๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => Müttefekun Aleyh Hadisler => Konuyu başlatan: Vatan Var Olsun ! üzerinde 09 Ekim 2011, 21:02:09



Konu Başlığı: Zekât Bölümü
Gönderen: Vatan Var Olsun ! üzerinde 09 Ekim 2011, 21:02:09
12-) Zekât Bölümü
(Kitâbu'z-Zekât)


591-) Ebû Said el-Hudrî (r.a.): "Hz. Peygamber (s.a.v.): "Beş ukıyyeden az miktar (gümüşten) zekât yoktur. En az üç yaşında beş deveden aşağısında da zekât yoktur. Beş vesaktan aşağı­daki mahsulden de zekât yoktur." buyurdu" demiştir.

(Ukıyye, kırk dirhem karşılığı bir gümüş birimidir. Beş ukıyye ise 200 dirhem gümüş demektir. Bugünkü birimlere göre bir dirhemin karşılığı bazı yerlerde 70 arpa tanesi bazı yerde 64 buğday tanesinin ağırlığıdır. Bu İse 2.8 gr ile 3.2 gr arasında değişir, en az miktan 2.8 gr ele alınırsa 200 dirhem x 2.8 gr =560 gr gümüş eder. Diğer kullanımı ölçü alırsak 200 dirhem x 3.2 gr = 604 gr gümüş eder,

Vesak, 60 sa' karşılığıdır. 1 sa1 ise 1040 dirhemlik ölçü birimidir. Buna göre bir vesak = 624.000 dirhemdir. Bir dirhemi 2.8 gr alırsak 624.000 x 2.8 = 174.720 kg eder. Bir vesak 174.720 kg eder.

Beş vesak = 174.720 x 5 = 873.600 kg eder.

Eğer bir dirhemi 3.2 alırsak 624.000 x 3.2 = 194.688 kg Beş vesak = 194.688 x5 = 973.440 kg eder.

Beş vesak, 873 kg ile 973 kg arasında bir ölçü birimidir. Birimlerin farklı olma­ları mahalli ölçü birimlerinden kaynaklanmaktadır. Bu tabiî bir şeydir. Bugün bile kile ve dönüm miktarlar! memleketimizde hâlâ değişik ölçülerde kullanılmaktadır. Böyle durumlarda ihtiyatı elden bırakmamak için en az miktarı ölçü almak iyi olur. Bu bi­rimler Hanefî Mezhebi'ne göre hesaplanmıştır. Diğer mezheplerde ise 610 kg civanndadir. Geniş bilgi için bak. Sünen-i Ebû Dâvud Tere. ve Şeriıi, Şamil Yayınevi, VI. 106-108) [623]

 

592-) Ebû Hureyre (r.a.): "Hz. Peygamber (s.a.v.): "Binek atı ve kölesinden dolayı Müslümanın zekât vermesi gerekmez." bu­yurdu." demiştir. [624]

 

593-) Ebû Hureyre (r.a.) anlatır: "Rasûlüllah (s.a.v.) zekât verme­yi emretti. Kendisine: "İbni Cemil, Halid b. Velid, Abbâs b. Abduimuttalib zekâtı vermediler." denildi. Bunun üzerine Hz. Peygam-ber (s.a.v.): "İbni Cemil sırf kendisi fakir iken Allah v& Rasûlü onu zengin yaptı diye geri durup isteksiz olmuştur. Halid ise siz Halid'e haksızlık ediyorsunuz, kendisi zırhlarını ve savaş gereçlerini Allah yoluna vakfetti (bunlara zekât düşmez) Abbâs

Abdulmuttalib ise Allah'ın Rasûlü'nün amcasıdır. Üzerinde ve­receği zekât olduğu gibi bir misli daha verecektin "buyurdu. [625]

 

594-) İbni Ömer (r.a.): "Rasûlüllah (s.a.v.) hür, köle; erkek, ka­dın' büyük, küçük her Müslüman İçin hurmadan bir sa' arpadan da bir sa' verilmek üzere fıtır sadakasını farz kıldı ve bayram namazına çık­madan önce verilmesini emretti." demiştir. [626]

 

595-) Abdullah b. Ömer (r.a.)'dan. Şöyle demiştir: "Hz. Peygamber (s.a.v.), Fftr sadakasını hurmadan yahut arpadan bir sa1 olarak verilmesi­ne emretti. İnsanlar buğdaydan iki müdd'ü bunlara eşit saydılar"[627]

 

596-) Ebû Said el-Hudrî (r.a.): "Rasûlüllah (s.a.v.) döneminde Ramazan Bayramı günü yiyecekten bir sa' fitre verip (namaza) çıkardık." demiştir. Ebû Said (r.a.) yine: "Yiyeceğimiz arpa, kuru üzüm, yoğurt kurusu / çökelek ve hurma idi." demiştir. [628]

 

597-) Ebû Said el-Hudrî (r.a.): "Hz. Peygamber (s.a.v.) zamanında fıtır sadakasını yiyecekten veya hurmadan bir sa', arpadan bir sa', kuru üzümden bir sa' olarak verirdik. Muaveye dönemi geldiğinde buğday da geldi. Muaviye: "Buğdaydan bir müdd, diğerlerinden iki müdd'e eşit olacağı kanaatındayım " dedi." demiştir. [629]

 

598-) Abdullah b., Ömer (r.a.)'dan. Rasûlüllah (s.a.v.), fıtır sada­kasının bayram namazına çıkmadan önce verilmesini emretmiştir. [630]

 

599-) Ebû Hureyre (r.a.)'dan. Rasûlüllah (s.a.v.): "Altın ve gümü­şün hakkını vermeyen bütün altın ve gümüş sahipleri için, kı­yamet günü olduğunda bu altın ve gümüşler ateşten levha/ar haline getirilerek cehennem ateşinde kızdırılır, bu kimselerin b°grü, alını ve sırtı dağlanır. Bunlar soğudukça -süresi elli bin y» olan bir gün içerisinde kullar arasında yargılama bitene ka-ar dağlama tekrarlanır durur. Nihayet cennete mi cehenneme

migidecek oian yolu kendisine gösterilir"'buyurdu. Kendisine: "Ey Allah'ın Rasûlü, deve nasıl?" denildi: "Hakkı verilmeyen her devenin sahibi de -ki, bu haklardan biri de develer su başına getirildi­ğinde sütünden fakirlere ikram etmektir kıyamet günü oldu­ğunda düz ve geniş bir alana serilip yatırılır, bir tek deve yavru­su bile kalmaksızın bütün develer ayaklarıyla onu çiğner, ağız­larıyla ısırırlar. -Süresi elli bin yıl olan bir gün içerisinde kullar arasında yargılama bitene kadar- deve sürüsünün başı onu geç­tikçe gerisi gelir durur {som bir türlü bitmek bilmez.) Nihayet cennete mi cehenneme mi gidecek olan yolu kendisine gösterilir" buyur­du. Kendisine: "Ey Allah'ın Rasûlü, sığır ve davar nasıl?" denildi: "Hakkı verilmeyen her sığır ve davarın sahibi de, kıyamet günü oldu­ğunda düz bir alana serilip yatırılır ve ne boynuzlusu, ne boynu-zu kırığı - büküğü hiç biri kalmaksızın bütün sürü onu boynuzu ile süser, ayaklarıyla da çiğnerler. -Süresi elli bin yıl olan bir gün içerisinde kullar arasında yargılama bitene kadar- sürünün başı onu geçtikçe gerisi gelir durur (sonu bir türlü bitmek bilmez.) Ni­hayet cennete mi cehenneme mi gidecek olan yolu kendisine gösterilir"buyurdu. Kendisine: "Ey Allah'ın Rasûlü, atlar nasıl?" denildi: "Atların ise üç durumu vardır. Atlar, kimisi İçin ağırlık (günah) kimisi için perde kimisi için de sevap olur. Bir kimse için ağırlık (günah) olan at, övünmek, gösteriş yapmak ve Müslümanlara düşmanlık yapmak için bir kimsenin bağlı tuttuğu attır ki, bu o kimse için bir ağırlıktır (günahtır.) Bir kimse için perde olan at ise, Allah yolunda bağlı tutulan, atın ne boyunduruğunda ve ne de sırtında, Allah'ın koyduğu hukuku unutmayan kimsenin bağ­lı tuttuğu attır ki, bu at o kimse için perdedir. Bir kimse için se­vap olan at ise, Allah yolunda ve Müslümanlar için bir kimsenin çayırda ve bahçede bağlı tuttuğu attır ki, bu at o çayırda veya bahçede ne yerse yediği şeyler sayısınca bu kimse için sevaplar yazılır. Atın dışkıları ve idrarı sayısınca da bu kimse için sevap­lar yazılır, o at ipini koparıp da bir iki tepeye şahlanıp tur atsa bu şahlanmadaki her ayak izi ve bıraktığı her dışkı da bu kimse için birer sevap olur. Sahibi onunla bir nehirden geçerken -onu sufamayı istememiş olsa bile- onun içtiği miktarca o kimsey Al­lah sevap yazar, "buyurdu. Kendisine: "Ey Allah'ın Rasûlü, eşek­ler nasıl?" denildi: Eşekler konusunda bana bir hüküm indiril­medi ancak bu hususta şu, özlü ve toplayıcı bir ayet vardır. «Kim zerre miktarı hayır işlerse onu görür, kim de zerre miktarı şer işlerse onu görür.» (ziizsi: 7-8)" buyurdu. [631]

 

600-) Ebû Zer (r.a.): "Rasûlüllah (s.a.v.)'e gitmiştim, kendisi Ka­be'nin gölgesinde: "Kabe'nin Rabb'ine yemin olsun ki onlar en çok zararda olanlardır? Kabe'nin Rabb'ine yemin olsun ki on­laren çokzararda olanlardır.''diyordu. Kendi kendime: "Ne yaptım ki bende bir şey mi görülüyor, ne yaptım ki?" dedim. Kendisi böyle söylediği sırada yanına oturdum ama susmaya dayanamadım. Allah'ın takdir ettiği şey beni kaplamıştı, bunun üzerine: "Annem babam sana feda olsun Ey Allah'ın Rasûlü, bu söylediklerin kimlerdir?" dedim: "Ma­lı çok olanlar. Ancak şöyle, şöyle, şöyle yapanlar bunun dışın­dadır, "buyurdu." demiştir. [632]

 

601-) Ebû Zer (r.a.), şöyle demiştir: "Hz. Peygamber (s.a.v.) ile birlikte idim, Uhud Dağı'nı gördüğünde: "Uhud Dağı'nın benim için altın olup da ödemesine hazırlandığım borç bir dinar dışında ondan üç geceden fazla bir dinarın bile yanımda kalmasını is­temem." buyurdu, sonra da: "Malı çok olanlar, {âhirette sevabı) az olanlardır. Ancak şöyle, şöyle harcayanlar bunun dışındadır. Ama onlar da yok denecek kadar azdır."buyurdu. -Hadisi anlatan ravi Ebû Şihâb, şöyle şöyle derken önünü sağını ve solunu göstermiş-br- Arkasından Rasûlüllah: "Yerinde Aa/."dedi ve pek de uzak olma­yacak şekilde yürüdü, bu sırada bir ses duydum, yanına varmak iste­dim fakat "Ben gelene kadar yerinde kal." sözünü hatırladım. Yanıma geldiğinde: "Ey Allah'ın Rasûlü, duyduğum ses ne idi?" dedim: "Sen duydun mu?" buyurdu: "Evet" dedim, Hz. Peygamber: "Cebrail *teyhisselâm bana geldi ve: "Ümmetinden kim, Allah'a ortak koşmayarak Ölürse, cennete girer." dedi, ben de: "Şöyle şöyle yapsa da mı?"dedim: "Evet" dedi[633]

 

602-) Ebû Zer (r.a.)'dan. Şöyle demiştir: "Gecelerden bir gece dışan çıktım, bir de ne göreyim Rasûlüliah (s.a.v.), tek başına yürümektedir, ya­nında hiçbir kimse yoktu. Kendisinin, yanında birisinin yürümesini isteme­diği kanaatına vardım. Bu arada ben de, Ay'ın gölgesinde yürümeye baş­ladım. Derken geriye döndü ve beni gördü: buyurdu: "Ben, Ebû Zer, Allah beni sana kurban kılsın" dedim: "Ey Ebû Zer #e/"buyurdu. Ken­disiyle birlikte bir süre yürüdüm. Derken: "Malı çok olanlar, kıyamet günü (sevabı) az olanlardır. Ancak, Allah'ın, kendisine bir mal ve­rip de onu sağına soluna önüne arkasına şöyle dağıtan ve bu mal içerisinde hayır işleyen bunun dışındadır, "buyurdu. Kendisiyle birlik­te bir süre yürüdüm. Derken bana: "Sen şurada oft/r"buyurdu ve beni etrafı taşlık bir yere oturtup: "Ben senin yanına dönüp gelene kadar burada otur" buyurdu ve kendisini göremeyeceğim kadar taşlık arazide yürüyüp gitti. Orada uzun süre kaldı. Sonra kendisinin sesini duydum geri dönüyor ve: "Hırsızlık yapsa da mi? Zina etse de m/7" Duyuruyordu. Yanıma geldiğinde dayanamadım ve: "Ey Allah'ın Peygamberi, Allah beni sana kurban kılsın taşlık arazi tarafında kiminle konuşuyordun? Konuşma­na cevap veren hiçbir kimseyi göremedim?" dedim: "O, Cebrail idî, taş­lık arazi tarafında bana göründü ve: "Allah'a hiçbir şeyi ortak koşmayarak ölen kimsenin cennete gireceğini ümmetine müjde­le" dedi. Ben de: "Ey Cebrail, hırsızlık yapsa da mı? Zina etse de mi?"dedim: "Evet"dedi. Ben deyine: "Hırsızlıkyapsa da mı?Zi­na etse de mi?"dedim: "Evet" dedi. Yine: "Hırsızlık yapsa da mı?

Zina etse de mi?"dedim: "Evet, içkiiçse de" dedi. "buyurdu." (Hadisimizin son bölümü ile ilgili olarak 62. hadisin açıklamasına bakınız.) Diğer bir rivayet "Şu Uhud Dağı'mn altın olarak üç geceden fazla yanımda kalmasını istemem. Ancak, ödemesine hazır­landığım borç bir dinar dışında. Onu Allah'ın kullan arasında şöyle şöyle dağıtırım "buyurdu ve bu sırada bir avuç önüne bir avuç sağına bir avuç soluna işaret etti." şeklindedir. [634]

 

603-) Ahnef b. Kays'tan. Şöyle demiştir: "Kureyş'ten bir cemaat içerisinde bulunuyordum. Derken Ebû Zer (r.a.): "Hazineleri biriktiren­leri sırtlarından girip böğürlerinden çıkacak dağlama ile müjdele, ense­lerinden girip alınlarından çıkacak dağlama ile de..." diyerek yanımıza uğradı ve bir kenara çekilip oturdu. Ben: "Bu kim?" dedim: "Bu, Ebû Zer'dir." Dediler. Ben de yanına gidip: "Biraz Önce senden duyduğum sözler neyin nesi?" dedim: "Onların Peygamberi (s.a.v.)'den duydu­ğumdan başka bir şeyi söylemedim" dedi: "Dağıtılan bağış konusunda ne dersin?" dedim: "Sen onu al. Çünkü bugün onda yardım (maûnet) vardır. Ama bu, dinin bedeli olursa bırak alma" dedi"[635]

 

604-) Ebû Hureyre (r.a.): "Rasûlüliah (s.a.v.): "Allah Azze ve Celle: "Ey kulum, in fak edip harca ki ben de sana infak ede­yim." buyurdu. Allah'ın eli doludur, harcamak onu eksiltmez, gece ve gündüz devamlı bağış dağıtır. Yeri ve göğü yarattı­ğından bu yana Onun ne kadar harcadığını düşündünüz mü? Şu biline ki elindekiler asla eksilmemiştir. Onun Arşı da su ü-zerindedir. Kah alçalan, kah yükselen terazi de elindedir." bu­yurdu." demiştir. [636]

 

605-) Câbir b. Abdullah (r.a.) anlatır: "Bir kimse, kölesini ben öl­dükten sonra hürsün diye azat etti. Sonra da paraya ihtiyacı oldu. Bu­nun üzerine, köleyi Hz. Peygamber (s.a.v.) eline aldı ve: "Bunu ben-den kim satın alır. "buyurdu. Nuaym b. Abdullah da şu kadar bir pa­raya bu köleyi satın aldı. Rasûlüliah (s.a.v.) de kölenin parasını ihtiyaç sahibi olan efendisine ödedi. [637]

 

606-) Enes b. Mâlik (r.a.) anlatır: "Hurmalık bakımından Ebû Talha en zengini idi. Kendisinin en çok sevdiği malı ise Beyruhâ Hurmalı Burası Mesdd-i Nebînin karşısında olup, Rasûlüllah (s.a.v.) içerisine ' lçindeki sudan içerdi. «Sevdiklerinizden (Allah yolunda) aşamazsınız...» (ah imran: 92) ayeti indiğinde alha kalkıp Rasûlüliah (s.a.v.)'in yanına gitti ve: "Ey Allah'ın Rasûlü,şüphesiz Allah Tebâreke ve Teâlâ: "Sevdiklerinizden (Matı yolunda) harcamadıkça iyiliğe asla ulaşamazsınız." buyurmaktadır. Benim en sevdiğim malımsa Beyruhâ'dır. Artık o, Allah için sadakadır, bu sadakanın Allah katında iyilik ve âhiret azığı olmasını arzu ederim. Ey Allah'ın RasûSü, burayı Allah'ın sana gösterdiği yere (harcamaya) koy." dedi. Bunun üzerine Rasûiüllah (s.a.v.): "Çok güzel, bu çok kârlı bir mal ofdu, bu çok kârlı hır mal oldu. Söylediklerini duydum ve ben bunu akrabaların arasında dağıtmanı uygun görüyorum." buyurdu. Ebû Talha da: "Ey Allah'ın Rasüiü, söylediğin gibi yaparım." dedi. Sonra Ebû Talha akrabaları ve amcaoğullanna bölüştürdü.[638]

 

607-) Meymûne bintü el-Hârîs (r.a,), Hz. Peygamber (s.a.v.)'e da­nışmadan bir kadın köle azat etmiş. Hz. Peygamber (s.a.v.)'in evinde kaldığı nöbeti geldiğinde: "Ey Allah'ın Rasûlü, biliyor ben kölemi azat ettim" dedi, o da: "Demek öyle mi yaptın?" buyurdu: "Evet" dedi Rasûiüllah: "Bak, eğer sen onu dayıngillere verseydin se­vabın daha çok olurdu," buyurdu.[639]

 

608-) Abduilah b. Mes'üd (r.a.)'m hanımı Zeyneb (r.a.) anlatır: "Namazgâhda bulunuyordum, Hz. Peygamber (s.a.v.)'i gördüm: "Ey kadınlar, takılarınızla da olsa sadaka veriniz."buyurdu. Zeyneb (r.a.) Abdullah b. Mes'ûd (r.a.) iie bakımı altındaki yetimlere bakıp, infakta bulunuyordu- Abdullah b. Mes'üci (r.a.)'a: "Rasûiüllah (s,a.v.)'e sorsan acaba sana ve bakımım altındaki yetimlere harcama yapmam, benim adıma sadaka olur mu?" dedi, o da: "Rasûiüllah (s.a.v.)'e sen sor?" dedi. Ben de Hz. Peygamber (s.a.v.)'e gittim, kapıda Ensardan bir kadını gördüm, onun haceti de benim hacetim gibiymiş. Bu sırada yanımızdan Bilal geçti, biz de: "Hz. Peygamber (s.a.v.)'e soruversen acaba kocama ve bakımım altındaki yetimlerime harcama yapmam benim adıma sadaka o!ur mu?" dedik ve: "Bizi bildirme" diye İlave ettik. Biial girdi ve sordu, o da: "Kim bunlar?" buyurdu. Bilal: "Zeyneb" dedi. Rasûiüllah (s.a.v.): "Zeyneblerin hangisi?" dedi. O da: "Abdullah b. Mes'ûd'un hanımı"

dedi, Rasûiüilah: "Evet olur, hatta kendisine iki sevap olun Ya­kını gözetme sevabı, sadaka sevabı" buyurdu." [640]

 

609-) Ümmü Seleme (r.a.): "Ey Allah'ın Rasûlü, (ölen kocam) Ebû Seleme'nin oğullarına yaptığım harcamalardan bana sevap olur mu? Çünkü onlar aynı zamanda benim de oğullarım" dedim. O da: "Onlara harcama yap, onlara yaptığın harcamanın sana sevabı vardır."buyurdu. [641]

 

610-) Ebû Mes'ûd el-Ensârî (na.)'dan. Hz. Peygamber (s.a.v.): "Müslüman bir kimse, Allah rızasını bekleyerek ailesi için bir harcama yaparsa bu harcama, kendisi için bir sadaka olur,buyurmuştur.

(Dinimizde sevap kazanmak oldukça kolaydır. Öyleki, Allah'ın nzasını isteyerek bir kimsenin ailesinin ihtiyaçlarını karşılaması bile sadaka gibi değerlendirilip karşılı­ğında sevap verilmektedir. Sadaka birisine maddi yardımda bulunmakla sınırlı değil­dir, küçük bir tebessümde bile sadaka sevabı vardır. Sadaka sayılan bu tür davranışlar 53,511, 613., 614 ve 1045. hadislerde de anlatılmaktadır.) [642]

 

611-) Esma bintü Ebî Bekir (r.a.): "Rasûîüllah (s.a.v.) döneminde annem müşrik iken (Medine'ye) yanıma geldi ben de Rasûiüllah (s.a.v.)'den görüşünü sordum: "Annem gelmiş beni istiyor, annemle İl­gilenebilir miyim" dedim, o da:   "Tabi, annenle görüşüp ilgilen buyurdu." demiştir, [643]

 

612-) Hz. Aişe (r.a.) anlatır: "Bir kimse Hz. Peygamber (s.a.v.)'e: Annem birden oluverdi, öy!e zannediyorum ki, konuşsa idi sadaka ve-nrdi; eğer onun adına sadaka versem kendisine sevap olabilir mi?" de­di. Oda: "Oiur" buyurdu." [644]

 

613-) Ebû   Mûsâ   (r.a.)'dan.   Hz.   Peygamber   (s.a.v.):    "Heruslümanın vermesi gereken bir sadaka vardır." buyurdu. Orakıler: "Ey Allah'ın Peygamberi, bir kimse imkan bulamaz ise?" dedi çalışır, hem kendi nefsine fayda verir hem sadakaagıtır." buyurdu: "Buna da imkan bulamaz ise?" dediler:  "İhtiyaçsahibi, yardım isteyen mazluma yardım eder." buyurdu: "Buna da imkan bulamaz ise" dediler: "İyişeyler ister, kötüiüklerden ge­ri durur, çünkü bu da kendisi için sadakadır, "buyurdu. [645]

 

614-) Ebû Hureyre (r.a.)'dan, Rasûlüllah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:

"İnsanın üzerine güneşin doğduğu her günde her bir ekemî için vermesi gereken bîr sadaka vardır.

İki kişinin arasını düzeitiverme bîr sadakadır.

Bir kimseye yardım ederek bineğine bindiriverme veya eşyasını kaldın verme bir sadakadır.

Güzel söz bîr sadakadır.

Namaza gitmek için attığı her adım bir sadakadır.

Yoldaki rahatsızlık veren şeyleri kaldırıvermek bir sadakadır."

(Eklemler vücudumuzun hareketinde önemli rol oynar. Bu nedenle büyük oir nimettir. El, kol, ayak veya diğer bölgedeki eklemlerimizin birinin olmadığını düşüne­lim. Göreceğiz ki hayatımız zorlaşacaktır. Yüce Allah'ın verdiği bu eklem nimetinin karşılığında bizden istediği şey sadakadır. Sadaka olabilecek şeylere baktığımızda bunların yine bizim için birer nimet olduğunu görmekteyiz. Ayrıca eklemlerin vücuttaki îşievi ile sadaka olabilecek davranışların arasında bir alaka da görünmektedir. Eklemler nasıl vücudun kemiklerini birbirine bağlayarak bütünlük içerisinde vücudun işlevini sağlıyorsa hadisimizde dile getirilen davranışlar da toplum arasında sağlıklı bir hayat işlevi sağlayan şeylerdir.) [646]

 

615-) Ebû Hureyre (r.a.)'dan. Hz, Peygamber (s.a.v.) şöyle bu­yurmuştur: "Kulun sabaha çıktığı her gün mutlaka iki melek i-ner ikisinden birisi: "Allah'ım, in fak edip veren kimseye yenisini gönder." der. Diğeri ise: "Allah 'im tutup sıkı olan kimseye telefini ver." der." [647]

 

616-) Harise b. Vehb (r,a.): "Hz. Peygamber (s.a.v.)'i:  "Sadakaveriniz. Çünkü size öyle bir zaman gelir ki bir kimse sadakasınıgötürür, onu kabul edecek birisini bulamaz da sadaka vermektediğl kimse: "Eğer bunu dün getirseydin kabul ederdim anak bugün benim ona ihtiyacım yok. "der. "buyurdu." demiştir. [648]

 

617-) Ebû Mûsâ (r.a.)'dan. Hz. Peygamber (s.a.v.): "İnsanlara Öyle bir zaman gelecek ki, bu zamanda bir kimse altın sadaka vermek için dolaşacak da bunu kendisinden alacak hiçbir kim­se bulamayacak. Yine bu zamanda erkeklerin azlığı, kadınların çokluğu nedeniyle bir erkek peşinde kendisini takip eden ve sığman kırk kadınla görülecektir, "buyurmuştur. [649]

 

618-) Ebû Hureyre (r.a.)'dan. Rasûlüllah (s.a.v.), şöyle buyurmuş­tur: "Kıyamet şu hal meydana gelene kadar kopmaz: Mal çoğa­lır hatta dolup taşar da bir kimse malının zekatını çıkarır ama bu zekatı kabul edecek birisini bulamaz. Arap toprakları çayır­lıklara ve nehirlere dönüşür." [650]

 

619-) Ebû Hureyre (r.a.) (r.a.)'dan. Rasûlüllah (s.a.v.), şöyle büyümüştür: "Bir kimse temiz ve helalından sadaka verirse Rahman Allah bunu canu gönülden kabul eder. Zaten Allah, sadece temiz olandan başkasını kabul etmez. Eğer bu verdiği sadaka bir hurma tanesi kadar olsa bile Rahman, sizin tayı ve­ya deve yavrusunu büyüttüğünüz gibi bunu katına alıp büyük bir dağ olana kadar büyütür." [651]

 

620-) Adiy b. Hatim (r.a.)'dan. Şöyle demiştir: "Rasûlüllah (s.a.v.)'i: "Yarım hurma İle olsa bile cehennemden (bunu sadaka vere­rek) korunun "diye buyururken işittim" demiştir. [652]

 

621-) Adiy b. Hatim (r.a.)'dan. Rasûlüllah (s.a.v.), şöyle buyurdu, demiştir: "Allah, sizin her biriniz ile arada tercüman olmadan kesinlikle konuşacaktır. Bu anda o kimse sağına bakacak ön­ceden gönderdiğinden başka bir şey göremeyecek, soluna ba-acak önceden gönderdiğinden başka bir şey göremeyecek. Onune bakacak karşısında cehennemden başka bir şey göre­meyecektir. Dolayısıyla Yarım hurma ile olsa bile cehennem­den (bunu sadaka vererek) korunun"[653]

 

622-) Diğer bir rivayette ise "Rasûlüllah (s.a.v.), üç defa cehennem­den söz etti ve ondan Allah'a sığındı ve yüzünü çevirdi ve: "Yanm hurma ile olsa bile cehennemden (bunu sadaka vererek) korunun. Eğer bunu bu­lamazsanız güzel bir sözle korunun, "buyurdu" şeklindedir, [654]

 

623-) Ebû Mes'ûd (r,a.)'dan. Şöyle demiştir; "Sadaka vermekle emrolunduk. (Sadaka verecek bir şey temin

etmek için) hamallık bile yapıyorduk. Ebû Akîl yarım sa' sadaka getirebildi, bir başkası da onun-kinden daha çok bir şey getirdi. Bunun üzerine münafıklar: "Şüphesiz ki Allah, bunun getirdiği sadakadan çok yukarıdadır. Öbürüsü de yaptı­ğı hayın ancak ve ancak gösteriş olsun diye yapmıştır" dediler. Bunun üzerine: «Müminlerden, sadaka verme husususnda gönülden davrananlarla güçlerinin yetebileceğinden başkasını bulama­yanları alaya alanlar var ya, işet Allah, onları maskaraya alır. Onlar için acı veren bir azap da vardır.., » (Tevbe: 79) ayeti indi." [655]

 

624-) Ebû Hureyre (r.a.)'dan, Rasûlüllah (s.a.v.): "Sütünü sağmak için hediye edilen bol sütlü sağmal deve ve bol sütlü ko­yun ne güzel bir sadakadır. Sabah bir kap süt getirir, akşambir kap süt getirir, "buyurmuştur. [656]

 

625-) Ebû Hureyre (r.a.)'dan. kendisi Hz. Peygamber (s.a.v.)'i soyla buyururken işitmiştir: "Cimrilik yapanla infak edip veren kimsenin durumu üzerlerinde göğüslerinden köprücük ke­miğine kadar demirden zırh bulunan iki adamın durumu gibi­dir: İnfak edip veren kimse her verdiğinde üzerindeki demir zırh genişler sonunda parmak uçlarına kadar örter, izini siler, Cimri ise vermek istediği her defasında her halka yerinden

kımıldamaz. O kimse genişletme de demir zırh genişlemez."

(Buradaki teşbihte "Zırhın genişlemesi" gönül huzuru, iç rahatlığı olarak açıklanmış, parmak udanna kadar örtüp izini silmesi ise elinin parmaklarına ulaşır, yani sadaka elin­den gkar, verdiği sadakayı unutup iz ve emaresini siler, verdiğini düşünüp durmaz anla­mına geldiği gibi, ayak parmaklarına ulaşıp yerdeki ayak izlerini siler, şeklinde açtklanmış. Gmrinin durumu da sadaka vermek istediğinde içinin daraldığı, ne kadar vermek iste­se bile İçindeki cimrilik Özelliğini bir türlü yenemediği belirtilmiştir.) [657]

 

626-) Ebû Hureyre (r.a.) anlatır: Rasûlüllah (s.a.v.) şöyle buyur­muştur: "Bir kimse: "Vallahir(bu gece) bir sadaka vereceğim," dedi ve sadakasıyla çıktı derken hırsız bir kimsenin eline sadakası­nı bıraktı. Sabah olunca oradakiler: "Hırsıza sadaka verildi." diye konuştular. O da: "Allah'ım sana hamdolsun, yine bir sa­daka vereceğim," dedi, sadakasıyla çıktı, bu kez de zinakâr bir kadının eline sadakasını bıraktı. Sabah olunca yine oradakiler: "Bu gece de zinakâr bir kadına sadaka verildi" diye konuştu­lar. O da: "Allah'ım, bir zinakâr kadına bile sadaka ve­rebildiğimden dolayı Sana hamdolsun. Yine bir sadaka vere­ceğim. " dedi, sadakasıyla çıktı, bu defa da zengin bir kimsenin eline sadakasını bıraktı. Sabah olunca yine oradakiler: "Zengi­ne sadaka verildi." dîye konuştular. O da: "Allah'ım, hırsıza, zinakâr bir kadına vs zengin birisine bile sadaka verebildiğim­den dolayı Sana h.ımdolsım " dedi. Sonunda bu, rüyasında gösterildi ve kendisine: "Hırsıza verdiğin sadakan, belki onu hırsızlıktan el çektlreblir. Zinakâr kadıma verdiğin sadakan, belki onu zinadan el çektsrebifir. Zengine verdiğin sadakan da, belki onun ders almasına sebep olur da bu nedenle Ailah'm kendisine verdiği şeylerden sadaka verebilir." denildi." [658]

 

627-) Ebû Mûsâ (r.a.)'dan. Hz. Peygamber (s.a.v.): "Müslüman, güvenilir, kendisine emredileni tam ve eksiksiz gönül huzuru ile yerine getiren, kendisine emredilen kimseye ödenmek is­tenileni ödeyen haznedar, sadaka veren iki kişiden biridir. buyurmuştur, [659]

 

628-) Hz. Aişe (r.a.): "Rasûlüllah (s.a.v.): "Kadın evinin yiye­ceğinden aile geçimim' bozmayarak sadaka verirse kadına verdiği sadakanın sevabı, kocasına da bunu kazanmanın se­vabı vardır. Malı koruyup kollayan görevliye de böyle bir vardır. Bu i fardan birinin sevabı diğerinden bir şey ." demiştir. [660]

 

629-) Ebû Hureyre (r.a.)'dan. Hz. Peygamber (s.a.v.): "Bir kadı­nın, yanında kocası varken, onun izni olmaksızın (nafile) oruç tutması helâl olmaz. Yine bir kadının, izni olmaksızın kocası­nın evine bir kimsenin girmesine izin vermesi de helâl olmaz. Kocasının izni olmadan yaptığı harcama sadakanın yarısı ko­casına verilir, "buyurmuştur. [661]

 

630-) Ebû Hureyre (r.a.)'dan. Hz. Peygamber (s.a.v.), Şöyle buyurmuştur: "Hanım, eşinin kazancından onun haberi olmadan in fakta bulunursa eşine de sevabın yarısı vardır." [662]

 

631-) Ebû Hureyre (r.a.)'dan. Hz. Peygamber (s.a.v.): "Kim Al­lah yolunda iki cilt iki çeşit in fakta bulunursa, cennet kapıla­rından: "Ey Allah 'm kulu bu bir hayırdır" diye nida olunur. Kim namaz ehli ise o, namaz kapısından çağrılır, kim cihad ehli ise o, cihad kapısından çağrılır, kim oruç ehli ise o, Reyyân kapı­sından çağrılır, kim de sadaka ehlinden ise o da, sadaka kapı­sından çağrılır."buyurdu. Bunun üzerine Ebû Bekir (r.a.): "Ey Allah­'ın Rasûlü, annem babam sana feda olsun, bu kapılardan çağrılan kim­senin mutlaka bu kapıdan girmesi zorunlu mudur, acaba bir kimse bu kapıların hepsinden çağrılabilir mi?" dedi: "Tabi, ben senin bu kim' seterden olacağını umuyorum, "buyurdu." [663]

 

632-) Ebû Hureyre (r.a.)'dan. Hz. Peygamber (s.a.v,): "Kim Allah yolunda iki çift iki çeşit infakta bulunulsa, cennetin kapı görev­lileri onu çağırırlar. Kapıdaki görevliler; "Ey falan bu yana buyur" derler"buyurdu. Bunun üzerine Ebû Bekir: "Ey Allah'ın Rasûlü, bu kimse kazanan kimselerden olsa gerek" dedi. Hz. Peygamber (s.a.v.) de: "Ben, senin bu kimselerden olacağını umuyorum "buyurdu[664]

 

633-) Esma (r.a.)'dan. Rasûlüllah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: "İn­takta bulun, sayısını sayma, Allah da sana karşı sayar. Çömle­ğe saklama, Allah da sana karşı saklar." [665]

 

634-) Kendisi Hz.  Peygamber (s.a.v.)'e gelmiş ve:  "Ey Allah'ın Peygamberi, eşim Zübeyr'in bana getirdiklerinden başka hiçbir şeyim      , yoktur. Onun bana getirdiklerinden bir parça infak etsem bir sakınca olur mu?" demiş, o da: "Gücen yetebildiği kadar bir parça infak et Çömleğe saklama, Allah da sana karşı saklar, "buyurmuştur.    [666]             

 

635-) Ebû Hureyre (r.a.)'dan. Hz. Peygamber (s.a.v.): "Ey Müs­lüman kadınlar! Bir koyun ayağı bile olsa komşu bir kadın, komşusunun (hediyesini) kesinlikle küçük görmesin, "buyurmuştur. [667]

 

636-) Ebû Hureyre (r.a.) Hz. Peygamber (s.a.v.)'in şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir: "Yedi kişi vardır ki, Allah bunları sadece kendi gölgesinin bulunduğu günde gölgesinde gölgelendirir: Adaletli devlet başkanı, Rabb'ine kulluk üzere yetişmiş bir genç, kalbi mescidlere bağlı bir kimse, Allah için birbirini seven Allah için bir­leşen ve aynlan iki adam, güzel ve mevki sahibi bir kadının ken­disini (zinaya) çağırıp da: "Ben, Allah'tan korkarım" diyen kimse, sağ elinin verdiğini sol e/inin bilemeyeceği derecede gizlice sa­daka veren kimse, yalnız başına tenhada Allah'ı zikredip hatırla­yan ve bu nedenle gözleri dolan kimse." [668]

 

637-) Ebû Hureyre (r.a.)'dan: "Bir adam Hz. Peygamber (s.a.v.)'e geldi ve: "Ey Allah'ın Rasûlü, hangi sadakanın değeri daha büyüktür?" dedi:   "Sen sıhhatli ve sağlam ama cimriliğin üzerinde, malahırslı olduğunda, zenginliği umar fakirlikten endişelenir halde iken verdiğin sadakadır. Can boğaza gelip de: "Falancaya şu kadar sadaka filancaya şu kadar sadaka" dediğinde zaten o mal falan mirasçıların olmuştur. Böyle zamana sadakayı bı­rakma." buyurdu." demiştir. [669]                                                                             

 

638-) Abdullah b, Ömer (r.a.)'dan. Rasûlüllah (s.a.v.) minberde sadaka verme, iffetli olma ve dilenciliği dile getirdi ve: "Yukarıdaki elaşağıdaki elden daha hayırlıdır; yukarıdaki el harcayandır (in-fakta bulunandır,) aşağıdaki el ise dilenendir, "buyurdu. [670]

 

639-) Hakîm b. Hizam (r.a.)'dan. Hz. Peygamber (s.a.v.): "Yuka-rıdaki (veren) el, aşağıdaki (atan) elden daha hayırlıdır. Vermeye önce bakımını üstlendiklerinden başla. Sadakanın en hayırlısı

zenginlik Üzerinden Olanıdır, (Yani elindekini verdiğinde fakir bırakacak şekilde

sadaka vermek iyi değildir.) Kim iffet isterse Allah onu iffetli yapar. Kim de zenginlik isterse Allah onu zengin yapar." buyurmuştur.

(Hadiste sözü edilen iffet iki anlam ifade edebilir. Birincisi, Türkçe'de kullandığımız iffet anlamıdır, ikincisi de, dilenip insanlardan bir şeyle- istemekten geri durmak.) [671]

 

640-) Hakîm b. Hizam (r,a.) anlatır: "Rasûlüiiah (s.a.v.)'den n) istedim, bana verdi. Sonra yine istedim yine verdi. Sonra yine istedim yine verdi. Sonunda; "Ey Hakîm şüphesiz bu mal tatlı ve hoştur. Kim bunu gönül zenginliği ile ihtiras göstermeden alır' sa kendisi için malda bereket verilir. Kim de göz dikip ihtirasla isterse kendisi için malda bereket verilmez, bu kimse yeyip de doymayan kimse gibidir. Yukarıdaki el, aşağıdaki elden daha hayırlıdır,"buyurdu. Ben de: "Ey Allah'ın Rasûlü, seni hak üzere gön­derene yemin ederim ki, senden sonra artık ölene değin kimsenin ma­lını eksiltmem (isteyip aimamy' dedim.

Hadisi anlatan ravi der ki: "Ebû Bekir (r.a.) Hakîm (r.a.)'ı beytulmaldeki halka dağıtılması gereken hakkını vermek için çağırırdı ama o kabul etmeyerek almazdı. Sonra Ömer (r.a.) dağıtılan hissesini kendisine vermek için çağırdı ama o yine hiçbir şey kabui etmeyerek almadı, Bunun üzerine Ömer (r.a.): "Ey Müslümanların topluluğu, ba­kın ben sizieri Hakîm hakkında şahit tutuyorum. Ben kendisine fey ver­gisinden gelen hakkını almasını söyledim. Kendisi bunu almak iste­memektedir." dedi. Hakîm (r.a.) Rasûlüiiah (s.a.v.)'den sonra vefat e-dene kadar insanlardan hiçbir kimsenin malını alıp eksiltmemiştir." [672]

 

641-) Muaviye (r.a.): "Hz. Peygamber (s.a.v.)'i: "Allah kime iyi­lik dilerse, onu dinde derin anlayışlı (fakih) kılar. Ben dağıtıcıAllah ise verendir. Allah'ın emri gelene kadar bu ümmet, Allah 'm emri üzerinde olacak, kendilerinin karşıtları onlara za­rar veremeyecektir"'diye buyururken işittim" demiştir. [673]

 

642-) Ebû Hureyre (r.a.)'dan. Rasûlüllah (s.a.v.): "İnsanları do­laşıp/ hir iki lokma ile veya bir iki hurma ile insanların savuş­turdukları kimse gerçek fakir değildir. Asıl fakir, kendini ge­çindirecek bir şey bulamayan, durumu bilinemediğinden dola­yı kendisine de sadaka verilmeyen, kendisi de kalkıp insanlar­dan dilenmeyen kimsedir."buyurmuştur,

(Dilencilik bazı hadislerde yerilmiştir. Ancak zorunlu hallerde yetecek kadar bir şeyler istemede sakınca yoktur. Bir hadiste Efendimiz (a.s.) hangi hallerde dilenüebi-leceğini şöyle açıklamıştır: "Dilenmek yalnız üç kişiden biri için helaldir: Kefa­let altına giren kimsenin, borcu Ödeyene kadar dilenmesi helaldir. Bu ke­falet bittikten sonra dilenmeyi bırakır. Bütün mal varlığını yok eden bir fe­lâkete uğrayan kişi. Bu kimsenin de geçimini düzeltene kadar dilenmesi helaldir. Hakkında, kendisini tanıyanlardan (kavminden) aklı başında üç kişinin; "Filan kimse fakir düşmüştür" diyecek derecede fakirliğe düşen kişi. Bu kimsenin de geçimini düzeltene kadar dilenmesi helaldir. Bu du­rum dışındakiler haramdır, dilenenler haram yemiş olur." (Müslim, zekat: 109,

Ebû Dâvûd, Zekat; 26, Nesei, Zekat: 80) [674]

 

643-) Abdullah b. Ömer (r.a.): "Hz. Peygamber (s.a.v.): "Bir kimse sürekli insanlardan dilenir, sonunda kıyamet günü yü­zünde bir parça et olmaksızın gelir." buyurdu. Yine: "Kıyamet günü Güneş yaklaştırılır, sonunda öyle olur ki boşalan ter ku­lak ortasına ulaşır. Bu sırada onlar bu halde iken Âdem (a.s.ydan, Mûsâ (a.s.)'dan sonra da Muhammed (a.s.)'dan yar­dım ve imdat isterler, "buyurmuştur. [675]

 

644-) Ebû Hureyre (r.a.), Rasûlüllah (s.a.v.)'i şöyle buyururken i-Şittim, demiştir: "Sizin birinizin gidip sırtıyla odun taşıması, bu­nunla sadaka vermesi ve insanlara muhtaç olmaması, birisin­den dilenmesinden çok çok iyidir. Dilendiği kimse ya verir ya vermez. Yukarıdaki (veren) el aşağıdaki (alan) elden daha üstün­dür. Harcamaya önce bakımını üstlendiklerinden başla." [676]

 

645-) Ömer b. Hattab (r.a.)'dan: "Rasûlüllah (s.a.v.) bana bağışta bulunur ben de; "Onu benden daha fakir olana ver" derdim. O da: "Bunu al, istemediğin ve göz dikmediğin halde sana bu mal­dan bir şey gelirse onu al, ama böyle olmayana gönül bağ­lama, "buyurdu. [677]

 

646-) Ebû Hureyre (r.a.): "Rasûlüllah (s.a.v.)'i: "Yaşı ilerlemiş bir kimsenin gönlü iki konuda gençliğini sürdürür: Dünya sev­gisi ile uzun emel. "diye buyururken işittim." demiştir.

(Uzun emel sonuçta uzun ömür demek olur.). [678]

 

647-) Enes (r.a.)'dan. Rasûlüllah (s.a.v.): "Âdemoğlu yaşlanır ama iki yönü hep gençlesin Mal tutkusu ile çok yaşama tutku­su'"buyurmuştur[679]

 

648-) Enes (r.a.)'dan. Rasûlüllah (s.a.v.): "Âdemoğlunun iki vadi dolusu malı olsa üçüncü vadiyi ister. Âdemoğlunun kar­nını ancak toprak doldurur. Allah, tevbe edenin tevbesini ka­bul eder." buyurmuştur[680]

 

649-) İbni Abbâs (r.a.): "Hz. Peygamber (s.a.v.)'i: "Âdemoğlu­nun iki vadi dolusu malı olsa, üçüncüsünü ister. Âdemoğlunun karnını topraktan başkası dolduramaz. Allah tevbe edenin tevbesini kabul eder." öiye buyururken işittim." demiştir. [681]

 

650-) Ebû Hureyre (r.a.)'dan. Hz. Peygamber (s.a.v.): "Asıl zen­ginlik mal çokluğu değildir, gönül zenginliğidir." buyurmuştur. [682]

 

651-) Ebû Saîd el-Hudrî (r.a.)'dan. Rasûlüllah (s.a.v.): "Benim si­zin hakkınızda en çok korktuğum, Allah'ın yeryüzünün bereket­lerini sizlere çıkarmasıdır" buyurdu. Kendisine: "Yeryüzünün berekatlan nedir?" denildi: "Dünya çiçeğidir" buyurdu. Bir kimse: "Servet kötülük getirir mi?" dedi. Hz. Peygamber (s.a.v.), bir süre sustu öyle ki kendisine vahiy geliyor zannettik. Sonra alnından terleri silmeyedurdu arkasından: "Soru soran nerede?" buyurdu. O kimse: "Bendim"

(Hz Peygamber (s.a.v.)'in soruya cevap vermemesi nedeniyle ashap bu kimseyi eleştirmiş­ti) durum ortaya çıkınca biz onu övdük.- Hz. Peygamber (s.a.v.), şöyle buyurdu: "Servet ancak servet getirir ama şu mal da tatlı ve hoş­tur. Derenin / baharın bitirdiği her otlardan öylesi vardır ki hay­vanı öldürür veya öldürecek hale getirir. Şu kadar var ki, otları yiyen hayvan karnı şişene değin (önüne geleni) yer, güneşlenir, dış­kısını çıkarıp işer (bunlardan habersiz) yayılır, sonra döner yine yer. Şüphesiz şu dünya malı tatlıdır. Kim bunu hakkı ile alır ve hakkı olan yere bırakırsa ne güzel bir yardım olur. Kim haksız yere a-lırsa yiyip de doymayan kimse gibi olur[683]

 

652-) Ebû Said el-Hudrî (r.a.) anlatır: "Rasûlüllah (s.a.v.) bir gün minbere oturdu, biz de etrafına oturduk: "Benim sizin hakkınızda korktuğum, benden sonra üzerinize dünya süsü ve çiçeğinin a-çılmasıdır."buyurdu. Orada bulunan bir adam: "Ey Allah'ın Rasûlü, ser­vet kötülük getirir mi?" dedi. Bunun üzerine Rasûlüllah (s.a.v.) sustu. O adama: "Sen ne yaptın?" Hz. Peygamber (s.a.v.) seninle konuşmadığı hal­de sen onunla konuşuyorsun." denildi. Bu sırada kendisine vahiy geldiğini gördük. Sonunda boşalan terleri sildi. O kimseyi över bir eda ile: "Hani soru soran nerede?" buyurdu, arkasından: "Şu biline ki, servet kö­tülük getirmez ama, derenin / baharın bitirdiği otlardan öylesi vardır ki hayvanı öldürür veya öldürecek hale getirir. Şu kadar var ki, otlan yiyen hayvan karnı şişene değin (önüne geleni} yer, gü­neşlenir, dışkısını çıkarıp işer (bunlardan habersiz) yayılır. Şüphesiz şu dünya malı tatlı, güzel ve göz alıcıdır. Bu arada Müslümanin fa­kir, yoksul, yetim ve yolda kalmışa verdiği mal ne güzeldir." bu-yurdu. Yahut şöyle de buyurdu: "Şu da biline ki, kim haksız yere mal alırsa, bu kimse yiyip de doymayan bir kimse gibidir. Kıyamet günü haksızyere aldığı malkendisialeyhine şahit olacaktır." [684]

 

653-) Ebû Said el-Hudrî (r.a.) anlatır: "Ensardan birtakım kimseler Rasûlüllah (s.a.v.)'den (zekât malından) istediler. O da kendilerine verdi, arkasından yine istediler, yine verdi. Sonunda yanındakiler bitip tü­kendi, bunun üzerine: "Yanımda bulunan maldan ne varsa hiçbi­rini sizden asla saklamam. Kim iffet isterse Allah onu iffetli yapar. Kim zenginlik isterse Allah onu zengin yapar. Kim sab­retmeye çalışırsa Allah da onu sabrettirir. Hiçbir kimseye sa­bırdan daha güzel ve bol bir bağış verilmemiştin "buyurdu. [685]

 

654-) Ebû Hureyre (r.a.): "Rasûlüllah (s.a.v.): "Allah'ım, Mu-hammed hanesini geçinecek rızıkla rızıklandır.flö\ye dua etmiş­ti." demiştir. [686]

 

655-) Enes b. Mâlik (r.a.): "Rasûlüllah (s.a.v.) ile birlikte yürüyordum, kendisinin üzerinde kenarları kalın dokunmuş Necran do­kuması bir ridâ vardı, bir bedevi ona yetişip, şiddetle ridâsını çekti, Öyle ki boynu ile iki omuz arasını gördüm. Baksam ki şiddetli asılmasından dolayı ridânın kenarı iz bırakmış. Arkasından bedevî, Rasûlüllah (s.a.v.)'e: "Yanındaki Allah'ın malından bana da verilmesini emret!" dedi. Bedeviye dönüp baktı ve güldü, arkasından kendisine birtakım bağış verilmesini emir buyurdu" demiştir. [687]

 

656-) el-Misver b. Mahrame (r.a.): "Rasûlüllah (s.a.v.) bir miktar elbise dağıttı, fakat bunlardan (babam) Mahrame'ye hiçbir şey vermedi, bunun üzerine Mahrame: "Ey oğulcuğum, haydi Rasûlüllah (s.a.v.)'e gidelim" dedi, kendisiyle birlikte gittim, bana: "İçeri gir de bana Pey-gamber'i çağır." dedi, ben de çağırdım, o da üzerinde bu elbiselerden bir elbise ile çıkıp geldi ve: "Bunu da sana sakladık." buyurdu, Mahrame elbiseye baktı, Peygamber: "Mahrame memnun oldu mu?" buyurdu." demiştir. [688]

 

657-) Sa'd b. Ebî Vakkas (r.a.) anlatır: "Rasûlüllah (s.a.v.) birta­kım kimselere bazı hediyeler dağıttı, ama içlerinden benim en çok benimi kazanmış bir kimseye vermedi, ben de oturuyordum, Rasûlüliah (s a.v.)'in yanına kalktım ve gizlice: "Ey Allah'ın Rasûlü falan kimseye niye vermedin? Vallahi ben onun da mümin olduğu görüşündeyim." dedim O da: "Müslüman del" buyurdu. Biraz sustum bu kişi hakkın­daki bildiğim kanaat ağırbastı, söylediğimi tekrarladım: "Ey Allah'ın Rasûlü falan kimseye niye vermedin? Vallahi ben onun da mümin ol­duğu görüşündeyim." dedim. O da: "Müslüman buyurdu. Sonra tekrar bu kişi hakkındaki bildiğim kanaat ağırbastı, yine söylediğimi tekrarladım Rasûlüllah (s.a.v.) verdiği cevabı tekrarladı sonra da: "Ey Sa'd! Ben, kendisinin dışındakileri ondan daha çok sevdiğim halde sırf, Allah onu cehenneme yüzüstü sürüklemesin diye bir kimseye hediye verebilirim."'buyurdu. [689]

 

658-) Yine Enes b. Mâlik (r.a.) anlatır: "Allah, Havazin mallarından ganimet olarak Rasûlüne gönderdiğinde Kureyş'ten birtakım kimselere yüz deve verdi. Bu sırada Ensar'dan bazı kimseler Rasûlüllah (s.a.v.) hakkında konuştular ve: "Allah, Rasûlüllah (s.a.v.)'i bağışlasın, kılıçla­rımızdan kanlan damlamakta iken Kureyş'e veriyor da bizi bırakıyor." dediler. Onların söylediği bu sözler, Rasûlüllah (s.a.v.)'e anlatıldı, o da Ensar'a haber salıp deri bir çadıra topladı. Kendilerinden başka hiç kimseyi çağırmadı. Toplandıklarında Rasûlüllah (s.a.v.) geldi ve: "Ba­na sizden gelen söylentinin aslı nedir?" buyurdu, ileri gelen sez­gin kimseleri: "Ey Allah'ın Rasûlü, aklı erenlerimiz bir şey dememiştir, ancak bazı yaşı küçüklerimiz ise: "Allah, Rasûlüllah (s.a.v. )'i bağışlasın, kılıçlarımızdan kanlan damlamakta iken Kureyş'e veriyor da bizi bırakı­yor." dediler" dedi. Bunun üzerine Rasûlüllah (s.a.v.): "Şüphesiz, Ben küfürle bağlantıları çok taze olan birtakım kimselere (bazı bağışlar) serebilirim. Bakın, insanların malları alıp götürüp sizin de yer-lenntze Allah'ın Rasûlü'nü alıp dönmenizden memnun Eğrimisiniz? Allah'a yemin olsun ki sizin götürdüğünüz onla­rına'onup götürdüğünden daha iyidir, "buyurdu, onlarda: "Ey Al­an m Rasûlü, tamam memnun olduk" dediler. Rasûlüllah kendilerine evamla: "Sizler, ileride başkalarının size tercih edilip çok ayrıldığı birtakım uygulamalarla karşılaşacaksınız. Ama siz, birtakım   uygulamalarla  karşılaşacaksınız.   Ama  siz, havzu kevserde Allah Teâlâ ve Rasûlü ile buluşana değin sabredin. "buyurdu. Enes (r.a.): "Ama biz sabredemedik." demiştir.

(Bilindiği gibi ganimetlerin beşte biri (Humus,) Allah ve Rasûlü'nündür. Rasûlüllah, bunu dilediği şekilde harcayabilir. Rasûlüüah (s.a.v.)'den sonra da devlet başkanı ganimetin beşte birini ayrı bir bütçede toplayıp, Allah ve Rasûlü'nün adına belirlenen yerlere harcar. Bu harcama diğer gazilerin hissesine dokunulmadan doğ­rudan humus üzerinden yapılır.

Huneyn Savaşı'nda 24 bin deve, 40 bin koyun, dört bin ukiyye gümüş para ganimet  olarak elde edilmişti. Ganimet taksiminde Beytü'l-MâPe ait beşte birlik hisseden (humus­tan) Müellefeİ Kulüb denilen, gönülleri İslâm'a ısındırması istenilen bazı kabile ileri gelen- lerine bol şekilde ikramda bulunulmuştu. Hadisimizde isimleri geçenler işte bunlardandır.  Durumun inceliğini ve hikmetini kavrayamayan bazı kimseler şu veya bu şekilde taksimatı  eleştirmişlerdi. Halbuki bu verilenler gazilerin hakkı olan ganimetlerden değil, Allah ve  Rasûlünün hakkı olan beste birlik hisseden verilmiştir.) [690]

 

659-) Yine Enes b. Mâlik (r.a.) anlatır: "Allah, Havazin mallarından  ganimet olarak Rasûlüne gönderdiğinde Kureyş'ten birtakım kimselere yüz deve verdi. Bu sırada Ensar'dan bazı kimseler Rasûlüllah (s.a.v.)  hakkında konuştular ve: "Allah, Rasûlüllah (s.a.v.)'i bağışlasın, kılıçla- rımizdan kanları damlamakta iken Kureyş'e veriyor da bizi bırakıyor." dediler. Onların söylediği bu sözler, Rasûlüllah (s.a.v.)'e anlatıldı, o da Ensar'a haber salıp deri bir çadıra topladı. Kendilerinden başka hiç  kimseyi çağırmadı. Toplandıklarında Rasûlüllah (s.a.v.) geldi ve: "Ba­na sizden gelen söylentinin aslı nedir?" buyurdu, ileri gelen sez­gin kimseleri: "Ey Allah'ın Rasûlü, aklı erenlerimiz bir şey dememiştir,  ancak bazı yaşı küçüklerimiz ise: "Allah, Rasûlüllah (s.a.v.)'i bağışlasın, kılıçlarımızdan kanlan damlamakta iken Kureyş'e veriyor da bizi bırakı­yor." dediler" dedi. Bunun üzerine Rasûlüllah (s.a.v.): "Şüphesiz, Ben küfürle bağlantıları çok taze olan birtakım kimselere (bazı ba­ğışlar) verebilirim. Bakın, insanların malları alıp götürüp sizin de yerlerinize Allah'ın Rasûlü'nü alıp dönmenizden memnun değişmişiniz? Allah'a yemin olsun ki sizin götürdüğünüz onla­rın dönüp götürdüğünden daha iyidir." buyurdu, onlar da: "Ey Al­lah'ın Rasûlü, tamam memnun olduk" dediler. Rasûlüllah kendilerine devamla: "Sizler, ileride başkalarının size tercih edilip çok kayrıldığı  birtakım  uygulamalarla  karşılaşacaksınız.   Ama siz,havzu kevserde Allah Teâlâ ve Rasûlü ile buluşana değin sab­redin.''buyurdu. Enes (r.a.): "Ama biz sabredemedik." demiştir. [691]

 

660-) Enes b. Mâlik (r.a.): "Hz. Peygamber (s.a.v.) Ensar'dan bir­takım kimseleri topladı ve: "Kureyş'in cahil iye dönemi ile bağlan­tıları çok yeni ve başlarına gelen sıkıntılar da tazedir. Bu yüz­den ben yaralarını sarmak, kalplerini ısındırmak istedim. İn­sanların dünyalıkla dönüp giderken sizin, Allah'ın elçisi ile ev­lerinize dönüp gitmenizden memnun olmaz mısınız?"'buyurdu. Onlar da: "Evet, memnun oluruz" dediler. Rasûlüllah (s.a.v.): "Eğer insanlar bir vadi yoluna girse, Ensar da patika dağ yoluna gir­se ben Ensar'tn dağ yoluna girerim "buyurdu" demiştir. [692]

 

661-) Abdullah Zeyd (r.a.)'dan. Rasûlüllah (s.a.v.), Huneyn'i fethetti­ğinde ganimetleri bölüştürdü. Bu arada kalplerini İslâm'a ısındırmayı he­deflediği kimselere (Müellefi Kulub'a) fazla bağış yaptı. Arkasından, Ensar'ın da o kimselerin aldığı şeylerden almayı istedikleri kendisine ulaştı bunun üzerine onlara konuşma yaptı. Allah'a hamdü sena etti sonra şöyle buyurdu: "Ey Ensar topluluğu, ben sizi ne yapacağınızı şaşırmış bir konumda buldum da benim sayemde Allah sizi doğru yola ilet­medi mi? Sizi muhtaç buldum da benim sayemde Allah sizi zen­gin yapmadı mı? Sizi param parça buldum da benim sayemde Al-lah sizi bileştirmedi mi?" -Ensar bu sırada: "Allah ve Rasûlü en çok bağış ve ikramda bulunandır" diyordu- Rasûlüllah (s.a.v.): "Soruma ce­vap vermeyecek misiniz?" buyurdu. Onlar: "Allah ve Rasûlü en çok bağış ve ikramda bulunandır11 dediler. Rasûlüllah (s.a.v.): "İsteseydiniz;

Şöyle şöyle olmuştu, diye şöyle şöyle" söyleyebilirdiniz"'buyurdu. -Hadisi rivayet eden ravi Amr, Rasûlüllah (s.a.v.)'in bu sırada bir takım Şeyleri saymış olduğunu ama ezberleyemediğini belirtmiştir.- Rasûlüllah (sav), şöyle devam etmiştir: "İnsanların evlerine koyun ve develer­le gitmeleri sizin de evlerinize Allah 'in Rasûlü ile gitmenize gönunuz razı değil mi? Ensar, benim canımın içidir. Diğer insanlar ise dışarıdaki dostlanmdır. Eğer hicret olmasaydı Ensardan birkimse olurdum. Eğer insanlar bir vadiye veya bir yola girse ben, Ensann vadisine ve yoluna girerim. Şüphesiz ki sizler ilende baş­kalarının size tercih edilip çok kaynldığı birtakım uygulamalarla karşılaşacaksınız. Ama siz, sonunda Kevser havzunun başında benimle buluşacaksınız"[693]

 

662-) Abdullah b. Mes'ûd (r.a.): "Huneyn Savaşı'ndan sonra ga­nimet taksiminde Hz. Peygamber (s.a.v.) birtakım kimseleri taksimatta fazla verip gözetti: Akra b. Hâbis'e yüz deve verdi, Uyeyne'ye de bu­nun kadar verdi, o gün Araplar'ın ileri gelenlerine de bu şekilde verildi, onlara taksimatta fazla verip gözetti. Bunun üzerine bir adam: "Allah'a yemin olsun ki bu taksimat, adaletle yapılmış ve Allah'ın rızasının iste­nildiği bir taksimat değildir," dedi. Bunun üzerine Rasûlültah (s.a.v.): "Allah ve Rasûlü, adaletli olmazsa kim adaletli olabilir ki? Al­lah Musa'ya merhamet etsin, kendisine bundan daha fazla e-ziyet verilip, incitilmiştidesabretmişti,"buyurdu." demiştir.

(Bilindiği gibi ganimetlerin beşte biri (Humus,) Allah ve Rasûiü'nündür. Rasûlüllah, bunu dilediği şekilde harcayabilir. Rasûlüllah (s.a.v.)'den sonra da devlet başkanı ganimetin beşte birini ayrı bir bütçede toplayıp, Allah ve Rasûlü'nün adına belirlenen yerlere harcar. Bu harcama diğer gazilerin hissesine dokunulmadan doğ­rudan humus üzerinden yapılır.

Huneyn Savaşı'nda 24 bin deve, 40 bin koyun, dört bin ukiyye gümüş para ganimet olarak elde edilmişti. Ganimet taksiminde Beytü'l-Mâl'e ait beşte birlik hisseden (humus­tan) Müellefei Kulüb denilen, gönülleri İslâm'a ısındınlması istenilen bazı kabile ileri gelen­lerine bol şekilde ikramda bulunulmuştu. Hadisimizde isimleri geçenler işte bunlardandır. Durumun inceliğini ve hikmetini kavrayamayan bazı kimseler şu veya bu şekilde taksimatı eleştirmişlerdi. Halbuki bu verilenler gazilerin hakkı olan ganimetlerden değil, Allah ve Rasûlünün hakkı olan beşte birlik hisseden verilmiştir.) [694]

 

663-) Câbir b. Abdullah (r.a.): "Rasûlüllah (s.a.v.) Ci'râne'de ga­nimeti bölüştürdüğü sırada bir adam: "Adaletli ol" dedi, bunun üzerine Rasûlüllah (s.a.v.): "Eğer adaletli olmaz isem sen çok kötü bir duruma düşersin "buy urdu." demiştir. [695]

 

664-) Ebû Said el-Hudrî (r.a.) anlatır: "Ali (r.a.) Yemen'den Rasûlüllah (s.a.v,)'e (humus olarak) deri torba içerisinde topraktan henüz arıtılmamış bir miktar altın cevheri gönderdi. O da bunu dört kişiye bölüştürdü: Uyeyne b. Bedir, Akra' b. Habis, Zeydu'1-Hayl ile dördüncüsü ya Alkame ya da Âmir b. Tufey! idi. Ashabdan bir adam: "Biz, buna on­lardan daha layıktık" dedi. Bu söz Hz. Peygamber (s.a.v.)'e ulaştı: "Sabah akşam bana vahiy gelirken gökte bulunanın bile bana güvendiği bir kimse iken (yaptığım uygulamada) siz bana güvenmiyor musunuz?"buyurdu. Bunun akabinde gözleri çökük, elmacık kemikle­ri çıkık, alnı yüksek, sakalı gür, saçı kesik, paçalarını sıvamış bir bedevi: "Ey Allah'ın Rasûlü Allah'tan kork!" dedi. O da: "Yazıkettin, yeryüzü halkı içerisinde Allah'tan korkmaya en layık olan ben değil mi­yim ki" buyurdu. Bunun arkasından adam dönüp gitti. Halid b. Velid: "Ey Allah'ın Rasûlü boynunu vurayım mı?" dedi: "Hayır! Belki namaz kılan olur"buyurdu. Halid: "Nice namaz ktlan vardır ki kalbinde olma­yanı diliyle söyler" dedi. Rasûfüllah (s.a.v.): "Şu biline ki bunun so­yundan bir topluluk çıkacaktır ki Allah 'm kitabını gürül gürül okuyacak ama boğazlarının altına geçmeyecektir, okun avdan çıktığı gibi dinden (oyie yaralayıp) çıkacaklar. Eğer o topluluğa eri­şirsem Semûd ka vminin toptan silindiği gibi onları toptan silip öldürürüm'"buyurdu. [696]

 

665-) Ebû Saîd el-Hudrî (r.a.): "Rasûlüllah (s.a.v.): "İçinizden öyle bir topluluk çıkar ki siz onların namazı yanında kendi namazlarınızı, oruçları yanında kendi oruçlarınızı, amelleri karşısında kendi amellerinizi küçük görürsünüz. Onlar Kur'ân okurlar, boğazlarını geçmez. Okun vurup deldiği yerden çıktığı gibi dinden (öyle yaralayıp) çıkarlar. Okun demir kısmına bakar bir Şey göremez, ağaç kısmına bakar bir şey göremez, ucuna ba­kar bir şey göremez, okun girdiği yere bakar acaba ok burdan girdimigirmedi midiye şüpheye düşer."'buyurdu." demiştir.

(Okun vurulan yerden gkması ile vurulan ölür ya da en azından yaralanır. Bu kim­seler dinden çıkarken İslâm toplumuna böyle bir zarar verirler. Okta bir şeyin bu-unmaması ise girip gktıklan İslâm dininden hiçbir şeyi yanlannda götürmediklerini, ken­dilerim dinden tamamen soyuöadıklannı, kendilerinde İslâm'dan hiçbir eser kalmadığını edebilir Hadisin bir diğer rivayetinde (Buhârî, Biâdsu'i-Enbiyâ: 6) bunların bir diğer Özelliği belirtilir. "Bunlar putçulan bırakırda EhHİslâm'ı öldürürler." buyuw\mu$ur. Evet alakası olmayanlar bu kimselerden güven içerisinde iken, yaptığı ibadeti usuman!ann nazannda büyük sanılan hatta kendilerini onun yanında küçük gördükleri

İslâmİa alakası olmayan bu sahtekârların elinden Müslümanlar güvende değildirler. Çok ilginç bir durum, Müslümanın imrendiği bir kimse Müslümanlar öldürüyor ama asıl yok etmesi gereken İslâm dışı hareketi ise rahat bırakıyor. Bu da münafıktık olgusunu iyi kav­ramamız gerektiğini göstermektedir.) [697]

 

666-) Hz. Ali (r.a.): "Size Rasûlüllah (s.a.v.)'den bir şey anlattı­ğımda onun adına yalan söylemektense gökten yüzüstü düşmek şüp­hesiz bana daha sevimlidir. Ancak sizinle benim aramda bir şey konuş­tuğumda... Şunu bilin ki harp hiledir." dedi ve şöyle devam etti: "Rasûlüllah (s.a.v.)'i şöyle buyururken işittim: "Âhirzamanda yaşlan küçük, düşünceleri değersiz ve aşağı, birtakım topluluk gelir. Yaratıkların en hayırlısının sözünü söyler ama okun vurup detdiğî yerden çıktığı gibi İslâm 'dan yaralayıp) çıkarlar. Onlar­la nerede karşılaşırsanız, öldürünüz. Çünkü onların öldürül­mesi kıyamet günü onları öldüren için sevap olur." [698]

 

667-) Büseyr b. Amr'dan. Şöyle demiştir: "Seni b. Huneyf (r.a.)'a: "Hz. Peygamber (s.a.v.)'i, harici fırkası hakkında söz ederken işittin mi?" diye sordum: "Kendisini eliyle doğuyu işaret ederek: "Bir toplu­luk ki, dilleriyle Kur'ân okur ama boğazlarından aşağı geçmez. Okun vurup çıktığı gibi dinden öyle çıkarlar, "di­ye buyururken işittim," dedi." [699]

 

668-) Ebû Hureyre (r.a.)'dan. Şöyle demiştir: "Ali'nin oğlu Hasan, zekat hurmalarından bir hurma alıp ağzına koydu. Hemen Rasûlüllah (s.a.v.): "Bırak, bırak at onu. Bilmelisin ki biz sadaka yemeyiz"buyurdu." [700]

 

669-) Ebû Hureyre (r.a.)'dan. Hz. Peygamber (s.a.v.): "Şüphe­siz ben evime dönerim, bu sırada yatağımda yere düşmüş bir hurma tanesi bulurum, yemek için ağzıma götürürüm, sonra da bu, zekât veya sadaka hurması olur endişesiyle hurmayı atarım." buyurmuştur. [701]

 

670-) Enes b. Malik (r.a.)'dan. Hz. Peygamber (s.a.v.), bir hurma buldu ve: "Eğer sadakadan olmasaydı bunu yerdim"'buyurdu.

Diğer bir rivayet ise "Yoldu bir hurmaya rastladı ve: "Eğer sada­kadan olmasaydı bunu yerdim" buyurdu" şeklindedir. [702]

 

671-) Enes (r.a.)'dan. Hz. Peygamber (s.a.v.)'e Berîre'ye sadaka olarak verilmiş bir parça et getirildi, o da: "Bu, Berîre'ye sadakadır, bize de (ondan) hediyedir, "buyurdu. [703]

 

672-) Ümmü Atıyye (Nüseybe el Ensâriyye) (r.a.) anlatır: "Nüseybe'ye zekât malından bir koyun gönderilmiş o da bunun etinden Aişe (r.a.)'a göndermişti.  Derken Hz.  Peygamber (s.a.v.) Aişe (r.a.)'a geldi ve:

"Yanınızda yiyecek bir şey var mı?"'buyurdu, o da: "Yok, ama şu koyundan Nüseybe'nin gönderdiği parça var." dedi. Bunun üzerine:

"Getir, o artık yerine ulaşmıştır, "buyurdu. [704]

 

673-) Ebû Hureyre (r.a.): "Rasûlüllah (s.a.v.)'e bir yemek getirildiğin­de: "Hediyeden mi?Sadakadan mı?"6\ye sorar, eğer "sadakadandır." denilirse ashabına: "Sizyiyiniz."buyurur, kendisi yemezdi. Eğer "Hedi­yedendir." denilirse elini uzatır onlarla beraber yerdi." demiştir. [705]


674-) Abdullah b. Ebi Evfâ (r.a.): "Hz. Peygamber (s.a.v.)'e bir topluluk zekâtlarıyla geldiklerinde: "Allah'ım falanın hanesine mağ­firet et" diye dua ederdi. Babam da zekâtıyla geldi: "Allah'ım Ebû Evfâ'nın hanesine mağfiret et"'diye dua etti." demiştir

(Kur'ân-ı Kerim'de bildirilen «Mallarının bir kısmını, kendilerini temizle­yip arıtacak sadaka olarak al, onlara dua etsenin duan onların gönülleri-n' Yatıştırır. Allah çok iyi işitir ve çok iyi bilir.» (Tevbe: 103) ayetine dayanarak Efendimiz (a.s.) zekât verenlere dua etmiştir.) [706]


[623] Muhammed Fuâd Abdülbâki, (Tahhik, Abdullah Feyzi Kocaer), Müttefekul Aleyh Hadisler, Hüner Yayınları: 194.

[624] Muhammed Fuâd Abdülbâki, (Tahhik, Abdullah Feyzi Kocaer), Müttefekul Aleyh Hadisler, Hüner Yayınları: 194.

[625] Muhammed Fuâd Abdülbâki, (Tahhik, Abdullah Feyzi Kocaer), Müttefekul Aleyh Hadisler, Hüner Yayınları: 194-195.

[626] Muhammed Fuâd Abdülbâki, (Tahhik, Abdullah Feyzi Kocaer), Müttefekul Aleyh Hadisler, Hüner Yayınları: 195.

[627] Muhammed Fuâd Abdülbâki, (Tahhik, Abdullah Feyzi Kocaer), Müttefekul Aleyh Hadisler, Hüner Yayınları: 195.

[628] Muhammed Fuâd Abdülbâki, (Tahhik, Abdullah Feyzi Kocaer), Müttefekul Aleyh Hadisler, Hüner Yayınları: 195.

[629] Muhammed Fuâd Abdülbâki, (Tahhik, Abdullah Feyzi Kocaer), Müttefekul Aleyh Hadisler, Hüner Yayınları: 195.

[630] Muhammed Fuâd Abdülbâki, (Tahhik, Abdullah Feyzi Kocaer), Müttefekul Aleyh Hadisler, Hüner Yayınları: 195.

[631] Muhammed Fuâd Abdülbâki, (Tahhik, Abdullah Feyzi Kocaer), Müttefekul Aleyh Hadisler, Hüner Yayınları: 195-197.

[632] Muhammed Fuâd Abdülbâki, (Tahhik, Abdullah Feyzi Kocaer), Müttefekul Aleyh Hadisler, Hüner Yayınları: 197.

[633] Muhammed Fuâd Abdülbâki, (Tahhik, Abdullah Feyzi Kocaer), Müttefekul Aleyh Hadisler, Hüner Yayınları: 197-198.

[634] Muhammed Fuâd Abdülbâki, (Tahhik, Abdullah Feyzi Kocaer), Müttefekul Aleyh Hadisler, Hüner Yayınları: 198.

[635] Muhammed Fuâd Abdülbâki, (Tahhik, Abdullah Feyzi Kocaer), Müttefekul Aleyh Hadisler, Hüner Yayınları: 199.

[636] Muhammed Fuâd Abdülbâki, (Tahhik, Abdullah Feyzi Kocaer), Müttefekul Aleyh Hadisler, Hüner Yayınları: 199.

[637] Muhammed Fuâd Abdülbâki, (Tahhik, Abdullah Feyzi Kocaer), Müttefekul Aleyh Hadisler, Hüner Yayınları: 199.

[638] Muhammed Fuâd Abdülbâki, (Tahhik, Abdullah Feyzi Kocaer), Müttefekul Aleyh Hadisler, Hüner Yayınları: 199-200.

[639] Muhammed Fuâd Abdülbâki, (Tahhik, Abdullah Feyzi Kocaer), Müttefekul Aleyh Hadisler, Hüner Yayınları: 200.

[640] Muhammed Fuâd Abdülbâki, (Tahhik, Abdullah Feyzi Kocaer), Müttefekul Aleyh Hadisler, Hüner Yayınları: 200-201.

[641] Muhammed Fuâd Abdülbâki, (Tahhik, Abdullah Feyzi Kocaer), Müttefekul Aleyh Hadisler, Hüner Yayınları: 201.

[642] Muhammed Fuâd Abdülbâki, (Tahhik, Abdullah Feyzi Kocaer), Müttefekul Aleyh Hadisler, Hüner Yayınları: 201.

[643] Muhammed Fuâd Abdülbâki, (Tahhik, Abdullah Feyzi Kocaer), Müttefekul Aleyh Hadisler, Hüner Yayınları: 201.

[644] Muhammed Fuâd Abdülbâki, (Tahhik, Abdullah Feyzi Kocaer), Müttefekul Aleyh Hadisler, Hüner Yayınları: 201.

[645] Muhammed Fuâd Abdülbâki, (Tahhik, Abdullah Feyzi Kocaer), Müttefekul Aleyh Hadisler, Hüner Yayınları: 201-202.

[646] Muhammed Fuâd Abdülbâki, (Tahhik, Abdullah Feyzi Kocaer), Müttefekul Aleyh Hadisler, Hüner Yayınları: 202.

[647] Muhammed Fuâd Abdülbâki, (Tahhik, Abdullah Feyzi Kocaer), Müttefekul Aleyh Hadisler, Hüner Yayınları: 202.

[648] Muhammed Fuâd Abdülbâki, (Tahhik, Abdullah Feyzi Kocaer), Müttefekul Aleyh Hadisler, Hüner Yayınları: 202.

[649] Muhammed Fuâd Abdülbâki, (Tahhik, Abdullah Feyzi Kocaer), Müttefekul Aleyh Hadisler, Hüner Yayınları: 203.

[650] Muhammed Fuâd Abdülbâki, (Tahhik, Abdullah Feyzi Kocaer), Müttefekul Aleyh Hadisler, Hüner Yayınları: 203.

[651] Muhammed Fuâd Abdülbâki, (Tahhik, Abdullah Feyzi Kocaer), Müttefekul Aleyh Hadisler, Hüner Yayınları: 203.

[652] Muhammed Fuâd Abdülbâki, (Tahhik, Abdullah Feyzi Kocaer), Müttefekul Aleyh Hadisler, Hüner Yayınları: 203.

[653] Muhammed Fuâd Abdülbâki, (Tahhik, Abdullah Feyzi Kocaer), Müttefekul Aleyh Hadisler, Hüner Yayınları: 203.

[654] Muhammed Fuâd Abdülbâki, (Tahhik, Abdullah Feyzi Kocaer), Müttefekul Aleyh Hadisler, Hüner Yayınları: 204.

[655] Muhammed Fuâd Abdülbâki, (Tahhik, Abdullah Feyzi Kocaer), Müttefekul Aleyh Hadisler, Hüner Yayınları: 204.

[656] Muhammed Fuâd Abdülbâki, (Tahhik, Abdullah Feyzi Kocaer), Müttefekul Aleyh Hadisler, Hüner Yayınları: 204.

[657] Muhammed Fuâd Abdülbâki, (Tahhik, Abdullah Feyzi Kocaer), Müttefekul Aleyh Hadisler, Hüner Yayınları: 204.

[658] Muhammed Fuâd Abdülbâki, (Tahhik, Abdullah Feyzi Kocaer), Müttefekul Aleyh Hadisler, Hüner Yayınları: 205.

[659] Muhammed Fuâd Abdülbâki, (Tahhik, Abdullah Feyzi Kocaer), Müttefekul Aleyh Hadisler, Hüner Yayınları: 205.

[660] Muhammed Fuâd Abdülbâki, (Tahhik, Abdullah Feyzi Kocaer), Müttefekul Aleyh Hadisler, Hüner Yayınları: 205.

[661] Muhammed Fuâd Abdülbâki, (Tahhik, Abdullah Feyzi Kocaer), Müttefekul Aleyh Hadisler, Hüner Yayınları: 206.

[662] Muhammed Fuâd Abdülbâki, (Tahhik, Abdullah Feyzi Kocaer), Müttefekul Aleyh Hadisler, Hüner Yayınları: 206.

[663] Muhammed Fuâd Abdülbâki, (Tahhik, Abdullah Feyzi Kocaer), Müttefekul Aleyh Hadisler, Hüner Yayınları: 206.

[664] Muhammed Fuâd Abdülbâki, (Tahhik, Abdullah Feyzi Kocaer), Müttefekul Aleyh Hadisler, Hüner Yayınları: 206.

[665] Muhammed Fuâd Abdülbâki, (Tahhik, Abdullah Feyzi Kocaer), Müttefekul Aleyh Hadisler, Hüner Yayınları: 206.

[666] Muhammed Fuâd Abdülbâki, (Tahhik, Abdullah Feyzi Kocaer), Müttefekul Aleyh Hadisler, Hüner Yayınları: 207.

[667] Muhammed Fuâd Abdülbâki, (Tahhik, Abdullah Feyzi Kocaer), Müttefekul Aleyh Hadisler, Hüner Yayınları: 207.

[668] Muhammed Fuâd Abdülbâki, (Tahhik, Abdullah Feyzi Kocaer), Müttefekul Aleyh Hadisler, Hüner Yayınları: 207.

[669] Muhammed Fuâd Abdülbâki, (Tahhik, Abdullah Feyzi Kocaer), Müttefekul Aleyh Hadisler, Hüner Yayınları: 207.

[670] Muhammed Fuâd Abdülbâki, (Tahhik, Abdullah Feyzi Kocaer), Müttefekul Aleyh Hadisler, Hüner Yayınları: 207-208.

[671] Muhammed Fuâd Abdülbâki, (Tahhik, Abdullah Feyzi Kocaer), Müttefekul Aleyh Hadisler, Hüner Yayınları: 208.

[672] Muhammed Fuâd Abdülbâki, (Tahhik, Abdullah Feyzi Kocaer), Müttefekul Aleyh Hadisler, Hüner Yayınları: 208.

[673] Muhammed Fuâd Abdülbâki, (Tahhik, Abdullah Feyzi Kocaer), Müttefekul Aleyh Hadisler, Hüner Yayınları: 208-209.

[674] Muhammed Fuâd Abdülbâki, (Tahhik, Abdullah Feyzi Kocaer), Müttefekul Aleyh Hadisler, Hüner Yayınları: 209.

[675] Muhammed Fuâd Abdülbâki, (Tahhik, Abdullah Feyzi Kocaer), Müttefekul Aleyh Hadisler, Hüner Yayınları: 209.

[676] Muhammed Fuâd Abdülbâki, (Tahhik, Abdullah Feyzi Kocaer), Müttefekul Aleyh Hadisler, Hüner Yayınları: 209.

[677] Muhammed Fuâd Abdülbâki, (Tahhik, Abdu