๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => Müttefekun Aleyh Hadisler => Konuyu başlatan: Vatan Var Olsun ! üzerinde 07 Ekim 2011, 19:38:24



Konu Başlığı: Kalbi İncilten Öğütler Bölümü
Gönderen: Vatan Var Olsun ! üzerinde 07 Ekim 2011, 19:38:24
53-) Kalbi incelten Öğütler Bölümü

(Kitâbu'z-Zühd ve'r-Rakâlk)

1942-) Enes b. Mâlik (r.a.)'dan. Rasûlüllah (s.a.v.) şöyle buyur­muştur: "Cenazeyi üç şey takip eder: Ailesi  arkadaşları, malı, ameli. Bunlardan ikisi geri döner birisiyle baş başa kalır. Ailesi / arkadaşları ve malı geri döner ameli ile baş başa kalın "[1974]

1943-) Amr b. Avf el-Ensârî (r.a.)'dan. Kendisinin Âmir b. Luayoğulları ile arasında dostiuk anlaşması vardır. Bedir Savaşı'nda bulunmuştur. Ken­disi anlatır ki Rasûlüllah (s.a.v.), Ebû Ubeyde b. Cerrâh't cizye vergilerini getirmesi için Bahreyn'e göndermişti. Rasûlüllah (s.a.v.), bizzat kendisi Bahreyn I ilerle sözleşme yapmış ve Ala' b. Hadramryi başlarına emir tayin etmişti. Neticede Ebû Ubeyde, Bahreyn'den cizye vergisi olan mallan ge­tirdi, Ebû Ubeyde'nin gelişini Ensar duymuştu. Sabah namazını Rasûlüllah (s.a.v.) ile birlikte kılmak için geldiler. Rasûlüllah (s.a.v.) sabah namazını kıldırıp yerinden aynldığında huzuruna vardılar. Rasûlüllah (s.a.v.), onlan huzurunda görünce tebüssüm etti ve: "Herhalde Ebû Ubeyde'nin bir­takım şeylergetirdiğiniduydunuz''buyurdu. Onlar da: "Evet, öyle ey ALLAH'ın Rasûlü" dediler. O da: "Sizi sevindirecek böyle şeyleri ümit ededereksevinin. ALLAH'a yemin olsun ki, sizin hakkınızda endişe ettiğim şey, fakirlik değildir. Ancak, dünyanın, sizden öncekilere yayılıp genişletildiği gibi size de yayılıp genişletilmesinden, endi­şe ediyorum. Onlann dünyaya koşup yarıştıkları gibi sizlerin de yarışıp dünyanın onlan helak ettiği gibi sizi de helak etmesinden korkuyorum, "buyurdu.

(Sabah namazını Rasûlüllah (s.a.v.) ile birlikte kılmak için geldiler. İfadesinde anlatılmak istenen şudur: O dönemde Selimeoğlulları gibi ensar hanelerinin bir kısmı Medine'nin kenar bölgesinde oturuyorlardı. Gece kılınan sabah ve yatsı namazlarını Hz. Peygamberden aldıkları izinle kendi mahalle mescidlerinde kılıyorlardı. Bahreyn­'den gelen maldan hisse istemek için sabah namazını bu sefer Mescidi Nebi'de kıl­mışlar ve Efendimizle görüşmüşlerdir.) [1975]

1944-) Ebû Hureyre (r.a.)'dan. Rasûlüilah (s.a.v.): "Biriniz, mal ve yaratılış bakımından kendisinden üstün olana baktığında,bir de kendisinden daha aşağıdakine baksın." buyurmuştur.

(Hiçbir zaman bulunduğumuz durumdan şikayetçi olmamalıyız, bizden daha aşağıda olanlar vardır. Beterin beteri vardır. İnsan kendisinden aşağıda bulunanlara bakarak haline razı olmalıdır.

ALLAH, insanlan denemek için farklı farklı yaratmıştır. Kimi maddi yönden üstün, kimi fiziki yönden üstün, kimisi de akıl yönünden üstündür. Herkes kendisinden bir alttakine bakarak kanaat etmelidir. Bu şekildeki bir davranış onu psikolojik akıntı ve davranış bozukluklarından kurtarır, rahatlatır.) [1976]


1945-) Ebû Hureyre (r.a.), Rasûlüilah (s.a.v.)'i şöyle buyururken Işit-mişrjr: "İsrailoğullanndan üç kimse vardı: Alacalı, kel ve kör. ALLAH bunları denemek istedi ve kendilerine bir melek gönderdi alaca­lıya geldi ve: "Sana hangi şey daha sevimlidir?" dedi: "Güzel bir renk, güzel bir cilt İnsanlar benden tiksinmişlerdir." dedi. Melek eliyle sıvazladı, kendisinden hastalık gitti, güzel bir renk ve güzel bir cilt verildi: "Sana hangi mal daha sevimlidir?" dedi. O da: "Deve veya inek" dedi. -Alacalının mı yoksa kelin mi deve deyip öbürüsünün inek dediğini ravi karıştırmıştır' Kendisine doğurgan bir dişi deve verildi ve: "Bu deve sana bereketli kılına " dedi. Kele geldi ve: "Sana hangi şey daha sevimlidir?" dedi: "Güzel bir saç, bu görüntünün benden gitmesi, insanlar benden tiksinmişlerdir." dedi. Melek eiiyle sıvazladı ve kendisinden hastalık gitti, güzel bir saç verildi: "Sana hangi mal daha sevimlidir?" dedi. Oda: "Sığır" dedi. Kendisine buzağılayacak bir inek verildi ve: "Bu inek sana bereketli kılına" dedi. Köre geldi ve: "Sana hangi şey daha se­vimlidir?" dedi: "ALLAH'ın gözümü geri vermesidir, böylece insan­lan görürüm." dedi. Melek eliyle sıvazladı, ALLAH hemen gözünü kendisine geri verdi: "Sana hangi mal daha sevimlidir?" dedi. O da: "Davar" dedi. Kendisine doğurgan bir koyun verdi. Deve yav­ruladı, inek buzağıladı, koyun kuzuladı. Sonunda birisinin bir vadi devesi, diğerinin bir vadi sığın, öbürünün de bir vadi davan oldu. Sonra melek alacalıya kendi şekli ve görüntüsüyle geldi ve: "Fa­kir bir adamım, yolculukta imkânianm kesildi bugün, artık önce

ALLAH'tan sonra senden başka memleketime ulaşma imkanım yoktur. Sana güzel rengi, güzel cildi ve malı veren hakkı için, senden yolculuğumda üzerine binip memleketime ulaşabilece­ğim bir deve istiyorum." dedi. Alacalı: "Haklar çoktur (benim üzerimde

bakmam gereken hakkı olanlar çoktur.) " dedi. O da:  "Ben Seni tanir gibiyim,

sen halkın tiksindiği alaca hastalığı olan, fakir bir kimse idin, so­nunda ALLAH sana mal vermedi mi?" dedi. Alacalı: "Ben bu mallan uludan uluya gelen mirasla elde ettim." dedi. Melek: "Eğer ya­lana isen, ALLAH seni önceki haline çevirsin." dedi. Sonra kele kendi görüntü ve şekliyle geldi ve ona da öbürüsüne dediği şey­leri söyledi, o da öbürsü gibi cevap verdi. Bunun üzerine: "Eğer yalancı isen, ALLAH seni önceki haline çevirsin." dedi. Köre de kendi şeklinde geldi ve: "Fakir bir adamım, yolcuyum, yolculukta imkanlarım kesildi bugün, artık önce ALLAH'tan sonra senden başka memleketime ulaşma imkanım yoktur. Sana gözünü geri veren hakkı için, senden yolculuğumda kendisiyle memleketime ulaşabileceğim bir koyun istiyorum." dedi. Kör: "Ben gözleri görmez birisiydim, ALLAH gözümü geri verdi, fakirdim beni zengin yaptı. Dilediğini al. ALLAH'a yemin olsun ki ALLAH için aldığın hiçbir şeyde bugün sana güçlük çıkarmayacağım." dedi. Melek: "Malın sende kalsın. Aslında sen imtihan olundun. ALLAH senden razı ol­du, iki arkadaşına gazap etti." dedi." [1977]


1946-) Sa'd b. Ebi Vakkâs (r.a.)'dan. Şöyle demiştir: "ALLAH'a ye­min olsun ki, Araplardan, ALLAH yolunda ok atan ilk kimse ben idim. Rasûlüilah (s.a.v.), ile birlikte gazaya çıkardık. Şu samur ağacının yap-rakiarında başka da yiyeceğimiz yoktu. Hatta birilerimiz koyunun dök­tüğü gibi büyük abdest bozardı. Hal böyle iken şimdi Esedoğuflar dinkonusunda beni eleştirmeye kalkmış"

(269. hadiste geçtiği gibi Sa'd b. Ebi Vakkâs (r.a.), Hz. Ömer zamanında Küfe valisi i-ken bazı fitneciler tarafından Halifeye şikayet edilmişti. Şikayeti edenler de Esedoğulianndan bazı kendini bilmezlerdi. Halbuki bir zamanlar Esedoğullar, peygamberlik iddiasjnda bulunan Tuleyha'ya tabi o!up dinden dönmüşlerdi. Sa'd b. Ebi Vakkâs (r.a.), onlann bu iftirası konu­sunda serzenişte bulunurken yukandaki sözleri söylemiştir.) [1978]

 

1947-) Ebû Hureyre (r.a.): "Rasûlüllah (s.a.v.): "ALLAH'ım, Mu-hammed hanesini geçinecek rızıkla nzıklandır." diye dua etmiş­ti." demiştir. [1979]


1948-) Âişe (r.a.): "Muhammed hanesinin Medine'ye geldiğinden bu tarafa vefat edene kadar arka arkaya üç gece buğday yemeği iie karnı doymamıştır." demiştir. [1980]


1949-) Âişe (r.a.): "Muhammed hanesi iki gün yalnız buğday ek­meği ile karnını doyurmamıştır. Bu iki günün biri mutlaka hurma ol­muştur," demiştir. [1981]


1950-) Hz. Aişe (r.a.)'dan. Kendisi Urve'ye: "Yeğenim biz hilali gö­rürdük, sonra yine görürdük, iki ayda üç hilal görürdük ama bu süre içerisinde Rasûlüllah (s.a.v.)'in evlerinde (ocaktaki) ateş yanmazdı" dedi, ben de: "Ey teyzeciğim, pekiyi sizi ne ayakta tutuyordu?" dedim: "İki siyah, hurma ve su idi, ancak bir de Rasûlüllah (s.a.v.)'in Ensâr'dan komşuları vardı ki kendilerinin ikramda bulunmak için besledikleri hay­vanları vardı, İşte bunların sütlerinden Rasûlüllah (s.a.v.)'e ikramda bulunurlar, böylece Rasûlüllah bize süt içirirdi." dedi. [1982]

 

1951-) Âişe (r.a.)'dan. Şöyle demiştir: "Rasûlüllah (s.a.v,), rafımda bir miktar arpa dışında bir canlının yiyebileceği hiçbir yiyecek yok iken vefat etmişti. Ondan uzun süre yedim derken onu ölçtüm tükeniverdi." [1983]

 
1952-) Hz. Aişe (r.a.)'dan: "Hz. Peygamber (s.a.v.) iki siyaha, hurma ve suya doyup kandığımızda vefat etti." [1984]


1953-) Ebû Hureyre (r.a.): "Canım elinde olan ALLAH'a yemin olsun ki, Rasûlüllah (s.a.v.), üç gün üst üste ailesine buğday ekmeği yedire-meden şu dünyadan göçtü." demiştir. [1985]


1954-) Abdullah b. Ömer (r.a.)'dan. Rasûlüllah (s.a.v.), Ashabı Hıcr hakkında: "Şu azaba uğramış olan topluluğun diyarına girmeyiniz.

Ancak ağlamak için girme dışında. Eğer ağiayamıyorsanız oniann başına gelenin sizin de başınıza gelmemesi için oraya girmeyi­niz" buyurmuştur. [1986]

 

1955-) Abdullah b. Ömer (r.a.)'dan. Şöyle demiştir: "İnsanlar Rasûlüllah (s.a.v.) ile birlikte, Semödkavminin diyarı olan Hıcr'a indiler ve kuyularından su çekip hamur kardılar. Bunun üzerine Rasûlüllah {s.a.v.), çektikleri suyu dökmelerini hamuru da deve­lere yem yapmalarını emretti. Onlara sadece Salih Peygamberin devesinin su içtiği kuyudan su çekmelerini emretti." [1987]

 

1956-) Ebû Hureyre (r.a.): "Hz. Peygamber (s.a.v.): "Dulkadın­lara ve yoksullara nafaka temin etmek için çalışan bir kimse, ALLAH yolunda cihadeden mücahidgibidirveyahut gece namazlı gündüz oruçlu bir kimse gibidir, "buyurdu." demiştir. [1988]

 

1957-) Osman b. Affan (r.a.) Peygamber (s.a.v.)'in mescidini ge­nişletirken halkın kendisi hakkında konuştuğunda: "Siz biraz bu işi bü­yüttünüz. Ben Peygamber (s.a.v.)'i: "Kim ALLAH'ın rızasını isteyerek bir mescid yaparsa ALLAH da kendisi için cennette bir benzerini yapar."diye buyururken işittim." demiştir. [1989]

 

1958-) Cündeb (r.a.): "Hz. Peygamber (s.a.v.): "Kim (yaptığı işi gösteriş olsun dîye) duyurursa ALLAH da (kryamet günü) onu duyurur. Kim gösteriş yaparsa, ALLAH da onu herkese gösterir, "buyurdu." demiştir. [1990]

 

1959-) Ebû Hureyre, Rasûlüllah (s.a.v.)'i, şöyle buyururken işitmiştir: "Bir kul (nereye varacağım düşünmeden) bir söz söyler ve bu söz nedeniyle, cehennemde doğu ile batı arasından daha uzak bir yere iner"[1991]

 

1960-) Üsâme b. Zeyd (r.a.)'dan. Rasûlüllah (s.a.v.)'i şöyle buyu­rurken işittim, demiştir: "Kıyamet günü bir kimse getirilip cehen­neme atılır, cehennemde iç organları dışarı fırlar, eşeğin girmen taşını dönderdiği gibi dolanır. Cehennemlikler başına toplanıp: "Ey falanca kimse, senin bu durumun nedir? Bize iyi­liği emredip kötülüğü yasaklamaz miydin?" derler, o da: "Ben size iyiliği emrederdim ama kendim yapmazdım, size kötülüğü yasaklardım ama kendim yapardım." der." [1992]

 

1961-) Ebû Hureyre (r.a.): "Rasûlüllah (s.a.v.)'i şöyle buyururken işittim, demiştir: "Günahlarını açığa vuranlar dışında ümmetimin hepsi bağışlanabilir. Günahı açığa vurmanın birisi de şudur: Bir kimse gece bir günah işler sonra sabaha çıkar, ALLAH onu gizlediği halde: "Ey falan ben dün gece şöyle şöyle işler yap­tım." der. Halbuki o, Rabb'igünahını örtmüş olarakgecelemiş-ti, ama ALLAH'ın örttüğünü açığa vurarak sabaha çıkar." [1993]

 

1962-) Enes b. Mâlik (r.a.): "İki kişi Hz. Peygamber (s.a.v.)'in ya­nında aksırdt, Bunlardan birisine: "Yerhamükellah (-ALLAH sana mer­hamet etsin)" dedi, diğerine demedi. Kendisine bunun sebebi soruldu: "Bu kimse "el-Hamdülillah" dedi, ama şu "el-Hamdülillah" demedi."buyurdu" demiştir. [1994]

 

1963-) Ebû Hureyre (r.a.)'dan. Hz. Peygamber (s.a.v.): "Esne­mek şeytandandır. Birinizi esneme tutarsa gücü yettiğince ge­ri çevirsin. Çünkü biriniz esnerken "Ha ââ" dediğinde şeytangüler, "buyurmuştur.

(Esnemek gevşeme ve tembellik İşareti olarak algılanmış, esneme sırasında şeyta­nın gülmesi ise tembellik işareti olan esnemeyi başardığından dolayı sevinmesidir denil­miştir. Esnemenin şeytan ile ilişkisi hakkında değişik yaklaşımlar da vardır.) [1995]

 

1964-) Ebû Hureyre (r.a.): "Hz. Peygamber (s.a.v.): "İsrailo ğuHan'ndan ne yaptığı bilinmeyen bir millet yok olmuştur. Ben, bu milletin fare cinsinden başkası olmadığı kanaatindeyim. Çünkü, fareye deve sütü konulsa bunu içmez, koyun sütü konulduğunda içer" buyurmuştur. Ben bu hadisi Ka'b'a anlattım: "Sen, Hz. Peygamber

 (s.a.v.)'i bunu söylerken duydun mu?" dedi: "Evet" dedim. Ka'b, defalarca böyle söyledi, ben de: "Yani ben Tevrat mı okuyorum?" dedim." demiştir.

(Deve sütü İsrailoğullan'na haram kılınmıştır. Bu hadiste Rasûlüliah (s.a.v.), yok olan bu milletin fare cinsine çevrildiğini zannetmekte idi. Daha sonra bunların maymun ve domuzlara çevrildiği bildirilmiştir. (Bakara: 65, Mâide: 6, AVaf: 166) Rasûlüllah (s.a.v.) bu milletin zürriyetinin artık kalmadığını bildirmiştir. (Müslim, Kader: 32) dolayı­sıyla günümüzdeki maymun ve domuzlar, bu milletin soyu olduğu sanılmamalıdır.) [1996]

 

1965-) Ebû Hureyre (r.a.)'dan. Hz. Peygamber (s.a.v.): "Mü'min bir delikten iki defa ısırılmaz. "buyurmuştur. [1997]

 

1966-) Ebû Bekre (r.a.): "Bir kimse Hz. Peygamber (s.a.v.)'in ya­nında diğer bir kimseyi övmüştü, bunun üzerine Hz. Peygamber (s.a.v.) defalarca: "Yazık ettin, arkadaşının boynunu vurdun, ar' kadaşının boynunu vurdun." buyurdu, arkasından: "Sizden biri' niz mutlaka kardeşini övecekse ve bu kimseyi öyle biliyorsa: "Falan kimseyi şöyle sanmaktayım ama onun hesabını göre­cek olan ALLAH'tır. Ben, ALLAH'a karşı kimseyi temize çıkara' mam."desin."buyurdu." demiştir. [1998]

 

1967-) Ebû Bekre (r.a.)'dan. Hz. Peygamber (s.a.v.)'in yanında bir kim­se konuşuldu. Bir kimse de onu övdü. Bunun üzerine Hz. Peygamber (s.a.v.) birkaç defa: "Yazık ettin, arkadaşının boynunu vurdun." buyurdu, sonra da: "Sizden biriniz mutlaka övecekse ve bu kimse de ona öyle gözüküyorsa, ALLAH'a karşı kimseyi temize çıkarmadan: "Onun şöyle şöyle olduğunu sanıyorum ama onun hesabını görecek olan ALLAH'tır, "desin, "buyurdu. [1999]

 

1968-) Ebû Mûsâ (r.a.), şöyle demiştir: "Hz. Peygamber (s.a.v.), bir kimsenin diğer bir kimseyi övdüğünü ve övgüsünde aşırı gittiğini duydu. Bunun üzerine:  "Adamı helak ettiniz veya adamın belinikırdınız" buyurdu."

(Hadisimizde vurgulanmak istenilen bir kimsenin olur-olmaz övülmemesi Özel­likle ALLAH katındaki durumunu bilmediği halde onu tezkiye edip temize çıkanlmamasi istenilmiştir. Ama bildiği bir şey varsa onu belirtir, övülecek yönü varsa usulüne uygun övebilir. Hadisteki "Boynunu vurdun." ifadesi, övülmeyi haketmeyen bir kim­seyi şişirip heiâkına sebep oldun." demektir.

Burada şunu belirtelim ki yüzüne karşı övülmesi yasaklanan kimseler olduğu gibi övülmesinde sakınca olmayan kimseler de vardır. Övülmeyi hak eden kimselerin övüldü­ğünü gösteren pek çok hadis görebiliriz. Hz. Peygamber'in bizzat kendisinin sahabilerden pek çoğunu öğüp methettiğini, onlann güzel hasletlerini öne çıkardığını ve topluma örnek kişiler olduğunu belitöğini görmekteyiz. Hadis kitaplanmızın Fezâil bölümleri bu konudaki hadislerle doludur. Takva sahibi, aklı başında, gurur ve kibire kapılıp şımarmayacak kim­selerin -övgüyü hak ettiklerinde- övülmesinde bir sakınca yoktur. Bu hareket iyileri ve İyi Ükleri teşvik ve iyi kimselerin onure edilmesi olarak değerlendirilir.

Şayet methetmek kendini beğenmesine, gururlanıp kibire kapılmasına ve şımarma­sına sebep olacaksa bir kimseyi yüzüne karşı övmek yasaktır. Böyle bir övgü onun ayağının daha çabuk kaymasına neden olabilir. Övgüye layık olmayan kimseyi övmek veya bir kimseyi haddinden fazla övmek, o kimsenin kendisini gerçekten Öyle zannetmesine ve nefsini muhasebeye çekmemesine neden olacağı gibi davranışjanndan sorgulanamaz gö­rerek kendisini hak ve hukuktan kayıtsız saymaya da sürükleyebilir.) [2000]

 

1969-) İbni Ömer (r.a.)'dan. Hz. Peygamber (s.a.v.): "Rüyamda misvaklarınken gördüm. Bu sırada iki adam geldi biri diğerin­den büyüktü. Ben misvağı küçük olana verdim. "Büyüğe ver" denildi. Ben de büyüğe buyurmuştur. [2001]

 

1970-) Urve b. Zübeyr, şöyle demiştir: "Ebû Hureyre, hadis rivayet ediyordu/konuşuyordu ve bu arada: "Ey hanenin hanımı sen de duy, ey hanenin hanımı sen de duy" diyordu. Bu sırada Âişe namaz kılıyordu, na­mazını bitirdiğinde Urve'ye: "Şu adamı ve biraz önce konuştuklannı duy­dun mu? Halbu ki Hz. Peygamber (s.a.v.) bir söz hadis söylerdi de birisi onun konuştuğunu saymak istese sayabilirdi (böyle süratli konuşmazdı)" dedi"[2002]

 

1971-) Berâ b. Âzib (r.a.)'dan. Şöyle demiştir: "Ebû Bekir Sıddîk, babama geldi, babam evde idi ondan bir semer satın aldı ve babama: "Oğlunu benimle gönder de şunu evime kadar beraber taşıyalım" dedi. Babam da: "Haydi götür" dedi, ben de onu yüklendim. Babam da para­sını alarak onunla birlikte çıktı, bu arada babam Ebû Bekir'e: "Ey Ebû Bekir, Rasûlüllah (s.a.v.) ile birlikte gece yürüdüğünüzde ne yaptınız ba­na anlatsana" dedi, o da şöyle dedi: "Anlatayım, bütün gece yürüdük sonra öğle ortasında sokaklar boşalıp ortalıkta kimse dolaşmadığı zama­na kadar yürümeyi sürdürdük nihayet üzerine henüz güneş gelmemişuzun bir gölgesi olan kayaya vardık ve orada konakladık. Kayanın yanına vardım, Hz. Peygamber (s.a.v.)'in gölgesinde uyuyacağı yeri elimle dü­zenledim ve üzerine bir kürk serip: "Ey ALLAH'ın Rasûlü, sen uyu ben et­rafa göz kulak olurum" dedim, o da uyudu. Etrafa göz kulak olmak için dışan çıktım. Baktım ki bir koyun çobanı koyunlarıyla birlikte kayaya doğ­ru geliyor, o da bizim kayadan beklediğimizi beklemekte. Hemen karşısı­na çıktım ve: "Evlat sen kimin çobanısın?" dedim: "Şehrin halkından fa­lan adamın" dedi: "Koyunlarında süt var mı?" dedim: "Evet var" dedi: "Bana süt sağar mısın?" dedim: 'Tabi" dedi ve bir koyun tuttu: "Koyu­nun memesini kıldan topraktan ve kirden iyice temizle" dedim. Çoban yanındaki çanağa bir miktar süt sağdı, su içmesi ve abdest almsı için Hz. Peygamber (s.a.v.)'e su verdiğim yanımda bir su tulumu vardı. Hz. Pey­gamber (s.a.v.)'in yanına geldim, uykusundan uyandırmak istemedim. Derken kendisinin uyandığını gördüm, altı soğuyana kadar sütün üzerine su döktüm ve: "Ey ALLAH'ın Rasûlü, şu sütü iç" dedim. Gönlüm razı olana kadar içti, arkasından: "Hareket etme vakti gelmedi mi?" buyurdu: "Evet geldi" dedim. Güneş meylettikten sonra yola çıktık. Biz, sert bir toprak üzerinde iken Sürâka b. Malik peşimizden geldi. Ben: "Ey ALLAH'ın Rasûlü, yakalandık!" dedim: "Üzülme, ALLAH bizimledir" buyurdu ona beddua etti bunun üzerine atı tökezleyip karnına kadar yere battı. Zannederim şöyie demişti: "Sizin bana beddua ettiğinizi anladım. Siz benim için, ALLAH'a dua edin, peşinizdeki sizi arayanları geri çevirmem için ALLAH size yardım etti." dedi. Hz. Peygamber (s.a.v.), dua etti o da kurtuldu. Hemen geri döndü ve karşılaştığı herkim var ise ona: "Ben, sizin namınıza yeteri ka­dar baktım, hiç kimse görmedim, diyerek geri çevirdi. Bize verdiği sözü­nü yerine getirdi"[2003]


[1974] Muhammed Fuâd Abdülbâki, (Tahhik, Abdullah Feyzi Kocaer), Müttefekul Aleyh Hadisler, Hüner Yayınları: 613.

[1975] Muhammed Fuâd Abdülbâki, (Tahhik, Abdullah Feyzi Kocaer), Müttefekul Aleyh Hadisler, Hüner Yayınları: 613.

[1976] Muhammed Fuâd Abdülbâki, (Tahhik, Abdullah Feyzi Kocaer), Müttefekul Aleyh Hadisler, Hüner Yayınları: 614.

[1977] Muhammed Fuâd Abdülbâki, (Tahhik, Abdullah Feyzi Kocaer), Müttefekul Aleyh Hadisler, Hüner Yayınları: 614-615.

[1978] Muhammed Fuâd Abdülbâki, (Tahhik, Abdullah Feyzi Kocaer), Müttefekul Aleyh Hadisler, Hüner Yayınları: 615.

[1979] Muhammed Fuâd Abdülbâki, (Tahhik, Abdullah Feyzi Kocaer), Müttefekul Aleyh Hadisler, Hüner Yayınları: 616.

[1980] Muhammed Fuâd Abdülbâki, (Tahhik, Abdullah Feyzi Kocaer), Müttefekul Aleyh Hadisler, Hüner Yayınları: 616.

[1981] Muhammed Fuâd Abdülbâki, (Tahhik, Abdullah Feyzi Kocaer), Müttefekul Aleyh Hadisler, Hüner Yayınları: 616.

[1982] Muhammed Fuâd Abdülbâki, (Tahhik, Abdullah Feyzi Kocaer), Müttefekul Aleyh Hadisler, Hüner Yayınları: 616.

[1983] Muhammed Fuâd Abdülbâki, (Tahhik, Abdullah Feyzi Kocaer), Müttefekul Aleyh Hadisler, Hüner Yayınları: 616.

[1984] Muhammed Fuâd Abdülbâki, (Tahhik, Abdullah Feyzi Kocaer), Müttefekul Aleyh Hadisler, Hüner Yayınları: 616.

[1985] Muhammed Fuâd Abdülbâki, (Tahhik, Abdullah Feyzi Kocaer), Müttefekul Aleyh Hadisler, Hüner Yayınları: 616

[1986] Muhammed Fuâd Abdülbâki, (Tahhik, Abdullah Feyzi Kocaer), Müttefekul Aleyh Hadisler, Hüner Yayınları: 616-617.

[1987] Muhammed Fuâd Abdülbâki, (Tahhik, Abdullah Feyzi Kocaer), Müttefekul Aleyh Hadisler, Hüner Yayınları: 617.

[1988] Muhammed Fuâd Abdülbâki, (Tahhik, Abdullah Feyzi Kocaer), Müttefekul Aleyh Hadisler, Hüner Yayınları: 617.

[1989] Muhammed Fuâd Abdülbâki, (Tahhik, Abdullah Feyzi Kocaer), Müttefekul Aleyh Hadisler, Hüner Yayınları: 617.

[1990] Muhammed Fuâd Abdülbâki, (Tahhik, Abdullah Feyzi Kocaer), Müttefekul Aleyh Hadisler, Hüner Yayınları: 617.

[1991] Muhammed Fuâd Abdülbâki, (Tahhik, Abdullah Feyzi Kocaer), Müttefekul Aleyh Hadisler, Hüner Yayınları: 617.

[1992] Muhammed Fuâd Abdülbâki, (Tahhik, Abdullah Feyzi Kocaer), Müttefekul Aleyh Hadisler, Hüner Yayınları: 617-618.

[1993] Muhammed Fuâd Abdülbâki, (Tahhik, Abdullah Feyzi Kocaer), Müttefekul Aleyh Hadisler, Hüner Yayınları: 618.

[1994] Muhammed Fuâd Abdülbâki, (Tahhik, Abdullah Feyzi Kocaer), Müttefekul Aleyh Hadisler, Hüner Yayınları: 618.

[1995] Muhammed Fuâd Abdülbâki, (Tahhik, Abdullah Feyzi Kocaer), Müttefekul Aleyh Hadisler, Hüner Yayınları: 618.

[1996] Muhammed Fuâd Abdülbâki, (Tahhik, Abdullah Feyzi Kocaer), Müttefekul Aleyh Hadisler, Hüner Yayınları: 618-619.

[1997] Muhammed Fuâd Abdülbâki, (Tahhik, Abdullah Feyzi Kocaer), Müttefekul Aleyh Hadisler, Hüner Yayınları: 620.

[1998] Muhammed Fuâd Abdülbâki, (Tahhik, Abdullah Feyzi Kocaer), Müttefekul Aleyh Hadisler, Hüner Yayınları: 619.

[1999] Muhammed Fuâd Abdülbâki, (Tahhik, Abdullah Feyzi Kocaer), Müttefekul Aleyh Hadisler, Hüner Yayınları: 619.

[2000] Muhammed Fuâd Abdülbâki, (Tahhik, Abdullah Feyzi Kocaer), Müttefekul Aleyh Hadisler, Hüner Yayınları: 619-620.

[2001] Muhammed Fuâd Abdülbâki, (Tahhik, Abdullah Feyzi Kocaer), Müttefekul Aleyh Hadisler, Hüner Yayınları: 620.

[2002] Muhammed Fuâd Abdülbâki, (Tahhik, Abdullah Feyzi Kocaer), Müttefekul Aleyh Hadisler, Hüner Yayınları: 620.

[2003] Muhammed Fuâd Abdülbâki, (Tahhik, Abdullah Feyzi Kocaer), Müttefekul Aleyh Hadisler, Hüner Yayınları: 620-621.