuştur. Yirmi Dördüncü Söz isimli risalesinin “On İki Asıl” bölümünde bu yaklaşım tarzları örnekleriyle birlikte açıklanırken, özellikle kıyâmet alâmetlerinin ele alındığı “Beşinci Şua” isimli bir başka risalenin başında da bu usûl ve metodoloji dile getirilmiştir.

Risale-i Nur’un geneli incelendiğinde, adı geçen bölümlerdeki usûlün başlıbaşına ve kendine has bir yaklaşım tarzı olarak uygulandığını görürüz. Bu usûlün belli başlı unsurlarını şöyle özetleyebiliriz:


1) Kıyâmet alâmetleri arasındaki olağanüstü hadiselerle ilgili haberler, eğer zahirî mânâsıyla ele alınırsa, bir başka ifadeyle, onlar çok açık olarak ifade edilmiş olsa idi, böyle hadiselerin gerçekleşmesi “imtihan sırrını” ortadan kaldıracaktır. İnsanlar kendi iradeleriyle değil, cebren inanacaklardır. Bu durumda Ebû Cehil ile Ebû Bekirler aynı seviyede bulunacaklardır. Halbuki mucizeler bile insan iradesini boşa çıkaracak şekilde gelmemiştir. O hâlde, müteşabih olan bu alâmetlerin tevil edilmesi, ne anlama geldiğine dair yorumlar yapılması gerekir.

2) Hazret-i Peygamber’ce (s.a.s.) bildirilen gayba dair haberlerin bir kısmında tafsilat vardır. Bu bölüme giren haberler üzerinde bir te’vil getirmek, tasarrufta bulunmak söz konusu olamaz. Bir kısım gaybî haberler ise gayet kapalı ve özet bir şekilde bildirilmiştir. Bunlar iman erkânına girmeyen ve daha ziyade kevnî hadiseler veya istikbale dair haberlerdir. Bu gruba giren haberler belâgatın unsurları olan temsil, teşbih, telmih gibi yollarla aktarılmıştır. Bunlar ise zamanın geçmesiyle mânâsı anlaşılabilir veya yorumlanabilir.

3) Temsil ve teşbih sûretinde rivayet edilen hadis-i şerifler, zaman içerisinde doğru ve isabetli yorumlanmadığı için sadece zahirî mânâsıyla ele alınmıştır. Bunun da ötesinde mecaz, teşbih ve temsiller havastan avama indikçe, ilmin elinden cehlin eline düştükçe zahirî mânâ, hakikat olarak telâkki edilmiştir. Hattâ, avamın bu yaklaşımından hareketle bazı kimseler ilim adına böyle hadis-i şeriflerin inkârına gitmişlerdir. İşte bu hassas noktada ayırımı iyi yapmak gereklidir. Bazı hadis-i şerifler ise hususi mânâları olduğu hâlde umumi mânâlarla açıklanmış, umumi olanlar da hususi çerçevede izah edilmiştir. Bu yüzden istikbale dair haberlerdein hangisinin umumi, hangisinin hususi olduğunun çok iyi tespiti gereklidir.

4) İstikbale dair haberlerin genelde müteşabih ifadelerle aktarılmasının bir hikmeti, tıpkı insan ecelinin gizli olması gibi, kâinatın eceli olan kıyâmetin zamanının gizlenmesidir. Bu yüzden Müslümanlar kendi yaşadıkları asrı âhir zaman olarak telâkki etmişler ve o inançla yaşamışlardır. Buradan hareketle her devrin insanları, bu haberleri asıl maksattan dışarı çıkmamak şartıyla yaşadıkları dönemin anlayış ve idrakine uygun tevil etmişlerdir. Bu durum, yaşadığımız asır için de geçerlidir.

5) Bazı hadis-i şeriflerin ravileri rivayette bulunurken kendi içtihatlarını ve görüşlerini de dile getirmişlerdir. Ancak zamanla hadisle birlikte yerleşen bu yorumlar hadisin kendisinden telâkki edilmiştir. Bu yüzden, istikbale dair haberlerin yer aldığı hadislerin bizzat uzmanları tarafından ele alınması, hadisin gerçek metni ile yorumların birbirinden ayrılması gereklidir.

6) Kur’an gibi hadisler de, bir döneme değil, her döneme hitap ettiğinden, kısmen sembolik ve sanatlı bir dil kullanmışlardır. Öyle ki, her dönemin insanları, onlardan kendilerine ait manâyı almış ve istifade etişlerdir.
Dâbbetü’l-Arz Meselesi
Özet olarak sunduğumuz yukarıdaki yaklaşım tarzı ve usûlüyle ilgili maddeleri aktardıktan sonra Bediüzzaman’ın Dâbbetü’l-Arzl’a ilgili yorumuna gelelim. O, Beşinci Şua isimli risalenin Yirminci Meselesi’nde kıyâmet alametlerinden olan güneşin batıdan doğması ile Dâbbetü’l-Arz’ın çıkışı hakkındaki âyet ve hadisleri genel bir bakış açısıyla değerlendirir.
Dâbbetü’l-Arz’ın Kur’ân’da çok kısa ve özet bir şekilde ele alındığını ifade ettikten sonra, Neml Sûresi 87. âyette yer verilen “Dâbbetü’l-Arz”ın inkârcılara karşı konuşmasına şöyle işarette bulunur:
“Amma Dâbbetü’l-Arz; Kur’ân’da gayet mücmel bir işaret ve lisan-ı hâlinden kısacık bir ifade, bir tekellüm var.” (Risale-i Nur Külliyatı, 1/ 890).
Görüldüğü gibi bu ifadelerde, Dâbbetü’l-Arz’ın insanlarla konuşacağını zahir olarak ele alan bir çok İslam âliminin tersine Bediüzzaman, bir lisan-ı hâl ile konuşmadan bahseder. Bu yaklaşımını misallendirmek maksadıyla, Firavun ve kavmine çekirge ve bit belâsının musallat olmasını, Kâbe’yi tahrip için gelen Ebrehe ve ordusunun Ebabil’le -sürü-sürü kuşlarla- helâk edilmesini örnek olarak verir. Bunun mânâsı şudur: Gerek Firavun, gerekse Ebrehe küfür, inkâr, isyan ve tuğyânı temsil ederken, onlara musallat olan âfetler, âdeta hâl dilleriyle onların bu yaptıklarının yanlışlığını ilân etmektedirler. Bu musibetlerin eliyle onların helâk edilmesi ve cezalandırılması ise “iman” cephesinin hesabına bir destek ve tasdik mânâsını taşır.
Yukarıdaki iki örnekten hareketle Bedüzzaman, kıyâmet öncesi gelecek olan ve kıyâmet alametleri içinde sayılan Deccal, Süfyan, Yecüc ve Mecüc’e dikkat çeker. Çünkü bu şahıslar da tıpkı Firavun, Ebrehe ve diğerleri gibi imana, İslâm’a, İlahi vahye karşı bayrak açmışlardır. Hattâ Bediüzzaman’a göre bu şahıslar ve onların ortaya koydukları imansızlık ve inkâr cereyanları önceki dönemlerin asi ve inkârcılarından daha şiddetlidir. Çünkü o insanlar sadece belli bir bölgeyi ve belli bir toplumu etkilemişlerdi. Halbuki âhir zamanın dehşetli şahısları olarak haber verilen isimler ise bütün insanlığı tehdit edecekler, insanlığın birikimi olan değerleri, inancı ve imanı tahrip edeceklerdir. Bu durumda, böyle şerleri insanlığın başına açacak insanların cezalandırılması ise Firavunlardan, Ebrehelerden daha büyük, daha şiddetli ve daha ibretli olması gerekecektir. İşte bu noktada Bediüzzaman, Dâbbetü’l-Arz’la ilgili olarak da şu açıklamada bulunur:
“Süfyan’ın ve deccalların fitneleriyle bilerek, severek isyan ve tuğyana ve Ye’cüc ve Me’cüc’ün anarşistliği ile fesada ve canavarlığa giden ve dinsizliğe, küfür ve küfrana düşen insanların akıllarını başlarına getirmek hikmetiyle arzdan bir hayvan çıkıp musallat olacak, zir ü zeber edecek.” (Risale-i Nur Külliyatı, 1/890).
Bediüzzaman, görüldüğü gibi Dâbbetü’l-Arz’ı İlahi bir ceza unsuru olarak Kur’ân’da zikredilen bit ve çekirge afetlerinden, Ebabil kuşlarından hareketle bir canlı türü olarak teşhis etmektedir.
Peki, bu canlı türünün belli başlı diğer özellikleri nelerdir? Bu noktada Bediüzzaman, Sebe Sûresi 14. âyette zikredilen ve “bir ağaç kurdu”nu ifade ederken “Dâbbetü’l-Arz” kelimesiyle bir bağlantı kurar. Çünkü bu âyette geçen “Dâbbetü’l-Arz”, Hazreti Süleyman’ın (a.s.) üzerine yaslandığı asasını kemirip çürüten bir canlı mânâsını taşımaktadır. Bediüzzaman şöyle demektedir:
“Allahu a’lem, o dâbbe bir nevidir. Çünkü, gayet büyük bir tek şahıs olsa, her yerde herkese yetişemez. Demek, dehşetli bir taife-i hayvaniye olacak. Demek,  İllâ Dâbbetü’l-Arz’ı te’külü min seetehû / asasını kemirmekte olana bir ağaç kurdu – işaretiyle o hayvan Dâbbetü’l-Arz denilen ağaç kurtlarıdır ki; insanların kemiklerini ağaç gibi kemirecek, insanın cisminde dişinden tırnağına kadar yerleşecek.” (Risale-i Nur Külliyatı, 1/890).
Bediüzzaman inkârcıları, isyancıları, bilerek ve isteyerek dalâlete düşenleri tedip etmek için bir ceza unsuru olarak bir tür canlının ortaya çıkacağını bu şekilde ifade ederken, Dâbbetü’l-Arz’ın doğrudan imansızları ve inançsızlığı hedef aldığını ifade ile, olayın müminlere bakan yönünü şöyle açıklar:
“Müminler, iman bereketiyle ve sefahat ve su-i istimalâttan tecennübleriyle kurtulmasına işareten, âyet, iman hususunda o hayvanı konuşturmuş.” (Risale-i Nur Külliyatı, 1/890).

Demek ki, âhir zamanda şiddetli şahıslar veya gruplarca ortaya konacak inançsızlık ve küfür cereyanlarıyla insanların çoğunluğunun, maneviyatla olan bağları kopacak ve bu insanlar, her türlü sefahat ve çirkefin içine yuvarlanacaklardır. Bu sefahatten ortaya çıkacak dehşetli ve önü alınamaz bir hastalık zuhur edecektir. Böyle bir tehlikeden kurtulabilenler ise, İlahi kurallara imanları gereği uyan ve sefahatten kaçınan müminlerdir. Bu yorumdan çıkarabileceğimiz bir diğer nokta da, Dâbbetü’l-Arz’ın ortaya çıkışının kısa bir zaman diliminde değil de, tahmin edilenden daha uzun bir dönemi kapsayacağıdır. İşin doğrusunu Allah (c.c.) bilir.


Dr. Veli Sırım
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: Bediüzzaman ın kıyamet alametlerine yaklaşımı
« Posted on: 29 Mart 2024, 01:54:40 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: Bediüzzaman ın kıyamet alametlerine yaklaşımı rüya tabiri,Bediüzzaman ın kıyamet alametlerine yaklaşımı mekke canlı, Bediüzzaman ın kıyamet alametlerine yaklaşımı kabe canlı yayın, Bediüzzaman ın kıyamet alametlerine yaklaşımı Üç boyutlu kuran oku Bediüzzaman ın kıyamet alametlerine yaklaşımı kuran ı kerim, Bediüzzaman ın kıyamet alametlerine yaklaşımı peygamber kıssaları,Bediüzzaman ın kıyamet alametlerine yaklaşımı ilitam ders soruları, Bediüzzaman ın kıyamet alametlerine yaklaşımı önlisans arapça,
Logged
Sayfa: [1]   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes