> Forum > ๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ > İslam Fıkhı Eseleri > Nassın Uygulanışı > Delâlet açısından sünnetin çeşitleri
Sayfa: [1]   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: Delâlet açısından sünnetin çeşitleri  (Okunma Sayısı 1107 defa)
21 Aralık 2010, 16:58:53
Safiye Gül

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 15.436


« : 21 Aralık 2010, 16:58:53 »



Delâleti Açısından Sünnetin Çeşitleri


Aynca sünnet delaleti açısından ikiye ayrılır. Delaleti kat'î olan ve delaleti zannî olan. Kat'î delaletten maksat hadîsin rivayet ve dira­yet (sened ve metin) açıdan kat'î olmasıdır. Yani Resulullah'ın onu aynen bu şekilde dediğini ve bu mânâyı kasdettiğini yakinen bil­mektir. Zannî delaletten maksat, hadîsin ifade ettiği mânâ kesin ol­mamakla birlikte, delaleti zahir olanıdır. Delalet'i kati olan hadîsin, itikadî ve amelî gereğine inanmak vaciptir. Bu, âlimlerin hakkında ihtilaf etmedikleri bir hükümdür. Yalnız âlimler bazı hadîsleri se­net veya delaletleri açısından kat'î olup olmadığı hususunda ihtilaf edebilirler. Hadîs usûlü kitaplarında âlimlerin bu hususta geniş tartışmaları vardır.

Delaleti, kat'î olmayan hadîse gelince; amelî ahkâmda delil olarak alınmasının gerekliliği ve gereğince amel etmenin vacip ol­duğu üzere âlimler ittifak etmişlerdir. Yalnız tehdit, vaid" ve ben­zeri itikadî meseleleri içeren hadîsleri delil olarak almakta âlimler farklı iki görüş ileri sürmüşlerdir.

Tehdit içeren, adaletli birisinin rivayet ettiği, delaleti zannî olan hadîs ile, tehdit edilen şey haram kılınır, görüşünü bazı fakihler savunmuşlardır ve onlara göre vasfı geçen hadîsin itikadî yönüyle amel edilmez. Yani mükellef o inançta olmak zorunda de­ğildir. Çünkü itikadî meseleler ancak yakini ifade eden nasslarla sabit olur.

Selef fakihlerinin büyük kısmı buna benzer hadîslerin hem amelî, hem de itikadî bütün yönleriyle hüccet olduğunu savun­muşlardır. Amelî açıdan delil olarak aldıkları gibi, tehdit, "vaid" ve benzerî itikadi açılardan da hüccet olarak almışlardır. Bu yüzden, hadîsin içerdiği tehdidin hak edene ineceğini açıkça söylemişlerdir. Selef âlimlerinin fetvalarına ve konuşmalarına baktığımızda bu gerçeği görürüz. Çünkü tehdit ve vaid, bazen zannî, bazen kat’i de­lillerle sabit olan şer'î hükümlerden biridir.

İşte âlimlerin sünnetle çelişen sözlerinin mazeret ve gerekçe­leri bunlardır. Ve her durumda sımsıkı sünnete sarıldıklarını, ta­raftarlarına ve bütün insanlara aynı buyrukta bulunduklarını ifade eden sözleri size kendilerinden varit olduğu şekilde aktardığımız rivayetler de bunlardır. Neticede müctehid imamların sünnetle çelişen bazı sözlerinden dolayı Kitab ve sünnete sarılmadıkları iddi­alarının yaşantılarına tamamen ters ve doğruluktan son derece uzak iddialar olduğu bizce kesinleşmektedir. Kitap ve sünnete sarı­lanları sövenler, aslında onların sonsuz kemalini gösteriyorlar. Haklarında "Kusuru kemalidir" darb-ı meseli ne kadar uygundur! Şüphesiz Allah velilerinin en güzel medihlerini düşmanlarına söy­letiyor. Cenab-ı Allah şöyle buyurmuştur: "Bu inkarcıların mü'minlere kızmaları, onların sadece övülmeye lâyık ve güçlü olan Allah'a inanmış olmalarındandır." [27]

Taassubun hakkı görmekte kör ettiği bazı insanlar "Kitab ve Sünnet yetmişiki fırka arasında müşterektir. Biri hariç, diğer bütün fırkalar ateştedirler. Hak fırka sadece dört mezhebten birine uyan fırkadır" diye saçmalamışlardır. Biz kendilerine soruyoruz: İstisna ettiğiniz fırkanın dışındaki insanlar cehennemde mi olacaklardır? Çünkü bu söz Peygamber (s.a.v.)'in meşhur hadîsinde üstünlükle­rini belirtmiş olduğu ilk üç asırda yaşayan Müslümanların ateşte olacaklarını ifade etmektedir. Çünkü onlar dört mezhepten birisi­ne de uymamışlardır. Dolayısıyla onlar da, istisna edilen fırkaya girmiyorlar. Neticede onlara göre sahabe, tabiîn ve tebe-i tabiîn ateşte olacaklardır. Kitab ve sünnete sarılan bir tek grubun yetmiş ikiye değil, iki gruba ayrılabileceğini hangi akıl kabul eder? Cenab-ı Allah, Kur'an-ı Kerim'de şöyle buyurmuştur: "Allah'ın ipine top­tan sarılın, ayrılmayın." [28] "Kendilerine belgeler geldikten sonra ayrılan ve ayrılığa düşenler gibi olmayın." [29] "Allah inananları ayrılığa düştükleri gerçeğe kendi izniy­le eriştirdi."[30] Şüphesiz Allah'ın ipi Kitabıdır. Hirzu'lmaani kitabının sahibi şöyle buyurmuştur: "Bizce Allah'ın ipi Ki­tabıdır. Onunla cihad et, düşmanın ipine karşı." Resulullah (s.a.v.) Kitab ve sünnet hakkında şöyle buyurmuştur: "Onlar varken hak­tan sapmazsınız. Sizi gecesi-gündüzü gibi parlak olan hak yol üzere bıraktım, benden sonra o yoldan ancak helak olanlar saparlar. Siz­den uzun ömür yaşayacak olanlar, çok ihtilafları görürler. Sünneti­me sarılın, ondan asla ayrılmayın." Arapça'yı en güzel konuşan Resulullah'ın sözlerini tam zıddına nasıl hamlediyor bunlar? Resulul­lah (s.a.v.)'in apaçık sözlerinin tam aksini savunanlar imandan ne kadar uzaklar. Resulullah (s.a.v.) ümmetinin ayrılığa düşeceğini söylemiş, hak fırkayı ancak Kitab ve sünnete sarılanlar olarak tanımlamıştır. Oysa onlar Kitab ve sünnete sarılan hak fırkanın ayrı­lığa düşeceğini iddia edip hak fırkanın sadece dört mezhepten biri­sine uyanlar olduğunu söylüyorlar. "Lâ ilahe illallah" diyeni tekfir etmekten kaçınarak tevil etmek olmasa, bunları tekfir etmemek için başka bir yolu göremiyorum.

Bu iddianın doğrulukta hiçbir payı olmadığını açıklayan Resulullah'ın sahih hadîsi şöyledir: Darekutnî hadîsi sahih senetle şöyle rivayet etmiştir: "İsrailoğulları yetmişbir fırkaya ayrıldılar. Benim ümmetim ise yetmişiki fırkaya ayrılacaktır. Ümmetime en zararlı olanı Allah'ın helal kıldığını haram, haram kıldığım helal eden ve dini kendi görüşlerine göre yorumlayandır."

Başka bir rivayette Resulullah (s.a.v.) fırka-i nâciye yani "kur­tulmuş" fırkayı açıkça beyan etmiştir. Hadîsin metni şöyledir: "Ümmetim yetmişüç fırkaya ayrılacaktır. Yetmişikîsi ateşte, birisi de cennette olacaktır. O da cemaat olanıdır." İmam Ahmed'in ri­vayetine göre "Benim ve sahabemin şu an üzerinde bulunduğu­muz yolda olanlardır" buyurmuştur. Resulullah (s.a.v.) bu hadîsle sünnete sarılanları cemaatle tanımlarken, bu insanlar onları ayrı­lıkla nasıl tanımlıyorlar? Başka bir rivayette Resulullah (s.a.v.) sa­pık fırkayı şöyle tanımlamıştır. "Dînini bırakıp cemaatten ayrılan­lardır." Şüphesiz bu hadîsler onların savunduklarının tam tersini ifade etmektedir. Hak fırkayı sadece meşhur dört mezhebin taraftarlarında indirgemek sahabe tabiîn ve diğer meşhur mezheplerin hatalı olduğu sadece dört mezhebin taraftarlarının hak üzere oldu­ğu demektir. Şüphesiz bu aklın kabul edemeyeceği, hiçbir delile dayanmayan bir iddiadır. Bir iddiadan öte, gülünç bir sapmadır.

Bu sapma bazı insanları ilim ve takvası ile bilinen salih insan­lar hakkında gıybet ve suizana kadar götürür. Cenab-ı Allah velile­rini insanlardan korumak için onları gizli kılar. Haklarında gıybet edip suizanda bulunanların hiç farkına varmadan akıbeti kötü olan durumlara düşecekleri kesindir. Kudsî hadîste Cenab-ı Allah, veli­lerine eziyet edenlere şu tehditte bulunmuştur: "Velilerimin birisi­ne eziyet edene beklemediği bir anda harp ilan ederim. Şüphesiz her mü'min Allah'ın velisidir." Cenab-ı Allah "Allah iman edenle­rin velisidir" [31] buyurmuştur: Gıybet doğru olan ku­suru ifşa etmeye denilir. İftira ve yalanın akibeti daha vahimdir. Allah (c.c.) şöyle buyurmuştur, "İman etmeyenler ancak yalanla if­tira ederler." [32] Hiç mi şu âyetleri algılamıyorlar? "Bilmediğin şeyin ardına düşme. Doğrusu kulak, göz ve kalp, bunların hepsi o şeyden so­rumlu olur." [33] "Onu işittiğinizde 'Bu konuda konuşmanız yakışık almaz, hâşâ bu büyük bir iftiradır’ demeniz gerekmez miydi?" [34] "Ey inananlar, eğer yoldan çıkmışın biri size bir ha­ber getirirse onun içyüzünü araştırın. Yoksa bilmeden bir millete fenalık edersiniz de sonra ettiğinize pişman olursunuz." [35]

Düşman fasıkların uydurdukları sözlerden başka hiçbir daya­nağı olmayan akıllı bir insanın, ilim ve takva sahiplerini sövmeye nasıl cesaret ettiğini bir türlü inanamıyorum? Cenab-ı Allah şöyle buyurmuştur: "Kimse kimsenin gıybetini etmesin; hangi biriniz ölü kardeşinin etini yemekten hoşlanır?"[36]

Oruçlu iki kadının sabahtan akşama kadar beraber oturup gıybet ettikleri, bir haftadan beri et yemedikleri halde et kustukları rivayeti, bu gerçeğin doğruluğunu göstermektedir. Resulullah (s.a.v.) "İslâmda gıybet etmek otuz altı kez zina etmekten daha büyük bir günahtır" buyurmuştur.

Resulullah'ın zevcelerinden birisi başka birinin boyunun kısalğına işaret ederek: "Böyle olmasaydı ne güzel bir kadın olurdu?" deyince Resulullah (s.a.v.) ona şöyle dedi: "Sen öyle bir kelime söyledin ki, şayet denize atılsaydı denizin rengini değiştirecekti."

Resulullah (s.a.v.) başka bir hadîste şöyle buyurmaktadır: "Şüphesiz adam hiç aldırmadığı bir kelimeyi söyler. Allah'ı kızdı­ran bu kelime onu doğu ve batı arasındaki mesafeden daha uzak bir şekilde cehennemin dibine atar." Başka bir hadîste "Bir Müslümanın gıybetini yapan kişi kıyamet gününe dili ensesiyle bağlı ola­rak gelir, ancak Allah ve gıybetini yaptığı kişinin onu affetmesiyle dili çözülür" buyurmuştur. Efendimiz Hz. Muhammed şöyle bu­yurmuştur: "Kabe haram kılındı, Müslümanın kanı, malı namusu ve hakkında kötü zan edilmesi de haram kılınmıştır."

Adamın biri Resulullah'ın yanında başka bir adam hakkında kötü şeyler söyleyince Peygamber (s.a.v.) ona kızarak şöyle dedi: "Kalk buradan, senin şehadetin kabul olunmaz" Adam "Bir kez daha bunu yapmam" deyince Resuîullah (s.a.v.) ona "Kur'an'la alay etmeye mi başladın? Kur'an'ın haram kıldığını helal eden ona inanmış olmaz" diyerek öfkesini bir kez daha belirtti.

Resulullah (s.a.v.)'den bir kudsî hadîs şöyle rivayet edlmiştir: "Ey peygamberlerin kardeşi! Ey uyarıcıların kardeşi! Uyar milleti­ni, birisinin hakkını zulmen almış olanlar evlerime girmesinler, namaz kılarken ayakta olduğu müddetçe zulmen kardeşinden aldı­ğı şeyi geri verene kadar ona lanet ederim; hakkını geri verdiğinde Ben onun işiten kulağı, gören gözü olurum ve cennette peygam­berlerim ve seçtiğim salih kullarımla beraber komşum olacaktır."

Bazı insanlar âlimlere kötü zanda bulunmayı aşarak, hak na­zarında ...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: Delâlet açısından sünnetin çeşitleri
« Posted on: 20 Nisan 2024, 12:30:16 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: Delâlet açısından sünnetin çeşitleri rüya tabiri,Delâlet açısından sünnetin çeşitleri mekke canlı, Delâlet açısından sünnetin çeşitleri kabe canlı yayın, Delâlet açısından sünnetin çeşitleri Üç boyutlu kuran oku Delâlet açısından sünnetin çeşitleri kuran ı kerim, Delâlet açısından sünnetin çeşitleri peygamber kıssaları,Delâlet açısından sünnetin çeşitleri ilitam ders soruları, Delâlet açısından sünnetin çeşitleriönlisans arapça,
Logged
Sayfa: [1]   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes