๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => Müttefekun Aleyh Hadisler => Konuyu başlatan: Vatan Var Olsun ! üzerinde 09 Ekim 2011, 22:13:12



Konu Başlığı: Mescidler ve Namaz Kılınan Yerler Bölümü
Gönderen: Vatan Var Olsun ! üzerinde 09 Ekim 2011, 22:13:12
5-) Mescidler ve Namaz Kılınan Yerler Bölümü
(Kitâbu'l-Mesâcid ve Mevâzii's-Salât)


306-) Ebû Zer (r.a.): "Ey Allah'ın Rasûlü, yeryüzünde iîk defa han­gi mescid kuruldu?" dedim: "Mescidi Haram" buyurdu: "Sonra han­gisi?" dedim: "Mescidi Aksa" buyurdu: "Aralarında kaç yıl var?" de­dim: "Kırk yıl, bu ikisinden sonra artık sana namaz nerede ula­şırsa orada kılıver, Zira fazilet buradadır. buy'urdu." demiştir. [337]

 
307-) Câbir b. Abdullah (r.a.)'dan. Hz. Peygamber (s.a.v.): "Bana, benden önce hiçbir kimseye verilmeyen beş özellik verildi; Bana bir aylık mesafede (düşmanı) korkutmakla yardım verildi, temiz olan yeryüzü bana mescid yapıldı, bu nedenle ümmetimden herhangi bir kimseye namaz vakti nerede gelirse orada kıh-versin, benden önce hiçbir kimseye helâl olmayan ganimet bana helâl kılındı, bana şefaat hakkı verildi. Bir Peygamber sadece kendi kavmine gönderilirken ben bütün insanlara gön­derildim " buyurmustur. [338]



308-) Ebû Hureyre (r.a.)'dan. Rasûlüllah (s.a.v.): "Özlü sözler ile Peygamber gönderildim, (düşman kalbine salman) korkuyla muzaf­fer o/undum yardım gördüm. Ben uyurken bana yeryüzünün hazinelerinin anahtarları getirilip elime bırakıldı" buyurmuştur. Ebû Hureyre (r.a.) da: "Şimdi Rasûlüllah (s.a.v.) ebediyete gitti, şu an­da sizler bu hazineleri çıkarıp alıyorsunuz." demiştir. [339]

 
309-) Enes (r.a,) anlatır: "Hz. Peygamber (s.a.v.) Medine'ye geldi ve "Avf b. Amroğullan" denilen mahallede şehrin en yüksek yerine ko­nakladı. Hz. Peygamber (s.a.v.) buntann arasında on dört gece kaldı. Sonra Neccaroğulları'na haber saldı, onlar da kılıçlarını kuşanıp geldiler. Şimdi ben terkisinde Ebû Bekir, çevresinde Neccaroğulları'ndan bir top­luluk içerisinde bineği üzerinde sanki Hz. Peygamber (s.a.v.)'i görür sonunda (devesini) Ebû Eyyûb'un avlusuna çökertti. Kendisi nama verde kılıvermeyl severdi. Davar ağıllarında bile namaz kılar mescidin yapılmasını emretti ve Neccaroğullan'na haber "Ey Neccaroğulları, şu bahçenizin fiyatını bana bildiri"dedi. Onlar: "Hayır, vallahi biz onun bedelini ancak Allah'tan iste­riz "' dediler. Enes (r.a.) devamla şöyle demiştir: "Bu yerde size söyle­diğim müşrik kabirleri, harabe yıkık evler ve hurma ağaçlan vardı. Hz. Peygamber (s.a.v.) emir verdi. Müşrik kabirleri kazılıp düzenlendi, ha­rabe yıkıntılar tesviye edildi. Hurma ağaçları da kesildi. Hurma ağaçla­rını mescidin kıblesine sırayla dizdiler. Girişteki iki dikmeyi taştan ördü­ler. Ashab şiir ve maniler söylüyor, Hz. Peygamber (s.a.v.) ile birlikte: Allahümme Lâ Hayra İllâ Hayru'l-Âhira Fağfirli'l-Ensâri ve'l-Muhacira "Allah'ım, âhfret hayrından başka hayır yoktur Ensarve Muhaciri bağışla" diyerek taşları taşımaya başladılar. [340]


310-) Enes (r.a.): "Hz. Peygamber (s.a.v.) mescid yapılmadan ön­ce koyun ağıllarında namaz kıldırırdı" demiştir. [341]


311-) Berâ b. Âzib (r.a.) anlatır: "Hz. Peygamber (s.a.v.) Medine'­ye ilk geldiğinde Ensardan dedelerinin -veya dayılarının- yanına inmiş­tir. Kendisi Kudüs tarafına yönelerek on altı veya on yedi ay namaz kıl­dı. Kıblenin Kabe'ye doğru çevrilmesini arzuluyordu, (bu şekilde Kâbeye doğ­ru) kıldığı ilk namaz ise ikindi namazı olmuştur. Kendisiyle beraber bir kısım kimseler de namaz kıldı. Yanında namaz kılanlardan birisi oradan ayrıldı ve Hz. Peygamber'in mescidine uğradı, mesciddekiler bu sırada namaz kılıyorlardı Onlara: "Allah'ı şahit tutarım ki, Rasûlüllah (s.a.y.) ile birlikte Mekke tarafına doğru namaz kıldım." dedi. Cemaat hemen na­mazda Kabe tarafına döndü. Önceleri Hz. Peygamber (s.a.v.)'in Kudüs tarafına dönüp namaz kılması Yahudi ve Hıristiyanlar) memnun ediyor-u" Kâbe tarafına dönünce bu uygulamadan hoşlanmadılar." [342]


312-) Berâ b. Âzib (r.a.): "Hz. Peygamber (s.a.v.) î!e birlikte, on altı veya on yedi ay Kudüs yönüne doğru namaz kıldık. Sonra (Aiiah bunu) kıbie yönüne doğru çevirdi." demiştir. [343]


313-) İbni Ömer (r.a.) "İnsanlar Küba'da sabah namazını kılıyor­lardı derken bu sırada, bir kimse geldi ve: "Rasûlüllah (s.a.v.)'e bu ge­ce âyet indirildi, namazda Kabe'ye yönelmesi emrolundu" dedi. Bu ha­ber üzerine onlar da (namaz içerisinde iken) Kabe'ye doğru döndüler. Yüzleri Şam'a doğru iken hemen Kabe'ye doğru döndüler." demiştir. [344]

 

314-) Aişe (r.a.) anlatır. Ümmü Habibe ve Ümmü Seleme (r.a.) Habeşistan'da gördükleri ve içerisinde resimler bulunan kiliseyi anlat­mışlar arkasından bunu Hz. Peygamber (s.a,v.)'e anlatmışlardı. Bunun üzerine: "Bu kimseler, kendileri arasında iyi kimseler olup bun­lar vefat ettiğinde kabri üzerine mescid bina eder, içerisine bu resimleri yaparlardı. İşte böyle kimseler kıyamet günü Allah katında yaratılmışların en kötüleridir, "buyurdu. [345]

 

315-) Hz. Aişe (r.a.)f Hz. Peygamber (s.a.v.)'in vefat ettiği hastalığı sırasında: "Allah, Yahudi ve Hıristiyanlar'a lanet etsin, Peygam­berlerinin kabirlerini mescid edindiler, "buyurduğunu rivayet etmiş ve: "Eğer mescid edinme endişesi olmasaydı Peygamber (s.a.v.)'în kab­rini açıkta bırakırlar (herkes yanma rahatiıkia yaklaşabilirdi) ancak ben kabrin mescid edinilmesinden endişe ederim." demiştir.

(Şu anda mescidin tamamen içerisinde kalan Hz. Peygamber (s.a.v.)'in kabrini gören bir kimsenin aklına bazı sorular gelebilir. Bu konuyu açıklamadan önce şunu   J belirtelim ki peygamberler vefat ettikleri yere gömülürler. {Tirmizî, cenâiz: 32, ibra Mâce, Cenâiz: 65) Bu nedenle Efendimiz o zaman mescidin dışında bulunan Hz. Aişe Validemiz'in evinde vefat ettiği için evin içerisine gömülmüştür.

Hz. Aişe (r.a.)'nın evi ikiye bölündü, birisinde kabir vardı diğer kısmında da kendisi yaşıyordu. Ara sıra kabrin bulunduğu bölmeye de geçtiği olurdu. (Saiıîh-i euhârî Muhtasarı TecrîcH Sarih Tercemesi ve Şerhi, iv. 614) Hatta bazen kendisinden Peygamber (s.a.v.)'in kabrini açıp göstermesi için izin alındığı da olmuştur. Hz. Aişe'nin yeğeni Kasım b. Muhammed: "Anneciğim, bana Rasûlüllah (s.a.v.) ile iki arkadaşının kabrini açsan, dedim. O da açtı, üç kabir gördüm.,." demiştir. (Ebû oâvûd, Cenâiz: 72) Sonraları nüfusun artması nedeniyle mescid genişletildi. Ömer b. Abdülaziz döneminde Hz. Peygamber (s.a.v.)'in hanımlanna ait hücreler satın alınıp mescide katıldı, kabirlerin lunduöu mekanı mescidden ayrı tutmak için büyük bir duvar örüldü. Bu nedenie kabirler her ne kadar mescidin içerisinde kalsa da duvarlarla aynlmış oldu.

Açıklamaya çalıştığımız hadis ve benzeri diğer uyanlara dayanarak halk kabre nek yaklaştırılmıyordu, bu nedenle h. 86-95 yıllarında halifelik yapan Emevî Halifesi velid'İn idaresi sırasında kabrin duvarları çökmüş, bu sırada kabrin birinde ayak gö­rülmüştü. Oradakiler bu ayağın kime ait olduğunu bilememişler, Hz. Peygamber (savYn ayağı olduğunu zannetmişlerdir, Buharî bu olayı anlatırken şu bilgilen vermektedir: "Bu hususu bilebilecek birisini bulamadılar, sonunda Un/e b. Zübeyr: "Vallahi bu, Hz. Peygamber (s.a.v.)'in ayağı değildir. Olsa olsa Ömer (r.a.)'ın ayağı­dır " dedi." (BuhSri, cenâiz: 96) Hücrenin asli vaziyetinin daha o dönemde fazla biline­memesi, türbenin içerisine fazla girilmediğini gösterir.

8u ifadelerden anladığımız, tapınma ve şirke gider endişesiyle halk kabrin bu­lunduğu odadan uzak tutulmuşlardır, hatta şu arıda üç kabirden hangisinin kime ait olduğu bi!e tartışmalıdır. Kabirlerin vaziyet planını anlatan rivayetler birbiriyle çeîiş-kilidir. Buhârî sarihi Bedruddîn Aynî bu rivayetlerden hareketle üç kabrin konumunu altı ayn şekilde tasnif ederek muhtemel şeklilerini çizmiştir. (umdetu'i-Kâri, vıi. ıso)

Hz. Aişe hadisinde görüldüğü üzere kabrin açıkta bırakılmaması, mescid edinilir endişesinden dolayıdır. Bu nedenle kabri şerif devamlı kapalı bulundurulmuştur. Bu­gün dahi ziyaretfer kabirlerin gerisinden yapılmaktadır. Üç kabrin tam olarak tespit edilememesi daha ilk yüzyılda ortaya çıkmış Efendimiz'İn: "Peygamber kabirlerine" değil de kıbleye yönelinmesi arzusu böylece gerçekleşmiştir.) [346]

 

316-) Ebû Hureyre (r.a.)'dan. Rasûlüllah (s,a.v.): "Allah, Yahudi ve Hıristiyanlar! kahretsin, peygamberlerinin kabirlerini mesddler edindiler, "buyurmuştur. [347]

 

317-) Hz. Aişe (r.a.) ve Abdullah İbni Abbâs (r.a.): "Rasûlüllah (s.a.v.)'e sekâret hail geldiğinde kendisine ait hamisayı (üzen işiemeu örtüyü) yüzüne örtmeye başladı. Sıcaklık basınca yüzünü açyordu. Kendisi bu du­rumda iken Yahudi ve Hıristiyan la nn yaptıklarından sakındırmak için: "Al­lah'ın laneti Yahudi ve Hıristiyanların üzerine olsun. Peygamber­lerinin kabirlerinimesddleryaptılar, "buyurdu" demişlerdir. [348]

 

318-) Osman b. Affan (r.a.) Peygamber (s.a.v.)'in mescidini geniş­letirken halkın kendisi hakkında konuştuğunda: "Siz biraz bu işi büyüt­tünüz. Ben Peygamber (s.a.v.)' "Kim Allah'ın rızasını isteyerek bir mescid yaparsa Allah da kendisi için cennette bir benzerini yapar, "diye buyururken işittim." demiştir. [349]

 

319-) Sa'd b. Ebi Vakkas (r.a.)'ın oğlu Mus'ab: "Babamın yanında namaz kıldım ve (rukûda) iki avucumu birleştirip iki uyluğumun arasına koydum. Babam bana böyle yapmayı yasakladı ve: "Biz böyle yapardık, sonunda böyle yapmak yasaklandı, ellerimizi dizlerimizin üzerine koy­mamız emredildi." dedi" demiştir. [350]

 

320-) İbni Mes'ûd (r.a.): "Hz. Peygamber (s.a.v.) namazda iken kendisine selâm verirdik. O da selâmımıza karşılık verirdi. (Habeşistan hicre­tinden sonra) Necâşî'nin yanından döndüğümüzde kendisine seiâm verdik, selâmımıza karşılık vermedi. (Bunu kendisine söylediğimizde): "Şüphesiz na­maz içerisinde (selâmdan daha önemli, Allah ile) bir meşguliyet vardır" buyurdu." demiştir. [351]

 

321-) Zeyd b. Erkam (r.a.)'dan gelen bir rivayette: "Hz. Peygam­ber (s.a.v.) döneminde namazda konuşurduk. Birimiz arkadaşıyla bir haceti konuşurdu sonunda: «Namazları ve orta namazı koruyun, Allah'a gönülden bağlı ve saygılı olarak namaza durun.» (Bakara: 238) ayeti indi artık namazda konuşmamakla emrolunduk." demiştir.

(Bu iki hadisten anlaşılan bazı namaz erkanlarında tedrici uygulamanın olduğudur. 234. hadiste de et-Tehiyyatü... duasının nasıl uygulandığı buna işaret etmektedir.) [352]

 

322-) Câbir b. Abdullah (r.a.) anlatır: "Rasûlüllah (s.a.v.) kendisi­nin bir haceti için beni göndermişti. Ben hemen gittim, hacetini yerine getirip geri döndüm ve Hz. Peygamber (s.a.v.)'e geldim, kendisine se­iâm verdim, ama selâmımı almadı. Kalbime bir şey düştü ki, bunu en iyi Allah bilir. İçimden: "Herhalde Rasûlüllah (s.a.v.) ben yavaş dav­randım diye bana danldı mı ki?" dedim, tekrar selâm verdim, bana yine cevap vermedi, bu sefer kalbime öncekinden daha ağır bir şey düştü. Sonra yine bir selâm verdim, bu defa selâmımı aldı ve: "Benim na­maz klimam, selâmını almama mani olmuştur." buyurdu. Kendisi bineği üzerinde, kıbleden başka bir yöne yönelmiş vaziyette idi. [353]

 

323-) Ebû Hureyre (r.a.)'dan. Hz. Peygamber (s.a.v.): "Dün gece cinlerden bir ifrit namazımı kesmek için ansızın karşıma çıktı. Ama Allah hemen ona karşı bana güç verdi. Ben de onu mes­cidin direklerinden bir direğe bağlayıp sabaha çıktığınızda he­pinizin onu seyretmesini istedim ancak kardeşim Süleyman'ın «Rabb'im beni bağışla ve bana, benden sonra hiç kimseye na­sip olmayan hükümranlık ver. »(ssd: 35) sözünü hatırladım (bırakı-verdim)" buyurmuştur. [354]

 

324-) Ebû Katâde el-Ensârî (r.a.) anlatır: "Rasûlüllah (s.a.v.) Kızı Zeyneb'in, Ebû'l-Âs'dan oima kızı Ümâme'yi (omuzunda) taşıyarak namaz kı­lardı, secde ettiğinde onu yere kor ayağa kalktığında (omuzuna) yüklerdi."

(Kız çocuklarının utanç vesilesi olarak görüldüğü bir zamanda Peygamber olan Hz. Muhammed (s.a.v.) bu tabuyu yıkarak kız çocuğu olan torunu Ümâme'yi en kut­si bir konumda, namazda Rabb'inin huzurunda omuzunda taşımıştır.) [355]

 

325-) Sehl b. Sa'd es-Sâidî (r.a.)'dan. Birtakım kimseler Hz. Peygam­ber (s.a.v.)'in minberinin yapıldığı ağaç konusunda tartıştılar. Bunun üzeri­ne konuyu kendisine sordular. O da: "Vallahi ben onun neden olduğunu biliyorum. Ben onun konulduğu ilk günü de, Rasûlüllah (s.a.v.)'in üzerine ilk defa oturduğu günü de gördüm. Rasûiüllah (s.a.v.) falanca kadına ha­ber saldı -Sehl (r.a.) kadının ismini de vermiştir-: "Marangoz kölene, halka konuştuğum zaman üzerine oturacağım tahtalardan bana bir şey yapmasını söyle"'buyurdu. Kadın emretti. O da (Medine yakınlarında ağaçlık mera olan) Gâbe'nin ılgın ağacından onu yapıp getirdi. Kadın bunu Rasûlüllah (s.a.v.)'e gönderdi. O da emretti ve işte şuraya konuldu. Sonra Rasûlüllah (s.a.v.)'in üzerinde namaz kıldığını gördüm. Kendisi minberin üzerinde iken tekbir aldı ve yine üzerinde iken rukûya gitti sonra geri geri gelip indi ve minberin dibine secde etti. Namazı bitirdiğinde halka döndü ve: "Ey insanlar! Bu yaptıklarımı sadece namazımı öğrenip, bana uy asınız dîye yaptım " buyurdu. [356]

 

326-) Ebû Hureyre (r.a.): "Bir kimsenin elini böğrüne koyarak na­maz kılması yasaklanmıştır. demiştir. [357]

 

327-) Muaykıb (r.a.) Hz. Peygamber (s.a.v.)'in secde ettiği yerdeki toprağı düzelten bir kimseye: "Bunu yapacaksan, bir defada yap.buyurduğunu rivayet etmiştir. [358]

 

328-) Abdullah b. Ömer (r.a.)'dan. Rasûlüllah (s.a.v.), kıble duva­rında bir tükrük gördü ve onu kazıdı, sonra cemaate döndü ve: "Biri­niz namaz kıldığında kıble tarafına tükürmesin. Çünkü o, na­maz kıldığında Allah onun kıblesîndedir."buyurdu. [359]

 

329-) Ebû Said el-Hudrî (r.a.)'dan. Hz. Peygamber (s.a.v.), mesci­din kıblesinde balgam görmüş ve hemen bir taş alarak onu kazımış sonra bir kimsenin önüne veya sağına tükürmesini yasaklamıştır. An­cak soluna veya sol ayağının altına tükürebilir. [360]

 

330-) Ebû Hureyre (r.a.) ve Ebû Said el-Hudrî (r.a.) anlatırlar: "Hz. Peygamber (s.a.v.), mescidde balgam gördü ve hemen bir taş a-larak onu kazıdı arkasından: "Biriniz tükürecekse, asla ne önüne ne de sağına tükürsün! Soluna veya sol ayağının altına tükür-sün. "buyurdu." [361]

 

331-) Âişe (r.a.)'dan. Hz. Peygamber (s.a.v.), kıble duvarında tü­kürük veya sümük görmüş ve onu kazımıştır. [362]

 

332-) Enes (r.a.) anlatır: Hz. Peygamber (s.a.v.) mescidin kıble duvarında tükrük gördü. Bu, etkisi görülecek derecede kendisini üzüp öfkelendirdi. Hemen kalkıp onu eliyle ufalayarak kazıdı ve: "Sizden biriniz namaza durduğunda o kimse Rabb'ine yalvarır yahut Rabb 'i kendisiyle kıble arasında bulunur. Bu sebeple sizden bi­riniz sakın kıblesine tükürmesini Ancak tükürecek olursa sol tarafına veya ayağının altına tükürsün." buyurdu ve elbisesinin ucunu eline alıp tükürdü sonra bir kısmını diğer kısmı üzerine büküp dürdü ve: "Ya da böyle yapsın "buyurdu. [363]

 

333-) Enes (r.a.): "Hz. Peygamber (s.a.v.): "Mescidde tükrük/ balgam bulunması bir hatadır. Bu hatanın giderilmesi (keffâreti) ise toprakla kapatmaktır, "buyurdu" demiştir." [364]

 

334-) Enes (r.a.)'a: "Hz. Peygamber (s.a.v.) ayakkabısıyla namaz kılar mıydı?" diye sorulmuş, o da: "Evet" demiştir. (Bilindiği gibi namaz kılan kimsenin gerek kendisinde ve üzerindeki eşyalarda gerekse namaz kıldığı yerde dinin pis kabul ettiği şeylerin bulunmaması gerekir, e-ğer bu şeyler var İse namaz geçerli değildir. Namaz kılan bir kimsenin ayakkabı­larında dinin pis kabul ettiği şeyler yok ise ayakkabıyla namaz kılmada bir sakınca yoktur. Hz. Peygamber (s.a.v.) döneminde mescid günümüzdeki gibi sergilerle dö­şenmiş değildi, toprak olan zeminde namaz kılınıyordu. Aslında temiz olan yeryü­zünün her tarafında namaz kılmamız için bize izin verilmiştir. (307. hadise bakınız) Bu nedenle temiz oian tüm yeryüzünde namaz kıiınabilir. Arabistan topraklannda sıca­ğın etkisiyle üzerinde fazla pislik kalmıyor kuruyup gidiyordu. Bu nedenîe toprak ge­nellikle temiz oluyor ve bu topraklar üzerinde gezen kimselerin ayakkabılsn da dinin pis saydığı şeylere fazla bulaşmıyordu.

Diğer taraftan Hz. Peygamber (s.a.v.): "Yahudilere muhalefet ediniz, çünkü onlar ne ayakkabıları ile ne de mestleriyle namaz kılarlar," buyur­muştur. (Ebû Dâvûd, saiât: 88) Allah Teâlâ'nın: «Ey Mûsâ, şüphesiz Ben senin Rabb'inim, ayakkabılarını çıkar! Çünkü sen mukaddes vadi Tuvâ'dasın» (Tâhâ: 11-12) buyurması nedeniyle muhtemel ki Yahudiler ayakkabılarıma ibadet yapmıyorlardı. Bu nedenle Efendimiz (a.s.) bunlara muhalefet etmek için ayakkabıy­la da namaz kılınmasını tavsiye etmiştir. Kendisi ayakkabıyla da ayakkabısız da na­maz kılmıştır. (Ebû Dâvûd, saiât: 88} Onun bu tavsiyesinin sünnet mi yoksa bir ruhsat mı olduğu konusunda değişik yaklaşımlar vardır. Hatta bazı fıkıh kitaplarında bu hadis­ten hareketle ayakkabıyla namaz kılmanın daha faziletli olduğu belirtilir.

Ancak günümüzde Yahudi ve Hıristiyanlann ayakkabıyla ibadet ettikleri göz önünde bulundurulursa, ayakkabıyla namaz kılmanın onlara muhalefet için tavsiye edilmesinden dolayı bugün ayakkabıyı çıkanp ibadet etmek daha isabetli olur kana­atindeyiz. Nitekim Ebû Dâvûdu şerheden Sehârenfûri de bu konuya dikkat çekmek­tedir. Bezlü'l-Mechûd, IV. 321) [365]

 

335-) Aişe (r.a.): "Hz. Peygamber (s.a.v.)'in kendisine ait "Hamîsa" (demlen üzen işlemeli örtüde) namaz kıldığını ve örtünün işlemelerine gözünün iliş­tiğini namazdan ayrıldığında: "Şu hamîsamı, Ebû Cehm'e götürün ve Cehm'in (işiemesîz örtü olan) enbicâniyyesini getirin. Çünkü biraz °nce hamîsa beni namazda oyaladı" buyurdu" demiştir. [366]

 

336-) Enes b. Mâlik (r.a.)'dan, Hz. Peygamber (s.a.v.): "Eğer ak­şam yemeği önünüze konu/muş, bu sırada akşam namazına ka­met getirilmiş ise siz akşam yemeğine başlayınız." buyurmuştur. [367]

 

337-) Enes b. Mâlik (r.a.)'dan. Rasülüllah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: "Eğer akşam yemeği önünüze konulmuş ise akşam namazını kılmadan önce yemeğe başlayınız. Acele edip akşam yemeğinizi bırakmayınız." [368]

 

338-) Âişe (r.a.)'dan. Hz. Peygamber (s.a.v.): "Eğer akşam ye­meği önünüze konulmuş, bu sırada akşam namazına kamet getirilmiş ise siz akşam yemeğine başlayınız." buyurmuştur.[369]

 

339-) İbnİ Ömer (r.a.)'dan. Rasûlüliah (s.a.v.): "Eğer birinizin önüne akşam yemeği konulmuş, bu sırada akşam namazına kamet getirilmiş ise siz akşam yemeğine başlayınız. Acele edip akşam yemeğinizi bırakmayınız, "buyurmuştur. [370]

 

340-) İbni Ömer (r.a.)'da. Rasûlüüah (s.a.v.): "Kim şu yeşilliği yeise kokusu gidene kadar mescidlerimize asla yaklaşmasın" buyurmuştur. Yeşillikle, sarımsağı kasdetmiştir. [371]

 

341-) Enes (r.a.)'a sarımsak sorulmuş, oda: "Rasûlüliah (s.a.v.): "Kim, şu bitkiyi yerse bize yaklaşmasın, namazı bizim yanı­mızda kılmasın"buyurdu." demiştir[372]

 

342-) Câbir b. Abdullah (r.a.): "Hz, Peygamber (s.a.v.) sarımsağı kastederek: "Kim şu bitkiyi yerse mescidlerimizde bize gelip gitmesini"buyurdu." demiştir.

Hadisi rivayet eden: "Câbir (r.a.)'a: "Bu bitkinin neyini kastedi­yor?" dedim."Çiğ sarımsaktan başkasını kastettiğini zannetmiyorum." dedi." demiştir.

"Kokusunu kastetti." şeklinde de söylenilmiştir.  (Kokusu etraftakilere rahatsızlık veren sarımsak, soğan, pırasa ve benzer bazı sebzeler hakkında hadislerde sakındmcı ifadelerin bulunduğunu görmekteyiz. Asîında bu sebzeler insan sağlığı için oldukça faydalı bitkilerdir. Yapılan araştırmalar bu bitki­lerin sağlık açısından önemini ortaya koymuştur. Bu sebzeler hakkındaki hadisler in­celendiğinde bunların haram olmadığı, etrafı rahatsız eden kokusu nedeniyle sakın-dırıldığını görmekteyiz. "Sarımsak kokusu ile bize eziyet vermesin." bu-yrulmuştur. (Müsijm/ MesScıd: 71) Bu gerekçeden hareketie, kokularının giderilmesi ha­linde yenilmesinde sakınca görülmemiştir. "Eğer bun/an yemen/z gerekiyorsa, pişirerek (kokusunu) öldürünüz." buyrulmuştur. (Ebû Dâvûd, Efime: 40) Aynı sözü Hz.

Ömer (r.a.) da Söylemiştir (Müslim, Mesâdd: 71, İbni Mâce, Efime: 19) [373]

 

343-) Ebû Hureyre (r.a.)'dan. Rasûlüliah (s.a.v.), şöyle buyurdu, demiştir: "Namaza çağrı yapıldığında şeytan yellenerek ezanı duyamayacağı kadar uzağa çekilir. Ezan bittiğinde geri gelir. Namaza kamet getirildiğinde tekrar dönüp çekilir. Kamet bit­tiğinde tekrar gelir sonunda kişi ile kalbi arasına girer ve: "Şunu hatırla, bunu hatırla" diyerek aklında olmayanları söy­ler, nihayet bu kimse kaç rekat namaz kıldığını bilemez olur. Bu nedenle, biriniz üç mü, dört mü gibi kaç rekat kıldığını bilemezse oturduğu zamanda iki secde yapsın "[374]

 

344-) Abdullah b. Buhayne (r.a.): "Rasûlüliah (s.a.v.), bize na­mazlardan birisinde iki rekat namaz kıldırdı sonra oturmayıp ayağa kalktt. Cemaat de onunla birlikte ayağa kalktı. Namazını bitirdikten sonra selam vermesini gözledik ama o, tekbir alıp oturduğu yerde iki secde yaptı sonra selam verdi." demiştir.

Diğer bir rivayette "Unutmuş olduğu oturuşunun yerine kendisiyle birlikte cemaat de secde etti" şeklinde ifade vardır. [375]

 

345-) Abdullah b. Mes'ûd (r.a.): "Hz. Peygamber (s.a.v.) namaz kıl­dırdı. -Hadisi bize rivayet eden ravi İbrahim en-Nehaî: "Bilmiyorum eksik m" kıldı fazla mı kıldı" demiştir, Selâm verdiğinde kendisine: "Ey Allah'ın Rasûlü, namaz konusunda yeni bir şey mi geldi?" denildi. Rasûlüliah (s.a.v.): no da nedir?" buyurdu. Kendisine: "Şöyle, şöyle namaz kıldır-in dediler. Hemen iki ayağını diz üzere kıvınp büktü (teşehhüde oturdu) kıble-yonelip iki defa (yamima) secdesi yaptı. Sonra selâm verdi, yüzünü bize çevirdiğinde: "Şunu bilin ki eğer namaz konusunda yeni bir şey gelmiş olsaydı onu mutlaka size bildirirdim. Ancak ben de sizin gibi insanını, sizin unuttuğunuz gibi unutabilirim. Eğer unutur­sam bana hatırlatın. Sizden biriniz namazında şüpheye düşerse doğruyu araştırsın, ardından buna göre namazını tamamlasın, sonra da selâm verip ikisecde yapsın"buyurdu." demiştir,

(Hadiste imamın namazda yanıldığı, cemaatin bunun üzerine imamla konuştuğu arkasından namazdan çıkılmaya yanılma secdesine gidildiği hükmü çıkmaktadır. Buna göre imam ve cemaat namazda yanılma ile ilgili konuşma yaptığında namazın bozulma­yacağı anlaşılır. Diğer taraftan namazda yanılma olursa konuşma değil de teşbih veya el grpma sekliyle imamın uyarılmasını bildiren hadisler de vardır. (408. hadise bakınız. 408. hadis­te ei çırpmanın kadınlara mahsus olduğu belirtilir,) Bu nedenle konu ihtilaflıdır. Hanefîler yanılmanın teşbih, tekbir, tehlil veya ayet okuma ile düzeltilebileceğini söylemişler. Ebû Dâvûd ve Nesâfnin de rivayet etöği Müslim'de geçen uzun hadisteki; "Bu namaz ki insanların kelamı, içerisinde uygun düşmez. Ancak Teşbih, Tekbir ve Kur'ân okumak uy­gun olur... "ifadesini delil getirmişler ve yukandaki hadis -je benzerlerinin, namazda ko­nuşmanın yasaklanmasından Önce olduğunu söylemişlerdir. (umdetuTKâri, Aynî, îti. 392) Na­mazda konuşma ilk dönemde caiz iken sonralan bu kaldırılmıştır. Bu konuda Tirmizî de "Namazda konuşmanın kaldırılması babı" altında bir bölüm açmıştır. (Tirmra: saiât 293. 624. hadis de namazda konuşma ve selamlaşmanın kaldırıldığını ifade eder,) [376]

 

346-) Ebû Hureyre (r.a.) anlatır: "Rasûlüllah (s.a.v.) bize öğle veya i-kîndi namazından birisini iki rekat kıldınp selâm verdi. Arkasından ayağa kalkıp mesddde uzatılmış ağaç parçasına doğru öfkeli bir şekilde ayakta yaslandı, sağ elini sol elinin üzerine koyup parmaklarını birbirine birleştirdi ve sağ yanağını da sol elinin dışına koydu. Acele edenler mescidin kapıla­rından çıktılar. Oradakiler: "Namaz kısalüldı mı?" dediler. Topluluğun içeri­sinde Ebû Bekir ve Ömer de vardı ama Rasûlüllah ile konuşmaktan korktu­lar. Yine içlerinde kollarının uzunluğundan dolayı kendisine Zülyedeyn de­nilen bir kimse de vardı."Ey Allah'ın Rasûlü unuttun mu yoksa namaz mı kısaltıldı?" dedi: "Unutmadım namazda kısaltılmadı!"buyurdu. Arka­sından: "Zülyedeyn'in dediği gibi midir?" buyurdu."Evet" dediler. Rasûlüllah (s.a.v.) öne geçti ve terk ettiği rekatian kıldı, sonra selâm verdi. Arkasından tekbir alıp namazdaki secdesi kadar veya daha uzun secde yaptı, sonra başını kaldırdı ve tekbir aldı. Sonra tekrar tekbir alıp namaz­daki secdesi kadar veya daha uzun secde yaptı, arkasından başını kaldırdı ve tekbir aldı sonra da selâm verdi." [377]

 

347-) ibni Ömer (r.a.): "Hz. Peygamber (s.a.v.) bize içerisinde secde bulunan sure okur ve secde yapar, biz de secde yapardık, hatta kimimiz alnını koyacak yer biie bulamazdı." demiştir. [378]

 

348-) Abdullah b. Mes'Od (r.a.): "Hz. Peygamber (s.a.v,) Mekke'de İken "Neon" Suresi'ni okudu ve secdeye gitti, kendisiyle birlikte orada olan herkes secdeye gitti ancak yaşiı bir adam dışında: O bir avuç kum veya toprak alıp, kendi alnına koydu ve: "Bu, benim için yeterlidir." dedi. Daha sonralan bu ihtiyarın kâfir olarak öldürüldüğünü gördüm." deınişör. (Buhâr nin getirdiği diğer rivayette secdeye kapanmayan bu yaşlı adamın İsmi­nin ileri gelen Kureyş kâfirlerinden olan Ümeyye b. Halef olduğu belirtilir. Buharı, Kitâbu Tefsîri'l-Kur'ân: Kamer: 62) [379]

 

349-) Zeyd b. Sabit (r.a.)'dan. Kendisi Hz. Peygamber (s.a.v.)'e Necm Suresi'ni okumuş ama burada secde etmemiştir. [380]

 

350-) Ebû Hureyre (r.a.): "Ebû Kasım (s.a.v.)'irı arkasında yatsı namazı kıldım. "Îza's-Semâu'n şekkat" Suresi'ni okudu, secde aye­tinde secde etti, ben de ona kavuşana değin bu secdeyi hep yapaca­ğım." demiştir. [381]

 

351-) İbni Abbâs (r.a.): "Rasûlüllah (s.a.v.)in namaz kıldırmasını bitirdiğini tekbir seslerinden anlardım" demiştir. [382]

 

352-) İbni Abbâs (r.a.): "Cemaat farz namazdan ayrıldığı sırada zikirle sesi yükseltmek Hz. Peygamber (s.a.v.) döneminde vardı, bu yüksek sesli zikirleri duyduğumda bununla cemaatin namazdan ayrıldı­ğını bilirdim." demiştir.

 Abbâs (r.a.), yaşt küçük sahabilerdendi. Çocuk olduğundan dolay: cema-E k'İirtac!lğl zamanlarda mescidin dışarısında iken cemaatle namazın sona  şekilde anladığını ifade etmiş olması muhtemeldir.) [383]

 

353-) Aişe (r.a.)'dan. Şöyle demiştir: "Medine Yahudilerden iki kad!n benim yanıma geidi ve: "Kabirdekiier, kabirlerinde a a uğrarlar" dediler. Ben onlara karşı çiküm ve bir türlü kabul etmedim, onlar da yanımdan ayrımdılar. Arkasından Rasûlüilah (s.a.v.) yanıma geldi. Kendisine: "Ey Allah'ın Rasûiü, Medine Yahudilerden iki ihtiyar Yahudi kadın benim yanıma geldi ve; "Kabirdekiler, kabirlerinde azaba uğrarlar" söylediler." dedim. Rasûlüilah (s.a.v.): "Doğru söy­lemişler, kabirdekiler öyle bir azap görürler ki, bunu hayvanlar işitir."buyurdu. Bundan sonra kendisinin, hiçbir namazda kabir aza­bından sığınmadığım görmedim"[384]

 

354-) Âişe (r.a.): "Rasûlüilah (s.a.v.)'i, namazında Deccâi fitnesin­den sığınırken işittim" demiştir[385]

 

355-) Ebû Hureyre (r.a.): "Rasûlüilah (s.a.v.): "Allahümme innî eûzü bike min Azâbi'l-Kabri, vemin Azâbi'n-Nâri, vemin fitneti'l-Mehyâ ve'l-Memât vemin fitneti'l-Mesîhi'd-Deccâl(=Allah'ım ben, kabir azabından, cehennem azabından, ölüm ve hayat imtihanından, Mesih Deccâi fitnesinden  imtihanından Sana sığınırım)" diye dua e-derdi" demiştir. [386]

 

356-) Hz. Peygamber (s.a.v.)"in hanımı Hz. Aişe (r.a.)'dan Rasûlüilah (s.a.v.)'in namazda şöyle dua ettiği bildirilmiştir: "Allahümme eûzübike min Azabi'l-Kabri ve Eûzübike min Fitneti'l-Mesihi'd-Deccâl ve Eûzübike min Fitneti'l-Mahyâ ve Fitneti'l-Memât Allahümme innî Eûzübike mine'l-Me'semi ve'l-Mağrami(=Allah'ım, ben; kabir aza­bından Sana sığınırım. Mesih Deccâi imtihanından Sana sığınırım. Ha­yatın fitnesinden / imtihanından ve ölümün fitnesinden  imtihanından Sana sığınırım. Allah'ım, ben; günaha dalmaktan, borca düşmekten Sana sığınırım.)" birisi kendisine: "Neden borçtan dolayı çokça Allah'a sığınıyorsun?" dedi. O da: "Bir adam borçlandığında söz söyler ama yalan söyler, söz verir ama, sözünde durmaz." buyurdu.

(Söz konusu dualar 234. hadiste: "Sonra da kendisinin beğendiği duayı seçerek dua eder."ifadesiyle "et-Tehiyyâtü..." duasından sonra okunacak dua­dır. Hanefîlerin okuduğu "Rabbena..." duaları da bu yerde okunur. "Rabbena..." duaiarı Kur'ân-ı Kerim'den alınmış duadır. {Bakara: 201, ibrahim: 40-41)) [387]

 

357-) Muğîra b. Şu'be (r.a.): "Hz. Peygamber (s.a.v.)'in her farz na­mazın sonunda: "Lâ ilahe illa/lâhu vahdehü lâ şerike lehü, lehü'l-Mülkü ve lehu'l-Hamdü ve hüve ala külli şey'in kadir. Allahümme lâ mania Hmâ e'tayte velâ mu'tlye limâ mena'te ve lâ yenfeu ze'l-Ceddi minke'l-Cedd(=Jek olan Allah'tan başka İlah yoktur, Onun orta­ğı yoktur, mülk hakimiyet Onundur, övgü Onadır. Onun her şeye gücü yeter. Allah'ım, Senin verdiğine engel olacak hiçbir şey yoktur. Senin engel olduğunu da verebilecek yoktur. Senin yanında zenginin zenginliği fayda vermez. Zenginlik Senden gelir.)" derdi." demiştir. [388]

 

358-) Ebû Hureyre (r.a.): "Fakir kimseler Hz. Peygamber (s.a.v.)'e geldiler ve: "Servet sahipleri en yüce dereceleri, kalıcı nimeti alıp gö­türdüler. Onlar bizim kıldığımız gibi namaz kılıyor, bizim tuttuğumuz gibi oruç tutuyorlar, buna ilaveten kendilerinin fazladan malları vardır ki bununla haccediyorlar, umre yapıyorlar, cihad edip sadaka veriyor­lar." dediler. Hz. Peygamber (s.a.v.): "Bakın size bir şey bildiriyo­rum ki, eğer bunu alırsanız sizi geçenleri yakalarsınız, sizden sonra yaşayanlardan hiçbir kimse size yetişemez, içinde bu­lunduğunuz kimselerin en hayırlısı olursunuz ancak bunu on­lar da yaparsa bu hariç. Her namazın arkasında otuz üç defa "Sübhânallah", "el-Hamdülillah", "Allahüekber" diye zikreder­siniz."'buyurdu." demiştir.

(Hadisi anlatan Sümey): "Aramızda ihtilafa düştük, bazımız: "Otuz üç Sübhânallah, otuz üç el-Hamdülillah, otuz dört Allahüekber diyeceğiz" aedı. Ben de (hadîsi bize anlatan Ebû sâiih'e) döndüm, o da: "Hepsinden otuz uç olana kadar "Sübhânallah, el-Hamdülillah, Allahüekber" dersiniz." dedi." demiştir.

(Hadisin son kısmındaki ifadenin kime ait olduğu açık değildir, cümlenin geli­şinden bunun Ebû Hureyre (r.a.)'a ait olduğu anlaşılabilir. Ancak Müslim'in getirdiği (esacıd: 142) Gayette sayılar hakkındaki konuşmanın, ravilerden Sümey ile Ebû Salih masında geçtiğini görmekteyiz.

"Ali Jffr nama2ln arkasında otuz üç defa "Sübhânallah", "el-Hamdüliffah" duadan otuz üç defa olmak r3ma mamıntn 99 olacağı anlaşılabileceği gibi, her birinden 11 defa olmak üzere «marnının 33 olabileceği de anlatabilir. Diğer rivayetlerde bu duaların sayısı hakkında yukarıdaki sayının dışında başka ifadeler de vardır, 6, 10, 11, 25, 70, 100 gibi. Aynfye göre sayıfardaki değişikliğin nedeni, bunların söylendiği şahıslann değişik, konumların farklı olmasından dolayıdır. Umdetu'i-Kâri, V. 203) [389]

 

359-) Ebû Hureyre (r.a.): "Rasûlüllah (s.a.v.) başlangıç tekbiri ile kıraat arasında susardı: "Ey Allah'ın Rasûlü anam-babam sana feda ol­sun, tekbir ile kıraat arasındaki susman sırasında ne söylüyorsun?" de­dim: "Allahümme bâidnî ve beyne hatâyâye kemâ bâadte beyne 7-Meştikı ve'l-Mağribi. Allahümme nekkınî mine'l-Hatâyâ kemâ yünakkâ's-Sevbu'l-Ebyadu min^'d-Denesi. Allahümme'ğsil hatâ­yâye bi'l-Mâi ve's-Selci ve'l-Berdî {=Allah'ım! Senimle günahlarımın (hatalarımın) arasını, doğuyla batının arasını uzaklaştırdığın gibi uzak­laştır. Allah'ım! Beyaz elbisenin kirden arındırıldığı gibi beni de günah­lardan (hataiardan) arındır. Allah'ım günahlarımı (hatalarımı) su ile, kar ile ve dolu iie yıka" derim, "buyurdu" demiştir. [390]

 

360-) Ebû Hureyre (r.a.)'dan. Rasûlüllah (s.a.v.): "Namaz için kamet getirildiğinde koşarak gelmeyiniz, ağır başlı olarak ge­liniz, (imam ne) neye yetişirseniz onu kılınız, kılamadığınızı so­nunda tamamlayınız. Şüphesiz ki, biriniz namaza doğru yönel­diğinde namazda sayılır " buyurmuştur. [391]

 

361-) Ebû Katâde (r.a.) anlatır: "Biz, Hz, Peygamber (s.a.v.) ile birlikte namaz kılıyorduk, birden telaşlı erkek sesleri duydu. Namazı kıldıktan sonra: "Ne yapıyordunuz?" buyuröu."Namaza yetişmek için acele ettik" dediler. Hz. Peygamber (s.a.v.): "Böyle yapmayın! Ala­maza geldiğinizde sükunet üzere olun. Nerede namaz; ulaşır­sanız hemen kılıverin, kı/amayıp kaçırdığınız (rekatları da) tamam' fayın, "buyurdu." demiştir. [392]

 

362-) Yine Ebû Katâde (r.a.) Rasûlüllah (s.a.v.): "Namaza ka­met getirildiğinde beni görene değin namaza kalkmayınız."buyurdu" demiştir. [393]

 

363-) Ebû Hureyre (r.a.): "Namaz için kamet getirildi, ayakta saflar dü-eltildi ardından Rasûlüllah bizim yanımıza çıktı. Namaz kıldırdığı yere dur­duğunda kendisinin cunüp olduğunu hatJriadı bize: "Sizyerinizde durun" dedi dönüp boy abdesti aldı arkasından başından sular damlayarak yanımıza aktı ve tekbir aldı, biz de kendisiyle namaza durduk" demiştir. [394]

 

364-) Ebû Hureyre (r.a.)'dan. Rasûlüilah (s.a.v.): "Kim, imamla birlikte kılman namazın bir rekatına yetişirse o namaza yetiş­miş olur. "buyurmuştur. ("o namaza yetişmiş olur" demek, cemaat sevabına yetişmiş demektir.) [395]

 

365-) Ebû Hureyre (r.a.)'dan. Rasûlüllah (s.a.v.), şöyle buyurmuş­tur: "Kim, Güneş doğmadan önce sabah namazından bir rekata yetişirse sabah namazına yetişmiş olur. Kim, Güneş batmadan önce ikindi namazından bir rekata yetişirse ikindi namazına yetişmiş olur." [396]

 

366-) Ebû Mes'ûd el-Ensârî (r.a.)'dan. Rasûlüllah (s.a.v.)'i eliyle beş vakit namazı sayarak şöyle buyururken işittim demiştir: "Cebrail İndi ve bana imam oldu. Kendisiyle birlikte namaz kıldım. Son­ra yine kendisiyle birlikte namaz kıldım. Sonra yine kendisiyle birlikte namaz kıldım. Sonra yine kendisiyle birlikte namaz kıldım. Sonra yine kendisiyle birlikte namaz kıldım." [397]

 

367-) Ömer b. Abdülaziz bir gün namazı geciktirmişti. Urve b. Zübeyr yanına girdi ve şunları bildirdi: "Muğîra b. Şu'be, Irak'ta vali İken bir gün namazı geciktirdiği sırada yanına Ebû Mes'ûd el-Ensârî (r.a.) girdi ve: "Ey Muğîra bu ne haldir? Cebrail (a.s.) indi ve namaz kıldı. Rasûlüllah (s.a.v.) de namaz kıldı. Sonra bir namaz daha kıldı. Rasûlüllah (s.a.v.) de na-maz klidl- Sonra bir namaz daha kıldı. Rasûlüllah (s.a.v.) de namaz kıl-dl- Sonra bir namaz daha kıldı. Rasûlüllah (s.a.v.) de namaz kıldı. Sonra bır namaz daha kıldı. Rasûlüllah (s.a.v.) de namaz kıldı ve:  "Bununla emtoiundum, "buyurdu. Sen bunu böyle bitmedin mi?" dedi. (Hadisimizde görüldüğü gibi günde beş vakit namaz kıldığı belirtilmektedir.) [398]

 

368-) Âişe (r.a.): "Hz. Peygamber (s.a.v.), ikindi namazını Güneş benim odamda görünür iken ve gölge henüz (odamın duvarına) dönmemiş­ken kılardı." demiştir.   [399]                 

 

369-) Ebû Hureyre (r.a.) : "Rasülüllah (s.a.v.): "Sıcak şiddet­lendiğinde namazı serinliğe bırakın. Çünkü sıcağın şiddetlen­mesi cehennemin kaynamasından dolayıdır, buyurdu." demiştir. [400]

 

370-) Ebû Zer el-Ğıfârî (r.a.) anlatır: "Bir seferde Hz. Peygamber (s.a.v.) ile birlikte idik. Müezzin öğle ezanı okumak istedi. Bunun üzerine, Hz. Peygamber (s.a.v.): "Serinliği bekle" buyurdu. Sonra yine ezan okumak istedi: "Serinliğibekle"buyurdu. Sonunda tepelerin gölgeleri­nin  Olduğunu gördük. (Namazı öyle kıldık) [401]

 

371-) Ebû Hureyre (r.a.)'dan. Hz. Peygamber (s.a.v.): "Sıcak şiddetlendiğinde namazı serinliğe bırakın. Çünkü sıcağın şid­detlenmesi cehennemin kaynamasından dolayıdır. Cehennem Rabb'ine: "Ey Rabb'im bir kısmım bir kısmımı yedi" diye şika­yette bulunmuş, bunun üzerine cehenneme, bir nefes kış a-yında, bir nefes de yaz ayında olmak üzere iki nefese izin ve­rilmiştir. Duyduğunuz sıcağın en şiddetlisi ile soğuğun en şid­detlisi işte budur, "buyurmuştur. [402]

 

372-) Enes b. Mâlik (r.a.): "Rasülüllah (s.a.v.) ile birlikte namaz kılardık. Bazılarımız sıcağın şiddetinden dolayı secde ettiği yere elbise­nin ucunu koyardı" demiştir. [403]

 

373-) Enes b. Mâlik (r.a.): "Rasülüllah (s.a.v.) ikindi namazını Gü­neş yüksek ve canlı iken kıldırır, arkasından birimiz (Medine civarında iki mır ne sekiz mil arasındaki köyler olan) Avali'ye gider ve onlara geldiğinde Güneş hâlâ yüksekte olurdu." demiştir. Avali'nin bazıları Medine'ye dört mil veya buna yakın mesafededir. [404]

 

374-) Ebû Umâme b. Sehl (r.a.)'dan. Şöyle demiştir: "Ömer b. Abdilaziz ile birlikte öğle namazını kıldık, sonra çıkıp Enes b. Malik'in yanına nirdik. Kendisini ikindi namazını kılarken bulduk. Enes b. Malik'e: "Amcacı­ğım bu kıldığın ne namazı?" dedim: "İkindi namazı. Bu namaz, Rasülüllah (s a.v.)ln namazıdır, kendisiyle birlikte iken böyle kılardık." dedi"[405]

 

375-) Rafi b. Hadic (r.a.)'dan. Şöyle demiştir: "Rasülüllah (s.a.v.) ile birlikte ikindi namazını kılar sonra bir deve kesilir, on parçaya bölü­nür, sonra pişirilir, biz de Güneş batmadan önce pişmiş eti yerdik." [406]

 

376-) îbni Ömer (r.a.) Rasülüllah (s.a.v.)'in: "İkindi namazını kaçıran kimse sanki ailesi ve malı gasbedilip kaybedilen kimse gibidir."buyurduğunu bildirmiştir. [407]

 

377-) Ali (r.a.)'dan. Şöyle demiştir: "Ahzab savaşında Rasülüllah (s.a.v.): "Güneş batana kadar bizi ikindi namazından (orta namazdan) alıkoyup meşgul ettiklerinden dolayı Allah da on­ların evlerini ve kabirlerini ateşle doldursun "diye beddua etti" Diğer bir rivayet ise "Bizi orta namazdan, ikindi namazından alıkoydular. Allah da onların evlerini ve kabirlerini ateşle dol­dursun"etti. Sonra ikindi namazını akşam ile yatsı ara­sında kıldı" idedir. [408]

 

378-) Câbir b. Abdullah (r.a.) anlatır: "Ömer b. Hattab (r.a.) Hen­dek Savaşı sırasında Güneş battıktan sonra geldi ve Kureyş kâfirlerine ağır sözler söylemeye başladı: "Ey Allah'ın Rasûlü, Güneşin neredeyse batacak olduğu vakte kadar ikindiyi kılamadım." dedi. Hz. Peygamber (s.a.v.): "Vallahi ben kılmadım." dedi ve Buthân'a gittik, namaz abdesti aldı, biz de namaz abdesti aldık. Güneş battıktan sonra ikindi namazını kıldırdı, arkasından akşam namazını kıldırdı." [409]

 

379-) Ebû Hureyre (r.a.) Rasülüllah (s.a.v.)'in: "Birtakım Melekler ffeceleyin birtakım Melekler de gündüz nöbetleşe size gelirler.

Bunlar sabah ve ikindi namazında birlikte olurlar. Sonra sizin a-ramzda kalanlar göğe çıkar, Allah kullarını en iyi bilen olduğu halde yine de onlara: "Kullarımı nassl bıraktınız?" diye sorar, on­lar da: "Onlan namaz kılarken bıraktık, yanlarına da namaz kı­larken gelmiştik." derler" tiye buyurduğunu rivayet etmiştir.[410]

 

380-) Cerir (r.a.) anlatır: "Hz, Peygamber (s.a.v.)'in yanında bu­lunuyorduk. Bir gece aya baktı ve: "Siz şu ayı zahmetsiz rahat bîr şekilde gördüğünüz gibi Rabb'inizi de göreceksiniz. Eğer Gü­neş doğmadan ve batmadan önce namazdan alıkonuimamak elinizden gelirse bunu yapınız," buyurdu, sonra da «Güneşin doğuşundan önce de batışından önce de Rabb'ini hamd İle teşbih et.» («âf: 39) ayetini okudu. [411]

 

381-) Ebû Mûsâ (r.a,)'dan. Rasûlüliah (s.a.v.): "Kim sabah ve ikindi namazını kılarsa Cennete girer, "buyurmuştur. [412]

 

382-) Seleme b. Ekvâ (r.a.)'dan. Rasûlüliah (s.a.v.), akşam nama­zını güneş batıp perde gerisine indiğinde (ufukta kaybolduğunda) kılardı. [413]

 

383-) Rafı' b. Hadic (r.a.): "Hz. Peygamber (s.a.v.) ile birlikte ak­şam namazını kılardık, birimiz namazdan çıktıktan sonra attığı okun düştüğü yeri görebilirdi." demiştir, [414]

 

384-) Aişe (r.a.): "Rasûiüllah (s.a.v.) bir gece yatsı namazını gece geç vakte kadar geciktirmişti. -Bu, İslâm'ın (Medine dışına) yayılmasından önce idi Evden çıkmamıştı, sonunda Ömer: "Kadınlar ve çocukiar uyu­dular." dedi. Bunun üzerine çıktı ve mesciddekilere; "Sizden başka yeryüzü halkından hiçbir kimse şu anda bu namazı bekle' memektedlr. "buyurdu." demiştir. [415]

 

385-) Abdullah b. Ömer (r.a.)'dan. Şöyle demiştir: "Bir gece yatsı namazını kıldırması için Rasûiüllah (s.a.v,)'i bekledik. Gecenin üçte biri ya­hut biraz dana fazlası geçtikten sonra yanımıza çıkb. Kendisini ailesiyle ilgili bir iş mi yoksa başka bir şey mi meşgul etti bilemiyorduk. Dışan çıktığında: "Siz öyl0 hlr namazı bekliyorsunuz ki, sizden başka bir dine men­sup hiçbir kimse bu namazı beklememektedir. Eğer, ümmetime ağır gelmeseydionlara bu saatte kıtdmrdım"buyurdu. Sonra müez­zine emir verdi, o da kamet getirdi ve namazı kıldırdı."

Diğer bir rivayet ise "Bir gece Rasûlüliah (s.a.v.) meşgul edildi ve yatsı namazını geciktirdi. Öyle gecikti ki, mescidde uyuyup uyandsk. Sonra yine uyuyup uyandık. Sonra Rasûiüllah (s.a.v.), yanımıza çıktı ve: "Bu gece sizden başka yeryüzü halkından hiçbir kimse şu anda bu namazı beklememektedir, "buyurdu." şeklindedir. [416]

 

386-) Sabit el-Bünânfden. Enes (r.a.)'a, Rasûiüllah (s.a.v.)'in yü­züğü soruldu, şöyle dedi: "Bir keresinde Rasûiüllah (s.a.v.), gece yan­sına kadar veya yarısı hemen hemen geçecek vakte kadar yatsıyı ge­ciktirdi sonra geldi ve: "İnsanlar namazı kıldılar ve uyudular. Siz ise namazı beklediğiniz sürece namazda sayılıyorsunuz" bu­yurdu. Kendisinin gümüşten yüzüğünün parıltısını sanki görür gibiyim." Enes (r.a.), bunu söylerken sol elinin serçe parmağını kaldırmıştır. [417]

 

387-) Ebû Mûsâ (r.a.) anlatır: "Ben ve benimie birlikte (Yemen'den) gemi­de gelen arkadaşlanm (Medine'de bir vadi dan) "Buthân" arazisinde konaklamıştık. Hz. Peygamber (s.a.v.) Medine'de idi. Her gece yatsı namazında bunlardan bir topluluk sırayla Hz. Peygamber (s.a.v.)'in yanına giderdi. Ben ve arkadaş­lanm bir defasında Hz. Peygamber (s.a.v.)'e kendisine ait bir işîe uğraşıyor-ken rastiadık. Gece yansf oluncaya kadar namazı geciktirdi. Sonra Hz. Pey­gamber (s.a.v.) gkıp cemaate namaz kıldırdı. Namazı bitirdiğinde hazır bulu­nanlara: "Yerinizde kalın, sevininiz ki sizden başka insanlardan bu vakitte namaz kılan bir kimsenin olmaması veya bu vakitte sizden namaz kılmaması Allah'ın sizin üzerinizdeki nimetin-endir." buyurdu. -Ebû Mûsâ (r.a.) iki sözcükten hangisinin söylendiğini bilemiyordu- Ebû Mûsâ (r.a.) devamla: "Rasûiüllah (s.a.v.)'den işittiğimiz Şeyden dolayı sevindik ve yerimize döndük" demiştir. [418]

 

388-) İbni Abbas (r.a.)'dan. Şöyle demiştir: "Allah'ın Peygamberi (s.a.v,), yatsı namazını bir keresinde gece geç vakte kadar geciktir­mişti. Hatta ha! uyuyup uyandı, sonra yine uyuyup uyandı. Arkasından Ömer b. Hattab: "Namaz!" dedi. Bunun akabinde Allah'ın Peygamberi (s.a.v.), dışarı çıktı. Hz. Peygamber (s.a.v.) dışarı çıktı, sanki ben şu anda onu görür gibiyim, eiini başının yarısına koymuş başından sular da mi ly o rd u: "Eğer ümmetime zor gelmeseydi yatsıyı bu şekilde kılmalarım emrederdim." buyurdu." [419]

 

389-) Aişe (r.a.): "Rasûlüllah (s.a.v.) sabah namazı kılar, kendisiy­le beraber mü'min hanımlarda yün ve tiftikten dokunmuş örtülerine bürünmüş olarak cemaatte bulunur, sonra da evlerine dönerlerdi de onları kimse tanıyamazdı" demiştir. [420]

390-) Câbir b. Abdullah (r.a.): "Hz. Peygamber (s.a.v.) öğleyi gündüzün sıcağında, ikindiyi de Güneş beyaz parlak iken, akşamı da aşağı inip battığında, yatsıyı da değişik zamanda kıldırır; eğer cemaati toplanmış görürse erken, şayet geciktiklerini görürse geç kılardı. Sabah namazını ise ortalık ağarmadan kılardı." demiştir. [421]

 

391-) Ebû Berze (r.a.)'a, Rasûlüliah (s.a.v.)'İn namazı soruldu, şöyle dedi: "Yatsı namazını gece yarısına kadar geciktirmede bir sakın­ca görmezdi. Bununla birlikte yatsı namazından önce uyumayı, yatsı namazından sonra da konuşmayı/sohbet etmeyi sevmezdi. Öğleyi, Göneş tepe noktasından meylettikten sonra kılardı. İkindiyi ise bir kim­se bir kimse Medine'nin en uzak yerine gider (evine) dönerdi. Bu sırada Güneş hâlâ canlı olurdu. -Hadisi bize aktaran ravi akşam namazı hak­kında ne söylediğini bilemiyorum, demiştir.- Sabah namazını birisi ya-nındakine bakar onu tanıyacak hale geldiğinde kıldınr ve namazda alt­mış ile yüz ayet arası okurdu." [422]

 

392-) Ebû Hureyre (r.a.) Rasûlüllah (s.a.v,)'i: "Cemaatle kılınan namaz birinizin tek başına kıldığı namaza göre yirmi beş kat daha üstündür. Sabah namazında gece melekleri de gündüz melek­leri de toplanır."diye buyururken işittim" demiştir. Sonra Ebû Hureyre (r a.): "Dilerseniz «...Sabah vakti de namaz kıl. Çünkü sabah vakti de şahitlidir...» (isrâ: 78) ayetini (buna dem olarak) okuyunuz." derdi. [423]

 

393-) Abdullah b. Amr (r.a.)'dan. Rasûlüllah (s.a.v.): "Cemaatte kılınan namaz yalnız başına kılınandan yirmi yedi derece daha üstündür, "buyurmuştur. [424]

 

394-) Ebû Hureyre (r.a.)'dan. Rasûlüllah (s.a.v.): "Canımı elinde tutan Allah'a yemin olsun ki odun toplamalarını emredeyim, böylece odun yığılsın sonra da namaz kılmalarını emredeyim, namaz için ezan okunsun sonra da bir kimseye emredeyim cemaate imam olsun, sonra geriye çekilip namaza gelmeyen adamlara giderek, üzerlerine evlerini yakayım, diye içimden geçirdim. Canımı elinde tutan Allah'a yemin olsun ki, onlardan birisi eğer yağlı bir kemik ya da güzelinden iki koyun paçası bulacağını bilse yatsıya gelip hazır bulunurdu, "buyurmuştur. [425]

 

395-) Ebû Hureyre (r.a.), Rasûlüllah (s.a.v.) şöyle buyurdu demiş­tir: "Münafıklara en ağır gelen namaz yatsı namazı ile sabah namazıdır. Eğer yatsı ve sabah namazındaki (sevabı) bilselerdi bu ikisine emekleyerek de olsa gelirlerdi. Namaz kılınmsını emredeyim de namaza durulsun,sonra da birisine emredeyim cemaate namaz kıldırsın ben de yanlarında odun demeti bulu­nan kimselerle namaza gelmeyenlere gidip üzerlerine ateşle elerini yakayım diye içimden geçirdim." [426]

 

396-) Mahmud b. er-Rebî (r.a.) anlatır: "Bedir Savaşı'nda bulun­muş Ensar'dan Rasûlüllah'ın ashabından olan İtbân b. Mâlik, Rasûlüllah (s.a.v.)'e geldi ve: "Ey Allah'ın Rasûlü ben halkıma namaz kıldırıyorum 'k gözümü beğenmiyorum (iyi görmüyor) yağmur olduğunda halkımla aramızda bulunan vadiden sel suları akmakta, bu nedenle kendilerine namaz kıldırmak için mescidlerine gidemiyorum. Ey Allah'ın Rasûlü, is­tedim ki bana gelip, evimde namaz kılsan da burayı namazgah edin-sem." dedi. Bunun üzerine Rasûlüllah (s.a.v.): "İnşaallah söylediği­ni yaparım"buyurdu. İtbân (r.a.) şöyle devam etti: "Ertesi sabah gün yükseldiğinde Rasûlüllah (s.a.v.) Ebûbekir'le birlikte geldi. Rasûlüllah (s.a.v.) izin istedi, ben kendisine izin verdim, oturmayıp eve girdi ve: "Evinin neresinde namaz kılmamı istersin?" buyurdu. Evin bir köşesine işaret ettim, Rasûlülîah (s.a.v.) kalkıp tekbir aldı, biz de kalkıp saf tuttuk. İki rekat namaz kıldı, sonra selâm verdi. Kendisi için yaptı­ğımız hazire (et bulaması) yemeğine alıkoyduk. Eve hanenin erkekle­rinden bir hayli kişi koşuşup toplandı. Onlardan birisi: "Mâlik b. Duhayşin nerede?" dedi, bir diğeri de: ':Bu adam münafıktır, Allah ve Rasûtü'nü sevmez" dedi. Bunun üzerine Rasü!üllah (s.a.v.); "Böyle deme! Onun "Lâ ilahe illallah" dediğini görmez misin? Bu sö­züyle Allah'ın rızasını istemektedir." buyurdu. Adam: "Allah ve Rasûlü daha iyi bilir" dedi. îtbân (r.a.) devamla: "Biz kendisini müna­fıklara karşı tutum ve yaklaşımını, iyi niyetini görürdük. Rasûlüllah (s.a.v.): "Aiiah rızasını isteyerek "Lâ ilahe illallah"diyen kimse­ye Af iah cehennemi haram kılmıştır" buyurdu." demiştir.

(Hadisteki müjde, değişik hadislerde de geçmektedir. Ancak şu unutulmamalı­dır ki, Aiiah: «Ey insan! seni kerem sahibi Rabb'ine karşı aldatan nedir!»

buyurmaktadır, (infitâr: 6) Yine bazı hadisierde "Lâ ilahe illallah" diyen kimselerin ce-hennem'den çıkarılmaları anlatılır. Bundan "Lâ ilahe illallah" diyen kimselerin de cehenneme girebileceği anlaşılmaktadır. "Lâ Hâne illallah" diyen kimseye Allah'ın cehennemi haram kılması demek, -Aliah daha iyi bilir -cehennemde kâfirler gibi e-bedî kalmaması, günahlannı çektikten sonra veya cehenneme girip günahlarını çe­kerken şefaate nail olarak cehennemden çıkması, cehennemde sürekli kalması ha­ram o!sa gerektir. Bu konuda "Sahîh-i Buhârî Muhtasan Tecrîd-i Sarîh" isimli çalış-mamızdaki 270. hadisin açıklamasına bakabilirsiniz.) [427]

 

397-) Mahmud b. er-Rebî (r.a.): ''Rasûlüllah (s.a,v.)'in ben (Ben beş yaşımda iken) evimizdeki kovadan yüzüme su püskürttüğünü hatırlıyorum" demiştir. [428]

 

398-) Enes b. Mâlik (r.a.) anlatır: "Ninesi Müleyke (r.a.) Rasûlüllah (s.a.v.)'i kendisi için yaptığı yemeğe davet etmiş, o da bu yemeği yedikten sonra: "Haydikalkın, size namaz kıldırayım" buyurmuştur. Enes (r.a.): "Kullana kullana siyahlaşmış hasırımıza doğru kalkıp su serptim. Ardından Rasûlüilah (s.a.v.) namaza durdu, ben ve Yetim (Damlra b. Ebi Damira, Rasûiüllah (s.a.v.)'ln azatlısı) arkasında safa durduk, İhtiyarnine de bizim arkamıza durdu. Rasûlüllah (s.a.v.) bize iki rekat namaz kıldırdı, sonra evimizden ayrıldı" demiştir. [429]

 

399-) Meymûne (r.a.): "Ben âdetimi görürken, onun hizasında ol­duğum halde iken de namaz kılar bazen secde ettiğinde elbiseme de­ğerdi. Kendisi hurma lifinden örülmüş küçük hasır üzerinde namaz kı­lardı." demiştir.[430]

 

400-) Ebû Hureyre (r.a.)'dan. Hz. Peygamber (s.a.v,): "Kişinin cemaatle kıldığı namaz evinde ve çarşı pazarında/iş yerinde (yalnız) kıldığı namazdan yirmibeş derece daha fazladır. Şu bir gerçektir ki sizden biriniz abdest aldığında bunu güzel yapar ve sadece namaz kılmak için mescide giderse, mescide girene değin attığı her adım için Aliah onun derecesini yükseltir tir hatasını siler. Mescide girdiğinde efe kendisini orada tuttuğu sürece namazda olmuş olur, namaz kıldığı yerde durduğu sü­rece ahdestsizük durumu olmadığı zaman melekler kendisi için: "Allah'ım onu bağışla, Al/alt'im ona merhamet et" diye dua ederler, "buyurmuştur. [431]

 

401-) Ebû Mûsâ (r.a.) Hz. Peygamber (s.a.v.): "Namazdaki se­vap açısından insanların en büyüğü derece derece uzaktan yürüyüp gelendir, İmamla beraber namaz kılmak için namazı bekleyen, hemen kılıp da uyuyan kimseden sevap bakımından daha büyüktür, "buyurdu" demiştir. [432]

 

402-) Ebû Hureyre (r.a.), Rasûlüllah (s.a.v.)'i şöyle buyururken duyduğunu söylemiştir:  "Ne dersiniz? Sizden birinizin kapısında akarsu olsa da her gün beş defa yıkansa bu, onun kirinden deriye bir şey bırakır mı?... Sen ne dersin?" Orada bulunanlar:

"Kirinden hiçbir şey bırakmaz" dediler. Rasûlüllah (s.a.v.):  "İşte beş vakit namaz da böyledir. Allah beş vakit namazla hataları siler. "buyurdu. [433]

 

403-) Ebû Hureyre (r.a.)'dan. Hz. Peygamber (s.a.v.): "Kim, sa­bah akşam mescide gider gelirse Allah, her gidiş gelişinde o kimse için cennette ikramını hazırlar, "buyurmuştur. [434]

 

404-) Mâlik b. el-Huveyris (r,a.) anlatır: Kavmimden birtakım top­luluk içerisinde Hz. Peygamber (s.a.v.)'e geldim ve yanında yirmi gece kaldım. Yumuşak ve merhametli idi. Ailemize karşı özlemimizi görünce: "Haydi dönün, onların yanında olun. Onlara İslâm'ı öğretin, namaz kıldırın, namaz vakti girdiğinde biriniz size ezan oku­sun, büyüğünüz de size imam olsun, "buyurdu." demiştir. [435]

 

405-) Ebû Hureyre (r.a.)'dan. Rasûlüllah (s.a.v.), başını rukûdan kaldırıp: "Semiallahü limen Hamideh Rabbena veleke'l-Hamd" dediğinde birtakım kimselere dua eder, isimlerini sayar ve: "Allah'ım Velid b. Velid'i, Seleme b. Hişâm'ı, Ayyaş b. Ebî Rabia'yı ve Mü'minlerden ezilmek istenilenleri (müstezatları) kurtar. Al­lah'ım Mudar (kabilesine) azabını şiddetlendir, üzerlerine Yusuf Peygamberin dönemindeki kıtlık ve yokluk senelerini gönder" buyururdu. 0 günlerde Mudar kabilesinin doğu tarafındaki halkı Hz. Peygamber (s.a.v.)'e muhalif idiler. [436]

 

406-) Ebû Hureyre (r.a.): "Vallahi, Rasûlüllah (s.a.v.)'in namazına yakın (onun namazına en çok benzeyen) bir namaz kılarım." dedi. Ebû Hureyre (r.a.) öğle, yatsı ve sabah namazlarında (son rekatında) kunut ya­par, mü'minlere hayır dua eder, kâfirlere de lanet okurdu. (Kunut, kelime anlamı oiarak itaat etmek, boyun eğmek, dua etmek anlamlanna gelir. Hz. Peygamber (s.a.v.) çeşitli zamanlarda ve çeşitli namazlarda bazı özel durumlar için belirli sürede namaz içerisinde özel dua ve bedduada bulunmuştur. Bu uygulamalara kunut denilmekte olup şekli, okunan dua ve yeri hususunda farklı rivayetler vardır. Riva­yetlerin farklılığı uygulamada genişlik olduğunu gösterir, hepsi de sünnettir.) [437]

 

407-) Enes (r.a.)'a: "Rasûlüllah (s.a.v.) sabah namazında kunut vapti mı?" diye soruldu, o da: "Evet" dedi."Rukûdan önce mi?" denildi, "Rukûdan sonra kısa bir süre yaptı" demiştir. [438]

 

408-) Enes (r.a.)'a kunut sorulmuştu: "Kunut yapmıştır" dedi: "Rukûdan önce mi sonra mı?" denildi: "Rukûdan önce" dedi: "Falanca kimse, senin "rukûdan sonra" dediğini bildirdi." denildi: "Doğru söyleme­miş, Rasûlüllah (s.a.v.) sadece bir ay rukûdan sonra kunut yaptı. Zannedi­yorum şöyle olmuştu: Kendilerine "Kurrâ" denilen yetmiş kadar bir toplu­luğu Rasûlüllah ile aralarında saldırmazlık anlaşması bulunan müşrik bir topluma göndermişti Bunlar beddua ettiği diğer kimselerden ayndır- İşte bu olaydan ötürü Rasûlüllah (s.a.v.) bir ay onlara beddua etti," demiştir. [439]

 

409-) Enes (r.a.)'dan gelen diğer bir rivayette: "Hz. Peygamber (s.a.v.) bir ay Ri'l ve Zekvânlılar'a beddua etti" demiştir. (Şehid edilen sahabilerle ile ilgili olarak 1293. hadise bakınız. Kunut, kelime anlamı olarak İtaat etmek, boyun eğmek, dua etmek anlamlarına gelir. Hz. Peygam­ber (s.a.v.) çeşitli zamanlarda ve çeşitli namazlarda bazı özel durumlar için belirli süreds namaz içerisinde özel dua ve bedduada bulunmuştur. Bu uygulamalara kunut denilmekte olup şekli, okunan dua ve yeri hususunda farklı rivayetler vardır. Riva­yetlerin farklılığı uygulamada genişlik olduğunu gösterir, hepsi de sünnettir.) [440]

 

410-) Enes (r.a.)'dan. Şöyle demiştir: "Hz. Peygamber (s.a.v.), kendile­rine 'Kurrâ' denilen kimselerden oluşan bir seriye göndermişti. Bu kimsere suikast düzenlendi. Hz. Peygamber (s.a.v.)'i bu kimselere üzüldüğü kadar hiçbir şeye üzülmüş görmemiştim. Sabah namazında bir ay kunut duası o-kudu ve: "Usay kabilesi, Allah ve Rasûlüne isyan etmiştir." derdi"[441]

 

411-) imrân b. Husayn el-Huzâî (r.a.) anlatır:  "Hz.  Peygamber (s.a.v,) ile birlikte bir seferde idik, gecenin sonuna değin yürüdük sonunda yolcuya bundan daha tatlı olamayacak bir uykuya düştük. Öyle ki bizi uy­kumuzdan sadece Güneşin sıcaklığı uyandırmıştı. Uykusundan ilk uyanan alan kimse sonra falan kimse sonra falan kimse sonra dördüncü olarak rner b. Hattab olmuştu. Hz. Peygamber (s.a.v.) uyuduğunda uykusunda elerin cereyan ettiğini bilemediğimizden kendisi uyanana değin kimse nu uyarmadı. Ömer uykusundan uyanıp da halkın başına gelen şeyi görünce -Kendisi sert mizaçlı birisi idi- Yüksek sesle tekbir getirdi, Hz. Pey­gamber (s.a.v.) sesinden uyanana değin yüksek sesle tekbir getirmeyi sürdürdü. Hz. Peygamber (s.a.v.) uyanınca halkın başına gelen gafleti kendisine anlattılar. Hz. Peygamber (s.a.v.): "Zararı yok, hareket edin" buyurdu, Hz. Peygamber (s.a.v.) harekete geçti ve biraz yürüdükten sonra namaz için inip abdest suyu istedi, abdest aldı sonra namaz için ezan o-kundu, halka namaz kıldırdı. Namazdan sonra cemaate döndüğünde bak­sa ki cemaatle namaz kılmayıp ayrı duran birisini gördü: "Ey falanca seni ha/k ile birlikte namaz kılmaktan alıkoyan şey nedir?"'dedi. O da: "Cünüp oldum, su da yok" dedi. Hz. Peygamber (s.a.v.): "Toprağa bak­sana, toprak sana yeter"'buyurdu. Sonra öa Hz. Peygamber (s.a.v.) yürüdü ardından halk susuzluktan şikayet etti bunun üzerine inip falanca ile Ali (r.a.)'ı çağırdı ve: "Gidip su arayın"'dedi. İkisi yola çıktı, sonunda bir kadına rastladılar, devesi üzerinde iki büyük su kırbası arasında bulu­nuyordu: "Su nerede?" dediler. Kadın: "Su ile olan sürem dünden bu âna kadardır. Adamiarımiz da yola çktıSar" dedi: "O zaman haydi yürü" dediler. Kadın: "Nereye?" dedi; "Rasüiüliah (s.a.v.)'e" dediler. Kadın: "Su dininden döndü denilene mi?" dedi: "Senin sözünü ettiğin zata, haydi yürü" dediler ve kadını Rasûlüilah (s.a.v.)'e getirip aralarında geçen konuşmayı an­lattılar. Kadının devesinden inmesini söylediler. Hz, Peygamber (s.a.v.) bir kap isteyip su tulumlarının ağızlanndan bu kaba su boşaftû, tulumların a-ğızlarını kapatıp ait ağzını açtı ve halka: "Gelin için ye hayvanlarınızı su/aym"Ğ\Ye seslendi. Dileyen su içti, diliyen de hayvanlarını suladı. So­nunda cünüp oian kimseye de bir kap su verdi ve: "Git bunu üzerine dökün"deö\. Kadın ise ayakta durmuş suyuna ne yapıldığını seyrediyor­du. Vallahi su işinden aynldıklannda su tulumlan ilk durumlanndan daha çok su dolu olduğu görülüyordu, Hz. Peygamber (s.a.v.): "Kadın için a-fanızdan bir şeyier toplaym'dedi. Kadın için aralarından Medine hur­ması, un ve hurma kavutu toplayıp erzak yaparak bir elbiseye koydular kadını devesine bindirip önüne erzak doldurduklan elbiseyi koydular, Hz. Peygamber (s.a.v.): "Suyundan hiçbir şey eksiltmediğimizi biliyor­sun bizisulayan ancak Allah'tır.''buyurdu. Kadın ailesinin yanına ge­cikmiş olarak vardı. Ailesi: "Ey kadın seni geciktiren nedir?" dedi. Kadın:

Tuhaf, İki adam karşıma çıktı ve beni şu dininden döndü denilen adama götürdüler, bu kimse şöyle şöyle yaptı  kadın işaret parmağı ile orta par­mağını yer ve göğü işaret ederek yukarıya kaldırdı- Allah'a yemin olsun ki bu kimse şunun ve şunun arasında bulunanların ya en sihirbazıdır yahut böyle değilse o gerçekten Allah'ın Rasûlüdür" dedi. Müslümanlar bundan sonra bu kadının bulunduğu bölgedeki Müşriklere sefer düzenliyorlar ama kadının bulunduğu oymağa dokunmuyorlardı. Kadın bir gün aşiretine: "Bu topluluk size bilerek saldırmıyorlar, Müslüman olmaya ne dersiniz?1' dedi.

Aşireti de kadının sözünü dinleyip İslâm dinine girdi."

(Bu hadiste Hz. Peygamber (s.a.v.)'in iki yönünü görmekteyiz: Beşer yönü ki bu konuda bizden farklı bir tarafı yoktur, uyur, uykusu ağır gelebilir batta namazı kazaya bile kalabilir. Diğer yönü isa ilahi bağlantılarla irtibata geçtiği yönüdür, bu yönü beşerden farklı tamamen insanüstü bir haldir. însan bu duruma erişemez, biz buna mucize demekteyiz yani aciz bırakan.

Hz. Peygamber (s.a.v.)'in uyuyarak namazının kazaya kaidığı yerden kalkıp ay-ntması hakkında çeşidi izahlar getirilmiştir, İmam Müslim'in Ebû Hureyre (r.a.)'dan rivayet ettiği bir hadiste Peygamber (s.a.v.)'in: "Burası, bize şeytamn geldiği yerdir."şek­lindeki İfadesi bunun sebebini özîü bir şekilde açıklamaktadır. (Müslim, Mesâdd: [442]

 
412-) Enes b. Mâlik (r.a.)'dan. Hz. Peygamber (s.a.v.): "Kim bir namazı kılmayı unutursa hatırladığında kılsın, unutulan bu namazın bundan başka yapılacak keffareti yoktur. «Beni ha­tırlamak için namaz kıl. »frâhâ: h)"buyurmuştur. [443]


[337] Muhammed Fuâd Abdülbâki, (Tahhik, Abdullah Feyzi Kocaer), Müttefekul Aleyh Hadisler, Hüner Yayınları: 118.

[338] Muhammed Fuâd Abdülbâki, (Tahhik, Abdullah Feyzi Kocaer), Müttefekul Aleyh Hadisler, Hüner Yayınları: 118.

[339] Muhammed Fuâd Abdülbâki, (Tahhik, Abdullah Feyzi Kocaer), Müttefekul Aleyh Hadisler, Hüner Yayınları: 118.

[340] Muhammed Fuâd Abdülbâki, (Tahhik, Abdullah Feyzi Kocaer), Müttefekul Aleyh Hadisler, Hüner Yayınları: 118-119.

[341] Muhammed Fuâd Abdülbâki, (Tahhik, Abdullah Feyzi Kocaer), Müttefekul Aleyh Hadisler, Hüner Yayınları: 119.

[342] Muhammed Fuâd Abdülbâki, (Tahhik, Abdullah Feyzi Kocaer), Müttefekul Aleyh Hadisler, Hüner Yayınları: 119.

[343] Muhammed Fuâd Abdülbâki, (Tahhik, Abdullah Feyzi Kocaer), Müttefekul Aleyh Hadisler, Hüner Yayınları: 120.

[344] Muhammed Fuâd Abdülbâki, (Tahhik, Abdullah Feyzi Kocaer), Müttefekul Aleyh Hadisler, Hüner Yayınları: 120.

[345] Muhammed Fuâd Abdülbâki, (Tahhik, Abdullah Feyzi Kocaer), Müttefekul Aleyh Hadisler, Hüner Yayınları: 120

[346] Muhammed Fuâd Abdülbâki, (Tahhik, Abdullah Feyzi Kocaer), Müttefekul Aleyh Hadisler, Hüner Yayınları: 120-121.

[347] Muhammed Fuâd Abdülbâki, (Tahhik, Abdullah Feyzi Kocaer), Müttefekul Aleyh Hadisler, Hüner Yayınları: 121.

[348] Muhammed Fuâd Abdülbâki, (Tahhik, Abdullah Feyzi Kocaer), Müttefekul Aleyh Hadisler, Hüner Yayınları: 121.

[349] Muhammed Fuâd Abdülbâki, (Tahhik, Abdullah Feyzi Kocaer), Müttefekul Aleyh Hadisler, Hüner Yayınları: 121.

[350] Muhammed Fuâd Abdülbâki, (Tahhik, Abdullah Feyzi Kocaer), Müttefekul Aleyh Hadisler, Hüner Yayınları: 122.

[351] Muhammed Fuâd Abdülbâki, (Tahhik, Abdullah Feyzi Kocaer), Müttefek