Konu Başlığı: Anladım ki hasta olan başkenttir Gönderen: Zehibe üzerinde 26 Eylül 2010, 06:48:17 Anladım ki hasta olan başkenttir (http://www.risalehaber.com/images/news/72044.jpg) Bismillahirrahmanirrahim Hürriyete Hitap-7 Üçüncü Hakikatin bana verdiği vazife ile ve hürriyetin fermân-ı mezuniyetiyle, üç şey ihtar ediyorum. Birincisi: Bir cisim birden zerrattan tahallül ve yeni zerrattan teşekkül eylemesi muhal olacağından, cism-i devletin birden memurîni ref’ ve yenilerini ikame eylemesi, muhal olmasa da, müteazzirdir. Binaenaleyh, istidad-ı habis ve kabil-i ıslâh olmayan adamları zaten cism-i devlet def-i tabiî ile ifraz edecektir. Amma kabil-i ıslah olanlar, zaten güneş garptan tulû etmediğinden, tevbenin kapısı açıktır. Bunların tecrübelerinden istifade etmeli. Bunların yerini dolduracak, kırk sene lâzım. Yoksa, umumu aleyhinde itâle-i lisân ve terzil etmek, bu şanlı olan ittihad-ı milleti–bozulmuş bazı efkâr ve ahlâklarına binaen–bir hastalığa hedef edecektir. İkincisi: Ben şarkın dağlarında büyümüş idim. Merkez-i Hilâfeti güzel tahayyül ediyordum. Vaktâ ki, bundan yedi-sekiz ay mukaddem Dersaadete geldim. Gördüm ki, İstanbul, tevahhuş ve tenafur-u kulûb sebebiyle medenî libası giymiş vahşi bir adama benzerdi. Şimdi, ittihad-ı millî sebebiyle, medenî adam, fakat yarı medenî, yarı vahşi libasında bize arz-ı dîdâr ediyor. Evvel şarkta fenalığın sebebi, şarkın uzvu hastalanmış zannediyordum. Vaktâ ki, hasta olan İstanbul’u gördüm, nabzını tuttum, teşrih ettim. Anladım ki, kalbindeki hastalıktır, her tarafa sirayet eder. Tedavisine çalıştım; bir divanelikle taltif edildim. Hem de gördüm ki, medeniyet-i hakikiyeyi teşkil eyleyen İslâmiyet, maddî cihetinde medeniyet-i hâzıradan geri kalmış; güya İslâmiyet sû-i ahlâkımızdan darılmış, mâzi tarafına dönüp gidiyor. Zaman-ı Saadete bizi şikâyet edecektir. Bunun en büyük sebebi, istibdattan sonra, mürşid-i umumî üç büyük şubenin ki, “Cümlenin maksudu bir amma rivayet muhtelif,” veyahut “İbarelerimiz ayrı ayrı ise de, güzelliğin birdir. Hepsi de o güzelliğe işaret ediyorlar” beytinin mâsadakı olan ehl-i medrese ve ehl-i mektep ve eh-i tekkenin, tebayün ü efkâr ve tehâlüf-ü meşâribidir. Bu tebayün-ü efkâr ahlâk-ı İslâmiyenin esasını sarsmış, ittihad-ı milleti çatallaştırmış. Terakkiyat-ı medeniyeden geri bırakmıştır. Zira biri ifrat ile diğerini tekfir ve tadlil ediyor; öteki tefrit ile onu teçhil ve gayr-ı mutemed addediyor. Bunun çaresi, tevhid ile ve efkârlarının mabeyninde teyid ile münasebet ile musalâhadır. Ta itidal noktasında musafaha ile birleşmeli ki, âheng-i terakkîyi ihlâl etmesinler. Üçüncüsü: Ben vaizleri dinledim; nasihatleri bana tesir etmedi. Düşündüm. Kasâvet-i kalbimden başka üç sebep buldum: Birincisi: Zaman-ı hâzırayı zaman-ı sâlifeye kıyas ederek yalnız tasvir-i müddeâyı parlak ve mübalâğalı gösteriyorlar. Tesir ettirmek için ispat-ı müddeâ ve müteharrî-i hakikati iknâ lâzım iken, ihmal ediyorlar. İkincisi: Birşeyi tergib veya terhib etmekle ondan daha mühim şeyi tenzil edeceklerinden, muvazene-i şeriatı muhafaza etmiyorlar. Üçüncüsü: Belâgatın muktezası olan, hale mutabık, yani ilcaat-ı zamana muvafık, yani teşhis-i illete münasip söz söylemezler. Güya insanları eski zaman köşelerine çekiyorlar, sonra konuşuyorlar. Hâsıl-ı kelâm: Büyük vaizlerimiz hem âlim-i muhakkik olmalı, ta ispat ve iknâ etsin. Hem hakîm-i müdakkik olmalı, ta muvazene-i şeriatı bozmasın. Hem beliğ-i muknî olmalı, ta muktezâ-yı hâl ve ilcaat-ı zamana muvafık söz söylesin. Ve mizan-ı şeriatle tartsın. Ve böyle olmaları da şarttır. Yaşasın şeriat-ı garrâ! Yaşasın adalet-i İlâhî! Yaşasın ittihad-ı millî! Ölsün ihtilâf! Yaşasın muhabbet-i millî!.. Gebersin ağrâz-ı şahsiye ve fikr-i intikam! Yaşasın şecaat-ı mücessem askerler! Yaşasın satvet-i muşahhas ordular! Yaşasın akıl ve tedbir-i mücessem dindar cemiyet-i ahrâr ve Nur talebeleri HAŞİYE : Medar-ı ibret ve hayrettir ki, kırk üç sene evvel Hürriyetin üçüncü gününde, İstanbul’da, hem sonra Selânik’te Meydan-ı Hürriyette binler siyasîlere karşı dâvâ ettiği ve bütün kuvvetiyle şeriatı istediği ve hürriyeti ve meşrutiyeti şeriata hizmetkâr yaptığı ve sonra 31 Mart’ta Hareket Ordusu gayet dehşet ve şiddetle şeriat isteyenleri mes’ul ettikleri zamanda Divan-ı Harb-i Örfî’de Said’in bu münteşir nutuklarından tam beraat verildiği halde; şimdi ise, siyaseti otuz seneden beri bıraktığı ve o nutuklarına nispeten siyasete pek az teması için 27 sene dinsizlik hesabına işkenceler ve gaddarane azap ve cezalar verenler, elbette din namına zulmettiklerini ve engizisyonlardan daha zâlim olduklarını ispat eder. (Divan-ı Harb-i Örfi) Bediüzzaman Said Nursi LÜGAT: Adalet-İ İlâhî : Allah’ın Adaleti Addetmek : Saymak, Kabul Etmek Ağrâz-I Şahsiye : Kişisel Garazlar, Kinler Âheng-İ Terakkî : İlerleme Ve Gelişmenin Ahengi, Uyumu Ahlâk-I İslâmiye : İslâm Ahlâkı Âlim-İ Muhakkik : Gerçekleri Araştıran Ve Delilleriyle Bilen Âlim Arz-I Dîdâr : Kendini Gösterme Belâgat : Maksada Ve Hâle Uygun Düzgün Ve Güzel Söz Söyleme Beliğ-İ Muknî : İkna Edici Belâgatçi, Edip Beraat Verilme : Mahkeme Tarafından Suçsuz Olduğunun Anlaşılması, Temize Çıktığının Hükme Ağlanması Beyt : Mısra, Şiir Satırı Binaen : Dayanarak Binaenaleyh : Bundan Dolayı Cemiyet-İ Ahrâr : Hürriyetçiler Cemiyeti, Cemaati Cism-İ Devlet : Devletin Cismi, Bedeni Cümle : Herkes Dâvâ Etmek : İddia Etmek Def-İ Tabiî : Doğal Şekilde Çıkarma, Başından Atma Divanelik : Delilik Efkâr : Fikirler Ehl-İ Medrese : Dinî Eğitim Ve Öğretim Yapan Yüksek Okullarda İlim Tahsil Edenler Veya Oraya Mensup Lim Adamları Ehl-İ Mektep : Okula Ve Üniversiteye Mensup Kimseler, Oradaki Öğrenciler Ve İlim Adamları Ehl-İ Tekke : Tekkede Tarikat Yolunu Tutanlar; Tarikat Ve Tasavvuf Mesleğinde Olanlar Engizisyonlar : 16. Ve 17. Asırda Hıristiyan Katolik Mezhebinden Ayrılan Veya Papaya Karşı Gelen İmselere Karşı Arslana Parçalatma, Yakarak Öldürme Gibi Cezalar Uygulayan Mahkeme Esas : Temel Fermân-I Mezuniyet : Mezuniyet Belgesi Fikr-İ İntikam : İntikam Düşüncesi Gaddarane : Acımasızca, Zâlimce Garp : Batı Gayr-I Mutemed : Güvenilir Olmayan Hakikat : Gerçek Hakîm-İ Müdakkik : Konuları Gaye, Fayda Ve San’at Yönünden Dikkatli Bir Şekilde Araştıran Hikmetli Kişi Hale Mutabık : Hâl Ve Duruma Uygun Hâsıl-I Kelâm : Sözün Kısası Haşiye : Dipnot, Açıklayıcı Not Hizmetkâr : Hizmetçi Hürriyet : II. Meşrutiyet (İkinci Meşrutiyet’in Halk Arasındaki Adı) İfrat : Aşırılık İfraz Etmek : İrinin Vücuttan Atılması Gibi Dışarı Atma İhlâl Etmek : Bozmak, Karıştırmak İhtar Etmek : Hatırlatmak, İkaz Etmek İhtilâf : Anlaşmazlık, Uyuşmazlık İkame Eylemek : Yerleştirmek İlcaat-I Zaman : Zamanın Getirdiği Mecburiyetler, Çaresiz Durumda Bırakmalar İspat-I Müddeâ : İddia Edilen Şeyin İspatı İstibdat : Baskı, Zulüm, Diktatörlük İstidad-I Habis : Kötü Yetenekli, Ruhsal Özelliği Bozuk İtâle-İ Lisân : Dil Uzatma, Kötü Şeyler Söyleme, Sövüp Sayma İtidal : Her Konuda Orta Yolu Tutma, Aşırıya Kaçmama İttihad-I Millet : Milletin Birliği; Aynı Topraklar Üzerinde Yaşayan Ve Aralarında Din, Dil, Duygu, Ortak Tarih, Ülkü, Gelenek Ve Görenek Birliği Olan İnsan Topluluğunun Birlik Ve Beraberliği İttihad-I Millî : Millî Birlik Kabil-İ Islâh Olmayan : Düzelmesi Mümkün Olmayan Kasâvet-İ Kalb : Kalp Sertliği, Kalp Katılığı Libas : Elbise Mabeyninde : Aralarında Maksud : Kastedilen Şey Mâsadak : Bir Söz Veya Hükmü Doğrulayan Husus, Doğrulayıcı Örnek Medar-I İbret Ve Hayret : İbret Ve Hayret Vesilesi, Sebebi Medenî : Şehirli, Uygar Medeniyet-İ Hakikiye : Gerçek Medeniyet Medeniyet-İ Hâzıra : Şimdiki Medeniyet Memurîn : Memurlar, Görevliler Merkez-İ Hilâfet : Hilâfet Merkezi, Halifelik Makamının Bulunduğu Yer; İstanbul Mizan-I Şeriat : Şeriatın Terazisi, Ölçüsü Muhabbet-İ Millî : Millî Sevgi Muhafaza Etmek : Korumak Muhal : İmkânsız Muhtelif : Farklı, Çeşit Çeşit Mukaddem : Değerli, Üstün Mukteza : Birşeyin Gereği Muktezâ-Yı Hâl : Hâl Ve Durumun Muktezası, Gereği Musafaha : Tokalaşma; Kucaklaşma Musalâha : Karşılıklı Barışma Muvafık : Uygun Muvazene-İ Şeriat : Şeriatın Dengesi; Allah Tarafından Bildirilen Hükümlerin Dengesi Mübalâğalı : Abartılı Münasebet : Bağlantı, İlgi Münasip : Uygun Münteşir : Yayılmış, Neşredilmiş Mürşid-İ Umumî : Herkese Doğru Yolu Gösteren Müteazzir : Özürlü, Zararlı, Yerine Getirilmesi Zor Müteharrî-İ Hakikat : Gerçeği Araştıran, İnceleyen Nispeten : Kıyasla Nur Talebeleri : Risale-İ Nur Talebeleri Ref’ : Ortadan Kaldırmak Rivayet : Duyulan Şeylerin Nakledilmesi Satvet-İ Müşahhas : Somut Hâle Gelmiş Güç, Kuvvet Sirayet Etmek : Bulaşmak, Yayılmak Siyasîler : Siyasetçiler Sû-İ Ahlâk : Kötü Ahlâk Şark : Doğu Şecaat-I Mücessem : Somut Hâle Gelmiş Cesurluk, Yiğitlik Şeriat : Allah Tarafından Bildirilen Hükümlerin Hepsi; İslâmiyet Şeriat-I Garrâ : Nurlu Ve Parlak Şeriat, İslâmiyet Tadlil Etmek : Birinin Veya Bir Topluluğun Delâlette Olduğunu İddia Etmek Tahallül : Çözülme, Ayrışma Tahayyül Etmek : Hayal Etmek Taltif Edilmek : Ödüllendirilmek Tasvir-İ Müddeâ : İddia Edilen Şeyin Delilsiz Tasviri, San’atlı Bir Biçimde Anlatımı Tebâyün-Ü Efkâr : Fikirlerin Birbirinden Farklı Oluşu Teçhil : Birinin Veya Bir Topluluğun Cahil Olduğunu İddia Etmek Tedbir-İ Mücessem : Somut Hâle Gelmiş Tedbir Ve İdare Tefrit : Tersine Aşırılık, Normalden Daha Geri Seviyede Olma Tehâlüf-Ü Meşârib : Meşreplerin, Metotların Birbirinden Farklı Oluşu Tekfir : Küfürle İtham Etme, Suçlama Tenafur-U Kulûb : Kalplerin Birbirinden Nefret Etmesi Tenzil Etmek : İndirmek, Alt Seviyelere Düşürmek Terakkiyat-I Medeniye : Medeniyetteki İlerlemeler, Kalkınmalar Tergib : Rağbet Uyandırma, İsteklendirme Terhib Etmek : Korkutmak Terzil Etmek : Aşağılamak, Rezil Ve Alçak Göstermek Teşekkül : Oluşma Teşhis-İ İllet : Hastalığın Teşhisi Teşkil Eyleyen : Oluşturan, Meydana Getiren Teşrih Etmek : Bir Meseleyi İyice Araştırıp Ortaya Çıkarmak, Muayene Edip Hastalığı Teşhis Etmek Tevahhuş : Yabanîleşme, Birbirine Yabaniler Gibi Davranma Tevhid : Birleştirme Teyid : Destekleme, Doğrulama Tulû Etmek : Doğmak Umum : Herkes Uzuv : Organ Vahşi : Yabanî, Medeni Olmayan Vaktâ Ki : Ne Vakit Ki, Ne Zaman Ki Zaman-I Hâzıra : Şimdiki Zaman Zaman-I Saadet : Asr-I Saadet Zamanı; Peygamber Efendimizin (A.S.M.) Yaşadığı Dönem, Mutluluk Asrı Zaman-I Sâlife : Geçmiş Zaman Zerrat : Zerreler, Atomlar |