๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => Müttefekun Aleyh Hadisler => Konuyu başlatan: Vatan Var Olsun ! üzerinde 07 Ekim 2011, 20:16:02



Konu Başlığı: Sahabenin Üstünlükleri Bölümü
Gönderen: Vatan Var Olsun ! üzerinde 07 Ekim 2011, 20:16:02
44-) Sahabenin Üstünlükleri Bölümü
(Kitâbu Fezâili's-Sahâbe)


1599-) Ebû Bekir (r.a.) anlatır: "Hz. Peygamber (s.a.v.) ile mağa­rada iken başımı kaldırmıştım, bir de baktım müşriklerin ayaklarını gör­düm, hemen: "Ey Allah'ın Peygamberi, bunlardan birisi başını aşağı in­dirse bizi görür" dedim. O da: "Sus! Ey Ebû Bekir (biz) üçüncüleri Allah olan iki kişiyiz, "buyurdu." [1631]

 

1600-) Ebû Saîd el-Hudrî (r.a.)'dan. Rasûiüüah (s.a.v.), minbere oturdu ve: "Bir kul ki, kendisine ya dünya nimetlerini vermesi veya Kendi katındaki/eri vermesi hususunda Allah onu serbest bıraktı. O da Allah'ın yanındakileriseçti."'buyurdu. Bunun üzeri­ne Ebû Bekir ağladı da ağladı, sonra: "Babalarımız ve annelerimiz sana feda olsun" dedi. Meğer, bu serbest bırakılan Rasülüllah (s.a.v.) imiş, Ebû Bekir de bunu içimizden en iyi bilenmiş. Rasülüllah (s.a.v.), şöyle buyurdu: "İnsanlardan arkadaşlığı ve malı konusunda bana karşı son derece cömert olan Ebû Bekir'dir. Eğer birisini iç­ten dost edinseydim Ebû Bekir'i edinirdim. Ancak İslâm kardeşliği ve sevgisi (özei değil geneldir.) Mescidde Ebû Bekir'in kapısı dışında hiçbir kapı bırakılmasın."

(Hadîste zikri geçen Mescid-i Nebî'ye açılan kapı ve geçitler gerçek anlamda şahıslara ait kapı mıdır yoksa mecazi bir anlam İfadesi mi vardır? Bu husus kesin ola­rak bilinmemektedir. Ancak bazı hadislerde geçen ifadelere göre mescidde şahıslara ait kapılar olduğu da anlaşılmaktadır. Tirmizî'nin garib hadis olarak rivayet ettiği îbni Abbâs hadisinde olduğu gibi (Tirmizî Menâkıb: 93) Mesciddeki tüm kapılann kapatılıp sadece Ebû Bekir (r.a.)'ın kapısının bırakılması bazı işaretler ifade eder. Bundan Rasülüllah (s.a.v.)'in her ne kadar sevgide ayırım yapmasa bile yine de Ebû Bekir (r.a.)'ın sevgisinin üstün geldiğine işaret çıkarılmıştır.) [1632]

 

1601-) Amr b. el-Âs (r.a.)'dan. Hz. Peygamber (s.a.v.) kendisini (Hicri 7. yıida yapılan) Zâtu Selâsîle Gazvesi'nde ordunun başında gönder­mişti. Amr b. el-Âs (r.a.) şöyle devam eder: "Gazveden sonra kendisi­nin yanına geld n ve: "Sence insanların hangisi daha sevimlidir?" dedim: "Aişe" buyurdu: "Erkeklerden?" dedim: "Babası" buyurdu: "Sonra kim?" dedim: "Ömer b. Hattab" buyurdu ve (içlerinde ubeyde b. cerrah (r.a.)'m da bulunduğu) bir kısım kimseieri saydı" demiştir, [1633]

 

1602-) Cübeyr b. Mutim (r.a.) anlaür: "Bir kadın Hz. Peygamber (s.a.v.)'e gelmişti. H2. Peygamber kadına tekrar gelmesini söylemiş, kaçtır^ vefabnı kasdederek: "Gelip de seni bulamazsam ne dersin?" demiş, o da: "Beni bulamazsan, Ebû Bekir'e gelirsin"buyurmuştur. [1634]

 

1603-) Ebû Hureyre (r.a.)'dan. Hz, Peygamber (s.a.v.): "Bir kimse öküze binmişti ki bu sırada öküz adama dönüp: "Ben bu iş için yaratılmadım, tarla sürmek için yaratıldım." dedi, ben bu şekilde konuşmanın olduğuna iman ettim, Ebû Bekir ve Ömer de iman etmiştir. Yine bir keresinde kurt bir koyun kapmıştı. Çoban da hemen peşine düştü, neticede kurt çobana: "Benden başka ço­banın olmadığı günde, canavarlar gününde bakalım onu kim koruyacak." dedi, ben bu şek/İde konuşmanın olduğuna iman ettim, Ebû Bekir ve Ömer de iman etmiştir, "buyurdu.

(Hadisi Ebû Hureyre (r.a.)'dan rivayet eden ravi) Ebû Seleme: "Bu Sırada topluğun içerisinde Ebû Bekir ve Ömer hazır değilmiş." demiştir. [1635]

 

1604-) İbni Abbâs (r.a,): "Ömer b. Hattab (r.a.) teneşir üzerine konmuş halde iken, kendisi için Allah'a dua eden bir topluluk içerisinde :   ben de bulunuyordum. Bu sırada arkamdan bir kimse omzuma dir­seğini koydu: "Allah sana merhamet eylesin. Şüphesiz ben, Allah'ın se­ni iki arkadaşınla beraber kılmasını ümit ederdim. Zira ben Rasûlüllah (s.a.v.)'in: "Ebû Bekir ve Ömer'le birlikte idim.", "Ebû Bekir ve Ömer'le birlikte şöyle yaptım." "Ebû Bekir ve Ömer'le birlikte şeklinde söylerken çok defa işitmiştim. Bu nedenle ben, Allah'in seni ikisiyle beraber eylemesini ümit ederdim." diyordu. Geriye dön­düm, bir de baksam ki bu kimse Ali b. Ebi Talib imiş" demiştir. [1636]

 

1605-) Ebû Said el-Hudri (r.a.): "Rasûlüllah (s.a.v.): "Birkeresinde ben uyuyordum İd insanları gönlüm. Benim karşıma çıkarılıyor­lardı, üzerlerinde gömlekler vardı. Bu gömlekler kimisinin göğüs­lerine kadar geliyor kimisinin daha altnda idi. Ömer b. el-Hattab da gösterildi, onun da üzerinde (yerlere kadar) sürüdüğü bir gömlek buyurdu. Oradakiler: "Ey Allah'ın Rasûiü bunu neye yordun" dedi­ler. 0 da: "buyurdu" demiştir.

("Dine yordum"ifadesini, dine bağlılıkları ve samimiyetleri olarak anlamak mümkündür.) [1637]

 

1606-) Abdullah b. Ömer (r.a.): "Rasûlüllah (s.a.v.)'i: "Ben uy­kuda iken bana bir bardak süt getirildi, iliklerime kadar kana kana içtim, sonra geri kalanını Ömer b. e I-Hattab'a verdim"

buyurduğunu işittim. Oradakiler: "Ey Allah'ın Rasûiü rüyayı neye yor­dun?" dediler." demiştir. [1638]

 

1607-) Ebû Hureyre (r.a.), Rasûlüllah (s.a.v.)'i, şöyle buyururken işittim, demiştir: "Ben, Uyurken kendimi bir kuyunun başında gördüm. Kuyunun üzerinde bir kova vardı, Allah'ın dilediği ka­dar kuyudan su çektim, Sonra ona Kuhâfe'nin oğlu (Ebû Bekir) aldı ve bir, iki kova su çekti. Onun su çekişinde -Allah, onu bağış­lasın- zayıflık vardı. Sonra kova daha büyük bir kovaya dönüş­tü. Arkasından onu Hattab'in oğlu (ömer) aldı. İnsanlardan, Ömer b. Hattab'ın su çektiği gibi güzel bir şekilde su çeken maharetli birisini görmedim. Sonunda halk orayı develerin sulanıp barındığı yer edindi." [1639]

 

1608-) Abdullah b. Ömer (r.a.) Rasûlüllah (s.a.v.)'in: "İnsanları bir yerde toplanmış olarak gördüm. Ebû Bekir ayağa kalktı bir veya iki kova su çekti ama onun bu su çekmesinde yorgunluk vardı. Allah Ebû Bekir'i bağışlasın. Sonra bunu Ömer aldı, elin­deki kova büyük kovaya çevrildi. İnsanlar içerisinde onun gibi güzel iş yapan zeki birisini görmedim. Sonunda halk orayı de­velerin sulanıp barındığı yeredindi."'buyurduğunu söylemiştir. [1640]

 

1609-) Cabir (r.a.)'dan. Hz. Peygamber (s.a.v.): "Cennete gir­dim, bir de baktım içeride bir konak veya köşk gördüm: "Bu kumindir?" dedim: "Ömer b. Hattab'm" dediler. İçine girmek istedim ama bu sırada senin ailene karşı kıskançlığını hatırla "buyurdu. Bunun üzerine Ömer ağladı ve: "Ey Allah'ın Rasûlü, hiç sana karşı kıskançlık yapılır mı ki?" dedi. [1641]

 

1610-) Ebû Hureyre (r.a.) anlatır: "Rasûlüllah (s.a.v.)'in yanında otururken şöyle dedi: "Ben, uyurken kendimi cennette gördüm, bir de baksam ki bir köşkün kenarında abdest alan bir kadın: "Bu köşk kimindir?" dedim. Oradakiler: "Ömerb. Hattab'ındır" dediler, bu sırada Ömer'in ailesine karşı kıskançlığı aklıma geldi, bu yüzden geri çekildim." bunun üzerine Ömer ağladı ve: "Ey Allah'ın Rasûlü, sana karşı kıskançtık yapar mıyım ki?" dedi. [1642]

 

1611-) Sa'd b. Ebi Vakkâs (r.a.)'dan. Şöyle demiştir: "Ömer b. Hattab, Rasûlüllah (s.a.v.)'in yanına girmek için izin İstedi. Bu sırada Rasûlüllah (s.a.v.)'in yanında Kureyşli kadınlar vardı ve kendisiyle ko­nuşuyorlardı, konuşurken de seslerini alabildiğince yükseltiyorlar çok şeyler istiyorlardı. Ömer izin istediğinde hemen kalkıp perde gerisine koştular. Rasûlüllah (s.a.v.), Ömer'e izin verdi, Ömer girerken Rasûlüllah (s.a.v.), gülüyordu. Ömer: "Ey Allah'ın Rasûlü, Allah ömrünü güldürsün (acaba neye gülersin?)" dedi. Rasûlüliah (s.a.v.) de: "Şu yanım­daki kadınlara hayret ettim. Senin sesini duyunca hemen per­de gerisine koştular" buyurdu. Ömer: "Ey Allah'ın Rasûlü, onların sakınmalarına sen daha layıksın" dedi ve şöyle devam etti: "Ey kendile­rinin düşmanı kadınlar! Rasûlüllah (s.a.v.)'den sakınmıyorsunuz da benden mi sakınıyorsunuz?" Onlar da: "Evet, sen Rasûlüllah (s.a.v.)'den daha sert ve keskinsin" dediler. Rasûlüllah (s.a.v.): "Ca~ mm elinde olan Allah'a yemin olsun ki, Şeytan, bir caddede senin/e karşılaşsa mutlaka senin girdiğin caddeden başka bir caddeye geçer" buyurdu." [1643]

 

1612-) İbni Ömer (r.a.)'dan. Şöyle demiştir: "(Münafıkların reisi) Abdul­lah b. Übey öldüğünde, oğlu Abdullah b. Abdullah, Rasûlüllah (s.a.v.)'e geldi ve babasına kefen yapmak için gömleğini istedi, o da verdi. Arka­sında cenaze namazını kıldırmasını istedi. Rasûiüilah (s.a.v.), cenaze namazını kıldırmak için ayağa kalktı. Hemen Ömer ayağa kalkarak Rasûlüllah (s.a.v.)'in elbisesini tutu ve: "Ey Allah'ın Rasûlü, Allah onun cenaze namazını kıldırmanı sana yasaklamışken onun cenaze namazını mı kıldıracaksın?" dedi. Rasûlüllah (s.a.v.) de: "Allah, «Onlara ba­ğışlama dile, dileme (değişen bir şey olmaz.) Onlara yetmiş kere bağış­lama dilesen bile Allah onları asla bağışla mayaca ktır.» (Tevbe: 80) buyurarak beni serbest bırakmıştır. Dolayısıyla ben yetmiş­ten de daha fazla yapabilirim'''buyurdu. Ömer: "Bak, o münafıktır" dedi. Rasûlüllah (s.a.v.), onun cenaze namazını kıldırdı. Bunun üzerine «Onlardan ölen bîr kimse için asla cenaze namazı kıldırma! Kabirlerinin başında durma!.,.» crevbe: 84) ayeti indi." [1644]

 

1613-) Ebû Musa (r.a.)'dan. Şöyle demiştir: "Medine bahçelerin­den bir bahçede Hz. Peygamber (s.a.v.) ile birlikte bulunuyordum. Biri­si geldi ve kapının açılmasını istedi. Hz. Peygamber (s.a.v.): "Ona ka­pıyı aç ve cennetle müjdele" buyurdu. Kapıyı açtım baksam Ebû Bekir, Hz. Peygamber (s.a.v.)'in sözleriyle kendisini cennetle müjdele­dim, o da Allah'a hamdetti. Sonra bir kimse daha geldi ve kapının açıl­masını istedi. Hz. Peygamber (s.a.v.): "Ona kapıyı aç ve cennetle müjdele" buyurdu. Kapıyı açtım baksam Ömer, Hz. Peygamber (s.a.v.)'in söylediğini kendisine bildirdim, o da Allah'a hamdetti. Sonra bir kimse daha geldi ve kapının açılmasını istedi. Hz. Peygamber (s.a.v.): "Ona kapıyı aç ve kendisine ulaşacak musibet üzere cennetle müjdele" buyurdu. Kapıyı açtım baksam Osman, Hz. Pey­gamber (s.a.v.)'in söylediğini kendisine bildirdim, o da Allah'a hamdetti sonra: "Allahü el-Müsteân=Kendisinden yardım istenilen Allah'tır" dedi"[1645]

 

1614-) Ebû Mûsâ el-Eş'arî (r.a.)'dan. Kendisi evinde abdest alıp rı çıkmış ve: "Bugün Rasûlüllah (s.a.v.) ile birlikte olup yanındanhiç ayrılmayacağım" demiş, Hz. Peygamber (s.a.v.)'i sormuş, onlar da: "Şu tarafa gitti" demişler. Şöyle devam eder: "Ben de onu bulmak içinpeşinden Çiktim, nihayet (Kubâ yakınlarındaki) ErîS KuyuSU'nun (bulunduğu bos­tana) girdi. Ben de kapının dibine oturdum, bostanın kapısı hurma ağa­cından yapılmıştı. Rasulüllah defi hacet yaptı ve abdest aldı, kendisine vardım, baktım ki kuyunun ağzındaki örülü çemberi ortalamış ve dizle-rini sıvayıp kuyuya sarkitmıştı. Kendisine selâm verdim arkasından da yanından ayrılıp kapının dibine oturdum. Kendi kendime: "Bugün Rasulüllah (s.a.v.)'in kapıcısı olacağım" dedim. Derken Ebû Bekir gelip kapıyı itti: "Kim o?" dedim: "Ebû Bekir" dedi: "Biraz bekle" dedim ve gidip: Ey Allah'ın Rasûlü, bu gelen Ebû Bekir'dir, izin istiyor?" dedim: "Kendisine izin ver ve onu cennetle müjdele" buyurdu ben de hemen gelip Ebû Bekir'e: "Gir, Rasulüllah (s.a.v.) seni cennetle müjde­lemektedir" dedim, Ebû Bekir de girip kuyunun ağzındaki çemberde Rasulüllah (s.a.v.)'in sağına oturdu ve tıpkı Hz, Peygamber (s.a.v.)'in yaptığı gibi dizlerini sıvayıp ayaklarını kuyuya sarkıttı. Ben kendi ken­dime: "Eğer Allah falan kuluna iyilik dilerse onu buraya getirir" dedim. -Falan kulundan kastı kardeşidir- Derken bir de baktım ki kapıyı salla­yan bir kişi var: "Kim o?" dedim: "Ömer b. Hattab" dedi: "Biraz bekle"dedim, Rasulüllah (s.a.v.)'e varıp kendisine selâm verdim: "Bu gelen , de Ömer b. Hattab'dır, izin istiyor?" dedim: "Kendisine izin ver ve onu cennet/e müjdele" buyurdu. Ben de hemen gelip: "Gir, Rasulüllah (s.a.v.) seni cennetle müjdeliyor" dedim. O da girip kuyu­nun ağzındaki çemberde Rasulüllah (s.a.v.)'in soluna oturup ayaklarını kuyuya sarkıttı. Sonra ben dönüp yerime oturdum ve kendi kendime: ., "Eğer Allah falan kuluna iyilik dilerse onu buraya getirir" dedim. Bu sı­rada, kapıyı sallayan bir kimse daha geldi ben: "Kim o?" dedim: "Osman b. Affân" dedi: "Biraz bekle" dedim ve Rasulüllah (s.a.v.)'e vanp kendisine haber verdim: "İzin ver ve kendisine bulaşacak musi­betler üzere onu cennetle müjdele11'buyurdu. Ben de hemen gelip kendisine: "Gir, Rasulüllah (s.a.v.) sana bulaşacak musibetler üzere seni cennetle müjdeliyor" dedim. O da girdi ama kuyunun ağzındaki çemberi dolu bulduğundan karşısında diğer bir tarafa oturdu." [1646]

 

1615-) Sa'd b. Ebî Vakkas (r.a.)'dan. Rasulüllah (s.a.v.) Tebûk Se-feri'ne çıktı ve yerine vekif ofarak Ali'yi bıraktı, o da: "Çocuk ve kadınla­rın içerisinde geriye beni mi bırakıyorsun?" dedi. Rasulüllah (s.a.v.): "Senin benim yanımda, Musa'nın yerine Harun'un mevklsı gibi olmandan razı değil misin? Ancak bir fark var, o da benden sonra bir peygamberin olamayacağı, "buyurdu. [1647]

 

1616-) Sehi b. Sa'd es-Sâidî (r.a.), Hz. Peygamber (s.a.v.)'i Hayber Savaşının olduğu gün: "Sancağı Allah'ın onun eliyle fetih nasip eyleyeceği bir kimseye vereceğim" diye buyururken duy­muş. Orduda bulunan herkes, sancağın kendisine verilmesini ümit et­meye başladılar. Arkasından sabahleyin her biri bayrağın kendisine ve­rilmesini ümit ederek geldiler. Rasulüllah (s.a.v.): "Ali nerede?" bu­yurdu, kendisine: "Gözlerinden rahatsızdır" denildi, emir buyurdu ve Ali çağrıldı, gözlerine tükürdü, bunun üzerine adeta hiç rahatsız değilmiş gibi hemen iyi oldu. Ali: "Onlarla bizim gibi Müslüman olana kadar sa­vaşacak mıyız?" dedi. Rasulüllah (s.a.v.): "Onların meydanlarına inene kadar acele etme, indikten sonra kendilerini İslâm'a da­vet et, kendilerine gereken şeyleri onlara bildin Allah'a yemin olsun ki, senin sebebinle bir kimsenin hidayete erdirilmesi se­nin için kızıl develerden daha hayırlıdır, "buyurdu. [1648]

 

1617-) Seleme b. Ekva1 (r.a.)'dan. Şöyle demiştir: "Ali'nin gözünde rahatsızlık vardı ve Hayber seferinde Hz. Peygamber (s.a.v.)'den geride kalmıştı- "Ben, Rasulüllah (s.a.v.)'den geride kaldım" dedi, hemen yola gk-t ve Hz. Peygamber (s.a.v.)'e yetişti. Sabahında Allah'ın fetih nasip eyledi­ği gecenin akşamı olduğunda Rasulüllah (s.a.v.): "Yarın sancağı, Allah­'ın ve Rasûlünün sevdiği kimseye vereceğim veya Allah'ın ve Rasûlünün sevdiği kimse alacaktır yahut Allah'ı ve Rasûfünü se­ven bir kimse alacaktır. Allah ona fethi nasip eyleyecektir." bu-yurdu. Biz bunun Ali olacağını beklemiyorduk, (çünkü gözünde rahatsızlık vardı. Rasûiüiiah (s.a.v.), onu çağırdığında:) "Ali işte" dediler. Rasulüllah (s.a.v.), bayrağı jna verdi arkasından Allah, fethi ona nasip eyledi." [1649]

 

1618-) Sehl b. Sa'd (r.a.): "Rasûlüllah (s.a.v.) Fatma'nın evine ; geldi ama Ali'yi evde bulamadı: "Amcanın oğlu nerede?" buyurdu. Fatıma: "Benimle onun arasında bir şey oldu. Bana öfkelenip çıktı. Öğle :   uykusunu yanımda uyumadı." dedi. Rasûlülfah (s.a.v.) bir adama: "O nerede bir bak" buyurdu. Adam baktı geldi ve: "Ey Allah'ın Rasûlü. O, mescidde yatmaktadır" dedi. Rasûlüllah (s.a.v.) yanına gitti, kendisi1-uzanmış yatıyordu. Yanından ridası düşmüş toprak olmuştu. Rasûlüllah (s.a.v.): "Ey Ebû Türab kalk! Ey Ebû Türab kalk!"diyerek toprağı silmeye başladı." demiştir. [1650]

 

1619-) Hz. Aişe (r.a.)'dan: "Hz. Peygamber (s.a.v.) (bir gazadan dö­nüp) Medine'ye geldiğinde gece uyuyamadı: "Keşke ashabımdan satıh bir kimse bu gece bana korumalık yapsa" dedi, bu sırada birden bir silah sesi duyduk, Rasûlüllah (s.a.v.): "Kim o.?"dedi, o da: "Ben, Sa'd b. Ebî Vakkâs, seni korumak için geldim" dedi, böylece Hz. Peygamber (s.a.v.) uyudu." demiştir. [1651]

 

1620-) Hz. AH (r.a.): "Hz. Peygamber (s.a.v.)'in: "Ok at! Annem babam sana feda "diyerek Sa'd b. Ebî Vakkâs'tan sonra hiçbir kimseyianne ve babasını feda ederek onurlandırdığını görmedim." demiştir.

(1624. hadisde Efendimiz (a.s.), Zübeyr b. Avvâm (r.a.) için de bu sözü kul­lanmıştır. Hz. Ali (r.a.)'m Sa'd b. Ebî Vakkâs'tan sonra hiçbir kimseye bu şekilde söy­lediğini görmedim" demesi, kendisinin bilgisine göre görmemesidir. Yoksa Hz. Zübeyr (r.a.) için de bu ifade Ahzab Savaşı'nda kullanılmıştir. 1624. hadise bakınız.) [1652]

 

1621-) Sa'd b. Ebi Vakkas (r.a.): "Hz. Peygamber (s.a.v.) Uhud Savaşı'nda benim hakkımda anne ve babasını birleştirip onurlandırdı" demiştir  (Yani   "Anam babam sana feda olsun" buyurmuştur. Uhud Savaşı'nda

Rasûlüllah (s.a.v.) kılınanı Ebû Dücâne (r.a.)'a vermiş, ok sadağını da Sa'd b. Ebi Vakkas (r.a.)'a vermişti. Sa'd b. Ebi Vakkas (r.a.) duası kabul olunan bir kimse idi. 269. hadiste de ifade edildiği üzere kendisine iftira eden kimse ömrünün son senelerinde uğradığı musibetler için bana Sa'd b. Ebi Vakkas'ın bedduası isabet etti, demiş-ör. İslâm savaşlarında düşmana ilk ok atan Hz. Sa'd b. Ebi Vakkas (r.a.) olmuştur.

1619. hadiste kendisinin kahramanlığı ve Hz. Peygamber (s.a.v.)'e korumalık yaptığı belirtilir.) [1653]

 

1622-) Talha b. Ubeydullah (r.a.): "Hz. Peygamber (s.a.v.)'in yap­tığı savaşlarda bazı zamanlar kendisinin yanında Talha ve Sa'd b. EbiVakkâs'tan başka kalan olmamıştı" demiştir.

(Hadiste belirtilen Uhud Savaşı'dır. Savaşın ikinci bölümünde Müslümanlar ge­riye kaçmış, bu buhranlı saatlerde birçokları sarsılmışlar, en samimi insanlar bile kendilerini biçare bir vaziyette görmüşler. Bu sırada Hz. Peygamber (s.a.v.)'in etra­fında ancak on iki kişi kalabilmişti. Bunların içinde Hz. Ebû Bekir, Hz. Ali, Sa'd b. Ebi Vakkas, Zübeyr b. Avvâm, Ebû Dücâne ve Talha da vardı. Ancak Hz. Talha sadece Sa'd b. Ebi Vakkas (r.a.) ile kendisini zikretmektedir. Muhtemel ki Hz. Talha (r.a.) savaşın o dehşetli saatlerinde diğer ashabı fark edememiş sadece Sa'd b. Ebi Vakkas (r.a.)'ı gördüğünden dolayı kendisiyle onun ismini zikretmiştir.) [1654]

 

1623-) Câbir b. Abdullah (r.a.) anlatır: "Hz. Peygamber (s.a.v.) Hendek Savaşı'nda (Kurayzaoğuiiarrm kastederek): "Kim bu adamların du­rumunu öğrenip bana haber getirebilir?"'buyurdu. Zübeyr (r.a.): "Ben getiririm." dedi, sonra tekrar: "Kim bu adamların durumunu öğrenip bana haber getirebilir?"'buyurdu. Yine Zübeyr (r.a.): "Ben getiririm" dedi, bunun üzerine Rasûlüllah (s.a.v.): "Şüphesiz, her Peygamberin havarisi (yardımcısı) vardır, benim havarim de Zübeyr'dir. "buyurdu. [1655]

 

1624-) Abdullah b. Zübeyr (r.a.) anlatır: "Ahzab Savaşı'nda (Yaşım küçük olduğundan) ben ve Ömer b. Ebi Seleme (r.a,)/ kadınların yanında bı­rakılmıştım, bu sırada bir de baksam ki (babam) Zübeyr atına binmiş iki veya üç defa Kureyzaoğulları tarafına gidip geliyor, (savaş sonrası evimize) döndüğünde kendisine: "Babacığım, senin gidip geldiğini gördüm" de­dim: "Evladım, beni görmüş müydün?" dedi: "Evet" dedim: "Rasûlüllah (s.a.v.): "Kim Kureyzaoğullan'mn yanma gidip de onların du­rumlarını bildiren malumat getirir?"'buyurdu, ben de hemen ha­reket ettim. Döndüğümde Rasûlüllah (s.a.v.) benim hakkımda anne ve babasını birleştirerek onurlandırıp: "Anam babam sana feda olsun"buyurdu" demiştir.

(Araplarda bir kimseyi onurlandırmak için "Anam babam sana feda olsun"ifadesi kullanılır. Zübeyr b. Avvam (r.a.) Hz. Peygamber (s.a.v.)'in halasının oğlu o-iup Ebû Bekir (r.a.)'ın kızı Esma (r.a.)'nın da kocasıdır. Hendek Savaşı sırasında müşriklere karşı savaşta içerdeki Yahudilerin arkadan vurma endişesi vardı. Bu kritik ortamda Kureyza Yahudilerinin durumlannı Öğrenip istihbarat bilgilerini toplamak içın Hz. Peygamber (s.a.v.) bir fedai istemiş, bu isteğe hemen Zübeyr b. Awam (r.a.) atılmıştır. Kendisi cennetle müjdelenen on kişidendir. Olayı bizlere anlatan oğlu Abdullah b. Zübeyr (r.a.) o dönemlerde üç yaşlarında idi. Müslim'in rivayetinde olayı anlatan Abdullah b. Zübyer (r.a.) bu sırada Hassan Kalesi'nde oldukları Ömer b. Ebî Seleme ile nöbetleşe birbirinin sırtına çıkıp dışarıyı seyrettikleri ve bu sırada, babası Zübeyr (r.a.)'ı gördüğü bildirilmiştir. Müslim: Fezailussafıâbe: 49) [1656]

 

1625-) Enes b. Mâlik (r.a.)'dan. Rasûlüllah (s.a.v.): "Her ümme­tin bir Emîn'i vardın Ey Muhammed ümmeti bizim Emin'imiz deEbûUbeydeb. el-Cerrâh'dır."buyurmuştur. [1657]

 

1626-) Huzeyfe (r.a.): "Necran beldesinin iki iieri geleni, Âkıb (Abdui-Mesih) île Seyytd (Eyhem) Rasûiüllah (s.a.v.)'e geidiier. Kendisi ile la-netleşmek istiyorlardı. İkisinden birisi arkadaşına: "Allah'a yemin olsun ki eğer o peygamber ise ve bizimle lanetleşirse artık ne biz iflah oluruz ne de bizden sonraki nesillerimiz, sakın yapma!" dedi. Sonunda: "Biz senin istediğin cizye vergisini vereceğiz bizimle birlikte güvenilir (emin) bir kimse gönder. Bizimle güvenilir kimseden başkasını gönderme" de­diler. Hz. Peygamber (s.a.v.) de: "Sizinie gerçekten güvenilir bir kimse göndereceğim"buyurdu. Rasûlüllah (s.a.v.)'in ashabı bu gö­reve namzet olmak için içlerinden geçirdiler sonunda: "Ey Ebû Ubeyde b. Cerrah haydi ayağa kaik" buyurdu. Ayağa kalkınca:

"Bu, şu ümmetin güveniür (emin) kimsesidîr"buyurdu" demiştir. (Necran, Yemen'de yerleşim birimi olup halkı Hırisüyandır. Rasûlüllah (s.a.v.) kendilerine mektup göndermiş ya Müslüman olmalan ya da cizye vermeleri istenmiştir. On dört kişilik bir heyetle görüşüp tartışmak için Medine'ye geidiier. Hz. Peygamber (s.a.v.) kendilerine İslam'ı anlattı, îsâ (a.s.) hakkında uzun tartışmalar yapıidı ise de Müslüman olmadılar, bunun üzerine Hz. Peygamber (s.a.v.): «Kim sana gelen ilim­den sonra seninle tartışmaya kalkarsa, deki: "Gelin oğullarımızı ve oğulları­nızı, kadınlarımızı ve kadınlarınızı, bizim kendimizi ve sizin kendinizi çağıra­lım, sonra da içten bir şekilde lanet bedduası edelim de Allah 'in laneti ya­lancılara olsun" diyelim imrân: 6i) şekliyle lanetleşme teklifinde bulundu. Onlar korkup böyle bir ise girmediler, Müslüman da olmadılar cizye vergisini kabul ettiler. ÂH İmrân Suresi: 33-63. ayetler bu hadise üzerine indirilmiştir.) [1658]

 

1627-) Ebû Hureyre (r.a.) anlatır: "Hz. Peygamber (s.a.v,) günün bir vaktinde dışan çıktı, ne o benimle konuşuyor ne de ben kendisiyle konuşuyordum, sonunda Kaynukaoğuüarı çarşısına geldi, (çarşıdan ayrıldiktan sonra) klZl Fatima'nin evinin avlusuna Oturdu ve (torununu Hasan kas­tederek): "Ufaklık orada mı? Ufaklık orada mı?" buyurdu. Annesi Fatıma çocuğu biraz evde alıkoydu -Zannederim annesi ona koku kol­yesi taktı, yahut yıkadı- nihayet koşup geldi. Hz. Peygamber (s.a.v.) çocuğu kucaklayıp öptü ve: "Allah'ım bunu sev, bunu seveni de se v" buyurdu. [1659]

 

1628-) el-Berâ (r.a.): "Hz. Peygamber (s.a.v.)'i gördüm (torunu) Hasan b. Ali omuzunda idi: "Allah'ım ben onu seviyorum, sen de onu sev. "diyordu" demiştir. [1660]

 

1629-) Abdullah b. Ömer (r.a.), şöyle derdi: "Biz, Zeyd b. Hârise'yi/ «Onları babalarının adlarıyla çağırın. Bu, Allah katın­da daha doğru bir harekettir» (Ahzâb: 5) âyeti inene kadar hep Zeyd b. Muhammed diye çağırırdık"[1661]

 

1630-) Abdullah b. Ömer (r.a.) anlatır: "Hz. Peygamber (s.a.v.) bir ordu gönderdi ve başına da Üsame b. Zeyd'i komutan yaptı. Halkın bir kısmı Üsame'nin komutan yapılmasını eleştirmişti. Bunun üzerine Hz. Pey­gamber (s.a.v.): "Siz onun komutan yapılmasını eleştirirseniz. (Hatır­latırım ki) daha önce de babasının komutan yapılmasını da eleştir­miştiniz. Allah'a yemin olsun ki onun komutan o/arak atanması uygundu ve bana karşı insanların en sevimlisi de o idi. Bu da(üsame de) ondan sonra bana insanların en sevimlisidir"buyurdu.

(Zeyd b. Harise, annesi ile birlikte annesinin kabilesini ziyarete giderken yolda uğradığı saldında esir edilip Ukaz panayırında köle olarak satılmıştır. O zamanlar 8 yaşında olan Zeyd (r.a.)'ı, Hakîm b. Hizam satın alıp Hz. Hatice'ye hediye etmiş, o da evlendiklerinde Hz. Peygamber (s.a.v.)'e hediye etmişti. Sonraları babası ve am­cası oğullarının Mekke'de olduğunu duyar ve bedelini verip oğullarını almak üzere gelirler. Hz. Peygamber (s.a.v.) Zeyd (r.a.)'ı yanında kalmak veya ailesinin yanına dönmek hususunda serbest bırakır. O da Rasûlüllah'ın yanını tercih eder, Rasûlüllah onu evlat edindi. Sonraları da süt annesi Ümmü Eymen (r.a.) ile evlendirdi. Bu evli­likten Üsâme b. Zeyd (r.a.) dünyaya geldi.

Köle olarak ilk Müslüman olan Hz. Zeyd (r.a.) Mûte Savaşı'nda ordu komutanı oîa-rak atanmış ve burada kahramanca savaşarak şehid olmuştur. Rasûllüllah vefaöndan kısa bir süre önce Hz. Zeyd'in on sekiz yasında bir delikanlı olan oğlu Üsame komutasında birordu hazırlamış, babasının şehid olduğu Mute yönüne göndereceği sırada vefiat etmişti. Yerine geçen Ebû Bekir (r.a.) bu orduyu istenilen yere göndermiştir,

Hz. Peygamber (s.a.v.)'in eskiden köle olan birisinin çocuğunu, hem de yaşı genç birisini ileri gelen yüzlerce sahabinin başına ordu komutanı tayin etmesi, İslâm­'ın yönetim anlayışında sınıf ve yaş farkının değil liyakatin önemli olduğunun fiili bir uygulamasıdır. Üsâme ordusu İçerisinde kendisinden daha büyük ve tecrübeli sahabiler elbette vardı. Ancak Efendimizin bu uygulaması hem sınıf ve kabile faktö­rünün hiçbir Öneminin olmadığını ortaya koyması bakımından, hem de hangi kesim­den olursa olsun gençlere imkan tanınması, onların kendilerini yetiştirmesi ve ispat­laması açısından dikkat çekicidir.

Efendimiz (a.s.)'ın bu uygulamasını eleştirenlerin kimler ve kaç kişi olduğunu tam olarak bilemiyoruz. İbni Hacer sadece Ayyaş b. Ebî Rabia'nın isimin! vermekte­dir. (Fethu'i-Bâri, vii. 759) Bu eleştiriyi yapanlar, Hz. Peygamberin vahiy dışı içtihadî ol­duğunu zannettikleri bu kararıyla, genç ve tecrübesiz bir kimsenin komutasında gi­recekleri savaşta belki olumsuz sonuçlar alınabilir diye eleştiri yapılmış olabilir. Diğer taraftan bu eleştiriler, henüz İslâm kalplerine iyice yerleşmemiş, cahiliye kültürü ve taassubunu bırakamamış kesimler tarafından yapılmış da olabilir. Ama Efendimiz on-lann bu haline aldırmadan bildiği doğruyu uygulamıştır.) [1662]

 

1631-) Abdullah b. Zübeyr (r.a.), Abdullah b. Cafer (r.a.)'a: "Hatırlıyor musun, hani ben, sen ve Abdullah b. Abbâs ile beraber Rasûlüllah (s.a.v.) ile karşılaşmıştık" dedi. O da: "Evet hatırlıyorum, hatta bizi terkisine aldı da seni bırakmıştı." dedi. [1663]

 

1632-) Hz. AH (r.a.): "Hz. Peygamber (s.a.v.)'i: "İmran kızı Meryem (zamanının) kadınlarının en îylsidirf Hatice de (zamanının) ka­dınlarının en iyisidir. "diye buyururken işittim" demiştir. [1664]

 

1633-) Ebû Mûsâ (r.a.): "Rasülüliah (s.a.v.): "Erkeklerden kemal derecesine ulaşanlar çoktur. Ancalç Firavun'un hanımı Âsiya ve (Hz. îsâ (a.s.ym annesi) İmran kızı Meryem dışında kadınlardan kemale eren yoktur. Aişe'nin kadınlara üstünlüğü, Tirit yemeğinin diğer yemeklere olan üstünlüğü gibidir, "buyurdu." demiştir. [1665]

 

1634-) EbÛ Hureyre (r.a.) (Cebrail (a.s.) Haöce (r.a.)'nın Hira Dağı'na yiyecek

getirdiğini şoyie anlatır): "Cebrail Hz. Peygamber (s.a.v.)'e geldi ve: "Ey Al­lah'ın Rasûlü, şu gelen Hatice'dir, yanında katık vardır veya yiyecek vardır veya içecek vardır. Kendisi sana geldiğinde ona Rabb'inden vebenden sefam söyle ve cennette kendisi için, içerisinde ne gürültü pa­tırtı ne de yorgunluk bulunan inciden bir köşkü müjdele" dedi. [1666]

 

1635-) İsmail b. Ebû Halid: "Abdullah b. Ebû Evfâ'ya: "Rasûlüllah (s.a.v.), Hatice b. Huveylid'e cennette bir köşk müjdesi verdi mi?" de­dim: "Evet ona, içerisinde ne gürültü patırtı ne de yorgunluk bulunan inciden bir köşk müjdesi verdi." dedi" demiştir. [1667]

 

1636-) Âişe (r.a.): "Rasûlüllah (s.a.v.), Hatice b. Huveylid'e cen­nette bir köşk müjdesi verdi." demiştir. [1668]

 

1637-) Hz. Aişe (r.a.): "Hatice'yi kıskandığım kadar Hz. Peygam­ber (s.a.v.)'in hanımlarından hiçbirini kıskanmadım. Halbuki ben (evlen­diğimde) kendisini görmemiştim, ama Hz. Peygamber (s.a.v.) onu sıkça anardı. Bazen koyun kesip, parçalara ayırıp Hatice'nin samimi dostu kadınlara gönderirdi. Bazen de ben kendisine: "Sanki dünyada Hatice'­den başka kadın yok?" demişimdir. O da: "Hatice şöyle idi, şöyle şöyle idi, benim ondan çocuğum var. "buyururdu." demiştir. [1669]

 

1638-) Hz. Aişe (r.a.) anlatır: "Hatice'nin kızkardeşi Hâle bintü Hüveylid, Rasûlüllah (s.a.v.)'in yanına girmek İçin izin istedi. O da (sesi­nin benzerliğinden dolayı) Hatice'nin izin istemesini hatırladı, heyecanlandı ve: "Aman Allah'ım (ama bu Haöce değil) Hâle'dir" ûzû\. Benim de kıskançlık. damarım tuttu: "Dişleri dökülmüş, mazide kalmış Kureyş'in koca karıla­rından bir ihtiyar kadının nesini anarsın ki, halbuki Allah sana ondan daha iyisini bahşeyiemiştir." dedim." [1670]

 

1639-) Hz. Aişe (r.a.)'dan. Hz. Peygamber (s.a.v.) kendisine: "Sen bana, rüyamda iki defa gösterildin seni ipek kumaş içerisinde gö­rüyordum ve: "Bu senin hanımındır, yüzünü aç!" deniliyordu. Açıp baksam ki o sensin, bunun üzerine: "Bu takdir Allah katından iseAllahhükmünüyürürlüğe kor"'derdim.''demiştir. [1671]

 

1640-) Hz. Aişe (r.a.): "Rasûlüllah (s.a.v.) bana:   "Ben, senin benden memnun olduğunu ve bana kızgın olduğunu bilirim."dedi. Ben de: "Bunu nereden bilirsin?" dedim: "Bak, benden mem­nun olduğun zaman "Lâ, ve ftabbi Muhammed (=Muhammed'in Rabb'ine yemin olsun) "dersin. Eğer kızgın isen; "Lâ, ve Rabbi İb­rahim (=İbrahim'in Rabb'ine yemin olsun)" de/sm"buyurdu. Ben de: ' "Evet doğru Ey Allah'ın Rasûlü, ama ben ancak senin (şahsına değil) ismi­ne küsebilirim" dedim. [1672]

 

1641-) Âişe (r.a.)'dan. Kendisi Rasûlüiiah (s.a.v.)'in yanında kız çocuklarıyla oynamış. Şöyle demiştir: "Arkadaşlarım bana gelirlerdi ama Rasûlüllah (s.a.v.)'den utanıp çekinirlerdi. Rasûlüllah (s.a.v.), yine de onlan bana gönderirdi." [1673]

 

1642-) Âİşe (r.a.)'dan. İnsanlar, hediyelerini Âişe (r.a.)'tn gününe denk getirmeye çalışırlar bununla Rasûlüllah (s.a.v.)'i memnun etmek isterlermiş. [1674]

 

1643-) Hz. Aişe (r.a.) anlatır: "Rasûlüllah (s.a.v.)'in hanımları iki grup oldular, bir grubun içerisinde Aişe, Hafsa, Safiyye ve Şevde diğer grupta ise Ümmü Seleme ile Rasûlüiiah (s.a.v.)'in diğer hanımları vardı. Müslümanlar Rasûlülfah (s.a.v.)'in Aişe'yİ sevdiğini biliyorlardı. Birisi yanında hediye var da bunu Rasûlüllah (s.a.v.)'e vermek İstediğinde, Rasûlüllah (s.a.v.) Aişe'nin evinde olacağı güne değin hediyeyi bekletir, sonra da Rasûlüllah (s.a.v.) Aişe'nin evinde iken hediye sahibi hediyeyi gönderirdi. Bu yüzden Ümmü Seieme grubu aralarında bunu konuşup Ümmü Seleme'ye: "Rasûlüllah (s.a.v.) ile konuş, insanlarla konuşsun: "Kim Rasûlüllah (s.a.v.)'e hediye vermek istiyorsa hediyesini hanımları­nın evlerinden hangisinde bulunuyorsa (ayrım yapmaksızın) versin." desin." dediler. Ümmü Seleme de hanımlarının kendisine söylediklerini söyledi, fakat Peygamber bir şey demedi. Hanımları neticeyi sordular, o da: "Bana bir şey demedi." dedi. Onlar da: "Yine konuş." dediler, Ümmü Seleme de Peygamber'in nöbeti kendisinde olduğunda yine konuştu,fakat yine bir şey demedi. Hanımları neticeyi sordular, o da: "Bana yi­ne bir şey demedi." dedi, onfar da: "Seninle konuşana değin Onunla bu meseleyi konuş." dediler. O da nöbeti kendisine geldiğinde konuştu, bunun üzerine Hz. Peygamber: "Aişe konusunda beni üzme, çün­kü Âişe dışında hiçbir kadının örtüsü altında bana vahiy gel­memiştir." buyurdu, bunun üzerine Ümmü Seleme: "Ey Allah'ın Rasûlü, senin üzülmenden dolayı Allah'a tevbe ederim." dedi. Sonra bu grup Rasûlüllah (s.a.v.)'in kızı Fatıma'yı çağırıp: "Muhakkak ki hanımla­rın Ebû Bekir'in kızı konusunda, Allah aşkına senden eşitlik istiyorlar." demesi için Rasûlüiiah (s.a.v.)'e gönderdiler. Fatıma da gelip kendisiyle konuştu, o da: "Ey kızcağızım, benim sevdiğimi sen de sevmez misin."buyurdu, Fatıma: 'Tabi ki severim." dedi ve dönüp onlara du­rumu bildirdi, onlar: 'Tekrar git" dedilerse de Fatıma tekrar gitmeyi kabul etmedi, bu sefer de (diğer hanımı) Zeyneb bintü Cahş'ı gönderdiler. Zeyneb geldi ve biraz da kaba davrandı: "Muhakkak ki hanımların Ebû Kuhâfe'nin oğlunun kızı konusunda, Allah aşkına senden eşitlik istiyorlar." dedi, sesini yükseltip orada oturmakta olan Aişe'ye sataştı, sayıp sildi, nihayet Rasûlüllah (s.a.v.) konuşacak mı diye Aişe'ye baktı, arkasından Aişe konuşup Zeyneb'e cevap verip onu susturdu, bunun üzerine Hz. Peygamber (s.a.v.) Aişe'ye baktı ve (konuşma ve cevabım beğen­diğinden): "O, Ebû Bekir'in kızıdır, "buyurdu. [1675]

 

1644-) Hz. Aişe (r.a.): "Rasûlüllah (s.a.v.) vefat ettiği hastalığında, Aişe'nin evinde kalmak istediği günün çabucak gelivermediğinden yakınır-casına "bugün ben neredeyim, yann kimin yanında olacağım." şeklinde benim evimde kalacağı günü soruştururdu. Allah, ruhunu benim yanımda olduğu gün, kucağımda aldı, benim evime defnedildi." demiştir. [1676]

 

1645-) Âişe (r.a.)'dan. Hz. Peygamber (s.a.v.), vefat etmeden ön­ce sırt üstü uzanmış iken kulak vermiş. Hz. Peygamber (s.a.v.), bu sı­rada: "Allah'ım, beni bağışla, bana merhamet eyle ve beni dostlara eriştir, "diye dua ediyormuş[1677]

 

1646-) Hz. Aişe (r.a.): "Ben Hz. Peygamber (s.a.v.)'den "Hiçbir Peygamber dünya He âhiret arasında seçim yapması istenme­den ölmez."sözünü işitirdim. Kendisinin vefat ettiği hastalığında sesi kısılıp değiştiğinde Hz. Peygamber (s.a.v.): «Kendilerine Allah'ın nimeti verilen Peygamberlerle, Sıddîklerle, Şehidlerle, iyi kim­selerle. Onlar ne iyi arkadaştır...» (Nisa: 69) diyordu. Bunun üzerine kendisinin ikisi arasında (dünya ve âhiret arasında) serbest bırakıldığını anla­dım." demiştir.

(Dünya ile âhiret arasında seçim yapmasının istenmesi, kendisine ölüm meleği geldiğinde dünyada bir süre daha kalma veya hemen âhirete gitme isteği arasında seçim yapmasıdır.) [1678]

 

1647-) Hz. Peygamber (s.a.v.)'in hanımı Âişe (r.a.)'dan. Şöyle de­miştir: "Rasûlüllah (s.a.v.), hasta değil iken: "Hiçbir peygamberin, cennetteki yeri gösterilip sonra da yaşama ve ölme arasında tercine serbest bırakılmadan önce ruhu asla alınmaz" diye buyururdu. Rasûlüllah (s.a.v.), başı kucağımda iken kendisine sekaret hali geldiğinde bir süre kendinden geçti, sonra kendine geldi gözünü tavanadikti ve arkasından: "Allah'ım, Vüce Dostuma"dedi Ben, kendi ken­dime: "Şu halde bizi tercih etmedi" dedim ve hasta değil iken söyler olduğu: "Hiçbir peygamberin, cennetteki yeri gösterilip sonra dayasama ve ölme arasında tercihe serbest bırakılmadan önceruhu asla alınmaz" sözünün hadisinin ne demek olduğunu anladım.Allah'ım, Yüce Dostuma" Rasûlüllah (s.a.v.)'in söylemiş olduğuen son söz oldu"[1679]

 

1648-) Hz. Aişe (r.a.)'dan: "Hz. Peygamber (s.a.v.) sefere çıkacağında hanımları arasında kur'a çekerdi. Bir keresinde kur'a Aişe ve Hafsa'ya çıktı. Rasûlüllah (s.a.v.) gece olduğunda Aişe ile beraber yü­rür, onunla konuşurdu. Bir seferde Hafsa, Aişe'ye: "Bu gece sen benim deveme binsen, ben de senin devene binsem, sen de (değişik manzara) seyretsen, ben de (değişik manzara) seyretsem" dedi. O da: 'Tamam11 dedi. Hafsa'nın devesine bindi. Derken Hz. Peygamber (s.a.v.) Aişe'nin de­vesine geldi, halbuki üzerinde Hafsa vardı. Selâm verdi, sonra birmüddet yürüdü, nihayet bir yerde indiler. Aişe, (Hz. peygamber (s.a.v.) ıie bir­likte seyahat etme fırsatım) kaçırdı, bu yüzden dinlenmek için indiklerinde iki ayaklarını (zehirli naşeratm barınağı olan) izhir otlan arasına koydu: "Ey Rabbrim, bana akrep veya yılan musallat et de beni soksun. Artık Peygam-ber'e bir şey diyemiyorum" diyordu." [1680]

 

1649-) Enes b. Malik (r.a.): "Rasûlüliah (s.a.v.)'i: "Âişe'nin ka­dınlara üstünlüğü. Tirit yemeğinin diğer yemeklere olan üs­tünlüğü gibidir"'diye buyururken işittim" demiştir. [1681]

 

1650-) Hz. Aişe (r.a.)'dan. Hz. Peygamber (s.a.v.) kendisine: "Ey Aişe, bu Cebrail'dir, sana selâm söylüyor" buyurmuş, o da: "Ve ateyhisselâm ve rahmetullahi ve berakâtühü (=Allah'ın selâmı, rahmeti ve bereketi onun da üzerine olsun)" diye selâmı almış ve Hz. Peygamber (s.a.v.)'i kasdederek: "Sen benim göremediğimi görürsün." demiştir. [1682]

 

1651-) Âişe (r.a.)'dan. Ümmü Zer1 hikayesi ki, Zer'in annesi ile bir­likte onbir kadın eşleri hakkında kendi aralarında oturup konuşmuşlardır. Bu kıssayı anlatan uzun rivayette birinci derecede dini bir fayda görme­diğimizden dolayı burada kıssayı getirmedik. Bu kıssanın sonunda Rasûlüllah (s.a.v.), Âişe (r.a.) için: "Ben desenin için, Zer'in babası­nın Ümmü Zer' karşısındaki durumu gibiyim," buyurmuştur.

(Dini bir faydası olmayacağına kanaat ettiğimiz bu uzun rivayete bakmak iste­yenler Tecrid-i Sarih çevirimizin 1856. hadisine bakabilirler) [1683]

 

1652-) el-Misver b. Mahrame (r.a.): "Bir defasında Ali (r.a.) Ebû Cehil'in kızı ile nişanlanmış ve bunu da Fatıma duymuş, Rasûlüllah (s.a.v.)'e gelip: "Kavmin senin kızların konusunda hiddetlenmeyeceğini söylüyor. Bak işte Ali de Ebü Cehil'in kızıyla evlenmektedir." dedi. Bu­nun üzerine Rasûlüllah (s.a.v.) ayağa kalktı, şahadet getirdikten sonra kendisini: "Bundan sonra belirtmek istediğim şu ki: Ebû'l-Âs b. er-Rebi'i kızımla evlendirdim, benimle konuştu ve bana sadık kaldı. Fatıma da şüphesiz benden bir parçadır. Sevmeyeceği bîr şeyin kendisine yapılmasından hoşlanmam. Allah'a yeminolsun ki, Allah Rasulü'nün kızı ile Allah düşmanının kızı bir a-damın nikahı altında beraber kalamaz"diye buyururken işittim.

Bunun üzerine Ali (r.a.) hemen nişanı bozdu." demiştir.

(Bu konuda "Sahîh-i Buharı" Muhtasarı Tecrîd-i Sarîh" isimli çalışmamızdaki 1538. hadisin açıklamasına bakabilirsiniz.) [1684]

 

1653-) Yine Misver (r.a.)'dan gelen başka bir rivayette, ise: "RasûlüJIah (s.a.v.)'i işittim, Abdi Şemsoğullan'ndan bir damadını dile getirdi, kendisini damatlık hususunda çok övdü ve: "Benimle konuş­tu, bana sadık kaldı. Bana söz verdi, bana verdiği sözü yerinegetirdi, "buyurdu." demiştir. [1685]

 

1654-) Hz. Aişe (r.a.): "Hz. Peygamber (s.a.v.) vefat ettiği hasta­lığında Fatıma (a.s.)'ı çağırdı ve kulağına bir şeyler söyledi, bunun üze­rine Fatıma ağladı. Sonra tekrar çağırdı ve yine kulağına bir şeyler söy­ledi, bu sefer Fatıma güldü. Kendisine bunun sebebini sorduk, o da: "Hz. Peygamber (s.a.v.) vefat ettiği hastalığında, ruhunun alınacağını kulağıma söyledi bu sebeple ağladım. Sonra tekrar kulağıma ev -hanesinin içerisinden kendisinin arkasından ilk gelecek olanın ben ol­duğumu bildirdi bu sebeple ben de güldüm." dedi." demiştir. [1686]

 

1655-) Üsâme b. Zeyd (r.a.) anlatır: "Hz. Peygamber (s.a.v.)'in yanında Ümmü Seleme var iken Cebrail (a.s.) gelip Hz. Peygamber ile konuşmaya-başladı, sonra kalkıp gitti. Hz. Peygamber (s.a.v.) Ümmü Seleme'ye: "Bu kimdi?"dedi. 0 da: "Bu, Dıhye'dir." dedi. Ümmü Se­leme: "Allah'a yemin olsun ki, Allah'ın Peygamberi (s.a.v.)'in, Cebrail'in geldiğini haber verdiği hutbesini işitene kadar o gelenin Dıhye olduğu­nu sanıyordum" demiştir.(Dıhye (r.a.), Cebrail (a.s.)'ın şekline girdiği sahabidir.) [1687]

 

1656-) Hz. Aişe (r.a.) anlatır: "Hz. Peygamber (s.a.v.)'in hanımla­rından bir kısmı Hz. Peygamber (s.a.v.)'e: "Hangimiz sana en çabuk kavuşacak?" dediler, o da: "Sizin kolu en uzun olanınız." buyurdu. Onlar da bir kamış değnek alıp kollarını ölçmeye durdular sonundaŞevde eli en uzun olanı çıktı. Ama sonra öğrendik ki kolu uzun ol­maktan maksat çok hayır yapan demekmiş, (zeynes untü cafış) bizim içi­mizden Rasûfüllah'a en çabuk kavuşan oldu. Kendisi sadaka vermeyi çok severdi." [1688]

 

1657-) Enes b. Mâlik (r.a.)'dan. Hz. Peygamber (s.a.v.) hanımları dışında Medine'de Ümmü Süleym'in evinden başka hiçbir eve (sürekli) girmezdi, kendisine bunun sebebi soruldu, o da: "Ben ona acıyorum,

onun erkek kardeşi benim yanımda öldürüldü, "buyurmuştur.

(Ümmü Süleym (r.a.), Enes b. Mâlik (r.a.)'ın annesidir. Şehid edilen kardeşi ise 1293. hadiste zikri geçen Haram b. Milhân (r.a.) Maune Kuyusu hadisesinde şehid edilmiştir. Efendimiz, bu hadisede orada bulunmuyordu, hadiste "Benim yanımda

Öldürüldü" ifadesi, "Benim askerlerimin yanında" anlamına yahutta benim tarafımı tuttuğu için öldürüldü." antamınadır. Hz. Peygamber'in Ümmü Süleym'in yanına gir­mesi kendisinin mahremi olmasındandır. Hz. Peygamber, Ümmü Süleym'in kız kar­deşi Ümmü Haram'ın yanına da girer istirahat ederdi.) [1689]

 

1658-) Cabir b. Abdullah (r.a.)'dan. Rasûlüllah (s.a.v.), şöyle bu­yurmuştur: "Bana cennet gösterildi derken Ebû Talha'nın hanı­mını gördüm. Sonra Herimde bir hışıltı duydum bir de ne göre­yim karşımda Bilal." [1690]

 

1659-) Ebû Hureyre (r.a.)'dan. Rasûlüllah (s.a.v.), sabah namazında Bilal'e: "Ey Bilal, İslâm'da yapmış olduğun ve sevap getireceğin­den en fazla ümit var olduğun amelini bana bir anlat Dün gece cennette önümde ayakseslerini duydum"'buyurdu. O da: "Gece ve­ya gündüz bir vakitte güzel bir şekilde temizlendim mi bu temizlik ile birlik­te, Allah'ın bana takdir eylediği kadar namaz kılanm" dedi. [1691]

 

1660-) Ebû Musa (r.a.)'dan. Şöyle demiştir: "Ben ve kardeşim Ye-rnen'den Medine'ye geldik. 0 zamanlar, Hz, Peygamber (s.a.v.)'in yanına sıkça girip çıkması ve yanında sürekli kalması nedeniyle İbni Mes'ûd ve annesini, Rasûlüllah (s.a.v.)'in ev halkından olduğunu zannederdik"[1692]

 

1661-) Abdullah b. Mes'ûd (r.a.): "Vallahi Rasûlüllah (s.a.v.)'den yetmiş küsur sure alıp öğrendim. Vallahi Hz. Peygamber (s.a.v.)'in as­habı -kendilerinin en iyileri olmadığım halde- benim, Allah'ın Kitabını onların en iyi bilenlerinden olduğumu bilmişlerdir." demiştir. [1693]

 

1662-) Abdullah b. Mes'ûd (r.a.): "Kendisinden başka ilah ofrna-yan Allah'a yemin olsun ki, Allah'ın Kitabında, nasıl indiğini bilmediğim bir sure, hangi konuda indiğini bilmediğim bir âyet yoktur. Eğer Allah'ın kitabını benden en iyi bilen ve devemin de beni ona ulaştırabileceği bi­rinin olduğunu bilirsem hemen deveme binerim." demiştir. [1694]

 

1663-) Abdullah b. Amr (r.a.): "Rasûlüllah (s.a.v.)'i: "Kur'ân'ı dört kişiden okuyunuz: Abdullah b. Mes'ûd, Ebû Huzeyfe'nin azatlısı Salim, Übey b. Ka'b ve Muâz b. Cebel"diye buyururken işittim" demiştir. [1695]

 

1664-) Enes (r.a.): "Kur'ân'ı Hz. Peygamber (s.a.v.) döneminde dört kişi ezberlemişti, bunların hepsi de Ensar'dandı: Übey b. Ka'b, Muâz b. Cebel, Ebû Zeyd ve Zeyd b. Sabit" demiştir. Enes'e: "Ebû Zeyd kimdir?" denildi. O da: "Amcalarımdan birisidir." demiştir. [1696]

 

1665-) Enes b. Mâlik (r.a.): "Hz. Peygamber (s.a.v.) Übey b. Ka'b'a: "Allah, bana "Lem yekuni'llezîne Keferû" suresini sana okumamı emir buyurdu' dedi. O da: "Benim ismimi söyledi mi?"

dedi: "Evet" buyurûu, bunun üzerine Übey ağladı." demiştir.

(Übey b. Ka'b (r.a.), Kur'ân-ı Kerim'i en güzel okuyan sahabilerdendir. Hz. Peygamber (s.a.v.) de 1663. hadiste "Kur'ân'ı dört kişiden okuyunuz" buyur­muş ve bunlar arasında Hz. Übey'i de saymıştır.

Dokuz ayetten oluşan ve Kur'ân'ın özü sayılabilecek: Risalet, ihlas, namaz, ze­kat, kıyamet ve cennetlikler ile cehennemliklerin anlatıldığı Beyine suresinin Allah ta­rafından, Ümmetin Kur'ân üstadına okunması talim buyurulmuştur. Hz. Übey, bu güzel haber karşısında sevincinden kulaklarına inanamamış gözleri dolmuştur.) [1697]

 

1666-) Câbir (r.a.): "Hz. Peygamber (s.a.v.)'i: "Sa'd b. Muâz'ın vefatı nedeniyle Arş titredi"'diye buyururken, işittim" demiştir.

 (Sa'd b. Muâz (r.a.) Ensar'ın ileri gelenlerinden büyük bir mücahid idi. Kendisi Hen­dek Savaşı'nda yaralanmış, mescidde kurulan çadırda Hz. Peygamber (s.a.v.) tedavisi ile yakından ilgilenmişse de neticede aldığı yara nedeniyle şehid olmuştur. 1668. hadiste de Sa'd b. Muâz (r.a.)'ın cennetteki mendilinin, Hz. Peygamber (s.a.v.)'e hediye edilen ipek ciibbeden daha güzel olduğu belirtilmiştir. Kureyzaoğullan kuşatması neticesi, Yahudiler hakkında Sa'd b. Muâz (r.a.)!ın kararına başvurulmuştur. 1205. hadise bakınız.) [1698]

 

1667-) Bera (r.a.)'dan. Şöyle demiştir: "Rasûlüllah (s.a.v.)'e ipek­ten bir elbise hediye ediidi. Ashabı elleriyle bu elbiseye dokunup yumu­şaklığına hayran kalmaya başladı. Bunun üzerine kendisi: "Bunun yumuşaklığına hayran mı kalıyorsunuz. Allah'a yemin olsun ki, Sa'd b. Muâz'ın cennetteki mendili bundan daha iyi ve daha yumuşaktır" buyurdu." [1699]

 

1668-) Enes (r.a.): "Hz. Peygamber (s.a.v.)'e ipekten bir cübbe hediye edildi, kendisi ipek kullanmayı yasakladığından halk buna şaşır­dı. Bunun üzerine: "Muhammed'in canı elinde olan Allah'a yemin olsun ki, şüphesiz cennetteki Sa'd b. Muâz'ın mendili bundandaha güzeldir, "buyurdu." demiştir.

(Bu cübbeyi Tebuk Seferi sırasında, Tebuk yakınlarında bulunan Dümetu'l-Cendel Emiri Ukeydir b. Abdilmelik hediye etmiştir. Bu cübbeyi hediye ettiğinde Önce almamış, Ukeydir çok üzülmüş, bu yüzden almış ve Hz. Ali (r.a.)'a vermiş, o da Dört Fatımaiar diye bilinen Hz. Ali'nin annesi Fatıma, kendi hanımı Fatıma, Hz. Hamza'nın kızı Fatıma ile Ümmühani diye bilinen halası Fatıma'ya buluşturmuştur.

Tebuk Sefeıfnden önce Hendek Muhasarası'nda Sa'd b. Muâz (r.a.) yaralana­rak şehid olmuş, vefatında Arş titremiş, cenazesinde Cebrail de bulunmuştur.) [1700]

 

1669-) Câbir b. Abdullah (r.a.)'dan. Şöyle demiştir: "Uhud savaşı olduğunda babamın örtülü cesedi getirildi, Organları kesilerek işkence edilmişti. Örtüyü kaldırıp bakmak istedim kabilemdekiler beni engelle­diler. Sonra yine kaldırıp bakmak istedim kabilemdekiier yine beni en­gellediler. Rasûlüllah (s.a.v.), örtüyü kaldırdı veya kaldırılmasını emret­ti. Örtü kaldırıldı derken ağlayan bir kadın sesi ve feryadı işitti ve: "Kim bu?" buyurdu: "Amr'ın kızı yahut kız kardeşidir." dediler. O da: "Niye ağlıyor? Yerden kaldırana değin melekler kanatlarıyla onu sürekli gölgelendirmektedirler,"buyurdu."

(Amr, Câbir (r.a.)'m dedesidir. Ağlayan kadın da Câbir (r.a.)'m halas Fâüma b. Amr'dı) [1701]

 

1670-) İbnî Abbâs (r.a.) anlafcr: "Ebû Zer (r.a.) şöyle dedi: "Ben Gıfâr kabilesinden bir kimse idim. Mekke'de kendisinin Peygamber ol­duğunu söyleyen bir kişinin çıktığı haberi bana ulaştı, kardeşime: "Git, bu kimse ile konuş ve bana malumatını getir" dedim. O da gitti ve kendisiyle görüşüp döndü: "Yanındaki malumat nedir?" dedim. O da: "Vallahi, bir adam gördüm iyiliği emrediyor, kötülüğü yasaklıyor." dedi. Ben: "Verdiğin haberde gönlüme şifa vermedin" dedim ve azık torbam­la değneğimi alıp Mekke'ye geldim. Kendisini tanımıyor, kim olduğunu da sormak istemiyordum, zemzem suyundan içip Kabe'de kalıyordum. Bana, Ali rastladı ve: "Bu kimse herhalde yabancıdır" dedi, ben de: "E-vet" dedim: "Haydi kalk, eve gidelim" dedi. Kendisiyle beraber gittim, bana hiçbir şey sormuyor, ben de ona bir şey bildirmiyordum. Sabah olduğunda Peygamberi sorayım diye yine Kabe'ye gittim ama hiçbir kimse bana ondan bir şey anlatmıyordu. Ali yine bana rastladı ve: "Bu kimsenin evine gitmesini bileceği zaman hâlâ gelmedi mi?" dedi. Ben de: "Hayır" dedim: "Benimle gel" dedi ve devamla: "Burada işin ne? Seni bu şehre getiren nedir?" dedi. Kendisine: "Eğer gizli tutarsan sana anlatırım" dedim: "Muhakkak ki söylediğini yaparım" dedi, devamla: "Bana, burada kendisinin Peygamber olduğunu söyleyen bir kimsenin çıktığı haberi ulaştı, bunun üzerine kendisiyle konuşması için kardeşimigönderdim, sadra şifa vermeyen bir malumatla döndü geldi, ben de kendim görüşmeyi istedim" dedim. O da: "Bak sen yolunu buldun, ben ona gidiyorum beni takip et, girdiğim yere gir, eğer ben senin için endişe edebileceğim birisini görürsem ayakkabımı düzeitiyormuşum gibi yapar duvara yönelirim, sen durma yürü" dedi. Yürüdü ben de yürü­düm, sonunda Hz. Peygamber (s.a.v.)'in yanına girdi ben de girdim ve kendisine: "Bana İslâm'ı anlat" dedim, o da anlattı, olduğum yerde hemen Müslüman oldum, bana: "Ey Ebû Zer, bu işi gizli tut ve memleketine dön, güçlü olduğumuz ortaya çıktığımız sana ulaştığında gel" buyurdu, ben de: "Seni hak ile gönderen Allah'a yemin ederim ki bunu kesinlikle karşılarında haykıracağım" dedim. Ebû Zer Kabe'ye gidip Kureyş orada iken: "Ey Kureyş topluluğu! Şüphesiz ben, Allah'tan başka ilah olmadığına şahitlik ediyorum ve yine Muhamrned'in de onun kulu ve elçisi olduğuna şahitlik ediyorum" dedim. Oradakiler: "Şu, dinden dönene kalkın (ve gereğim yapm)" dediler. Hemen kalktılar ve ölene değin dayak yedim. Sonunda Abbâs bana yetişip üze­rime kapandı, sonra onlara döndü: "Yazıklar olsun size? Ticaretiniz ve yolunuz Gıfâr kabilesinin üzerinde iken siz, Gıfar'dan bir'kimseyi öldü­rüyorsunuz!" dedi. Bunun arkasından üzerimden kalktılar. Ertesi saba­ha çıktığımda dönüp dünkü söylediklerimi yine söyledim, onlar da: "Şu, dinden dönene kalkın (ve gereğini yapm)" dediler ve dünkü bana yaptıkları­nı yaptılar yine Abbâs bana yetişip üzerime kapandı, dünkü söylediği sözlerini söyledi. İbni Abbâs (r.a.): "İşte Ebû Zer (r.a.)'ın İslâm'a ilk gi­rişi böyle olmuştur." demiştir. [1702]

 1671-) Cerir b. Abdullah (r.a.): "Rasûlüllah (s.a.v.), Müslüman ol­duğumdan beri yanına girmekten beni hiç engellememiştir. Beni gör­dükçe de hep gülümsemiştir." demiştir.

Diğer bir rivayet ise "Atın üzerinde duramadığımı kendisine şikayet ettim, eliyle göğsüme vurdu ve: "Allah'ım, onu sabit kıl, onu doğruyu bulmuş (Mehdi) ve doğruya götürücü (Hâdî) kıl."bu­yurdu." şeklindedir.

(Cerir b. Abdullah (r.a.), hicretin onuncu yılında Müslüman olmuştur. Kendisi Yemenli olup kabilesinin ileri gelenlerinden idi. Medine'ye gelip Efendimizin eiinde bizzat biat ederek Müslüman olmuştur. Kabilesinin süvari bölüğü ile gelmişti. Efen­dimiz ona ikram ve iltifat etmiş daha sonra Yemen'deki, Yemen Kâbesi de denilen Zü'l-Halsa, put hanesini yıkmakla görevlendirmiştir.) [1703]

 

1672-) Cerîr b. Abdullah el-Bece!î (r.a.) anlatır: "Rasûlüllah (s.a.v,) bana: "Zü'l-Halsa'dan benim zihnîmirahatlatmaz mısın?"'buyurdu. - Zu'l-Halsa, Hasam kabilesi içerisinde Yemenlilerin Kâbesi denilen bir ev idi.- Ahmes kabilelesinden yüz elli atlı ile hareket ettim. Ahmesliler süvari bir kabile idi, ben ise at üzerinde duramıyordum, bunun için göğsüme vur­du, öyleki parmak izlerini göğsümde gördüm: "Allah'ım, onu sabit kıl, onu doğruyu bulmuş (Mehdi) ve doğruya götürücü (Hâdî) kıt." buyurdu. Arkasından birlik oraya yürüdü ve puthaneyi kınp, yaktı, sonra da Rasûlüllah (s.a.v.)'e bu durumu bildiren bir haberci saldı. CerîYin gön­derdiği haberci Hz. Peygamber (s.a.v.)'e: "Seni hak üzere gönderen Allah-'a yemin olsun ki içi boş bir deve yahut kapkara yanmış bir deve gibi olana kadar orayı bırakıp sana gelmedim." dedi. O da beş defa Ahmes atlan vesüvarilerine bereket duasında bulundu.

(Seriyye komutanı Cerîr b. Abdullah el-Becelî (r.a.) söz konusu puthanenin sa-; .   hibi iki kabileden birisi olan Berile kabilesinden idi.) [1704]

 

1673-) İbni Abbâs (r.a.)'dan. Hz. Peygamber (s.a.v.) helaya gir-: diğinde kendisi için abdest suyu koydum:  "Bunu kim koydu?" bu­yurdu. Kendisine kimin koyduğu bildirilince: "Allah'ım onu dinde de­rin anlayıştı (fakih) buyurdu. [1705]

 

1674-) İbni Ömer (r.a,) anlatır: "Hz. Peygamber (s.a.v.) döneminde bir rüya görmüştüm: Sanki elimde ibrişim kumaştan bir parça vardı ve cennette istediğim her yere (benimle) uçuyordu. Yine bir rüya gör­düm ki: Sanki bana iki kişi geldi, beni cehenneme götürmek istediler. Başka bir melek bu ikisinin karşısına çıktı ve bana: "Korkma." dedi. On­lara da: "Onu bırakın." dedi. Sonunda Hafsa rüyalarımın bîrini Hz. Peygamber (s.a.v.)'e anlattı. Hz. Peygamber (s.a.v.): "Abdullah ne gü-v zel bir kimsedir, keşke bir de gece namazı kılsa idi." buyurmuş­tur. (Abdullah b. Ömer (r.a.)'ın oğlu Salim): "Abdullah b. Ömer (r.a.) gece namazını (devamlı) kılardı." demiştir. [1706]

 

1675-) İbni Ömer (r.a.) anlatır: "Bir kimse Hz. Peygamber (s.a.v.) sağlığında iken rüya görürse bunu Rasûlüllah (s.a.v.)'e anlatırdı. Ben de Rasûlüllah (s.a.v.)'e anlatayım diye rüya görmeyi istemiştim. Rasûlüllah (s.a.v.) zamanında mescidde uyurdum, genç bir delikanlı i-dim. Bir keresinde rüyamda sanki iki meleğin beni alıp cehenneme gö­türdüklerini gördüm. Bir de baksam ki cehennem kuyunun içi gibi örül­müştü, iki de dikmesi vardı. Kuyunun İçine baktım bir de ne göreyim tanıdığım birtakım kimseler. Hemen: "Eûzu billahi mine'n-Nâr (=Cehennemden Allah'a sığınırım)" demeye başladım. Karşımıza diğer bir melek çıktı, bana: "Korkma" dedi. Rüyamı Hafsa'ya anlattım. Hafsa da Rasûlüllah (s.a.v.)'e anlatmış, o da: "Abdullah ne güzel bir kim­sedir, keşke bir de gece namazı kılsa ."buyurmuş. (Abdullah b.ömer (r.a.)'m oğlu Salim): "Abdullah b. Ömer bundan sonra geceleyin çok az uyurdu." demiştir. [1707]

 

1676-) Enes (r.a.)'dan. Annesi Ümmü Süleym: "Ey Allah'ın Rasûlü, hizmetçin Enes için Allah'a dua etsen" demiş. Bunun üzerine Rasûlüllah (s.a.v.) şöyle dua etmiştir: "Allah'ım, onun malını ve çocuğunu çoğalt ve kendisine verdiklerini bereketli kıl"[1708]

 

1677-) Enes (r.a.)'dan. Şöyle demiştir: "Allah'ın Peygamberi (s.a.v.), bana gizli bir sır söyledi. Bunu kimseye söylemedim. Bu bilgiyi annem Ümmü Süleym benden sordu ona da söylemedim"[1709]

 

1678-) Sa'd b. Ebî Vakkas (r.a.): "Hz. Peygamber (s.a.v.)'i, Abdullah b. Selâm dışında yeryüzünde yürüyen hiçbir kimseye, kendisinin cennetlik olduğunu buyururken işitmedim. «De ki: Eğer (bu kitab) Allah katından olup da siz onu inkâr etmiş olduğunuzda, İsrailoğullanndan bir şahit de bunun böyle olduğuna şahitlik etmiş ise ve siz de büyük­lük taslamış iseniz (haksızlık etmiş olmuyor musunuz?)» (Ahkâf: ıo) ayeti de onun hakkında inmiştir." demiştir. [1710]

 

1679-) Abdullah b. Selâm (r.a.) anlatır: "Hz. Peygamber (s.a.v.) döneminde bir rüya görmüş ve kendisine de anlatmıştım. Şöyle gör­müştüm: Bir bahçede idim -Bahçenin genişliğini ve yeşilliğini anlatmış, sonra şöyle devam etmiştir- ortasında demirden bir dikme vardı ki altı yerde üstü gökte idi, yukarısında bir kulp vardı. Bana: "Haydi yukarı çık" denildi: "Yapamam" dedim. Bunun üzerine bir hizmetçi geldi ve arkamdan elbisemi tutup kaldırdı, direğin tepesine kadar yükseltti, kul­pu tuttum. Bana: "İyi sarıl" denildi. Kulp elimde iken uyanıverdim. Hz, Peygamber (s.a.v.)'e gidip anlattım. O da: "Bu gördüğün bahçe İs­lâm'dır, dikme de İslâm direğidir. O gördüğün kulp da, Urvetülvüskadır ('-sağlam kulptur). Sen ölene değin İslâm üzere olacaksın "buyurdu," demiştir. [1711]

 

1680-) Ebû Hureyre (r.a.)'dan. Ömer (r.a.), mescide şiir okurken Hassan b. Sabit (r.a.)'ın yanından geçti ve dik dik bakmış. O da: "Burada ben, senden daha hayırlısı varken bile şiir söyledim" demiş. Sonra Ebû Hureyre'ye dönmüş ve: "Allah aşkına, Hz. Peygamber (s.a.v.)'İ: "Benim adıma (düşmanlarımın şüın saidınianna karşı sen) cevap ver! Allah'ım onu Cebra­il'le destekle."diye buyururken işitün mi işitmedin mi?" demiştir. Ebû Hureyre (r.a.) da: "AJlah şahit ki, evet öyle oldu" demiştir. [1712]

 

1681-) el-Berâ b. Âzib (r.a.): "Hz. Peygamber (s.a.v.), Hassan b. Sabit (r.a.)'a: "Sen de onları hicvet -veya- onlara şiirle cevap ver, Cebrailseninledir"buyurdu demiştir.

(Hiciv, yermek, 3İay yoluyla taşlamak, demektir. Hz, Peygamber (s.a.v.)'!, ashabını ve İslâm dinini müşriklerin hicivlerine karşı şiiriyle savunduğu için Peygam­ber şairi olarak tanınan Hassan b. Sabit (r.a.) Neccâroğullan kolundandır, Hz. Pey­gamber (s.a.v.)'in dedesi Abdülmuttalib'in annesinin Neccârogulları'ndan olması ne­deniyle Efendimizin akrabası sayılır. Devrinin önemli şairlerinden A'şâ, Nâbiğa ve Huta/e gibi şairlerle boy ölçüşebilecek derecede şiir sanatına hakimdi. Ukâz panayı-nnda düzenlenen şiir yarışmalarına katılır dönemin ünîü şairleriyle şiir yanşmaları yapardı. Şiirinin öneminden dolayı Gassânî Hükümdan Amr b. Haris ile Hire'deki Lahmî Hükümdan Nu'mân b, Münzir'in beğenisini kazanmıştı, bu yüzden orılanrı sa-raylannda ağtHanrfdı. Hassan b. Sâblt (r.a.) ikinci Akabe blatından sonra altmış ya­şında Müslüman olmuştur. Kendisinin İslâm'a girmesiyle Müslümanlar, şöhreti Hicaz bölgesini aşıp diğer Arap toprakianna yayılmış olan güçlü bir şair kazandılar. Hassan b. Sabit (r.a.)'ın bundan sonraki hayatı sürekli Hz. Peygamber (s.a.v.)'in yanında geçmiş, en güzel şiirlerini onun için söylemiş kılıçtan daha etkili olan şiirini Efendimi­zi ve İslâm'ı savunmada kullanmıştır.

Hz. Peygamber (s.a.v.) ve Müslümanlar, ilk dönemlerden bu yana Kureyş ve Kureyş'in şairlerinden sözlü saldırı ve aşağılamalara maruz kalmaktaydı. Hicretten sonra olanca hızıyla artan ve kamuoyunu büyük ölçüde etkileyen bu sözlü saldırı Müslümanları çok üzmekte ve rahatsız etmekte idi. Bu saldınlara aynı yöntemle kar­şılık vermenin gerekli olduğu kanaatina varan Efendimiz, bu konuda ashabdan Sabit b. Kays (r.a.), Ka'b b. Mâlik (r.a.), Abdullah b. Ravâha (r.a.) gibi bazı şairleri görev-iendirmişse de Hassan b. Sabit (r.a.) kadar etkili olan çıkmamıştır. Hassan b. Sabit (r.a.): "Seni hak ile gönderene yemin olsun ki onlan dilimle deri parçaları gibi pa­ramparça edeceğim." demiştir. Rasûlüllah (s.a.v.) de bu şiirlerin Kureyş'e oktan da­ha etkili olduğunu belirtmiştir. (Müslim, Fezâllu's-Sahâbe: 157)

Hassan b. Sabit (r.a.), söylediği şiirlerle Yahudi şair ve îsîâm düşmanı Ka'b b. Eşrefi yerin dibine geçirmiş, Medine'den ayrılmasına neden olmuştur.

Hatta kendisinin şiirlerinden çekindiklerinden dolayı gittiği Mekke'de Ka'b b. Eş­refi kimse misafir kabul etmeye cesaret edememiştir.

Hz. Peygamber (s.a.v.) Hassan b. Sabit (r.a.)'ın sanatına çok değer verir­di, hatta şiirlerini okuması için mescidde kendisine bir yer ayırtmıştır. Şair ve hatiplerle yetmiş seksen kişilik bir heyetle Medine'ye geten Temimoğuilarıyla yaptığı şiir atışmasında onları mağlup ederek İslâm'a girmelerine vesile olmuş­tur. Hassan b. Sabit (r.a.) Hz. Peygamber (s.a.v.)'in vefatından sonra artık iyice yaşlanmış şiirle pek uğraşamamıştır. Hz. Ömer döneminde mescidde birkaç de­fa şiir okumuş, bir keresinde halife bunu yadırgamıştı. Bunun üzerine Hz. Ö-mer'e hitaben: "Ben senden daha hayırlı bir kimsenin huzurunda burada şiir okudum1' diyerek karşılık vermiştir. (Buhârî, Bedu'i-Hatk: 6)

Kendisinin cahiiiyye döneminde söylediği şiirler genellikle hiciv, methiye, gazel ve nesib türünden idi. Müslüman olduktan sonra hiciv methiye ve mersi­yenin yanı sıra Müslümanların başarı ve kahramanlıkları i!e ayet ve hadislerden ilham alarak ortaya koyduğu hikmet ve darbımeseller de şiirinde önemli yer tutmuştur. Bu nedenle kendisinin şiirleri, İslâmiyetin ve Kur'ân'ın Arap edebiya­tına tesirinin boyutlarını göstermesi bakımından önemli bir örnek teşkil eder. İslâmi kavramlar onun şiirlerinde çağdaşlarına göre daha fazla yer almıştır. Bu bilgilerin büyük bir kısmı, DÎA Hassan b. sabit, maddesinden özetlenmiştir. XVI, 399-401) [1713]

 

1682-) Urve b. Zübeyr'den. Hassan b. Sabit, bir zamanlar Âişe a-leyhine çok konuşanlar arasında idi. Bu nedenle ben de ona ağır söz söyledim. Bunun üzerine Âişe: "Yeğenim, bırak onu uğraşma. Çünkü o, Rasûiüiîah (s.a.v.)'i savunurdu" dedi. [1714]

 

1683-) Mesrûk'tan. Şöyle demiştir: "Âişe'nin yanına girdim, yanın­da Hassan b. Sabit vardı, ona şiir ve ezgilerini okuyordu şöyle diyordu:İffetlidir, akıllıdır, hiçbir kuşkuya yer bırakmaz

Dedi kodu ve iftirayla sabahlamaz

Bu şiir üzerine Âişe: "Ama sen öyle değilsin" dedi. Ben de Âişe'ye: "Niye bu adamın, senin yanına girmesine izin veriyorsun, Allah: «On­lardan her bir kişiye, günah olarak ne işlemişse (onun karşılığı ceza) vardır. Onlardan (elebaşı yapıp) bu günahın büyüklüğünü yükle­nen kimse için de çok büyük bir azap vardır.» cnût: ıi) buyurmadı mı?" de