๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => Müttefekun Aleyh Hadisler => Konuyu başlatan: Vatan Var Olsun ! üzerinde 07 Ekim 2011, 20:12:18



Konu Başlığı: Akrabalık İlişkileri Bölümü
Gönderen: Vatan Var Olsun ! üzerinde 07 Ekim 2011, 20:12:18
45-) Akrabalık İlişkileri Bölümü
(Kitâbu'l-Birr ve's-Sıla)


1717-) Ebû Hureyre (r.a.)'dan. Bir kimse Rasûlüllah (s.a.v.)'e geldi: "Ey Allah'ın Rasûlü, güzel davranmama en fazla layık olan kimdir?" dedi: "Annendir" buyurdu: "Sonra kimdir?" dedi:  "Sonra yine annendir"

buyurdu: "Sonra kimdir?' dedi: "Sonra da babandır. "Buyurdu

(Hadisimizde babanın sırası anneninkinden sonraya getirilmiştir. Ancak bu, ba­banın Önemini anneninkinden aşağıda olduğunu göstermeyebilir. Bir hadiste Efen­dimiz: "Hi&İr evlat babasının hakkını ödeyemez. Ancak onu köle olarak bulup da azat etmesi bunun dışındadır, "buyurmuştur. (Müsüm, itk, 25, Ebû Dâvûd, Edeb: 120, Tirmizî, Birn s, îtini Mâce, Edeb: i) Bendimizin, Önceliği anneye vermesinin ne­deni hakkında değişik açıklamalar yapılmıştır. Annenin çocuğu karnında taşıması, doğurması ve emzirmesi nedeniyle babaya oranla üç kat daha fazla hak sahibi oldu­ğu söylenmiştir. Gerçi hadisteki hüküm genel olmayabilir. Sözgelimi babası son de­rece iyi bir kimse olup bunun yanında annesi son derece kötü bir kimse olan birisi için durum değişebilir.) [1749]

 

1718-) Abduliah b. Amr (r.a.) anlatır: "Bir adam Hz. Peygamber (s.a.v.)'e geidi ve cihada katılmak için izin istedi, o da: "Annen ve baban hayatta mı?" buyurdu: "Evet" dedi, Hz. Peygamber (s.a.v.): "O halde, sen onların rızasını elde etmeye çalış, "buyurdu. [1750]

 

1719-) Ebû Hureyre (r.a.)'dan. Hz, Peygamber (s.a.v.) şöyle buyur­du: "Beşikte iken sadece üç çocuk konuşmuştun (Buniann birisi) f-sâ'dır, (iktnc&,) tsrailoğuilanndan kendisine Cüreyc denilen bir kim­se vardı (nafile) namaz kılıyordu, bu sırada annesi gelip kendisini çağırdı, Cüreyc, anneme mi cevap vereyim, namaza mı devam edeyim, dedi (sonunda annesine cevap vermedi.) O da: "Allah'ım, ona fahişe kadınların yüzlerini göstermedikçe onu öldürme"diye beddua et­ti. (Suhârînin diğer rivayetinde annesinin üç kez geldiği üçüncüsünde beddua ettiği bildirilir. Bir gün Cüreyc ibadetgahında iken karşısına bir kadın çıkar ve [im etmesi için) konuşurama Cüreyc kabul etmez. Kadın hu-mm akabinde bir çobana giderek kendisini teslim eder, sonunda bir oğlan çocuğu doğurur ve bunun Cüreyc'den olduğumu söyler.

Bunun üzerine halk gelir ibadetgahını kinp, parçalar, kendisini de indirip sövüp silerler. Cüreyc abdest alıp namaz kıldıktan son­ra çocuğun yanına vardı ve: "Ey çocuk, baban kimdir?" dedi:' "Babam çobandır." dedi. Halk (hatasını anladı) "İbadetgahını altından yapalım." dediler. O da: "Hayır, sadece çamurdan yapınız." dedi. (üçüncü ise) İsrailoğullanndan bir kadın oğlunu emziriyordu. Bu sıra­da, parmakla gösterilen gösterişli birisi kadına rastladı. Kadın: "Allah 'im oğlumu bunun gibi yap" dedi. Çocuk annesinin meme­sini bırakıp süvariye döndü ve: "Allah'ım, beni onun gibi yapma" dedi, emmek için annesinin memesine döndü. -Ebû Hureyre (r.a.), Hz, Peygamber (s.a.v.)'in anlatırken parmaklarını emdiği sanki hâlâ gözü­mün önündedir, dedi- Sonra köle bir kadına rastladı ve: "Allah'ım, oğlumu bunun gibi yapma " dedi. Bu sefer de çocuk memesini bı­raktı ve: "Allah'ım, beni onun gibi yap" dedi. Kadın: "Niçin böyle diyorsun?" dedi. Çocuk: "Süvari, zorbalardan bir zorbadır, kadın köle ise kendisine yapmadığı halde "zina ettin, hırsızlık yaptın" diye iftiraya uğrayan bir mazlumdur." dedi." [1751]

 

1720-) Ebû Hureyre (r.a.)'dan. Hz. Peygamber (s.a.v.): "Allah, mahtukatı yarattı, bu yaratmayı tamamladıktan sonra akrabalık rahim ayağa kalktı ve Rahman 'm (azamet) ridasmın eteğine yapış­tı. Bunun üzerine Allah: "Tamam, istediğini söyle" buyurdu. Oda: "Bu, akrabalık bağının koparandan Sana sığınanın duruşudur." dedi. Allah: "Sana ilgiyi sürdürenle Benim de ilgiyi sürdürmem, ilgiyi kesenle ilgiyi kesmemden razı olmaz mısın?" buyurdu. O da: "Evet, razı olurum Ey Rabb'im." dedi. Allah: "İşte senin du­rumun budur." buyurdu" demiştir. Ebû Hureyre (r.a.): "Eğer isterseniz: «Hakimiyeti ele geçirirseniz dönerseniz, hemen yeryüzünde fe­sat çıkaracak, akrabalık bağlarınızı bile kesip parçalayacaksınız Öyle mi?» (Muhammedi 22) ayetini okuyunuz." demiştir. [1752]

 

1721-) Cübeyr b. Mut'im (r.a.) Hz. Peygamber (s.a.v.)'i: "Akraba ile ilişkiyi kesen cennete giremez."'diye buyururken işitmiştir.

(Cennete giremez ifadesi birkaç yönden açıklanmıştır. Akraba ile ilişkiyi kabul etmeyip tümden inkâr eden, İslâm'ın bir esasını inkâr ettiğinden küfre girer, dolayı­sıyla cennete giremez veya akraba ile ilişkiyi kesen en azından günahkâr olduğun­dan dolayı doğrudan cennete giremez yahut da akraba ile ilişkiyi kesen sorgusuz cennete giren kimseler arasında olmaya hak kazanamaz şeklinde açıklanmıştır. An­cak ilişkiyi kesmeyi gerektirecek bazı durumlar bunun dışındadır.) [1753]

 

1722-) Enes b. Mâlik (r.a.): "Rasûlüllah (s.a.v.)'i: "Kim kendisi­ne rızkının genişlemesini veya ömrünün uzatılmasını isterse akrabasıyla ilişkiyisürdürsün, "diye buyururken işittim." demiştir. [1754]

 

1723-) Enes b. Mâlik (r.a.)'dan. Rasûlüllah (s.a.v.): "Birbirinize kızmayınız, birbirinize hasetlik yapmayınız. Birbirinize arkanı­zı dönmeyiniz (küsmeyiniz.) Ey Allah'ın kullan kardeş olunuz. Hiçbir Müslüman'a üç günden fazla kardeşine küsmesi helâl olmaz, "buyurmuştur. [1755]

 

1724-) Ebû Eyyûb el-Ensârî (r.a.)'dan. Rasûlüllah (s.a.v.): "Bir kimsenin kardeşine üç geceden fazla küs durması helâl olmaz. Bu iki kişi karşılaşır, birisi yüzünü şu tarafa öbürüsü bu tarafa döndürür ama bunların en iyisi selâma başlayıp (küslüğe son veren­dir.)" buyurmuştur. [1756]

 

1725-) Ebû Hureyre (r.a.)'dan. Rasûiüllah (s.a.v.): "Zandan sakı­nınız. Çünkü zan sözün en yalanıdır. Kulak hırsızlığı yapmayınız. Gizli mahrem konulan incelemeyiniz. Almayacağınız malın fiyatı­nı attırmayınız. Birbirinize hasetlik yapmayınız. Birbirinize kız­mayınız. Ey Allah'ın kullan kardeş olunuz, "buyurmuştur. [1757]

 

1726-) Hz. Aişe (r.a.): "Rasûlüliah (s.a.v.)'den daha fazla hastalığı şiddetli olan hiçbir kimse görmedim." demiştir. [1758]

 

1727-) Abdullah b. Mes'ûd (r.a.): "Hastalığı sırasında Hz. Peygam­ber (s.a.v.)'e gelmiştim, kendisi çok ızdırap çekiyordu: "Gerçekten çok ızdırap çekiyorsun, şüphesiz bu senin için iki sevap olsa gerek?" dedim:

"Buet öyle, hangi Müslümana bir eziyet gelse, ağacm yaprak­larının döküldüğü gibi, Allah onun hata ve günahlarını döker, siler, "buyurdu." demiştir. [1759]

 

1728-) Esved'den. Şöyle demiştir: "Âişe, Mina'da iken Kureyş'ten bir takım gençler gülüşerek onun yanına girdi: "Niye böyle gülersiniz" dedi. Onlar da: "Falanca, çadır ipinin üzerine düştü, az kalsın gözü ve­ya boynu gidiyordu," dediler. Âlşe de: "Gülüşmeyin! Şüphesiz ki ben, Rasûlüllah (s,a.v,)'i: "H&ngi bir Müsiümana bir diken vsya daha büyüğü batarsa, tunun sebebiyle ona bir derece yazılır, bir hatası silinir''diye buyururken işittim" dedi." [1760]

 

1729-) Ebû Said el-Hudrî (r.a.) ile Ebû Hureyre (r.a.)'dan. Hz. Peygamber (s.a.v.): "Müslüman bir kimseye, bir diken batması­na varıncaya kadar zorlulç, hastalık, üzüntü, keder, eziyet ve tasadan bir şey başına gelirse, bunlardan dolayı Allah onun günahlarından bir kısmını örtüp siler, "buyurmuştur. [1761]

 

1730-) Atâ b. Ebî Rebah anlatır: "İbni Abbâs (r,a.): "Sana cennet­liklerden bir kadın göstereyim mi?" dedi: 'Tabi, göster" dedim: "Şu si­yah kadın var ya kendisi, Hz, Peygamber (s.a.v.)'e geidi ve: "Beni sara nöbeti tutuyor da örtümden açılıyorum, bu nedenle benim için Allah'a dua etseniz." dedi. O da: "İstersen sabret, sana cennet nasip ol­sun, istersen sana şifa vermesi için Allah'a dua edeyim." bu­yurdu. Kadın: "Sabrederim, ama ben açılıyorum, bu nedenle açılma­mam için Allah'a öua etseniz." dedi. O da kadına dua etti." demiştir. [1762]

 

1731-) İbni Ömer (r.a.)'dan. Hz. Peygamber (s;a.v.): "Zulüm, kıyamet gününde zulümler olur  (Allah'ın rahmetim gölgeleyen) birtakım karanlık gölgeler olur. "buyurmuştur.

(Bu hadisten, dünyada işlenen haksızlıkların âhirette katlanarak karşımıza gka-cağını, Allah'ın rahmetinden mahrum kalmaya neden olacağını öğreniyoruz.) [1763]

 

1732-) İbni Ömer (r.a.)'dan. Rasûlüllah (s.a.v.): "Müslüman Müsİümanın kardeşidir, ona haksızlık etmez, onu haksızlığa da bırakmaz. Kim kardeşinin bir ihtiyacında bulunursa Allah da onun ihtiyacında bulunur. Kim Müslumam bir üzüntü ve sıkın­tıdan kurtarırsa Allah da onu kıyamet gününün üzüntü ve sı­kıntılarından bir üzüntü ve sıkıntıdan kurtanr. Kim Müslumam örterse Allah da onu kıyamet günü örter, "buyurmuştur. [1764]

 

1733-) Ebû Mûsâ ei-Eş'art (r.a.): "Rasûlüllah (s.a.v.): "Şüphesiz Allah zalime / haksızlık yapana süre verir, sonunda onu yaka­ladı mı kaçmasına fırsat vermez." buyurdu, sonra «...Rabb'in ihaksizhk eden / zalim olan memleketleri yakaladığı zaman,, iş­te böyle yapar. Şüphesiz Onun yakalaması çok acı ve çok şid­detlidir.» (Hûd: 102) ayetini okudu." demiştir. [1765]

 

1734-) Câbir b. Abdullah (r.a.) anlatır: "Hz. Peygamber (s.a.v.) ile biriikte gazaya çıkmıştık. Bu gazaya Muhacirlerden pek çok kimse Pey­gamber (s.a.v.)'iri yanına koşmuş hatta çoğunluk oluşturmuşlardı. Bu arada Muhacirlerden şakacı bir kimse vardt, Ensardan birisinin arkasma ayağıyla vurdu / eiiyle vurdu. Bu nedenle Ensardan olan çok öfkelendi (aralarında şiddetli tartışmalar geçti;) sonunda birbirlerine karşi yardım için kabi­lelerini çağırmışlardı, Ensardan olan: "Ey Ensar yetişin!" dedi. Muhacir­den olan da: "Ey Muhacirler yetişin!'" dedi. Bunu duyan Rasûlüllah (s.a.v.) yanlarına çıktı ve; "Cahiliye devri halkının çağrısı ile birbi­rinizi çağırma da nedir? Size ne oluyor?" dedi. Muhacirden olan kimsenin Ensardan olana vurduğu kendisine bildirildi. Bunun üzerine Hz, Peygamber (s.a.v.): "Böyle vurmaları bırakın, çünkü bu çirkin bir şeydir"buyurdu. (Münafıkların başı) Abdullah b. Übey b. Selûl: "Demek bize karşı birbirlerini çağırdılar. Medine'ye dönersek, güçlü olan güçsüz olanı kesinlikle oradan çıkaracaktır." dedi. Bu nedenle Ömer (r.a.) Ab­dullah b. Übey hakkında: "Ey Allah'ın Rasûlü, şu pis herifi oldürsek" dedi. Bunun üzerine Hz. Peygamber (s.a.v.): "Hayır, insanlar Mu-hammedashabım öldürdü, "buyurdu. [1766]

 

1735-) Ebû Mûsâ (r.a.)'dan. Hz. Peygamber (s.a.v.) parmaklarını birbirine geçirdi; "Mü'min mü'mine karşı, birbirini bağlayan bir yapı gibidir." buyurdu.

(Hz. Peygamber (s.a.v.) parmaklarını birbirine geçirmesi, müminlerin birbirle­rine bağlılıklarının ne şekilde olduğunu göstermek içindir.) [1767]

 

1736-) Numan b. Beşîr (r.a.): "Rasûiüllah (s.a.v.): "Birbirlerine merhamet, şefkat ve sevgi konusunuda mü'minlen bir vücut gibi görürsün. Vücudun bir organı rahatsız dursa, diğer or­ganlar uyumadan, hararetle birbirlerini ona çağırırlar." buyur­du." demiştir. [1768]

 

1737-) Âişe (r.a.)'dan. Şöyle demiştir: "Bir adam, Rasûiüllah (s.a.v.)'in yanma girmek için izin istedi. 0 da; "Kavmin ne kötü bir evladıdır veya ne kötü adamıdır. Ona izin verin gelsin" buyur­du. Adam, yanına girdiğinde ise ona karşı yumuşak sözler kullandı. Ben: "Ey Allah'ın Rasûlü, adam hakkında biraz önce söylediğini söyle­din sonra da ona karşı yumuşak sözler kullandın?" dedim: "Ey Âişe, v kıyamet günü Allah katında mertebe olarak insanların en kö­tüsü/ çirkin davranışından çekindiklerinden dolayı halkın terk ettiğikimsedir, "buyurdu"

(Kadı îyaz'ın verdiği bilgiye göre hadisimizde sözü edilen kimse, Uyeyne b. Hısn'dır. Kendisi Müslüman olduğunu söylemişse de gerçekte Müslüman değilmiş. Nitekim, Hz. Ebû Bekir döneminde dinden dönenlerle birlikte İslâm'ı terk etmiş daha sonra, dinden dönenler araanda esir alınarak Hz. Ebû Bekir'e getirilmiştir. (Nevevi, m 360)

Hz. Peygamber (s.a.v.), bu adamın iyi bir kimse olmadığını belirtmek için du­rumunu açıklamıştır. Ancak.belki imana gelir diye de yüzüne karşı yumuşak sözler kullanmaktan da geri durmamıştır.

Hadisimizden, durumları bilinmesi için kötü kimselerin kötülüklerinin, gıyabında anlatılmasında bir sakınca olmayacağını ve bunun gıybet olmadığını çıkarabileceği­miz gibi, şerrinden emin olmak için kötü kimselerin yüzüne karşı yumuşak ifadeler kullanılabileceğini de çıkarabiliriz.) [1769]

 

1738-) Ebû Hureyre (r.a.)'dan. Kendisi, Hz. Peygamber (s.a.v.)'i: "Allah 'im, herhangi bir mü 'mine ağır bir söz söylediysem bunu kıyamet günü kendisi için, sana yakınlık vesilesi kıl. "diye buyu­rurken işitmiştir. [1770]

 

1739-) Ümmü Gülsüm b. Ukbe (r.a.), Rasûiüllah (s.a.v.)'i şöyle buyururken işitmiştir: "İyilik kasdıyla bir sözü birisine isnad edip veya iyilik kasdiyle bir söz söyleyip de insanların arasını düzel­ten kimse yalancı değildir."

(Bir sözü birisine isnad etmek, iki kişinin arasını düzeltmek amacıyla belki de söylemediği bir sözü söyledi diyerek dargın olduğu kimsenin gönfünü kazanıp kalbini ısındırmak için yalan söylemek veya iyi yönde söylediği küçük bir sözü ilaveler yapa­rak iyi yönde büyütüp abartarak söylemek şeklinde yorumlanmıştır.

Yalan en büyük günahlardandır. Ancak üç konuda yalana izin verilmiştir.

1-) Savaşta düşmana karşı,

2-) İki kişinin arasını bulmak için,

3-) Eşlerin birbirlerinin gönlünü kazanmaları için. Bu konuda Rasûlüllah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: "Yalan ancak üç konuda helâl olur. Savaşta, insanların arasını düzeltmede, erke­ğin (gönlünü almak için) hanımına yaptığı konuşması ile hanımın (beyinin gönlünüalmak için) yaptiğl konuşmasında"Müslim, Birr: 101, Tirmizî, Birr: 26) [1771]

 

1740-) Abdullah b. Mes'ûd (r.a.)'dan. Rasûlüllah (s.a.v,): "Şüphesiz doğruluk iyiliğe götürür, iyilik de cennete götürür. Şüphesiz bir kimse doğru hareket eder sonunda sıddîk (=çok doğru) zümre­sinde olur. Şüphesiz yalan kötülüğe götürür, kötülük de cehen­neme götürür. Şüphesiz bir kimse yalanla hareket eder, sonunda Allah katında kezzâb (=çokyalancı) olarak yazılır, "buyurmuştur. [1772]

 

1741-) Ebû Hureyre (r.a.)'dan. Rasûlüllah (s.a.v.); "Gerçek kuv­vetli, rakiplerini yere seren değildir. Gerçek kuvvetli, öfke sı­rasında kendisine hakim olandır." buyurmuştur. [1773]

 

1742-) Süleyman b, Surad (r.a.): "Hz. Peygamber (s.a.v.)'in ya­nında oturuyordum, bu sırada iki kişi birbirine hakaret edip kötü söz söyledi, Öfkesinden birisinin yüzü kızarıp damarları kabardı. Bunun üze­rine Hz. Peygamber (s.a.v.): "Ben bir kelime biliyorum ki şayet bu kimse onu söylerse duymuş olduğu öfke çekip gider. Eğer: "Eûzübillâhimineşşeytânirracîm" derse duymuş olduğu öfke kendisinden çekip gider." buyurdu. Oradakiler hemen kendisine: "Hz. Peygamber (s.a.v.) "Eûzübillâhimineşşeytânirracîm" demeni söy­ledi" dediler. O da: "Ne yani, bende delilik mi vardır?" dedi." demiştir.

(Bu kimsenin cahil bir bedevî olması veya münafık, olmasından dolayı. Rasûlüllah (s.a.v.)'in ikazını kabul etmediği söylenmiştir.) [1774]

 

1743-) Ebû Hureyre (r.a.)'dan. Hz. Peygamber (s.a.v.): "Sizden biriniz dövüştüğünde yüze vurmaktan sakınsın? buyurmuştur. [1775]

 

1744-) Câbir b. Abdullah (r.a.) anlatır: Bir adam mescide uğramış­tı, yanında oklar vardı. Rasûîüîiah (s.a,v.): "Okların uçlarına sahip ol" buyurdu. [1776]

 

1745-) Ebû Mûsâ (r.a.)'dan. Rasûlüflah (s.a.v.): "Biriniz elinde oklarla bir meclise veya çarşıya uğrarsa okların uçlarına sahip olsun, okların uçlarına sahip olsun, okların uçlarına sahip ol­sun "buyurmuştur.

Ebû Mûsâ (r.a.): "Afİah'a yemin olsun ki bir birimizin yüzüne okları doğrultmadan dünyadan göçmedik." demiştir.

(Ebû Mûsâ (r.a.) bu sözüyle, din kardeşlerimize rahatsızlık verir endişesiyle böyle önlemler almamız emredilirken, değil okları sahip olma bir birimize çevirdik bi­le diyerek,. Müslümanların bir bifieriyle çarpıştıkları İslam'ın ilk yıllarındaki Ceme) ve Sıffin savaşlarına gönderme yapmıştır.) [1777]

 

1746-) Ebû Hureyre (r.a.)'dan. Hz. Peygamber (s.a.v.): "Sizden biriniz kardeşine silahım doğrultmasın. Çünkü hiç bilemez belki şeytan eline hız verir de (kardeşin- oldurur) böylece cehennem çukuruna düşer, "buyurmuştur. [1778]

 

1747-) Ebû Hureyre (r.a.)'dan, Rasûlüilah (s.a.v.): "Bir adam yolda yürürken yol üzerinde bir diken dalı buldu ve bunu alıp yoldan dışan çekti. Allah onun bu davranışını kabul buyurdu ve günahını bağışladı, "buyurmuştur.

Diğer bir rivayette ise "Yol ortasında insanlara eziyet veren bir ağacı kestiğinden dolayı cennette gezip dolaşan bir kimse gördüm "ifadesi vardır. [1779]

 

1748-) Abdullah b. Ömer (r.a.)'dan. Rasûlüilah (s.a.v.), şöyle bu­yurmuştur: "Bir kadın kedi yüzünden azaba uğramıştır. Kediyi, ölene kadar hapsetmişti bu yüzden cehennem girdi. Onu hapsettiğinde nedoyurmuş ne de su vermiş ne de yerin haşerelerinden yemesi için salı­verdi." [1780]

 

1749-) Hz. Aişe (r.a.)'dan. Hz. Peygamber (s.a.v.): "Cebrail o derece sürekli komşuyu tavsiye etti ki, komşunun komşuya mirasçı olacağını zannettim, "buyurmuştur. [1781]

 

1750-) Abdullah b. Ömer (r.a.)'dan. Rasûlüliah (s.a.v.): "Cebrail o derece sürekli komşuyu tavsiye etti ki, komşunun komşuya mirasçı olacağını zannettim, "buyurmuştur.

(Komşuyu tavsiye etmek, komşuluk hukukuna dikkat etmek, demektir.) [1782]

 

1751-) Ebû Mûsâ (r.a.): "Rasûlüllah (s.a.v.), kendisine bir şey is­teyen geldiğinde yanında oturanlara yönelir ve: "Yardımcı oluverin ki ecir ve sevap alasınız. Allah Peygamberinin dilinde istediği­ni hükmeder, "buyururdu." demiştir. [1783]

 

1752-) Ebû Mûsâ el-Eş'arî (r.a.)'dan. Hz. Peygamber (s.a.v.): "Salih bir kimseyle oturmak ile kötü bir kimseyle oturmak; misk taşıyan ile körük üfleyene benzer. Misk taşıyan ya sana miskten bir parça verir ya da sen ondan bir parça satın alırsın. Körük üfleyen ise bu üfürme ile ya senin elbiseni yakar ya da ondan pis kokular duyarsın, "buyurmuştur. [1784]

 

1753-) Hz. Aişe (r.a.): "Yanıma iki kız çocuğu ile bir kadın girmişti, bir şeyler İstiyordu ama yanımda sadece bir tek hurmadan başka bir şey bulamadı, ben onu kendisine verdim. O da yemeyip iki kızına bö­lüştürdü, sonra kalkıp çıktı. Arkasından Hz. Peygamber (s.a.v.) yanımı­za girdi, kendisine durumu anlattım. O da: "Kim şu kız çocukları yüzünden bir şeyle denenip sıkıntıya uğrarsa o kızlar kendisiiçin cehenneme karşı perde olur. "buyurdu," demiştir,

(Kız çocuklarının utanç vesilesi olarak görüldüğü ve kız çocuğu dünyaya geldi­ğinde utancından gizlenecek bir yer arandığı bir toplumda İslâm'ın getirdiği bu anla­yış son derece dikkat çekicidir. Buna göre kız çocukları utanç vesilesi değil cehen­nemden kurtulma vesilesidir.) [1785]

 

1754-) Ebû Hureyre (r.a.)'dan. Rasûlüllah (s.a.v.): "Müslüman-fardan bir kimsenin çocuğundan üç tanesi ölürse, cehennem ateşi bu kimseye sadece yemin yerine gelecek kadar doku­nur, "buyurmuştur.

("Yemini yerine getirecek kadar" ifadesi hakkında çeşitli yorumlar yapılmıştır. Kanaatimce bunların en uygunu; eğer bu kimse cehennemlik ise cehenneme sadece yemin yerine gelsin diye şöyle bir uğratılıp geri çıkarılacağını belirten yorumdur. Tıp­kı bir kimseyi döveceğine yemin eden birinin yeminini yerine getirirken bu kimseyi adam akıllı dövmeyip yemin yerine gelsin diye şöyle bir dokunması gibi.) [1786]

 

1755-) Ebû Said el-Hudrî (r.a.) anlatır: "Bir keresinde kadınlar Hz. Peygamber (s.a.v.)'e: "Ey Allah'ın Rasûlü erkekler bize galib geldiler, bize de uygun gördüğün bir gün tespit etsen" dediler. Hz. Peygamber (s.a.v.) de onfarla buluşabileceği bir gün belirledi. Öğüt verdi, emretti, "Sizden çocuğunun üç tanesini kaybede ı her kadın için bun­lar, cehennemden kendisine bir perde olur." sözü de kadınlara söylediği şeyler arasındaydı, bir kadın kalkarak: "Ya iki tane ?" dedi. O da: "buyurdu. [1787]

 

1756-) Ebû Hureyre (r.a.)'nm rivayetinde ise "Buiuğ çağına er­memiş çocuğu" şeklindedir. [1788]

 

1757-) Ebû Hureyre (r.a.)'dan: "Hz. Peygamber (s.a.v.): "Allah bir kulu sevdiğinde Cebrail'e: "Şüphesiz Allah falan kulu sev­mektedir, bu nedenle sen de onu sev" diye seslenir. Cebrail de onu sever ve sema ehline: "Şüphesiz Allah falan kulu sevmek­tedir, bu nedenle siz de onu seviniz." diye seslenir. Sema ehli de onu sever. Sonra bu kimsenin yeryüzüne sevgi ve kabulü konulur, "buyurmuştur.

(Bir kimsenin, Allah'ın sevdiği kul olmasının yolu Kur"ân ve Hadislerde çok çe­şitli şekillerde anlatılmıştır. Allah'ı sevmek, Peygamber'e tâbi olmaktan geçer (âh İmrân: 3i), Allah iyi kimseleri (muhsinleri) sever (Bakara; 195), Tevbe edenleri, temizle­nenleri sever (Bakara: 222), Doğrulan sever (Mümtehine: 8), Kendi uğrunda savaşanları sever (Saf: 4), Zalimleri sevmez (âh imrân: 32), Kâfirleri sevmez (âh imrân: 57), Kibirlileri övünenleri sevmez (Nisa: 36), Günahkârları sevmez (Nisa: 107) v.b.) [1789]

 

1758-) Enes b. Mâlik (r.a.)'dan. Bir kimse Hz. Peygamber (s.a.v.)'e kıyameti sordu ve: "Kıyamet ne zamandır?" dedi: "Kıyamet için ne ha­zırladın?" buyurdu: "Allah ve Rasûlü'nü sevmemden başka hiçbir şey" dedi. Bunun üzerine: "Sen, sevdiklerinle berabersin"buyurdu.

Enes (r.a.): "Hz. Peygamber (s.a.v.)'in: "Sen, sevdiklerinle bera-ber$in"sÖzü için sevindiğimiz kadar hiçbir şeye sevinmedik" demiştir.

Enes (r.a.) devamla: "Ben, Hz. Peygamber (s.a.v.)'l, Ebû Bekir'i ve Ömer'i seviyorum, her ne kadar onların çalışmaları kadar çalışamasam bile, onlara olan sevgim nedeniyle onlaria birlikte olmamı ümit ediyo­rum." demiştir. [1790]

 

1759-) Diğer bir rivayet ise şöyledir "Rasûlüllah (s.a.v.): "Kıya­met için ne hazırladın?" buyurdu. Adam boynu bükük bir eda ile sustu sonra: "Ey Allah'ın Rasülü, kıyamet İçin öyle çokça ne namaz ne oruç ne de sadaka hazırladım. Ama Allah ve Rasûlünü seviyorum" dedi. Rasûlüllah (s.a.v.): "Sen, sevdiklerinle berabersin "buy [1791]

 

1760-) Abdullah b. Mes'ûd (r.a.)'cian. Şöyle demiştir: "Rasûlüllah (s.a.v.)'e bir kimse geldi ve: "Ey Allah'ın Rasûlü, henüz kendilerine ka­tılmadığı/ulaşmadığı bir toplumu seven bir kimse hakkında ne buyurur­sun?" dedi. Rasûlüllah (s.a.v.) de: "Kişisevdikleriyle beraberdir." buyurdu"[1792]

 

1761-) Ebû Musa (r.a.)'dan. Şöyle demiştir: "Hz. Peygamber (s.a.v.)'e: "Henüz kendilerine katılmadığı/ulaşmadığı bir toplumu seven birkimse vardır?" denildi. O da: "Kişisevdikleriyle beraberdir, "buyurdu"

(Kişi sevdiği ile beraberdir, ifadesi iki şekilde anlaşılabilir: Birincisi, kişi dünyada iken kimi seviyorsa âhirette de onunla beraber olacaktır. Bir önceki hadiste de görü­leceği gibi bu hüküm ayet ve hadisterdeki verüen bilgilerle teyit edilmektedir. İkincisi ise, sosyopsikolojik bir olguya işaret etmekte ve kişilerin sevdikleriyle beraber olmak isteyeceği belirtilmektedir. Nitekim bir hadiste belirtildiği gibi (Müslim, bift ve-Sıia: 159) bir birini seven ruhlar anlaşır beraber olur, sevmeyenler ayn dururlar. Bu durum in­san davranışlarının bir tespitini göstermektedir.) [1793]


[1749] Muhammed Fuâd Abdülbâki, (Tahhik, Abdullah Feyzi Kocaer), Müttefekul Aleyh Hadisler, Hüner Yayınları: 533.

[1750] Muhammed Fuâd Abdülbâki, (Tahhik, Abdullah Feyzi Kocaer), Müttefekul Aleyh Hadisler, Hüner Yayınları: 533.

[1751] Muhammed Fuâd Abdülbâki, (Tahhik, Abdullah Feyzi Kocaer), Müttefekul Aleyh Hadisler, Hüner Yayınları: 533-534.

[1752] Muhammed Fuâd Abdülbâki, (Tahhik, Abdullah Feyzi Kocaer), Müttefekul Aleyh Hadisler, Hüner Yayınları: 534.

[1753] Muhammed Fuâd Abdülbâki, (Tahhik, Abdullah Feyzi Kocaer), Müttefekul Aleyh Hadisler, Hüner Yayınları: 534-535.

[1754] Muhammed Fuâd Abdülbâki, (Tahhik, Abdullah Feyzi Kocaer), Müttefekul Aleyh Hadisler, Hüner Yayınları: 535.

[1755] Muhammed Fuâd Abdülbâki, (Tahhik, Abdullah Feyzi Kocaer), Müttefekul Aleyh Hadisler, Hüner Yayınları: 535.

[1756] Muhammed Fuâd Abdülbâki, (Tahhik, Abdullah Feyzi Kocaer), Müttefekul Aleyh Hadisler, Hüner Yayınları: 535.

[1757] Muhammed Fuâd Abdülbâki, (Tahhik, Abdullah Feyzi Kocaer), Müttefekul Aleyh Hadisler, Hüner Yayınları: 535.

[1758] Muhammed Fuâd Abdülbâki, (Tahhik, Abdullah Feyzi Kocaer), Müttefekul Aleyh Hadisler, Hüner Yayınları: 535.

[1759] Muhammed Fuâd Abdülbâki, (Tahhik, Abdullah Feyzi Kocaer), Müttefekul Aleyh Hadisler, Hüner Yayınları: 535-536.

[1760] Muhammed Fuâd Abdülbâki, (Tahhik, Abdullah Feyzi Kocaer), Müttefekul Aleyh Hadisler, Hüner Yayınları: 536.

[1761] Muhammed Fuâd Abdülbâki, (Tahhik, Abdullah Feyzi Kocaer), Müttefekul Aleyh Hadisler, Hüner Yayınları: 536.

[1762] Muhammed Fuâd Abdülbâki, (Tahhik, Abdullah Feyzi Kocaer), Müttefekul Aleyh Hadisler, Hüner Yayınları: 536.

[1763] Muhammed Fuâd Abdülbâki, (Tahhik, Abdullah Feyzi Kocaer), Müttefekul Aleyh Hadisler, Hüner Yayınları: 536.

[1764] Muhammed Fuâd Abdülbâki, (Tahhik, Abdullah Feyzi Kocaer), Müttefekul Aleyh Hadisler, Hüner Yayınları: 537.

[1765] Muhammed Fuâd Abdülbâki, (Tahhik, Abdullah Feyzi Kocaer), Müttefekul Aleyh Hadisler, Hüner Yayınları: 537.

[1766] Muhammed Fuâd Abdülbâki, (Tahhik, Abdullah Feyzi Kocaer), Müttefekul Aleyh Hadisler, Hüner Yayınları: 537.

[1767] Muhammed Fuâd Abdülbâki, (Tahhik, Abdullah Feyzi Kocaer), Müttefekul Aleyh Hadisler, Hüner Yayınları: 538.

[1768] Muhammed Fuâd Abdülbâki, (Tahhik, Abdullah Feyzi Kocaer), Müttefekul Aleyh Hadisler, Hüner Yayınları: 538.

[1769] Muhammed Fuâd Abdülbâki, (Tahhik, Abdullah Feyzi Kocaer), Müttefekul Aleyh Hadisler, Hüner Yayınları: 538.

[1770] Muhammed Fuâd Abdülbâki, (Tahhik, Abdullah Feyzi Kocaer), Müttefekul Aleyh Hadisler, Hüner Yayınları: 538.

[1771] Muhammed Fuâd Abdülbâki, (Tahhik, Abdullah Feyzi Kocaer), Müttefekul Aleyh Hadisler, Hüner Yayınları: 539.

[1772] Muhammed Fuâd Abdülbâki, (Tahhik, Abdullah Feyzi Kocaer), Müttefekul Aleyh Hadisler, Hüner Yayınları: 539.

[1773] Muhammed Fuâd Abdülbâki, (Tahhik, Abdullah Feyzi Kocaer), Müttefekul Aleyh Hadisler, Hüner Yayınları: 539.

[1774] Muhammed Fuâd Abdülbâki, (Tahhik, Abdullah Feyzi Kocaer), Müttefekul Aleyh Hadisler, Hüner Yayınları: 539.

[1775] Muhammed Fuâd Abdülbâki, (Tahhik, Abdullah Feyzi Kocaer), Müttefekul Aleyh Hadisler, Hüner Yayınları: 540.

[1776] Muhammed Fuâd Abdülbâki, (Tahhik, Abdullah Feyzi Kocaer), Müttefekul Aleyh Hadisler, Hüner Yayınları: 540.

[1777] Muhammed Fuâd Abdülbâki, (Tahhik, Abdullah Feyzi Kocaer), Müttefekul Aleyh Hadisler, Hüner Yayınları: 540.

[1778] Muhammed Fuâd Abdülbâki, (Tahhik, Abdullah Feyzi Kocaer), Müttefekul Aleyh Hadisler, Hüner Yayınları: 540.

[1779] Muhammed Fuâd Abdülbâki, (Tahhik, Abdullah Feyzi Kocaer), Müttefekul Aleyh Hadisler, Hüner Yayınları: 540.

[1780] Muhammed Fuâd Abdülbâki, (Tahhik, Abdullah Feyzi Kocaer), Müttefekul Aleyh Hadisler, Hüner Yayınları: 540-541.

[1781] Muhammed Fuâd Abdülbâki, (Tahhik, Abdullah Feyzi Kocaer), Müttefekul Aleyh Hadisler, Hüner Yayınları: 541.

[1782] Muhammed Fuâd Abdülbâki, (Tahhik, Abdullah Feyzi Kocaer), Müttefekul Aleyh Hadisler, Hüner Yayınları: 541.

[1783] Muhammed Fuâd Abdülbâki, (Tahhik, Abdullah Feyzi Kocaer), Müttefekul Aleyh Hadisler, Hüner Yayınları: 541.

[1784] Muhammed Fuâd Abdülbâki, (Tahhik, Abdullah Feyzi Kocaer), Müttefekul Aleyh Hadisler, Hüner Yayınları: 541.

[1785] Muhammed Fuâd Abdülbâki, (Tahhik, Abdullah Feyzi Kocaer), Müttefekul Aleyh Hadisler, Hüner Yayınları: 541.

[1786] Muhammed Fuâd Abdülbâki, (Tahhik, Abdullah Feyzi Kocaer), Müttefekul Aleyh Hadisler, Hüner Yayınları: 542.

[1787] Muhammed Fuâd Abdülbâki, (Tahhik, Abdullah Feyzi Kocaer), Müttefekul Aleyh Hadisler, Hüner Yayınları: 542.

[1788] Muhammed Fuâd Abdülbâki, (Tahhik, Abdullah Feyzi Kocaer), Müttefekul Aleyh Hadisler, Hüner Yayınları: 542.

[1789] Muhammed Fuâd Abdülbâki, (Tahhik, Abdullah Feyzi Kocaer), Müttefekul Aleyh Hadisler, Hüner Yayınları: 542.

[1790] Muhammed Fuâd Abdülbâki, (Tahhik, Abdullah Feyzi Kocaer), Müttefekul Aleyh Hadisler, Hüner Yayınları: 543

[1791] Muhammed Fuâd Abdülbâki, (Tahhik, Abdullah Feyzi Kocaer), Müttefekul Aleyh Hadisler, Hüner Yayınları: 543.

[1792] Muhammed Fuâd Abdülbâki, (Tahhik, Abdullah Feyzi Kocaer), Müttefekul Aleyh Hadisler, Hüner Yayınları: 543

[1793] Muhammed Fuâd Abdülbâki, (Tahhik, Abdullah Feyzi Kocaer), Müttefekul Aleyh Hadisler, Hüner Yayınları: 543.