๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => Müttefekun Aleyh Hadisler => Konuyu başlatan: Vatan Var Olsun ! üzerinde 09 Ekim 2011, 20:44:09



Konu Başlığı: Nikâh Bölümü
Gönderen: Vatan Var Olsun ! üzerinde 09 Ekim 2011, 20:44:09
16-) Nikâh Bölümü
(Kitâbu'n-Nikâh)


919-) Abdullah b. Mes'ûd (r.a.), Rasûlüllah (s.a.v.), bize: "Ey Gençler sizden kim imkan bulursa hemen evlensin. Çünkü ev­lenmek gözü haramdan en iyi indirir, namusu en iyi korur. Kim de imkan bulamaz ise oruç tutmaya baksın. Çünkü oruçta şehveti kırma  "buyurdu, demiştir. [950]

 
920-) Enes b. Mâlik (r.a.): "Hz, Peygamber'in hanımlarının evleri­ne, Hz. Peygamber (s.a.v. )'in (evdeki nafile) ibadetlerini sormak için üç ki­şilik bir topluluk geldi. (Yaptığı nafile ibadetler) onlara anlatıldığında buniarı kendileri için az görerek: "Allah onun geçmiş ve gelecek tüm günahla­rını bağışlamışken biz nerede, Hz, Peygamber nerede?" dediler. Bun­lardan birisi: "Bakın, artık ben devamlı gece namazf kılacağım" dedi, diğeri: "Hiç ara vermeden sürekli oruç tutacağım" dedi, öbürü de: "Ka­dınlardan uzak duracağım, asla evlenmeyeceğim" dedi. Derken, Rasûlüliah (s.a.v.) geldi: "Şöyle şöyle diyenler sizler misiniz? Ba­kini Allah'a yemin olsun ki sizin Allah'tan en çok korkan ve sakınanınız benimdir. Ama ben hem oruç tutuyorum hem de tutmuyorum. Hem gece namazı kılıyorum hem de uyuyorum, kadınlarla evleniyorum. Kim benim sünnetimden yüz çevirirseo benden değildir, "buyurdu." demiştir.

(Yukarıda sözü geçen sahabiler, kendilerinin Allah katındaki değerlerinin Hz. Pey-gamber'e göre daha aşağıda olduğundan dolayı Hz. Peygamberden daha fazla nafile i-badet yapmaian gerektiği kanaaöyla insan tabiatına ters düşecek derecede kendilerini yükümlülük altına aimak istemişlerdir. Ancak ibadetlerde aslolan, süreklilik, insan tabiatı­na uyumluluk ve tahammül edilebilirliktir. Bu sebeple Efendimiz (a.s.) onlan bu tür eyiümiere karşı uyarmış tuttuktan yolun kendisinin yolu olmayacağına işaret buyurmuştur. Allah katında en değerli ibadet az aa olsa sürekli olan ibadettir.) [951]

 

921-) Sa'd b. Ebî Vakkas (r.a.): "Rasûlüllah (s.a.v.) Osman b. Maz'ûn (r.a.)'m kadınlardan uzak durup evlenmeme isteğini geri çevir­di. Eğer kendisine izin verseydi ileride biz hadım da olurduk." demiştir. [952]

 

922-) Abdullah b. Mes'ûd (r.a.): "Rasûlüllah (s.a.v.) ile birlikte ga­zaya çıkmıştık, bu arada yanımızda kadınlar da yoktu (şehvetimize hakim o-lamadık) bu yüzden: "Hayalarımızı çıkarıp hadım olsak mı ki?" dedik. Kendisi bize bunu yasakladı bundan sonra bir elbise (ve benzeri bir) karşı­lıkla kadınla (belirli bir süreye kadar) evlenmemize izin verdi ve: «Ey îman edenler, Allah'ın sîze helâl kıldığı, temiz güzel şeyleri haram kılmayınız ve haddi aşmayınız. Şüphesiz ki, Allah haddi aşanları sevmez.» (Mâide: 87) ayetini okudu." demiştir, [953]

 

923-) Câbir b. Abdullah ile Seleme b. Ekvâ (r.a.) her ikisi de şöyle demiştir: "Orduda bulunuyorduk, bu sırada bize Rasûlüllah (s.a.v.)'in elçisi geldi: "Şu biline ki size Muta Nikahı helâl kılındı, artık Muta Nikahıile evlenebilirsiniz." dedi.

(Bu durum Mekke Fethi'de veya Huneyn Savaşı'nda olmuştur. Müslim'in riva­yetine göre (Nikah: 18) bu uygulamaya sadece üç gün izin verilmiştir. Daha sonra ke­sin olarak yasalanmıştır.

Hadisimizde bir savaşta Muta Nikâhı'na izin verildiği anlatılır. Müslim'in rivayetinde "belirli bir süreye kadar" ifadesi vardır. Geçici bir süre ile bir kadınla evlenme demek olan "Muta Nikâhı" İslâm'dan Önce Araplar arasında geçerli bir uygulama idi. Bu uygulama İs­lam'ın ilk yıllarında geçerliliğini sürdürmüş daha sonra yasaklanmıştır. Hadislerin bazı ifa­delerinden bu nikahın zaman zaman tekrar serbest bırakıldığı da anlaşılmaktadır. Mesela, "Orduda bulunuyorduk, bu sırada bize RasûlülSah (s.a.v.)'in eiçisi geldi: "Şu biline ki, size Muta Nikahı helâi kılındı, artık Muta Nikahı ile evlenebilirsiniz" ifadesi önceden yasaklanan bir şeyin serbest bırakıldığını cağnştjrmaktadır. Aslında bu nikah Hayber Fethi günü ya­saklanmıştır. Bir ara Mekke Fethinde kısa bir süre serbest bırakılmış bunun ardından kesin kes yasaklanmış veda haccında Efendimizin veda konuşmasında da bu yasak tekrar dile getirilerek teyit edilmiştir.

Rasûlüllah (s.a.v.) Mekke Fethedildikten sonraki günlerde Kabe'de şöyle bu­yurmuştur: "Ey insanlar, Muta Nikahı ile kadınlarla evlenmenize izin ver­miştim. Allah, artık bunu kıyamete kadar haram kılmıştır. Bu nedenle ki­min yanında Muta Nikahı İle nikahlı kadın varsa bıraksın. Onlara verdiği­niz şeyleri de almaymiZ. "(Müslim, Nikâh: 21, îbni Mâce, Nikâh: 44)

Bu arada uygulamanın kaldırıldığını duymayan bazı sahabiler yasağın kalkmadığını zannetmişlerdir. Nitekim sahabilerin bir kısmı bazen yeni uygulamalardan habersiz olabili­yor hatta bu uygulamalann kalktığını Hz. Peygamber (s.a.v.)'den sonra öğrendikleri bile olabiliyordu. Bu konudaki örnekler için 205,990,1040 ve 1494. hadislere bakınız,

Bu konuda İmam Nevevi şöyle demektedir: "Muta Nikahının yasaklanması ve serbest bırakılması iki defa olmuştur: Hayber Fethinden önce serbest idi bu gün ya­saklandı. Daha sonra Mekke'nin fethinde serbest bırakıldı, üç gün sonra kesin olarak kıyamete kadar yasaklandı." (Nevevî, Şerhu Müsüm, ix. 184, Nikâh:) [954]

 

924-) Ali b. Ebi Talib (r.a.)'dan. Rasûlüllah (s.a.v.), Hayber sava-şı'nda Muta nikahı ile evcil eşek etini yemeği yasaklamıştır. [955]

 

925-) Ebû Hureyre (r.a.)'dan. Rasûlüllah (s.a.v.): "Bir kimse ha­nımı ile hanımının halasrnı, yine hanımı ile hanımının teyzesini bir nikah altında tutamaz"buyurmuştur. [956]

 

926-) İbni Abbas (r.a.)'dan. Şöyle demiştir: "Rasûlüllah (s.a.v.), ihramlı iken Meymûne ile nikahlandı"[957]

 

927-) Abdullah b. Ömer (r.a.): "Hz. Peygamber (s.a.v.) birinizin diğer birinin alış verişi üzerine alış veriş yapmasını yasakladı. Bir kimse kardeşi­nin nişanı üzerine nişan yapamaz. Ancak istemeye gitmeden önce ilk nişan yapan nişanı bırakması veya kendisine izin vermesi dışında" demiştir, [958]

 

928-) Abdullah b. Ömer (r.a.)'dan. Rasûlüllah (s.a.v.) Şiğâr usulü evlenmeyi yasaklamıştır. Şiğâr usulü evlenme, bir kimsenin kızını, diğer bir kimseye onun kızıyla evlenmek şartıyla her ikisinin arasında mihir olmaksızın evlendirmesidir. [959]

 

929-) Ukbe b. Âmir (r.a.): "Rasûlüllah (s.a.v.): "Şartlardan, ye­rine getirilmesi en fazla gerekli olanı namusları helâl kılmakistediğinizde verilen şartlardır, "buyurdu, demiştir.

(Yani evlilik akdi sırasındaki ortaya sürülen şartlardır.) [960]

 

930-) Ebû Hureyre (r.a.)'dan. Hz. Peygamber (s.a.v.): "Dul ka­dın kendisinin görüşü alınmadan evlendirilemez. Kız da kendi­sinin izni alınmadan evlendirilemez" buyurdu. Oradakiler: "Ey Al­lah'ın Rasûlü, onun (kızın) izni nasıl olur?" dediler. O da: "Sukut etme­sidir, "buyurdu. [961]

 

931-) Aişe (r.a.): "Ailesinin evlendirdiği genç kızın görüşü alınıp anmayacağını durumunu Rasûlüllah (s.a.v.)'e sordum. Rasûlüllah (s.a.v.):   "Evet görüşü alınır" buyurdu: "Genç kız utanır? görüşünüdedim. Rasûlüllah (s.a.v.) de: "Onun evliliği kabul etme­si, susmasıdır. "buyurdu" demiştir. [962]

 

932-) Hz. Aişe (r.a.)'dan: "Hz. Peygamber (s.a.v.) beni alt yaşımda iken nikahladı, sonra Medine'ye geldik ve Haris b. Hazrecoğullan'nın yanı­na indik, bu arada sıtmaya tutuldum, saçlarım döküldü, sonunda olduktan sonra) saçlarım omuzlanma kadar gürieşti. Arkadaşlarımla beraber salıncak­ta (oyna^en) annem Ümmü Rûmân bana gelip beni çağırdı, kendisinin yanı­na geldim, benden ne istediğini bilmiyordum elimden tuttu, evin kapısına gelince beni durdurdu bu sırada ben yorgunluktan soluk soluğa kesilmiş­tim. Nihayet soluğum biraz yatıştı, sonra biraz su alıp yüzüme ve başıma sürdü, arkasından beni eve koydu, evde Ensar"dan birtakım kadınları gör­düm. Kadınlar: "Hayıra ve berekete, iyi kısmete düştün" dediler. Annem beni onlara teslim etti. Kadınlar benim üstümü başımı düzelttiler. Benim i-çin beklenmedik şey Rasûlüllah (s,a.v.)'in görünmesi oldu. Kadınlar beni ona teslim ettiler. Ben bu sıralarda dokuz yaşımda idim. [963]

 

933-) Sehl b. Sa'd (r.a.)'dan. Bir kadın Hz. Peygamber (s.a.v.)'e kendi­siyle evlenmesini teklif etti. (Rasûiüiish (s.a.v.) esvap vermedi) bu arada»kimse: "Ey Al­lah'ın Rasûlü, beni onunla evlendirsen." dedi. O da: "Yanındaneyin var?" buyurdu. Bu kimse: "Yanımda bir şeyim yoktur." dedi. Rasûlüllah (s.a.v.): "Gi% demirden bir yüzük bile olsa bul gel" buyurdu. Adam gitti, sonra geri geldi: "Vallahi yok, hiçbir şey bulamadım, demirden bir yüzük bile. Ama şu izanm var, yansı onun olsun" dedi. Belden yukarısını örtecek bir elbisesi bile yoktu. Bunun üzerine Hz. Peygamber (s.a.v.): "Bir tek izannla ne yapabilirsin ki. Onu sen giysen bundan kadına bir şey kalmaz, o giyse sana bir şey kalmaz, "buyurdu. Adam oturdu, nihayet bir hayli o-turduktan sonra ayağa kalktı. Bunun üzerine Hz. Peygamber (s.a.v.) onu gördü ve çağırdı, yahut çağırtıldı. Kendisine: "Yanında ezberinde ICur'ân'dan ne kadar var?"buyurdu, O da: "Ezberimde şu sure, şu sure vardır." diye ezberindeki sureleri saymaya başladı. Hz. Peygamber (s.a.v.): "Kur'ân'dan ezberindekilerekarşılık onusana verdik, "buyurdu. [964]

 

934-) Enes b. Malik (r.a.)'dan. Hz. Peygamber (s.a.v.), Abdurrahman b Avfın üzeride yeni evlenen damatların kullandığı kokunun sanlığını nörmüş ve: "Bu da buyurmuş, o da: "Bir nevât altın mihirie bir ka­dınla evlendi" demiş. Rasûlüllah (s.a.v.): "Allah mübarek eylesin. Bir koyunla bile olsa düğün yemeği nerwbuyurmuştur.

(Nevât, o dönemde kullanılan ağırlık ölçü birimi olup bölgelere göre değişiklik arzeder. Bugünkü ölçü birimiyle yaklaşık 15 gr'dır.) [965]

 

935-) Enes (r.a.) anlatır: "Rasûlüllah (s.a.v.) Hayber Gazası'na çıktı. Sabah namazını ortalık karanlık iken Hayber yakınlannda kıldık. Ardından Hz. Peygamber (s.a.v.) bineğine bindi. Ebû Talha da bindi ben de Ebû Talha'nın terkisinde idim. Hz. Peygamber (s.a.v.) Hayber sokağı içerisinde ilerledi. Dizim Hz. Peygamber (s.a.v.)'in uyluğuna dokunuyordu. Sonra Hz. Peygamber (s.a.v.)'in uyluğunun beyazlığını göreceğim dereceye kadar (ka-labaiık ve sürtünme) uyluğundan izannı sıyırdı. Şehre girdiğinde üç defa: "Allahü Ekber, Hayber şehri harap oldu! Biz bir kavmin yurduna indiğimizde uyarılmış olanların sabahı ne kötü olur." buyurdu, (bu ifade sâffât: 177. ayetinden alıntıdır.) Halk işlerinin başına gktığında: "Eyvah! Mu-hammed, ordu!" dediler. Hayber şehrini kuvvet kullanarak ele geçirdik. E-sirler toplandı. Bu sırada Dınye geidi ve: "Ey Allah'ın Peygamberi, esirler­den bana bir cariye ver" dedi. O da: "Git bir cariye al" buyurdu. Dıhye de Safiyye bintü Huye/i aldı. Ardından bir adam Hz, Peygamber (s.a.v.)'e gelip: "Ey Allah'ın Peygamberi, Dıhye'ye Kurayza ve Nadir kabilelerinin ha­nımefendisi Safiyye bintü Huyey"i verdin, ama bu ancak sana uygun dü­şer" dedi. O da: "Onu da onu da çağırın." buyurdu. Dıhye hemen Safiyye'yi getirdi. Hz. Peygamber (s.a.v.) Safiyye'yi görünce: "Esirlerden bunun dışında bir cariye al" buyurdu. Sonra Hz. Peygamber (s.a.v.)

Onu  azat etti  ve Onunla  evlendi.   (Hadisi Hz. Enes (r.a.)'dan dinleyen) Sâbİt el-

Bünânî; "Ey Ebû Hamza, mehri ne idi?" dedi. "Onun kendisi idi. Onu hürri­yetine kavuşturdu sonra da onunla evlendi." dedi. Nihayet yolda iken Ummü Süleym, Safiyye'yi süsledi, gecenin bir kısmında Hz. Peygamber'e teslim etti. Hz. Peygamber (s.a.v.) güveyi olarak sabaha çıktı ve: "Kimin Yanında bir şeyler varsa onu getirsin" buyurdu ve bir yaygı serdi. Kimi hurma, kimi de yağ getirmişti. (Hadisi rivayet eden) Enes (r.a.)'ın: "Sevik'i de

(hurma kavutunu da) Söylediğini Zannediyorum" demiştir. Sonra (hurma, tereyağı, unve çökelek ile yapılan bir tür yemek olan) hays yemeği yaptılar. İşte Rasûlüllah(s.a.v.)'in düğün yemeği bu şekilde olmuş oldu."

(Safiye bintü Huyey, hem Kurayza ve Nadir kabilesi içerisinde sosyal statüsü yüksek bir kadın idi. Hz. Peygamber onun ile evlenerek her iki kabile mensupları ü-zerindeki nüfuzunu artırmıştır.) [966]

 

936-) Ebû Musa (r.a.): "Rasûlüllah (s.a.v.): "Kimin bir cariyesi olur da onun bakımını üstlenir, ona güzel davranır sonra da onu azat eder ve onunla evlenirse o kimseye iki sevap olur" buyurdu " demiştir. [967]

 

937-) Enes b. Mâlik (r.a.): "Hz. Peygamber (s.a.v.) Zeyneb vali­demizin düğününde verdiği yemek kadar hanımlarının hiçbirinde düğün yemeği vermemişti. Bir koyunla düğün yemeği vermişti." demiştir. [968]

 

938-) Enes b. Malik (r.a.)'dan. Şöyle demiştir: "Rasûlüllah (s.a.v.), Zeyneb b. Cahş ile evlendiğinde halkı davet etti onlar da yemek yediler ar­kasından oturup konuşmaya daldılar. Rasûlüllah (s.a.v.) kalkmaya davran-dıysa da onlar kalkmadılar. Bu durumu görünce kendisi kalktı, kendisiyle bir­likte kalkanlar da kalkö ama üç kişi oturup kaldı. Hz. Peygamber (s.a.v.) içeri girmek için eve geldi baksa ki içeridekiler oturmaktadır. Sonra onlar da kalk­tılar, ben de gidip kalkıp gittiklerini Hz. Peygamber (s.a.v.)'e haber verdim. Arkasında kendisi geldi ve içeri girdi, ben de içeri girmeye davrandım ama kendisi ile benim arama perdeyi çekti sonra Allah: «Ey inananlar! Peygam­berin evlerine, yemeğe çağnlmaksızın vah'tii vakitsiz girmeyin; fakat davet edilirseniz girin ve yemeyi yiyince dağlın. Sohbet etmek içn de gidip otur­mayın. Bu haliniz peygamberi üzüyor, o da size bir şey söylemeye çekiniyor­du. Allah gerçeği söylemekten çekinmez. Peygamber eşlerinden bir şey iste­yeceğinizde onu perde arkasından isteyin. Bu sayede sizin kalplerinizde on-iann Kalplerde daha temiz kalır, Allah'ın Peygamberini üzmeniz ve Ondan sonra eşlerini nikahlamanız asla caiz değildir, Çünkü bu Allah katında büyük birgünahür.»(Ptmb; 53) ayetini indirdi"[969]

 

939-) Enes b. Mâlik (r.a.): "Hicab emrinin inişini herkesten daha çok ben bilirim, Übey b. Ka'b bile bunu benden sorardı" dedi ve şöyle anlattı: "Rasûlüllah (s.a.v.) Zeyneb bintü Cahş ile evlenmişti. Kendisi­nin bu evliliği Medine'de olmuştu, gün yükseldikten sonra halkı yemeğe çağırdı. Yemekten sonra Rasûlüllah (s.a.v.) oturdu. Halk kalkıp gittik­ten sonra bir kısım kimseler kendisiyle birlikte oturdu. Nihayet Rasûlüllah (s.a.v.) ayağa kalktı ve yürüdü, ben de kendisiyle birlikte yürüdüm, sonunda Hz. Aişe'nin odasının kapısına geldiğinde içerdekile­rin artık dışarı çıktıklarını tahmin ederek geri döndü, ben de kendisiyle birlikte geri döndüm. Baksak ki onlar, hâlâ yerlerinde oturmaktalar. Bu­nun üzerine tekrar döndü, ben de kendisiyle birlikte döndüm, sonunda Hz. Aişe'nin odasının kapışana geldiğinde geri döndü, ben de kendisiyle birlikte geri döndüm. Baktık ki onlar artık kalkmışlar. Kendisi ile benimarama perde çekip (içen girdi) ve hicap emri indirildi." demiştir.

(Burada indirildiği bildirilen Ahzâb: 53. ayette belirtilen Hz. Peygamber (s.a.v.)'in hanımlarının diğer hanımlardan ayrı olarak ortalıkta dolaşmamalarının em-redümesidir. Bu konuda 535. hadisin açıklamasına bakınız.) [970]

 

940-) Abdullah b. Ömer (r.a.)'dan. Rasûlüllah (s.a.v.): "Biriniz düğün yemeğine çağrıldığında, yemeğe gitsin." buyurmuştur. [971]

 

941-) Ebû Hureyre (r.a.): "Zenginlerin çağrılıp da yoksulların terk edildiği düğün yemeği ne kötü bir yemektir. Kim davete gelmez İse Al­lah ve Rasûlüne karşı gelmiştir" diye söylemiş

İmam Müslim'in getirdiği diğer merfu bir rivayet ise şöyledir. Ebû Hureyre (r.a.)'dan. Hz. Peygamber (s.a.v,): "Yemeğin en kötüsü, gelene verilmeyen ve gelmeyecek olanın davet edildiği düğün yemeğidir. Kim davete İcabet etmez ise Allah ve Rasûlüne karşı gelmiştir." buyurmustur[972]

 

942-) Hz. Aişe (r.a.)'dan. Rifâa1 el-Kurazî'nin hanımı Rasûlüllah (s.â.v.)'e geldi ve: "Ey Allah'ın Rasûlü, Rifâa1 beni boşadı ve boşamayı kesinleştirdi. Ben de bunun arkasından Abdurrahman b, Zebîr el-Kurazî lle evlendim ama onunki elbise saçağı gibidir (gevşektir)" dedi. Rasûlülîah(s.a.v.): "Herhalde sen tekrarRifâa'ya dönmek istiyorsun? Ama bu, sen onunla birleşmediğin sürece olmaz, "buyurdu.

(Nikah ve boşanma ciddi bir konudur. Bunların oyuncak haline getirilmemesi için tedbirler alınmıştır. Bunlardan birisi de bir kimsenin hanımını üç defa boşarsa hanımına tekrar dönemez, ancak hanımı bir başkasıyla evlenip tam anlamıyla evlilik gerçekleştikten ve bu kadın ikinci erkekten boşandıktan sonra birinci kocasıyla evle­nebilir. Bu ağır şart boşanma işinin oyuncak yapılmamas! boşama yapılırken iyi dü­şünülmesi içindir. Allah: «Eğer erkek üçüncü defa boşarsa ondan sonra kadın bir başka erkekle evlenmedikçe onu alması kendisine helâl olmaz, O ev­lendiği erkek o kadını boşarsa, her iki taraf da Allah'ın sınırlarını muhafa­za edeceklerine inandıkları takdirde, evlenmelerinde bir sakınca yoktur. Bunlar Allah'ın sınırlandır.» buyurmuştur. (Bakara: 230)

Söz konusu hadisin diğer rivayetinde (Buhâri, Talak: 6) kadın ikinci kocasıyla zifa­fa girmiş, kocası bir defa kendisiyle yatmış ama birleşme gerçekleşememiştir. Şu halde kadın ilk kocasına dönebilmesi için mutlaka birleşme gerçekleşmiş bir evlilik sonucu boşanma olursa mümkündür.) [973]

 

943-) Âişe (r.a.)'dan. Bir kimse hanımını üç boşanma ile boşadı, arkasından o kadın ile başka birisi nikahlandı (birleşmeden önce) o da boşadı. Sonra, bu kadının ilk kocasıyla evlenmesinin helal olup olmaya­cağı Hz. Peygamber (s.a.v.)'e soruldu, o da: "Olmaz, ilk kocası gibi o kimse de birleşmedikçe olmaz" buyurdu[974]

 

944-) İbni Abbâs fr.a.): "Hz. Peygamber (s.a.v,): "Bakınız! On­lardan birisi hanımına yaklaştığında "Bismillâhi Allahümme cennibnrş-Şeytâne ve Cennibi'ş-Şeytâne mâ razaktenâ (-Allah'ım,

beni şeytandan uzak tut. Şeytanı da bizi rızıklandırdığından uzak tut)" derse ve bundan kendilerine çocuk nas»'b edilirse şeytan asla ona zarar veremez." buyurdu" demiştir. [975]

 

945-) Câbir b. Abdullah (r.a.)'dan. Yahudiler: "Bir kimse hanımının önüne (tenasül uzvuna) arkasında yanaşırsa çocuk şaşı olur" derlerdi. Bunun üzerine «Eşleriniz sizin nesil yetiştiren tarlan izdir. Dolayı­sıyla tarlanıza dilediğiniz şekilde varın.» (Bakar: 223) âyeti inmiştir. [976]

 

946-) Ebû Hureyre (r.a.): "Rasûlüllah (s.a.v.): "Bir kimse hanı­mını yatağına çağırır da hanımı kabul etmez, kocası da hanımına kızgın olarak geceyi ge&rirse, melekler sabaha kadar kadına lanet okur buyurdu.demiştir.[977]

 

947-) Ebû Said el-Hudrî (r.a.): "Rasûlüllah (s.a.v.) ile birlikte Benî Mustalık Gazvesi'ne çıktık. Sonunda Arap kadınlarından pek çok esir al­dık. Bu sırada kadınlara İştah duyduk bekarlık ağır geldi. (Ama bunlarla bine-

şirsek hamile kafir ds çocuk olur endişesiyle) azîl yapmak İStedİk fakat Rasûlüllah

(s.a.v.) aramızdayken ona sormadan önce azil yapabilir miydik? Hemen kendisine bunun hükmünü sorduk. O da: "Bunu yapmamakla yü­kümlü değilsiniz (serbestsiniz) Ama biline ki kıyamete kadar meyda­na gelecek her nefis mutlaka meydana getir" buyurdu." demiştir. [978]

 
948-) Ebû Said el-Hudrî (r.a,), şöyle demiştir: "Savaş esiri bir ta­kım kadınlar elde ettik ve onlarla yattığımızda azil yapıyorduk, bu du­rumu Rasûlüllah (s.a.v.)'e sorduk o da üç defa: "Siz böyle yapıyor musunuz" buyurdu ve şöyle devam etti: "Kıyamet gününe kadar dünyaya gelecek her canlı mutlaka gelecektir"[979]


949-) Cabir (r.a.): "Kur'ân-ı Kerim indiği sırada azil yapardık," demiştir. Hadisin ravilerinden Süfyân b. Uyeyne: "Eğer azil yapmak yasak­lanmış olsaydı Kur'ân-ı Kerim, bunu yasaklardı" demiştir. [980]


[950] Muhammed Fuâd Abdülbâki, (Tahhik, Abdullah Feyzi Kocaer), Müttefekul Aleyh Hadisler, Hüner Yayınları: 281.

[951] Muhammed Fuâd Abdülbâki, (Tahhik, Abdullah Feyzi Kocaer), Müttefekul Aleyh Hadisler, Hüner Yayınları: 281.

[952] Muhammed Fuâd Abdülbâki, (Tahhik, Abdullah Feyzi Kocaer), Müttefekul Aleyh Hadisler, Hüner Yayınları: 281..

[953] Muhammed Fuâd Abdülbâki, (Tahhik, Abdullah Feyzi Kocaer), Müttefekul Aleyh Hadisler, Hüner Yayınları: 282.

[954] Muhammed Fuâd Abdülbâki, (Tahhik, Abdullah Feyzi Kocaer), Müttefekul Aleyh Hadisler, Hüner Yayınları: 282.

[955] Muhammed Fuâd Abdülbâki, (Tahhik, Abdullah Feyzi Kocaer), Müttefekul Aleyh Hadisler, Hüner Yayınları: 283.

[956] Muhammed Fuâd Abdülbâki, (Tahhik, Abdullah Feyzi Kocaer), Müttefekul Aleyh Hadisler, Hüner Yayınları: 283.

[957] Muhammed Fuâd Abdülbâki, (Tahhik, Abdullah Feyzi Kocaer), Müttefekul Aleyh Hadisler, Hüner Yayınları: 283.

[958] Muhammed Fuâd Abdülbâki, (Tahhik, Abdullah Feyzi Kocaer), Müttefekul Aleyh Hadisler, Hüner Yayınları: 283.

[959] Muhammed Fuâd Abdülbâki, (Tahhik, Abdullah Feyzi Kocaer), Müttefekul Aleyh Hadisler, Hüner Yayınları: 283.

[960] Muhammed Fuâd Abdülbâki, (Tahhik, Abdullah Feyzi Kocaer), Müttefekul Aleyh Hadisler, Hüner Yayınları: 283.

[961] Muhammed Fuâd Abdülbâki, (Tahhik, Abdullah Feyzi Kocaer), Müttefekul Aleyh Hadisler, Hüner Yayınları: 283.

[962] Muhammed Fuâd Abdülbâki, (Tahhik, Abdullah Feyzi Kocaer), Müttefekul Aleyh Hadisler, Hüner Yayınları: 283-284.

[963] Muhammed Fuâd Abdülbâki, (Tahhik, Abdullah Feyzi Kocaer), Müttefekul Aleyh Hadisler, Hüner Yayınları: 284.

[964] Muhammed Fuâd Abdülbâki, (Tahhik, Abdullah Feyzi Kocaer), Müttefekul Aleyh Hadisler, Hüner Yayınları: 284.

[965] Muhammed Fuâd Abdülbâki, (Tahhik, Abdullah Feyzi Kocaer), Müttefekul Aleyh Hadisler, Hüner Yayınları: 284.

[966] Muhammed Fuâd Abdülbâki, (Tahhik, Abdullah Feyzi Kocaer), Müttefekul Aleyh Hadisler, Hüner Yayınları: 284-285.

[967] Muhammed Fuâd Abdülbâki, (Tahhik, Abdullah Feyzi Kocaer), Müttefekul Aleyh Hadisler, Hüner Yayınları: 286.

[968] Muhammed Fuâd Abdülbâki, (Tahhik, Abdullah Feyzi Kocaer), Müttefekul Aleyh Hadisler, Hüner Yayınları: 286.

[969] Muhammed Fuâd Abdülbâki, (Tahhik, Abdullah Feyzi Kocaer), Müttefekul Aleyh Hadisler, Hüner Yayınları: 286.

[970] Muhammed Fuâd Abdülbâki, (Tahhik, Abdullah Feyzi Kocaer), Müttefekul Aleyh Hadisler, Hüner Yayınları: 287.

[971] Muhammed Fuâd Abdülbâki, (Tahhik, Abdullah Feyzi Kocaer), Müttefekul Aleyh Hadisler, Hüner Yayınları: 287.

[972] Muhammed Fuâd Abdülbâki, (Tahhik, Abdullah Feyzi Kocaer), Müttefekul Aleyh Hadisler, Hüner Yayınları: 287.

[973] Muhammed Fuâd Abdülbâki, (Tahhik, Abdullah Feyzi Kocaer), Müttefekul Aleyh Hadisler, Hüner Yayınları: 287-288.

[974] Muhammed Fuâd Abdülbâki, (Tahhik, Abdullah Feyzi Kocaer), Müttefekul Aleyh Hadisler, Hüner Yayınları: 288.

[975] Muhammed Fuâd Abdülbâki, (Tahhik, Abdullah Feyzi Kocaer), Müttefekul Aleyh Hadisler, Hüner Yayınları: 288.

[976] Muhammed Fuâd Abdülbâki, (Tahhik, Abdullah Feyzi Kocaer), Müttefekul Aleyh Hadisler, Hüner Yayınları: 288.

[977] Muhammed Fuâd Abdülbâki, (Tahhik, Abdullah Feyzi Kocaer), Müttefekul Aleyh Hadisler, Hüner Yayınları: 288-289.

[978] Muhammed Fuâd Abdülbâki, (Tahhik, Abdullah Feyzi Kocaer), Müttefekul Aleyh Hadisler, Hüner Yayınları: 289.

[979] Muhammed Fuâd Abdülbâki, (Tahhik, Abdullah Feyzi Kocaer), Müttefekul Aleyh Hadisler, Hüner Yayınları: 289.