๑۩۞۩๑ İslami İlimler Dunyası ๑۩۞۩๑ => Nakşibendilik => Konuyu başlatan: ღAşkullahღ üzerinde 11 Aralık 2007, 04:49:55



Konu Başlığı: Nakşibendi Yolunun Temel Esası
Gönderen: ღAşkullahღ üzerinde 11 Aralık 2007, 04:49:55
Nakşibendi yolunda temel esas; Ehl-i Sünnet akidesine (inanç) sıkı sıkıya bağlı olmak, ruhsatı bırakıp azimetli olmak, Murakebeye  devam etmek daima Hakk'a yönelik bulunmak, dünya pisliklerinden uzak kalmak, Allah'tan başka herşeyden kaçınmak, huzur alışkanlığı kazanmak, Allah'ı zikre gizli olarak devam etmek, zikir esnasında Kerim olan Allah'tan bir nefes bile gafil olmamak için nefes          alışverişte kendini kontrol etmek, en büyük ahlakın sahibi olan Hz. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem ahlakı ile ahlaklanmak gibi şeylerdir.
Bu yolda ilerleyen her kemale sahip olur. Gizli hal ve neşeli gönülle huzuru bulur. Korku, sapıtma ve tehlikelerden emin olur. Hakka kavuşmanın sevinci ile her daim huzurlu olur.
Minhacu'l-Abidin kitabında, şöyle denilmektedir:
"Nakşibendi yolu, uzunluk ve kısalığı diğer yolların ve ayakla yürünen yolların mesafelerine benzemez. Bu yol ruh ayağı ile yürüyen bir yoldur. Tefekkürlerine çok önem verilen ve iman lezzetlerini esas kabul eden bir yoldur. İlahi nurlara mazhar olan bir mürid, bu yolda daha erken ermektedir. Kimi bir saat, kimi bir hafta, kimi bir yıl, kimi ise altmış yılda erer. Bazıları da yüzyıl ağlayıp, sızlanmaktadır. Fakat kalbinde hiç bir iz olmamıştır. Samimiyet ve ihlas her işin başında gelmektedir."
Bu yolun erkanı üçtür. Az yemek, az uyumak, az konuşmak...
Az yemek  az uyumaya;  az uyumak az konuşmaya; az konuşmak ise, kalp zikri ile tam teveccühe yardımcı ve gıdadır.
Nakşibendi yolunun hakikati de üçtür:
Hatıraları, düşünceleri gidermeye, kalp zikrine ve murakabeye devam etmektir.  Bunlar da birbirine yardımcı birer kuvvettir.
Murakabe ise, Allah-u Zülcelal'in kâinatın bütün zerrelerine her zaman muttali olduğunu bir an bile kalbinden çıkarmamaktır. Bu  yolun sonu ise, huzura varmaktır.
O halde talep ve arzunun zuhur ettiği kalbi, büyük nimet bilmelidir. Gece ve gündüz, muhabbetin çoğalması için çalışmak lazımdır. Zira o ezeli sevgi olup, gönül aynasına aksetmekte ve parlamaktadır. Mevlâ'yı isteyen kimse, murad olunmuş velidir. Nitekim Allah-u  Zülcelal ayet-i kerimede şöyle buyurmuştur:
"Allah onları sever ve onlar da Allah'ı severler." (Maide; 54)
Bununla kendi sevgisinin, kendine olan sevgilerin aslı olduğunu buyuruyor.
Bu Nakşibendi yoluna bel bağlayanlar ve bu arzu derdiyle zaman zaman ağlayanlar, görünüşte insanlar arasında bulunup hizmet görürler. Bâtında ancak Allah-u Zülcelal'i bilirler ve bulurlar. Kendilerini gizlerler, kalplerinden ise vahdet yolunu izlerler.
Bedenlerini halka, kalplerini Hakk'a teslim ederler. Bu yol ile gizlice Hakk'a doğru giderler. Dışardan yabancı, içerden aşina olurlar. Onlar bu yol ile hatıralarını yok ederler. Yaptıklarını ise hep gizli yaparlar.
Muhabbetlerinin gizliliğini halk bilemez. Kalplerinin zevkine hiç zarar gelmez. O halde onlar, şöhret afetinden uzak ve Allah-u              Zülcelal'in Evliyasının seçkinleri olurlar.
Şah-ı Nakşibend ve bazı sadat-ı kiram şöyle demiştir:
"İtikadı düzeltip, emirleri yapıp ve yasaklardan sakındıktan sonra bu yolun neticesi, Allah-u Zülcelal ile daimi huzurdur. Her an O'nu bilip O'nunla olunca, O'ndan gafil olunmaz. Bu huzur, nefste meleke haline gelip, kalp de kuvvetlenince, ismi ile huzur bulur."
Sonuç olarak tasavvuf'un aslı; Kur'an ve sünnet yolunda yürümektir. Tasavvuf üstadlarının tarif ettiği yoldan, ne olursa olsun ayrılmamaktır. Bid'atleri, boş arzuları ve nefsani istekleri terk etmektir. Hürmet gösterilmesi gereken büyük zatlara ve diğer mahlukata karşı saygı da kusur etmemektir. İşte tasavvufun aslı ve özü budur. Kim bu yoldan saparsa, muhakkak o Hak erleri makamından düşmüş olur. Nitekim bu yolun büyükleri şöyle buyurmuşlardır:
 "Bir maksada ulaşan kişi, ancak edeble ulaşmış, ulaşmayan kimse de edebe uymadığı için ulaşamamıştır."
Hz. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem ashab-ı kiramı, adab-ı ders ve adab-ı nefs olmak üzere iki şekilde terbiye etmişlerdir.      Allah-u Zülcelal habibini bu iki adab ile adablandırmıştır.
Adab-ı ders; zahiri olarak yapılan bütün ibadetlerin Allah-u               Zülcelal'in istediği şekilde yapılmasıdır.
Adab-ı nefs; nefsin ve ruhun kötü sıfatlardan temizlenmesi ve güzel sıfatlarla bezenmiş olmasıdır.
Allah-u Zülcelal'in veli kulları da bu iki adabla adablanmışlar ve kendilerine tabi olanları da  bu şekilde adablandırmaktadırlar. Çünkü bu Evliya-ı kiram  olan ilmiyle amel eden alimler bir silsileye dayalı olarak günümüze kadar gelmişlerdir.
Hz. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem   ashab-ı kiramı sohbetleriyle birlikte feyz vererek yetiştirmiştir. İşte ilmiyle amel eden alimler de  hakiki varisler olmalarından dolayı  müridlerini sohbet, teveccüh ve nazarlarıyla yetiştirirler.
Bazılarının yaptığı gibi zahiri ilmi kabul edip, manevi ilmi reddetmek suretiyle tasavvuf ehline dil uzatmak bunlara bir menfaat sağlamadığı gibi o tasavvuf ehline de bir zarar veremez. Nitekim Hz. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem bir hadis-i şerifte şöyle buyurmuştur;
"Benim ümmetimden hak üzere bir cemaat olacaktır. Bir kim-senin onları hak yoldan çevirmeye çalışması onlara zarar vermez, ta ki Allah-u Zülcelal'in emri gelinceye kadar bu böyle devam eder." (Buhari, Müslim, Tirmizi)
Bu hadis-i şeriften anlaşılacağı üzere Hz. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'in varisleri hak üzere ümmet-i Muhammed'i kıyamete kadar irşad edeceklerdir. O varisler ki hakiki ilmiyle amel eden alimlerdir.
Herhangi bir kimsenin Evliya-ı kiramı kabul edipte tasavvuf ve tasavvuf yolunu inkar etmesi  sözkonusu olamaz. Mezhep imamları da tasavvufu kabul etmişlerdir. Mesela Hanbeli mezhebinin  imamı Ahmed bin Hanbel önceleri tasavvuf  tasvip etmediği halde, Ebu Hamza Bağdadi'yi gördükten sonra tasavvufun hak ve de gerekli olduğunu itiraf etmiştir. Hatta oğlu Abdullah'a:
"Oğlum bu insanlardan ayrılma, onlarla beraber ol, Allah-u Zülcelal'in tanınması, zühd ve güzel ahlak bunlarla beraber bulunmaktadır." diye nasihatte bulunmuştur. Çünkü bütün Evliya-ı kiram bu büyük tasavvuf yolundan gelmişlerdir. Bu yüzden onlarla beraber olmak büyük bir ilaç olduğu gibi onlardan ayrılmakta acı bir zehirdir. Nitekim Ebu Turab şöyle demiştir:
"Kul'a, Allah-u Zülcelal'den yüz çevirme hali gelince, Evliya-ı kiram'a sataşmaya başlar."
İbn-i Hacer-i Mekki’nin Fetava-i Hadisiyye isimli eserinde şöyle anlatılmıştır:
"Ebu Said, ibn-i Sakka ve Seyyid Aldulkadir Geylani ilim öğrenmek için Bağdat’a geldiler. Seyyid Abdulkadir Geylani o zamanlar çok gençti. Yusuf Hamedani'nin Nizamiye medresesinde vaaz ettiğini duymuşlardı. Bunlar onu ziyaret etmeye karar verdiler. İbn-i            Sakka:
"Ona bir soru soracağım ki, cevabını veremeyecek!" dedi. Ebu Said:
"Ben de bir soru soracağım. Bakalım cevap verebilecek mi?" dedi. Küçük yaşına rağmen bir edeb timsali olan Seyyid Abdulkadir Geylani de:
"Allah korusun. Ben nasıl soru sorarım. Sadece huzurunda  beklerim. Onu görmekle şereflenir, bereketlenirim." dedi.
Nihayet Yusuf Hamedani'nin bulunduğu yere vardılar. O anda          orada yoktu. Bir saat kadar sonra geldi ve İbn-i Sakka'ya dönerek:
"Yazıklar olsun sana ey İbn-i Sakka! demek bana bilemeyeceğim sual soracaksın. Senin sormak istediğin sual şudur, cevabı da şöyledir. Ben görüyorum ki, senden küfür kokusu geliyor." dedi. Yusuf  Hamedani, sonra Ebu Said’e dönerek:
"Ey Ebu Said! Sende bana soru soracaksın ve bakacaksın ki,  ben o sualin cevabını nasıl vereceğim. Senin sormaya niyet ettiğin sual şudur  ve cevabı da şöyledir. Fakat sen de edebe riayet etmediğin için, ömrün hüzün ile geçecek." dedi. Sonra Seyyid Abdulkadir Geylani'ye döndü:
"Ey Abdulkadir! bu edebin güzelliği ile Allah-u Zülcelal'i ve Resulünü razı ettin. Ben senin Bağdat’ta bir kürsi de oturduğunu, çok yüksek bilgiler anlattığını ve: “Benim ayağım, bütün evliyanın boyunları üzerindedir.” dediğini sanki görüyor gibiyim ve ben, yine senin vaktindeki tüm Evliya'yı, senin onlara olan yüksekliğin karşısında boyunlarını eğmiş halde olduklarını görüyor gibiyim." dedi ve sonra gözden kayboldu.
Ardından uzun seneler geçti. Hakikaten Abdulkadir Geylani yetişti ve zamanında bulunan bütün evliyaları baş tacı oldu.
İbn-i Sakka'ya gelince, o Yusuf Hamedani ile aralarında geçen hadiseden sonra, şer'i ilimlerle meşgul oldu. Çok güzel konuşurdu. Şöhreti zamanın sultanına ulaştı. O da bunu elçi olarak Bizans'a gönderdi. Hıristiyanlar buna çok alaka gösterdiler. Nihayet onların yalanlarına aldanarak hıristiyan oldu. Bu hadiseyi anlatan zat şöyle demiştir:
"Bir gün onu gördüm, hastaydı. ölmek üzereydi. Ben yüzünü kıbleye döndürdüm. O başka tarafa çevirdi. Tekrar kıbleye döndürdüm. O tekrar başka tarafa çevirdi ve böylece öldü."
Ebu Said de diyor ki:
"Ben Şam'a geldim. Bazı vazifelerde bulundum. Çeşitli sıkıntılar ile hayatım geçti. Yusuf Hamedani'nin her üçümüz hakkında da söylediği aynen meydana geldi."
El-Meşrevü'r-Revi kitabının sahibi olan Cemaleddin Muhammed bin Ebi Bekr el-Hadrami eş-Şafii şöyle demiştir:
"Bu menkıbe, rivayet edenlerin çokluğu sevebiyle lafızları değişik olsa bile, mana yönünden tevatür halini almış bir menkıbedir. Allah-u Zülcelal'in evliyasını inkar etmeye cüret edenler,                      -Neuzubillah- İbn-i Sakka’nın durumuna düşmekten çok                  korkmalıdır."
Akıllı olan herkes, şuurlu bir şekilde düşündüğü zaman, Allah-u Zülcelal'in dostları ile beraber olmanın, onlarla sohbet etmenin              faydalı olduğunu itiraf edip, bunun Allah-u Zülcelal'e ulaşmak ve rızasına nail olmak için şart olduğunu kabul edecektir.
Hz. Ömer radıyallahu anh'dan rivayet edilen bir hadis-i şerifte Hz. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:
"Allah'ın bazı kulları vardır ki; onlar ne Peygamber ne de şehittirler. Fakat Peygamberler ve şehitler onlara verilen makama gıpta edip imrenirler."
Ashab-ı kiram: "Onlar kimlerdir?" diye sordular. Hz.            Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle devam etti:
"Onlar (aralarında) neseb ve akrabalık olmadığı, mal alışverişi olmadığı halde birbirlerini Allah için sevenlerdir. Onların yüzü nurdur, nur üzerindedirler. İnsanların korktukları günde onlara korku yoktur. İnsanların hüzünlendikleri günde onlar mahzun da olmazlar." (Ebu Davud) 
Hz. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem daha sonra şu ayet-i kerimeyi okudu:
"Dikkat edin! Allah'ın veli kulları için korku yoktur. Onlar mahzun da olmazlar." (Yunus; 62)
Tasavvuf, Kur'an ve sünnetin yolu olduğu için, tasavvuf ehli                       olanlar Kur'an ve sünnetin dışında olan hiçbir şeye iltifat etmezler. Nitekim Cüneyd-i Bağdadi şöyle demiştir:
"Tasavvuf ehli, içine her türlü pislik atıldığı halde ondan hep güzel şeyler çıkan toprak gibidir. Tasavvuf ehli bulut gibidir, herkesi gölgelendirir. Tasavvuf ehli yağmur gibidir, herkes ondan istifade eder."
Tasavvuf ehli, Hz. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'in manevi yolunda yürüyebilmek için kalbiyle, ruhuyla  birlikte mücadele etmektedir.
Rivayet edilmiştir ki; Bir gün Bayezid-i Bestami'nin yakınları kendisine:
"Efendim filan yerde büyük bir zat var. Fazilet ve keramet sahibi bir veli'dir." dediler ve daha başka sözlerle o zatı çok          methettiler. Bunun üzerine Bayezid-i Bestami:
"Madem öyledir. O halde o büyük zatı ziyarete gitmemiz lazım oldu." buyurdular. Talebelerinden bazıları ile onun bulunduğu yere geldiler. Bayezid-i Bestami bildirilen zatın, mescide  gitmekte olduğunu ve kıbleye karşı tükürdüğünü gördü. Görüşmekten vazgeçip tekrar geri döndü. Sonra o kimse hakkında şöyle dedi:
 "Dinin hükümlerini yerine getirmekte, sünnet-i seniyyeye uymakta ve edebe riayette zayıf birisine, nasıl olur da keramet sahibi denilir. Böyle bir kimsenin, Allah-u Teala'nın Evliyasından olması mümkün değildir."
Bayezid-i Bestami böyle iken ona ve onun gibi olanların yoluna düşmanlık etmek, onları kötülemek ne kadar kötü bir haldir. Allah-u Zülcelal'in yolunun üzerinde  böyle titiz davranan kimseleri sevmemek ve onların yoluna uymamak ne kadar büyük bir cehalettir! 
İslam dini zahiri bir dindir. Bununla beraber, Hz. Peygamber                 sallallahu aleyhi ve sellem, ümmetini zahiri ve manevi olarak irşad etmiştir. Tasavvuf da insanları zahiri ve manevi olarak amel yapmaya yönlendiriyor.
Onun için tasavvuf, daha ziyade ibadet etmek ve ruhsatlardan kaçınarak azimetle amel etmekten ibarettir. Hangi cemaatten olursa olsun, hepsinin hedefi Allah rızasıdır. Yalnız tasavvuf, biraz daha ziyade ibadet etmektir.
Hülasa olarak Allah-u Zülcelal'e ibadette şirk koşmamak ancak ihlaslı olarak amel yapmakla mümkündür. İhlaslı olarak amel yapabilmenin yolu da tasavvuftur. Böyle bir zamanda bir mürşidin sohbetinde bulunmak, tevbe edip mürid olmak çok kıymetlidir.
Hele günümüz şartlarında şu ahir zaman fitnelerinin ve günahlarının çok olduğu bu zamanımızda, kalbimizi korumanın, manevi olarak yara almanın tehlikelerini düşünürsek, mürşidin ziyaretinin önemi daha da çok ortaya çıkıyor.
Çünkü insan ne kadar salih amel işlese de, mürşidsiz olduğu zaman; kibirden, ucupdan kurtulamaz.
İnsan bir mürşid-i kamile intisab ettiği zaman, bunu kendine ganimet bilmelidir. Çünkü mürşidi ona nefsini tanıtıyor, öğretiyor.
İnsan nefsini bildiği zamanda, Rabbinin kim olduğunu bilir.            Nefsinin ve şeytanın hile ve tuzaklarından uzak kalmaya çalışır. İbadet ve taatlarına dikkat eder.
Bu yola girenlere sadat-ı kiramın tavsiyeleri şunlardır:
"Her halde ilim ve salih amel üzere olmak, ehl-i sünnet ve cemaatten ayrılmamak, Akaid, hadis, tefsir ilim öğrenmek ve öğrendiği ilim ile amel etmektir.
Mürid tevbe ettiği zaman geçmiş işlerden yüz çevirmelidir, onları hatırlamamalı, düşünmemelidir. Gelecek için de                  düşünmemelidir. Bulunduğu anı değerlendirmelidir.
İki cihanı unutup her nefeste zikredici olmalıdır. Mürşidinin emirlerine itaat etmeli ve verdiği görevleri yerine getirmelidir.
Bu görevleri yerine getirirken kuvvetini ve gücünün hepsini kullanmaya çalışmalıdır. Çünkü kalp, sıdk ile teveccühüne göre dostuna kavuşur."
Allah-u Zülcelal sevdiği ve seçtiği kullar olan Evliyaullah'ı sevmeyi ve onlar ile beraber olmayı nasip etsin…
 



Konu Başlığı: : Nakşibendi Yolunun Temel Esası
Gönderen: Zehibe üzerinde 03 Ağustos 2009, 00:02:15
Amiin inşaallah

Allah razı olsun bilgilenmemize vesile olduğunuz için +rep

Yazıda geçen bazı cümlelerden alıntı yaparak bir daha okumanıza vesile olmak istedim

Az yemek  az uyumaya;  az uyumak az konuşmaya; az konuşmak ise, kalp zikri ile tam teveccühe yardımcı ve gıdadır.


"İtikadı düzeltip, emirleri yapıp ve yasaklardan sakındıktan sonra bu yolun neticesi, ALLAH-u Zülcelal ile daimi huzurdur. Her an O'nu bilip O'nunla olunca, O'ndan gafil olunmaz. Bu huzur, nefste meleke haline gelip, kalp de kuvvetlenince, ismi ile huzur bulur."

"Kul'a, ALLAH-u Zülcelal'den yüz çevirme hali gelince, Evliya-ı kiram'a sataşmaya başlar."

Akıllı olan herkes, şuurlu bir şekilde düşündüğü zaman, ALLAH-u Zülcelal'in dostları ile beraber olmanın, onlarla sohbet etmenin              faydalı olduğunu itiraf edip, bunun ALLAH-u Zülcelal'e ulaşmak ve rızasına nail olmak için şart olduğunu kabul edecektir.


Konu Başlığı: Ynt: Nakşibendi Yolunun Temel Esası
Gönderen: Sümeyye üzerinde 12 Mart 2010, 23:46:52
Esselamu aleykum gönlüm sururla doldu Allah (c.c.) razi olsun..Fi emanillah.


Konu Başlığı: Ynt: Nakşibendi Yolunun Temel Esası
Gönderen: Ekvan üzerinde 31 Aralık 2010, 18:41:55

  Gece ve gündüz, muhabbetin çoğalması için çalışmak lazımdır. Zira o ezeli sevgi olup, gönül aynasına aksetmekte ve parlamaktadır. Mevlâ'yı isteyen kimse, murad olunmuş velidir. Nitekim ALLAH-u  Zülcelal ayet-i kerimede şöyle buyurmuştur:
"ALLAH onları sever ve onlar da ALLAH'ı severler." (Maide; 54)
Bununla kendi sevgisinin, kendine olan sevgilerin aslı olduğunu buyuruyor.


   Rabbim bize de aslı sevilmek olan sevgilere ulaşmayı nasib etsin,inşaallah..Ve bu güzel paylaşımınız için Rabbim ebeden razı olsun..


Konu Başlığı: Ynt: Nakşibendi Yolunun Temel Esası
Gönderen: Haki üzerinde 18 Şubat 2014, 17:06:33
RABBİM razı olsun kardeş çok güzel paylaşımlar....İNŞAALLAHUTEALA sadece okuyanlardan değil yaşayanlardanda oluruz....Amin.......


Konu Başlığı: Ynt: Nakşibendi Yolunun Temel Esası
Gönderen: Ceren üzerinde 05 Aralık 2014, 00:06:02
Aleykümselam.Rabbim razı olsun paylaşımdan hocam.Rabbim bizleri Allah yolunda hizmet eden Allah dostlarının yolunda giden kullarından eylesin inşallah..


Konu Başlığı: Ynt: Nakşibendi Yolunun Temel Esası
Gönderen: Pelinay üzerinde 05 Aralık 2014, 09:22:45
Ve daleykumusselam.amin anin amin ecmain insallh..Allah razi olsun.çok onemli bir konu

Bu yolun erkani üçtür. Az yemek, az uyumak, az konusmak... Az yemek az uyumaya; az uyumak az konusmaya; az konusmak ise, kalp zikri ile tam teveccühe yardýmcý ve gidadir Naksibendi yolunun hakikati de üçtür: Hatiralaridüþünceleri gidermeye,
kalp zikrine ve murakabeye devam etmektir. Bunlar da birbirine yardýmcý birer kuvvettir.

Rabbim sevdikleini bizlere de sevdirsin ,dostlariyla dost eylesin insallah.


Konu Başlığı: Ynt: Nakşibendi Yolunun Temel Esası
Gönderen: Kaan Han üzerinde 19 Nisan 2015, 19:43:54
Amiin inşaallah

Allah razı olsun bilgilenmemize vesile olduğunuz için +rep

Yazıda geçen bazı cümlelerden alıntı yaparak bir daha okumanıza vesile olmak istedim

Az yemek  az uyumaya;  az uyumak az konuşmaya; az konuşmak ise, kalp zikri ile tam teveccühe yardımcı ve gıdadır.


"İtikadı düzeltip, emirleri yapıp ve yasaklardan sakındıktan sonra bu yolun neticesi, Allah-u Zülcelal ile daimi huzurdur. Her an O'nu bilip O'nunla olunca, O'ndan gafil olunmaz. Bu huzur, nefste meleke haline gelip, kalp de kuvvetlenince, ismi ile huzur bulur."

"Kul'a, Allah-u Zülcelal'den yüz çevirme hali gelince, Evliya-ı kiram'a sataşmaya başlar."

Akıllı olan herkes, şuurlu bir şekilde düşündüğü zaman, Allah-u Zülcelal'in dostları ile beraber olmanın, onlarla sohbet etmenin              faydalı olduğunu itiraf edip, bunun Allah-u Zülcelal'e ulaşmak ve rızasına nail olmak için şart olduğunu kabul edecektir.



Konu Başlığı: Ynt: Nakşibendi Yolunun Temel Esası
Gönderen: ❣ Muhammed ❣ üzerinde 19 Haziran 2015, 19:34:41
Ve Alleykümselam Ve Rahmetullah Ve Berekatuh...Bilmek gerekn bir konuyu ayrıntılarıyla öğrenmiş oldum İnşaAllah.Allah razı olsun.


Konu Başlığı: Ynt: Nakşibendi Yolunun Temel Esası
Gönderen: Ceren üzerinde 19 Haziran 2015, 21:37:46
Aleykümselam.Rabbim razı olsun paylaşımdan kardeşim.Nakşiliğin temel esaslarını öğrenmiş olduk....


Konu Başlığı: Ynt: Nakşibendi Yolunun Temel Esası
Gönderen: İkraNuR üzerinde 19 Haziran 2015, 21:43:03
ve aleykümüsselam ve rahmetullah ve berakatuh.rabbm az yiyip az uyuyan az konuşan kullarına katsın .. gereksz yere boş boş konuşmktn bizleri uzak tutsun. naşıbendininde feyzi bereketi hepimizn üstüne olsun canlar.. allah razı olsun.


Konu Başlığı: Ynt: Nakşibendi Yolunun Temel Esası
Gönderen: Vatan Var Olsun ! üzerinde 19 Haziran 2015, 22:29:22
Ve aleykumusselam. Nakşibendi yolunun temel esaslarını sayenizde öğrenmiş olduk. Rabbim bu temel esaslara bağlı yaşamayı nasib etsin. Kalbimizi vuslat ile sakin ve mutlu eylesin.


Konu Başlığı: Ynt: Nakşibendi Yolunun Temel Esası
Gönderen: Mehmed. üzerinde 05 Ağustos 2015, 21:21:41
Ve aleykümüsselam ve rahmetüllah,  Bu yol samimiyet ve ihlasla yürünen bir yoldur. Bu yolda asıl olan kalptir.  Çünkü kalbi düzeltmek diğer azaların duzelmesine vesiledir.


Konu Başlığı: Ynt: Nakşibendi Yolunun Temel Esası
Gönderen: KübraBolat üzerinde 25 Ekim 2015, 02:05:04
Az yemek az konuşmak ve kalbe Allahı koyarsak kalp huzur bulur


Konu Başlığı: Ynt: Nakşibendi Yolunun Temel Esası
Gönderen: KübraBolat üzerinde 09 Kasım 2015, 23:19:31
Nakşibendilik kalbi huzur   ve ilahi aşk ile doldurur


Konu Başlığı: Ynt: Nakşibendi Yolunun Temel Esası
Gönderen: KübraBolat üzerinde 09 Kasım 2015, 23:21:49
Nakşibendilik kalbe huzur ve ilahi aşk ile doldurur


Konu Başlığı: Ynt: Nakşibendi Yolunun Temel Esası
Gönderen: Sevgi. üzerinde 10 Kasım 2015, 07:22:36
Esslâmü Aleyküm.  Bu güzel bilgiler için Rabbim Razı olsun kardeşim. Vesileniz ile Nakşibendi nin temel esaslarını daha iyi öğrenmiş olduk elhamdülilah. Rabbim bizlere  hakkıyla yerine getirebilenlerden nasip etsin inşaAllah...


Konu Başlığı: Ynt: Nakşibendi Yolunun Temel Esası
Gönderen: Nur ERGÜN 8 üzerinde 19 Nisan 2016, 22:53:05
Ve aleykümüsselam ve rahmetüllah ve berekatuhu Allah razı olsun inşallah


Konu Başlığı: Ynt: Nakşibendi Yolunun Temel Esası
Gönderen: Züleyha üzerinde 01 Kasım 2019, 02:16:53
Rabbim razı olsun selam ve dua ile...