> Forum > ๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ > Hadis Eserleri > Muvatta > Oruca Başlarken Ve Bitirirken Hilâle Göre Hareket Edilmesi 2
Sayfa: [1]   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: Oruca Başlarken Ve Bitirirken Hilâle Göre Hareket Edilmesi 2  (Okunma Sayısı 2825 defa)
20 Ekim 2011, 20:14:05
ღAşkullahღ
Muhabbetullah
Admin
*
Çevrimdışı Çevrimdışı

Cinsiyet: Bay
Mesaj Sayısı: 25.839


Site
« : 20 Ekim 2011, 20:14:05 »



1. Oruca Başlarken Ve Bitirirken Hilâle Göre Hareket Edilmesi  2


Bilindiği üzere Cenab-ı Hak bütün kâinatı belli bir düzen içinde yaratmış­tır. Kâinatta mevcut, değişmeyen bu nizam ve düzene Kur'an-ı Kerim diliyle «SÜNNETULLAH» [9] denilmektedir. Güneş, ay ve yıldızlar da bu değişmeyen nizam içinde ALLAH'ın emrine ram olmuşlardır.[10] İnsan oğluna düşen, gerekli es lışma ve araştırmayı yapıp kâinattaki değişmeyen düzenin sırrını kavramak­tır. Nitekim Kur'an-ı Kerim'de:

«Güneşi ışıklı ve ayı nurlu yapan, yıllann sayısını ve hesabı bilmeniz için aya konak yerleri düzenleyen O'dur. ALLAH bunları ancak gerçeğe göre yarat­mıştır... Bilen millete ayetleri uzun uzadıya açıklıyor. Gece ile gündüzün birbiri ardına gelmesinde, ALLAH'ın göklerde ve yerde yarattıklarında O'na karşı gel­mekten sakınan kimseler için ayetler vardır.» [11] buyurulmaktadır.

Bir başka ayet-i celilede ise: «Güneş ve ay belli ve sabit bir hesaba göre ha­reket ederler.» [12] Duyurulmuştur.


Görüldüğü üzere, bu ayetlerin ilkinde, insanların ay ve yıllan hesaplaya­bilmeleri için kamere menzileler tayin edildiği açıklanmaktadır. Ayrıca ilahî kudret ve azametin anlaşılabilmesi için Güneş ve Ay'ın hareketlerinin öğrenil­mesi, gök bilime Önem verilmesi teşvik edilmiştir.

İkinci ayet-i celilede ise, Güneş ve Ay'ın gelişi güzel değil, sabit bir düzen ve hesap uyarınca hareket etmekte oldukları beyan buyumlmuştur.

Ayet-i kerimelerdeki bu açıklık karşısında, güneşin ve ayın hareketlerini sâlisesine kadar tesbit edebilen günümüz astronomisine karşı menfi tavır al­mak, istiğna göstermek ve dini günlerin tayininde bu unsurdan yararlanmaya­rak, yalnız RÜ'YET üzerinde ısrar etmek, kanaatimizce Kur'an'ın ve sünnetin ruhuna aykırı davranmaktır.

Resûluîlah (s.a.v.) Efendimiz birhadis-i şeriflerinde: «Biz ümmî bir mille­tiz. Ne yazı biliriz, ne de hesap yapmayı. Bize gerekli olan, ayın bazan 29, bazan da 30 gün olduğunu bilmekten ibarettir.» buyurulmustur.[13]

Bu hadis-î şerifle yukarıda geçen «Ramazan hilâlini görünce oruca başla­yın. Şevval hilâlini görünce iftar edin. Hava ve atmosfer şartlan dolayısiyle hilâl görülemediğinde ayı 30 güne tamamlayın.» anlamındaki hadis-i şerif bir­likte incelenecek olursa, Resûluîlah (s.a.v.)'in kamerî ayların başlangıçlarını tayinde RÜ'YET'i esas almasındaki sebebin, o günkü toplumda yazının ve ayın hareketleri ile ilgili hesapların bilinmemesi olduğu görülür.

O günkü toplumun içinde bulunduğu şartlara ve imkânlara uygun olarak gösterilen bilgi yolu üzerinde bugün de ısrar göstermek ve îslâmm her vesile ile teşvik ettiği müsbet bilimin sonuçları karşısında müstağni davranmak, doğru olmasa gerektir. Bu hadis-i şerif açıkça göstermektedir ki, kamerî aybaşlarmın tayininde hilâl gözleme yolunun gösterilmesi, o günkü şartların ortaya koydu­ğu bir zarurettir. Görüldüğü üzere hadis-i şerif bir illete bağlıdır. Yani hilâlin görülmesi kaidesini bir sebebe bağlı olarak vazetmiştir. Çünkü; Şari'in gayesi oruçtur, iftardır ve bunların vaktinde yapılmasıdır. Hilâlin görülmesi ile vak­tin tayini, onun gayesi değildir. Dinî hükümler Mekâsıd ve «Vesâil» olmak üzere iki kısımdır. Ramazan ayında oruç tutmak, Şevvalin ilk günü Arafatta vakfe yapmak gibi hükümler mekâsıd; bu ibadetlerin ifa edileceği günlerin ve vakitlerin tesbiti için uygula­nacak metodlar ise, vesâildir. Dinin vesâil kısmına giren hükümleri zaman, mekân ve şartların değişmesi ile değişebilir. Çünkü bunlar maksat değil, mak­sada götüren vasıtalardır. Fukaha beyan etmiştir ki, «Şer'i hükümler, illet ve sebeplere bağlıdır. İllet sabit olduğu zaman, hüküm de sabit olur. İllet ortadan kalkınca, bu illete bağlı olan hüküm de ortadan kalkar.» [14]

Bunun îslâm hukukunda pek çok örnekleri vardır. Bir kaçina değinmeyi uygun buluyorum.

a) Zeyd b. Halid el Cühenî'in rivayet ettiğine göre Resûluîlah (s.a.v.) den bir kimse lükata'nın (yani yitiğin) hükmünü sormuş, Resûluîlah (s.a.v.) de yanında bir yıl muhafaza ederek ilan etmesini, bir yıl içinde sahibi çıkmazsa bu yitiğin, bulana ait olacağım beyan etmiştir. Aynı kişi, yitik koyunun hükmünü sormuş, Resûlullah (s.a.v.) aynı mealde cevapta bulunmuştur. Daha sonra yitik deveyi de sorunca: «Ondan sana ne... O hayvanın su tulumu ve gezecek tabam beraberindedir. Sahibi buluncaya kadar kendi kendine barınabilir.» [15]buyurulmuştur.

Bu hadis-i şerife göre, bulan tarafından alınıp muhafaza edilmediği tak­dirde yok olacak lukatalann, bulunduğu yerden alınarak muhafaza ve ilân edil­mesi, deve gibi kendini yırtıcılara karşı koruyabilecek ve sahibi tarafından bu­lununcaya kadar yaşayışını sürdürebilecek hayvanların ise kendi hallerine terkedilmeleri gerekmektedir.

Bu uygulamaya, Hz. Osman'ın hilafetine kadar devam edilmiştir. Hz. Os­man, yitik develerin de bulan tarafından muhafaza edilmesini, gerekirse satıl­masını, sahibi ortaya çıktığında satış bedelinin ödenmesini emretmiştir.[16]

Çünkü Hz. Osman, halkın ve cemiyetin ahlâkında bozulma başladığını görmüş, böyle bir tedbirle yitik develerin hırsız bir kimsenin eline geçmesini ön­lemek istemiştir.

Bu tedbir, zahiren Resûlullah (s.a.v.) efendimizin yukarıdaki emrine aykı­rı görünüyorsa da, gerçekte Şari'in gaye ve maksadına uygundur. Çünkü bunda asi olan, mal sahibinin malını yok olmaktan kurtarmak ve onun eline geçmesi­ni sağlamaktır.

b) Resûlullah (s.a.v.) sünnetin ve kendi sözlerinin Kur'an-ı Kerim'le karış­tırılması endişesiyle «Benden, Kur'an-ı Kerim'den başka hiç bir şey yazmayı­nız. Kim böyle bir şey yapmışsa, onu imha etsin.»[17] buyurmuştur.

Bu yasak gereğince, ashap ve tabîûn devirlerinde hadis-i şerifler yazı ile zapt olunmamış, şifahen nakl ve hıfz edilegelmiştir.

Kur'an-ı Kerim nüshaları her tarafa yayıldıktan ve hafızalara yerleştik­ten sonradır ki, sünnet ve hadisin yazılmasını gerektiren sebepler ortadan kalkmış, halife Ömer b. Abdülaziz, sünnetin yazı ile tesbitini emretmiş, İslâm âlimlerince de sünnetin yazı ile tesbiti vacib hükmünde görülmüştür. Çünkü onu zayi olmaktan kurtarmak, ancak yazmakla mümkündür.

c) Tevbe suresinin 60. ayetinde «masnf-ı zekât» arasında zikredilen müellefe-i kulûba zekât verilmesi şeklindeki uygulama, Hz. Ömer'in içtihadı ile durdurulmuş, Hz. Ömer'in bu içtihadı ashaptan hiç kimse tarafından red ve inkâr edilmemiş, müellefe-i kulûba zekât verilmemesi hususunda icma vaki ol­muştur. [18]

Riba ile ilgili hadis-i şeriflerde, altın ile gümüşün cinsleri ele mübadelele­rinin tartı ile, buğday, arpa, hurma ve tuzun ise ölçek ile yapılması emredilmiş­tir. [19]

Bu sebeple, başta Ebû Hanife, Ebû Yusuf ve İmam Muhammed olmak üze­re Hanefî müctehitleri, «halk bu konudaki uygulamasını değiştirmiş de olsalar, Resululîah (s.a.v.)'ın -riba ve fazlalığı önlemek için- Ölçek ile mübadelelerini ta­yin etmiş olduğu buğday, arpa, hurma ve tuzun ebediyyen Ölçek ile mübadele edilebileceği, altın ve gümüşün de ebediyen tartı ile mübadele edilmesi gerekti­ği, hadis-i şerifte tasrih edilmeyen diğer eşyaların ise halkın örf ve âdetine göre Ölçü, tartı ve sayı ile mübadelelerinin caiz olduğu» içtihadında bulunmuşlardır.

Ancak Ebû Yusuf, Harun Reşit devrinin başkadısı olduktan sonra, müslü-manlarm yaşadıkları çeşitli bölgelerde birbirinden farklı örf ve âdetlerin bu­lunduğunu görerek, söz konusu hadis-i şerifleri «bazı şeylerin ölçek, bazı şeyle­rin de tartı ile mübadelesini tayin etmek için değil, Asr-ı Saadette halkın cari olan örf ve âdeti üzere varit olduğu görüşüne varmıştır. Bu konudaki naslan da örf ile talil ederek, ilk içtihadından rücu etmiştir. Onun ikinci içtihadına göre hadis-i şeriflerde zikredilmeyen diğer eşyada olduğu gibi eşyay-ı sittenin de (6 çeşit eşya) halkın Örf ve âdetine göre Ölçek, tartı veya sayı ile mübadeleleri caiz­dir. Başta Kemal b. Hümam olmak üzere, Ebû Yusuf un bu ikinci içtihadını muhakkik fakihlerden bir çoğu halkın maslahatına daha uygun ..bul ar ak Ebû Ha-nife ve îmam Muhammed'in içtihadına tercih etmişlerdir.[20]

Görüldüğü üzere, özel bir durum veya sebebe bağlı olan hükümler, bu özel durum ve sebeplerin zail olması ile ortadan kalkmakta, her hüküm kendi sebep ve illeti ile devam etmektedir. Sebep ve illet zail olunca, buna bağlı hüküm de son bulmaktadır.

Kamerî aybaşların tesbıtinde, fakihlerin «Hilâli gördüğünüzde oruca başlayın...» ve benzeri hadis-i şeriflere istinaden rü'yet'i esas almaları o devir­lerde yapılabilen astronomik hesapların aybaşlarını tesbitte yeterli olmadığındandır. Bu illet Hz. Peygamber (s.a.v.)'in -daha önce zikrettiğimiz- «Biz ümmî bir milletiz. Ne yazı biliriz ne de hesap yapmayı...» mealindeki hadis-i şerifinde açıkça görülmektedir. Aybaşlarınin tayininde hilâl gözleme yolunun seçilmiş olması, hesapla bunu yapmanın -o gün için- mümkün olmadığındandır, özel­likle günümüzde ise, artık Ayin bütün hareketleri, en ince teferruatına kadar hesaplanabilmekte, gerek kavuşum (içtima), gerekse yeryüzünden hilâl halin­de ilk defa görülebileceği yer ve zaman kesinlikle bilinebilmektedir.

Mutlaka rü'yete bağlı kalmayı ve hesabı reddetmeyi gerektiren sebep ve il­let ortadan kalktığına göre, astronomik hesapların sağladığı imkân ve kolay­lıklardan yararlanmamak için herhangi bir sebep mevcut değildir.

Esasen -daha önce de işaret edildiği üzere- Tabiî ve müsbet ilimlerin îslâm dünyasında gelişmeğe başladığı Tabiûn devrinden itibaren her asırda -sayıca az da olsalar- bir kısım muhakkik fakihler Ramazan, Şevval ve Zilhicce hilâlle­rinin tesbitlerinde hesapla amelin caiz olduğu içtihadında bulunmuşlardır. Nitekim Aynî'nin [21] naklettiğine göre tabiûn'un büyüklerinden ...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
« Son Düzenleme: 20 Ekim 2011, 20:15:05 Gönderen: Sidretül Münteha »
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: Oruca Başlarken Ve Bitirirken Hilâle Göre Hareket Edilmesi 2
« Posted on: 24 Nisan 2024, 04:43:37 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: Oruca Başlarken Ve Bitirirken Hilâle Göre Hareket Edilmesi 2 rüya tabiri,Oruca Başlarken Ve Bitirirken Hilâle Göre Hareket Edilmesi 2 mekke canlı, Oruca Başlarken Ve Bitirirken Hilâle Göre Hareket Edilmesi 2 kabe canlı yayın, Oruca Başlarken Ve Bitirirken Hilâle Göre Hareket Edilmesi 2 Üç boyutlu kuran oku Oruca Başlarken Ve Bitirirken Hilâle Göre Hareket Edilmesi 2 kuran ı kerim, Oruca Başlarken Ve Bitirirken Hilâle Göre Hareket Edilmesi 2 peygamber kıssaları,Oruca Başlarken Ve Bitirirken Hilâle Göre Hareket Edilmesi 2 ilitam ders soruları, Oruca Başlarken Ve Bitirirken Hilâle Göre Hareket Edilmesi 2önlisans arapça,
Logged
Sayfa: [1]   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes