๑۩۞۩๑ İslami İlimler Dunyası ๑۩۞۩๑ => Nurdan Damlalar => Konuyu başlatan: Zehibe üzerinde 26 Mayıs 2009, 15:39:45



Konu Başlığı: Askerin itaatsizliğinin zararları
Gönderen: Zehibe üzerinde 26 Mayıs 2009, 15:39:45
(http://www.risalehaber.com/images/news/58052.jpg)

Bismillahirrahmanirrahim

Harbiye nezaretindeki askerler içine Cumâ günü ulema ile beraber gittim. Gayet müessir nutuklarla sekiz tabur askeri itaata getirdim: Nasihatlarım tesirini sonradan gösterdi. İşte nutkun sureti:

Ey asâkir-i muvahhidîn! Otuz milyon Osmanlı ve üç yüz milyon İslâmın nâmusu ve haysiyeti ve saâdeti ve bayrak-ı tevhidi, bir cihette sizin itaatınıza vabestedir. Sizin zâbitleriniz bir günah ile kendi nefsine zulmetse, siz bu itaatsizlikle üç yüz milyon İslâma zarar ediyorsunuz. Zira bu itaatsizlikle uhuvvet-i İslâmiyeyi tehlikeye atıyorsunuz. Biliniz ki, asker ocağı cesîm ve muntazam bir fabrikaya benzer. Bir çark itaatsizlik etse, bütün fabrika hercü merc olur. Asker neferatı siyasete karışmaz. Yeniçeriler şahittir. Siz Şeriat dersiniz, halbuki Şeriata muhalefet ediyorsunuz. Ve lekedar ediyorsunuz. Şeriatla, Kur'ân ile, hadis ile, hikmet ile, tecrübe ile sabittir ki; sağlam, dindar, hakperest ulü'l-emre itaat farzdır.

Sizin ulü'l-emriniz, üstadınız, zâbitlerinizdir. Nasıl ki, mâhir mühendis, hâzık tabip bir cihette günahkâr olsalar, tıp ve hendeselerine zarar vermez. Kezâlik; münevverü'l-etkâr ve fenn-i harbe âşina, mektepli, hamiyetli, mü'min zâbitlerinizin bir cüz'î nâmeşrû hareketi için itaatınıza halel vermekle Osmanlılara ve İslâmlara zulmetmeyiniz!

Zira, itaatsizlik yalnız bir zulüm değil, milyonlarca nüfusun hakkına bir nevi tecavüz demektir. Bilirsiniz ki, bu zamanda bayrak-ı tevhid-i İlâhî sizin yed-i şecaatinizdedir. O yedin kuvveti de itaat ve intizamdır.

Zira bin muntazam ve mutî asker, yüz bin başıbozuğa mukabildir. Ne hâcet, yüz sene zarfında otuz milyon nüfusun vücuda getirmediği böyle pek çok kan döktüren inkılâpları siz itaatinizle, kan dökmeden yaptınız.

Bunu da söylüyorum ki: Hamiyetli ve münevverü'l-fikir bir zâbiti zâyi etmek, mânevî kuvvetinizi zâyi etmektir. Zira şimdi hükümfermâ, şecaat-i imaniye ve akliye ve fenniyedir. Bazan bir münevverü'l-fikir, yüze mukabildir. Ecnebîler size bu şecaatle galebeye çalışıyorlar. Yalnız şecaat-i fıtriye kâfi değil...

Elhasıl: Fahr-i Âlemin fermanını size tebliğ ediyorum ki, itaat farzdır. Zabitinize isyan etmeyiniz. Yaşasın askerler! Yaşasın meşrûta-i meşrûa!

Demek ki ben, bu kadar âlim varken, böyle mühim vazifeleri deruhte ettiğimden cinayet ettim.
(Divan-ı Harb-i Örfi, İki Mekteb-i Musibetin Şehadetnamesi, sy.35)

Bediüzzaman Said Nursi



SÖZLÜK:
ASÂKİR-İ MUVAHHİDÎN : Allah'ın birliğine inanan askerler.
VABESTE : f. Bağlı, mütevakkıf, olması bir şeye bağlı olan.
ZÂBİT : Subay, askeri kumanda eden rütbeli asker, kuvvetli, yavuz; zabteden.
CESÎM : Çok büyük, iri, cüsseli.
ULÜ'L-EMR : İdâreci, başkan, devlet reisi.
HÂZIK : İşinin ehli, maharetli, mütehassıs.
HENDESE : Çizgi, düzlem ve hacim olarak bu üç şeklin özelliklerini ve ölçülerini inceleyen matematik kolu, şekil bilgisi; geometri.
MÜNEVVERÜ'L-EFKÂR : Aydın fikirli.
NÂMEŞRÛ : Dînen uygun ve helâl olmayan.
HALEL : Bozukluk, eksiklik, başkası tarafından verilen zarar.
YED-İ ŞECAAT : Şecaat, yiğitlik eli.
MEŞRÛTA-İ MEŞRÛA : Şeriata uygun hareket eden meclis.