๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => Müttefekun Aleyh Hadisler => Konuyu başlatan: Vatan Var Olsun ! üzerinde 07 Ekim 2011, 19:49:54



Konu Başlığı: Ahir Zaman Olayları Bölümü
Gönderen: Vatan Var Olsun ! üzerinde 07 Ekim 2011, 19:49:54
52-) Âhir Zaman Olayları (Fitneler) Bölümü

(Kitâbu'S-Fiten ve Eşrâti's-Sâati)


(Fitne kelimesinin değişik anlamı vardır. Buradaki anlamı ise kıyametten Önce gelip herkesi etkileyecek olan olaylardır.

Amr b. Ahtab (r.a.) anlatır: "Bir gün Rasûlüllah (s.a.v.) bize sabah namazını kıldırdı, minbere çıktı ve öğle vakti gelene kadar konuşma yaptı. Arkasından indi, namaz kıldırdı ve tekrar minbere çıktı ikindi vakti gelene kadar bize konuşma yaptı. Arkasından indi, namaz kıldırdı ve tekrar minbere çıktı güneş batana kadar bize ko­nuşma yaptı. (Kıyamete kadar) olmuş ve olacaklan bize bildirdi. Bizim en bilginimi?(bımlan) en İyi belleyenimizde." (Müslim, Fîten; 25)Rasûlüllah (s.a.v.) kıyamet kopmadan önce meydana gelecek olaylardan söz etmiştir. Yukandaki hadisten de anlaşıldığı gibi bir gün sabahtan akşama kadar bu konuyu anlatmıştır. Onun bildirdiği oîaylann bir kısmı ortaya çıkmış bir kısmı da çıka­cağı zamanı beklemektedir. Hicaz bölgesinden çıkan ve Busra'daki develerin boynu­nu aydınlatan ateş gibi geçmişten günümüze kadar bu oîaylann bir kısmının ortaya çıktığını görmekteyiz. Bu da Efendimiz (a.s.)'ın bir mucizesidir.

İnsanlık tarihi içerisinde gerçekleşmiş dehşet verici korkunç olaylar vardır, ile­ride böyle olaylar yine gerçekleşebilir. Müslümanlar bu bölümdeki hadisleri inceleye­rek böyle olaylara karşı hazırlıklı olurlar, tedbirlerini alırlar.

Yine çok acı ve dayanılmaz olaylarla karşılaşan Müslümanlar, bu bölümdeki haberleri inceleyerek buradaki müjdelerle rahatlar, ümitsizliğe düşmez, sabretmesini bilirler. Bu sıkıntılardan kurtuluş yollarını ararlar. Bu yolların da bu bilgiler içerisinde olduğunu bilirler. Bu duygu ve inançla Allah'a güvenerek bütün güçlükleri yenebilir­ler. Konunun Önemi nedeniyle hadis kitaplarının hemen hemen hepsinde ayrı bir bö­lüm olarak bu konuya yer verilir, konuyla ilgili hadisler getirilir. Konunun öneminden dolayı Hz. Peygamber (s.a.v.) zaman zaman ashabına uyanlarda bulunmuş, yukan­daki hadiste de görüldüğü üzere çok uzun konuşmalar yapmıştır.

Kıyametin kopmasından önce ortaya çıkacak olaylardan söz eden hadisler de­ğişik gruplara ayrılır. Bu hadislerin bazıları, îslâm ümmeti içerisinde ortaya çıkacak olan, dinden çıkmış sapık fikirler ve fırkalardan söz eder. Bazı hadisler İslâm ümme­tinin başına gelecek zayıflama ve sıkıntı dönemlerinden söz eder. Bazıları İslâm ümmeti İçerisinde ortaya çıkacak iyi ve kötü şahıslardan söz eder. Bazı hadisler İs­lâm ümmetine müjdeler verir gerçekleşecek zaferlerden söz eder. Müslüman bu müjde ile gerçekleşecek zafere hazırlıklı olur, bunun planlannı yapar. Kanaatimce bu müjdelerden alınacak en güzel yön de burasıdır. Yani Müslüman, vadedilen müjdeyi beklemez, bu müjdeyi gerçekleştirmek için hazıriıkiar yapar. Müjdenin verilmesinin nedeni müjdeyi gerçekleştirmek için hazırlık hareketini oluşturmaktır. Yoksa oturup müjdeyi beklemek tembellik olur, bu da İslâm'ın ruhuna ters düşer.

Rasûlüllah (s.a.v.), Müslümanlann içerisinde bulundukları merhalenin hangi merhale olduğu konusunda fikir sahibi olmalan için bu olaylardan söz eder. Müslü­manlar şu ana kadar gerçekleşmemiş olaylarla ilgili olarak verilen bilgiler ışığı altında bir takım planlar yapar, hazırlık içerisinde olur.

Rasûlüllah (s.a.v.), bu bilgileri kendisine verilen bilgi üzerinden konuşmuş, bil­gisi olmadığı yerlerde bilgisinin olmadığını söylemiştir. Bu haberler gayb konusudur, gaybı ise yalnız Allah bilir, akıl ve duyularla bilme imkanı yoktur. Ancak Allah gaybın bir kısmını yanında tutmuş, -kıyametin kesin kopma vakti gibi- bir kısmını da pey­gamberlerine bildirmiştir. «Alfah gaybı bilendir. Dilediği Peygamber dışında gaybmı kimseye açıklamaz...» (cin: 26-27) Bu ayetten de anlaşılacağı üzere Allah, gaybını dilediği peygambere agklayabiiir. Hz. Peygamber (s.a.v.) de bu açıklama­lardan bize anlatılmasına izin verilenlerini anlatmıştır. Gayb konulan hakkındaki bilgi­leri Kur"ân-ı Kerim ve Hadislerden öğrenebiliriz. Bu tür bilgilerin bir kısmını Kur'ân-ı Kerim'de bulabilirken diğerlerini ise Hadislerde bulmaktayız.) [1933]

1902-) Zeyneb bintü Cahş (r.a.): "Hz. Peygamber (s.a.v.) korku ve telaşla yanıma geldi ve baş parmağı ile şahadet parmağını halka yaptı: "Lâ ilahe illallah, yaklaşan serden vay Arabın haline!... Bugün Ye'cûc ve Me'cûc'ün şeddinden şu kadar açıldı," buyurdu. Ben: "Ey Allah'ın Rasûlü, içimizde iyi kimseler varken biz de helak olur mu­yuz?" dedim: "Evet, kötülüklerçoğaltışa"buyurdu." demiştir.

(Ye'cûc ve Me'cûc hakkında "Sahîh-i Buhârî Muhtasarı Tecrîd-i Sarîh" isimli ça-lışmamızdaki 1403. hadisin açıklamasına bakabilirsiniz.) [1934]

 

1903-) Ebû Hureyre (r.a.)'dan. Hz. Peygamber (s.a.v.): "Bugün Ye'cûc ve Me'cûc'un şeddinden şukadar bir yer açıldı." buyur­muştur. Hadisin ravisî, 'şu kadar' ifadesini göstermek için doksan dü­ğümü yapmıştır. [1935]

 

1904-) Hz. Aişe (r.a.): "Rasûiüllah (s.a.v.): "Bir ordu Kabe'ye saldırmak için harekete geçer (Meme ıie Medine arasındaki) el-Beydâ'da iken başından sonuna kadar tümü yerin dibine geçiri/ir" buyur­du, ben de: "Ey Allah'ın Rasûlü, içlerinde çarşı esnafı varken, kendile­rinden olmayanlar varken başından sonuna kadar tümü nasıl yerin di­bine geçirilir?" dedim: "Başından sonuna kadar yerin dibine geçi­rilir, sonra da kıyamette oradaki bulunuş niyetlerine göre di­riltilir, "buyurdu" demiştir.

(Zalim ve kötü kimselerin yanında yer almamalıyız. Kötü kimselere azap gön­derildiğinde biz de onların yanında isek azap bizi de bulur. Kıyamette diriltiürken, on­ların yanında ne niyetle bulunuyorsak ona göre diriltiliriz. Dolayısıyla kötü kimselerin yanında bulunuyorsak gerekçelerimizin geçerli olmasına dikkat ermeliyiz. Örneğin, onlara iyiliği emretmek ve kötülükten alıkoymak için yanlanna gitmiştik, gibi.) [1936]

 

1905-) Üsâme b. Zeyd (r.a.): "Hz. Peygamber (s.a.v.) Medine'nin yüksek binalarından bir binanın üzerine çıktı ve: "Benim gördüğümü görüyor musunuz, şüphesiz ben evlerinizin aralarına, yağmurun

yağdığı gibifitnelerin yağdığını görmekteyim."buyurâu." demiştir.

(Hadiste geçen "Utum" kelimesi, yüksek bina, köşk anlamına geldiği gibi, kale anlamına da gelir. Ayrıca "Eşrafe" fiili "Alâ" harfi ile kullanıldığında, yukarıdan bir şe­ye baktı anlamına gelir.

Buna göre hadisi değişik şekilde çeviri yapmak mümkündür:

Medine'nin kalelerinden bir kaleye çıktı...

Medine'nin yüksek binalarından bir binaya yukarıdan baktı... Buna göre Efen­dimiz yukarıdaki fitnelerle ilgili sözünü, yüksek bîr binaya bakarak söylemiştir. Böyle­ce yüksek binalara vurgu yapılmış olur.

Ayrıca "Mevâkı"' kelimesi mekan ismi olarak kullanıldığında, bir şeyin düştüğü yer anlamına geldiği gibi, mastar olarak kullanıldığında, bir şeyin inmesi, düşmesi anlamına da gelir. Buna göre hadisin anlamı:

"Fitnelerin İndiği yerieri, yağmurun indiği yerler gibi görmekteyim " şek-linde olur. Bu şekildeki bir anlam ise fitnelerin indiği yerde, yağmurun inip de iz bıraktığı yer gibi fitne izlerinin kalacağı, dolayısıyla fitnenin etkisinin vurgulandığını söyleyebiliriz. Yukandaki çeviride ise fitnenin sağnak bir şekilde indiği vurgulanmış olur.) [1937]

 

1906-) Ebû Hureyre (r.a.): "Rasûlüllah (s.a.v.): "İleride öyle bir fitne olacak ki bu fitne içerisinde, oturan ayakta durandan da­ha hayırlı olacaktır. Ayakta duran yürüyenden daha hayırlı olacaktır. Yürüyen de koşandan daha haırlı olacaktır. Kim me­rak eder de fitneye bakmak isterse fitne ona da bulaşır. Kim bu fitne içerisinde iken bir sığınak ve korunma bulursa onunlasığınıp korunsun, "buyurdu." demiştir.

(Hadiste fitne döneminde oturan kimsenin ayakta durandan daha hayırlı ola­cağı söylenirken, fitne içerisinde en az hareketli oianlann daha hayırlı olacağına, en fazla hareketti olan kimsenin daha kötü olacağına işaret edilmiştir. Fitneye yaklaş­mamaya, hatta merak edip yüzü bile çevirmemeye dikkat çekilmiştir.) [1938]

 

1907-) Ebû Bekre (r.a.)'dan. Şöyle demiştir: "Rasûlüllah (s.a.v.)'i: "İki Müslüman kılıçlarıyla karşı karşıya gelirse öldüren de, öl­dürülen de cehennemdedir." 6 ye buyururken işittim: "Ey Allah'ın Rasûlü, öldüreni anladık ama öldürülen niye cehennemdedir?" dedim: "O da karşısındakini öldürmeyi istiyordu da "buyurdu." [1939]

 

1908-) Hemmâm b. Münebbih, şöyle demiştir: "Bunlar, Ebû Hureyre (r.a.)'ın, Allah'ın Rasûlü Muhammed'den bize anlattığı bilgiler­dir hadislerdir. Kendisi bize bir kısım bilgiler hadisler zikretmiştir. Bu bilgilerde hadislerde Rasûlüllah fs.a.v.) şöyle buyurmuştur: "İki bü­yük topluluk vuruşmadıkça kıyamet kopmaz, bu iki topluluk arasında çok büyük öldürmeler / savaşlar olur. Halbuki bu iki­sinin davaları birdir." [1940]

 

1909-) Huzeyfe (r.a.): "Hz. Peygamber (s.a.v.) bir hutbe verdi öy­le ki bu hutbede kıyamete kadar anlatmadığı hiçbir şey bırakmadı. Bunları bilen bildi, bilmeyen bilemedi. Eğer unuttuğum bir şeyi görür­sem bunu hemen tanırım, tıpkı bir kimsenin kendisinden ayrı kaldığı bi­risini görüp de tanıdığı gibi." demiştir. [1941]

 

1910-) Huzeyfe (r.a.) anlatır: "Ömer (r.a.)'ın yanında oturuyor­duk: "Hanginiz Rasûlüllah (s.a.v.)'in fitne konusundaki sözünü ezberin­de tutuyor?" dedi: "Ben, tam söylediği gibi." dedim: "Sen bu konuda çok atılgansın" dedi. Ben: "Bir kimsenin ailesi, malı, çocuğu ve komşusu konusundaki fitnesi ki bunu namaz, oruç, sadaka, I-yiliği emretme kötülüğü yasaklama örter."dedim: "İstediğim bu değil, denizin dalgalandığı gibi dalgalanan fitne..." dedi. Huzeyfe: "Ey Mü'minlerin Emiri, sana karşı bu fitneden bir sıkıntı yoktur, seninle o-nun arasında kapalı bir kapı vardır." dedi. O da: "Kırılıyor mu? açılıyor mu?" dedi."Kırılıyor" dedi. Hz. Ömer (r.a.): "Öyleyse asla kapanmaz" dedi. Huzeyfe (r.a.)'a: "Ömer bu kapıyı biliyor muydu?" denildi. O da: "Evet, tıpkı yarından önce gecenin geleceğini bildiği gibi. Ben kendisine yalan yanlış olmayan bir hadis anlattım." dedi. Kendisine: "Kapı kim­dir?" diye soruldu."Kapı Ömer'dir." dedi. [1942]

 

1911-) Ebû Hureyre (r.a.): "Rasûlüllah (s.a.v.): "Fırat, yeraltında gömülü serveti hazineyi neredeyse ortaya çıkaracaktır. Kim buna şahit olursa bundan bir şey almasın, "buyurdu." demiştir. [1943]

 

1912-) Ebû Hureyre (r.a.)'dan. Rasûtüllah (s.a.v.): "Hicaz topra­ğından bir ateş çıkmadıkça kıyamet kopmaz. Bu ateş Busra 'dakidevelerin boyunlarını aydınlatır, "buyurmuştur,

(Tespit edebildiğim kadar hadislerde üç ateşten söz edilir.

1-) Hicaz toprağından çıkacak ve Susra'dan görülecek ateş, işlemekte oldu­ğumuz hadistedir.

2-) Hadremevften veya deniz tarafından çıkacak ve insanları toplayacak ateştir. (Tİrmizî, Fiten: 35)

3-) Yemen'den (Aden toprağının sonundan) çıkıp insanları haşrolunacakian yere sürecek, olduklan yerden göçe sevk edecek ateştir. (Müslim, Fiten: 39, Tirmizî, Fiten: 19, Ebû pâvûd, Melihim: 12, tbni Mâce, Fiten: 28) Hadis metinlerinde anlaşılan, bu ateş kı­yamet alametlerinin sonuncusudur. Bu konuda "Sahîh-i Buhân Muhtasarı Tecrîd-i Sann" isimli çaiışmamızdaki 2193. hadisin açıklamasına bakabilirsiniz.) [1944]

 

1913-) İbni Ömer (r.a.)'dan. Kendisi Rasûlüllah (s.a.v.)'i doğu ta­rafına dönmüş bir şekilde şöyle buyuatrken işitmiştir: "Bakın dikkat edin, fitne işte orada, bakın, fitne işte orada, şeytanın boynu­zunun topluluğunun d&ğduğu yerdedir."

Diğer bir rivayette ise eliyle doğu tarafını işaret ederek üç defa: V    "İşte, fitne işte orada. İşte, fitne işte orada, "buyurmuştur. [1945]

 

1914-) Ebû Hureyre (r.a.)'dan, Rasûlüllah (s.a.v.): "Devs kabile­sinin kadınlarının kıçları Zü'l-Halsa'nm etrafında çalkalanma-dıkça kıyamet kopmaz" buyurmuştur. Zü'l-Halsa, Devs kabilesinin

cahiliye döneminde Tebâle'deki bir puttur.

(Zü'l-Halsa, Devs, Hasam ve Becile kabilelerine ait Yemen'de bir tapınak evdir. Buraya Yemen'in Kâbesi de denilmekte idi. İçerisinde dikili taşlar vardı, beyaz mer­merden yapılmış üzeri taç gibi nakışlı bir bina İdi. Yemen ile Mekke arasında yedi ge-çelik uzakta Tebâle'de bulunuyordu. Buraya saygı gösterilir kurbanlar kesilirdi. Devs kabilesinin kadınları da, buraya arkalarını dönüp ırgalamak suretiyle taparlardı, (fsiâm Tarihi, m. Asım Koksal, xvıt. 107-108) 1672. hadiste görüldüğü gibi Zü'l-Haisa, Cerir b. Ab­dullah (r.a.) komutasındaki seriye ile yıkılmıştır. Hadisimizde cahiliye dönemindeki bir takım anlamsız uygulamalann tekrar döneceğine işaret vardır.) [1946]

 

1915-) Ebû Hureyre (r.a.)'dan. Rasûlüllah (s.a.v.): "Bir adam bi­risinin kabrine uğrar da: "Keşke bunun yerinde ben olsaydım" diyene kadar kıyamet kopmaz" buyurmuştur.

Diğer bir rivayette "Halbu ki, bu sözü söyleten din değil, be­lalardır"ifadesi vardır. [1947]

 

1916-)  Ebû  Hureyre (r.a.)'dan  Hz.   Peygamber (s,a.v.):   "Kabe'yi Habeşliler'den çelimsiz bacaklı birisi yıkıp tahrip «fer. "buyurmuştur. (Kabe'nin yıkılacağını bildiren bu hadis İçin çok şeyler söylenmiştir. Zamanı ko­nusunda da birbiriyle çelişen rivayetler vadır. Kesin olarak bileceğimiz Habeşii deni­len siyah tenli bir kavimden çelimsiz bir kimsenin buna ön ayak olacağıdır. Kıyametin kopacağı sırada meydana gelecek olan bu hadise bazı rivayetlere göre Deccâi'den önce, bazılanna göre sonra, bazılanna göre îsâ (a.s.)'dan önce, bazılarına göre son­ra olacaktır. Kimi rivayetlere göre Ye'cûc ve Me'cûc'le de bağlantılıdır. Aslında Allah­'ın hükmünün uygulanmayıp despotlann hüküm sürdüğü zaman Kabe yıkılmış de­mektir. Bu despotlar tarihten bu yana süregelmiştir. Cürhümler, Huzaalılar, Haccacı Zalim gibi. Haccac, zamanının topu olan mancınıkla Kabe'yi topa tutup, alevli bezler atarak yakıp, yıkmıştır.) [1948]

 

1917-) Ebû Hureyre (r.a.)'dan Hz. Peygamber (s.a.v.)'in: "Kahtân'dan bir kişi çıkıp da halkı sopasıyla sevk ve idare edene kadar kıyamet kopmaz, "buyurduğu rivayet edilmiştir.

(İbrahim (a.s.) Arap değildi. Kendisinin iki oğlundan îshak'tan Yahudiler İsma­il'den de Müstarebe Arapları (sonradan Araplaşanlar) gelmiştir. İsmail (a.s.) Yemen tarafından gelen Araplardan Cürhüm kabilesinin kızıyla evlenmiş ve bundan Hz. Peygamber (s.a.v.)'in soyu olan Müstarebe Arapları oluşmuştur. Kahtân ise Müstarebe Araplanndan önceki nesil olan Arapların dayandığı köktür. Hadis-i Şerif bu Araplardan gelen ve baskıyla halkı idare edecek olan bir yöneticiyi haber vermek­tedir. 1456. hadiste Muaviye (r.a.) "Kahtân'dan bir kralın çıkacağını bildiren" Abdul­lah b. Amr b. Âs (r.a.)'a öfkelenmiştir. Muaviye (r.a.)'ın öfkelenme sebebi, idarenin Kureyş elinde olacağını bildiren hadise bu haber ters düşmektedir. Ancak insanları baskıyla yönetecek Kahtanlı idareci Kureyşin hakimiyetinden sonra çıkacak oian ileri-ki bir husustur. Zaten pek çok âlim nezdinde hilafetin Kureyş'ten olacağını bildiren hadisler Raşid Halifeler dönemi için geçerli olduğuna yorumlanmıştır. Bu nedenle ile-riki dönemlerde Kahtân'dan çıkacak yöneticinin hilafetin Kureyş'ten olacağını bildiren hadise ters düşmediği söylenmiştir.) [1949]

 

1918-) Ebû Hureyre (r.a.)'dan. Rasûlüllah (s.a.v.): "Gözleri kü­çük, yüzleri kırmızı, burnu basık yüzleri sanki deri üstüne deri kaplanmış kalkan gibi kalın etli olan Türkle savaşmanıza ka­dar kıyamet kopmaz, ayakkabıları kıldan olan bir toplulukla savaşmanıza kadar kıyamet kopmaz, "buyurmuştur. [1950]

 

1919-) Ebû Hureyre (r.a.) Hz. Peygamber (s.a.v.)'in: "Ayakkabı­lar/ kıldan olan bir kavimle savaşmanıza kadar, gözleri küçük, yüzleri kırmızı, burnu basık, yüzleri sanki deri üstüne deri kaplanmış kalkan gibi kalın etli olan Türkle savaşmanıza ka­dar kıyamet kopmaz, "diye buyurduğunu rivayet etmiştir.

(Hadiste belirtilen Türkle savaş hakkında Merhum Said Havva şöyle demekte­dir: "Burada Türk denilirken kastedilen kitle, bilinen Türk halkından daha geniş bir kitledir. Bunu hadiste anılan özelliklerden anlamaktayız. Anlaşıldığına göre burada kastedilenler, Türkler, Moğollar ve Tatarlar gibi Türklerin yaşadıkları bölgelerin arka­larında kalan halklardır. Çünkü hadiste zikredilen özellikler bunlara da uymaktadır,"

Bir başka yerde ise şöyle demektedir: "...Bu ilim adamlan o zaman Türk der­ken Kafkas dağlarının arkasında oturan bütün halkları kasdetmektedirler. Oysa bu bölgede o zamanlarda çok değişik halklar yaşamaktaydı. Hadislerde zikredilen özel­liklere uygun olan halklar ise Moğol ve Tatar halklarıdır. Bu halklar, Müslümanlara yaptıklarını yapmışlardır. Öte yandan kendilerine Türk denilen diğer toplumların îslâmiyeti kabul ettiklerini ve bu dini geniş alanlara yaydıklarını görmekteyiz. Müs­lümanların başlangıçta bu halklarla savaşmış oldukları doğrudur. Ancak çarpışmalarSürmemiştir. (el-Esâs fİ's-Sünne (İslâm Akaidi), Said HavVa, IX. 205, 210) [1951]

 

1920-) Ebû Hureyre (r.a.): "Rasûlüllah (s.a.v.): "Kureyş'ten şuoymak insanları helak eder" buyurdu, kendisine: "Bize ne emre­dersin?" dediler:  "Keşke insanlar onlardan uzak dursalar?" bu­yurdu" demiştir.

(Hadisin Buhârfdeki diğer rivayetinde "Ümmetimin helaki, Kureyş'ten olan yaş­ları küçük gençlerden olacaktır." İfadesi vardır. Ebû Hureyre (r.a.) devamla: "İster­sen, falanın oğullan, falanın oğullan, diye isimlerini verebilirim." demiştir. Hadisi Ebû Hureyre'den rivayet eden Saîd b. Amr'ın torunu Amr b. Yahya: "Mervânoğullan Şam'da idareye geçtiklerinde dedemle birlikte onlara gidiyorduk, bir de baksa ki bunların birtakım yaşlan küçük gençler olduğunu gördü ve bize: "Bunlar herhalde  onlardandır." dedi, biz de: "Sen daha iyi bilirsin" dedik" demiştir. (Buharı, Menâkıb: 25, Rten: 3) Bu ifadelerden Hz. Peygamber (s.a.v.)'in haber verdiği kimselerin Mervânoğullan olduğu anlaşılmaktadır. Nitekim bu dönemde Emevî hanedanından olan bir kısım gençler, kendilerinden daha yaşlı ve tecrübeli kimseler varken Emevî hanedanının güvenliği için çeşitli idari görevlere atanmışlar, bunların baskı ve zulüm­leri görülmüştür.) [1952]

 

1921-) Ebû Hureyre (r.a.)'dan. Hz. Peygamber (s.a.v.): "Kisrâ ölmüştür, ondan sonra Kisrâ olmaz. Kayser de elbette ölecek­tir, ondan sonra Kayser olmaz. Kesinlikle sizler her ikisinin ha­zinelerini Allah yolunda paylaşacaksınız." buyurmuştur.

(Kisrâ, İran hükümdarlarını verilen genel bir isimdir. Kayser de, Bizans hüküm­darlarına verilen genel bir isimdir. Hz. Peygamber (s.a.v.)'in bildirdiği şekilde her iki kraliyet de sona ermiştir. İmam Şâfi ve diğer âlimlere göre "Ondan sonra Kisrâ olmaz." "Ondan sonra Kayser olmaz."ifadesinden maksat, artık Hz. Peygamber (s.a.v.) zamanındaki gibi Irak'ta bir Kisrâ olamaz, Şâm bölgesinde de Kayser olmaz,.

demektir. (Nevevi, Serili! Müslim, Mil. 249, Ayni, Umdetu'l-Kâri, I. 90, XIII. 205) Buna göre

başka yerlerde bu kraliyetler bulunabilir.

Kisrâ yönetimine hicri 32 yılında son verilmiştir. Kayser yönetimi ise 1453 yılın­da Fatih Sultan Mehmed eliyle son bulmuştur. Neticede hadiste verilen gelecekle Ü-giii haberler gerçekleşmiştir. Bu iki haberin sonuncusunun gerçekleşmesi Fatih Sul­tan Mehmed eliyle olmuştur. İstanbul'un fethi ile Peygamber Övgüsüne elde eden Sultan Fatih'in bir diğer meziyeti ise yukarıdaki hadiste bildirilen Peygamber haberini gerçekleştiren bir kimse olmasıdır.) [1953]

 

1922-) Cabir b. Semure (r.a.)'dan. Rasûİüüah (s.a.v.): "Kisrâ öl­düğünde, ondan sonra Kisrâ olmaz."buyurmuştur. Hadisin deva­mı Ebû Hureyre (r.a.)'ın hadisi gibidir.

Diğer bir rivayet ise "Müslümanlardan bir topluluk/örgüt beyaz saraydaki Kisrâ hanedanının hazinesini mutlaka fethe­decektir"' şekl indedir[1954].

 

1923-) Abdullah b. Ömer (r.a.)'dan. Rasûlüllah (s.a.v.): "Yahudi­lerle savaşırsınız, sonunda onlardan birisi taşın arkasına giz­lenir de taş di/e gelerek: "Ey Allah 'in kulu, işte Yahudi arkam-dadır, onu öldür" der. "buyurmuştur. [1955]

 

1924-) Ebû Hureyre (r.a.)'dan. Rasûlüllah (s.a.v.): "Yahudilerle savaşmadıkça kıyamet kopmaz, sonunda arkasında Yahudi gizlenen taş dile gelir ve; "Ey Müslüman, işte Yahudi arkam-dadır, onu öldür."der"'buyurmuştur.

(Yahudilerle savaş hakkında "Sahîtvi Buhârî Muhtasarı Tecrîd-i Sarîh" isimli ça-iişmamızdaki 1260. hadisin açıklamasına bakabilirsiniz.) [1956]

 

1925-) Ebû Hureyre (r.a.)'dan. Hz. Peygamber (s.a.v.): "Hepsi de kendisinin Allah'ın Rasûlü olduğunu iddia eden otuza yakın yalancı deccâ/ierin ortaya çıkmasına kadar kıyamet kopmaz."buyurmuştur. [1957]

 

1926-) Muhammed b. Munkedir: "Câbir b. Abdullah (r.a.)'i/ İbni Sayyâd'tn deccâl olduğu hakkında Allah'a yemin ederken gördüm, ken­disine: "Sen (bu konuda böyle nasıl) yemin ediyorsun?" dedim, o da: "Hz. Peygamber (s.a.v.)'in yanında Ömer'i bu konuda yemin ederken gör­düm, Hz. Peygamber (s.a.v.) karşı çıkmadı." dedi." demiştir. [1958]

 

1927-) Abdullah b. Ömer (r.a.) anlatır: "Ömer (r.a.) Hz. Peygamber (s.a.v,) ile birlikte bir topluluk içerisinde (kahinlik yaptığı bümen Yahudi çocuk) İbni Sayyâd'ın bulunduğu tarafa gittiler, nihayet onu Muğaleoğullan'nın taş köşkünün yanında çocuklarla oynarken buldular. -Bu sırada İbni Sayyâd ergenlik çağına yaklaşmıştı- Hz. Peygamber (s.a.v.) eliyle dokunana kadar onun geldiğinin farkına varmamıştı. Sonra İbni Sayyâd'a: "Benim Allah­'ın Rasûlü olduğuma şahitlik eder misin?" buyurdu. İbni Sayyâd kendisine baktı ve: "Senin ümmiierin (okuma-yazma bitmeyenlerin) Rasûlü olduğuna şahitlik ederim." dedi ve Hz. Peygamber (s.a.v.)'e hitaben: "Sen benim Allah'ın Rasûlü olduğuma şahitlik eder misin?" dedi. Rasûlüllah o-nun bu teklifini reddetti ve: "Ben, Allah'a ve Peygamberlerine iman ettim."öüyurdu arkasından da ona: "Negörüyorsun?"buyurdu. İbni Sayyâd: "Bana doğru da geliyor yalana da" dedi. Bunun üzerine Hz. Pey­gamber (s.a.v.): "Öyleyse durum sana karışık olmuştur." buyurdu. Sonra Hz. Peygamber (s.a.v.): "Sana içimden bir şey tuttum." buyur­du. İbni Sayyâd: "O içinde tuttuğun "Duh'tur." dedi: "Hadioradan (kahin­lik yapmaktan ileriye) gücünü asla aşamazsın."buyurdu. Ömer (r.a.): "Ey Allah'ın Rasûlü, beni bırak da onun boynunu vurayım!" dedi. Rasûlüllah (s.a.v.): "Eğer bu, o (DeccâS) ise sen ona asla bir şey yapamazsın, e-ğero değilse bunu öldürmede sana bir hayır yoktur, "buyurdu. [1959]

 

1928-) Yine Abdullah b, Ömer (r.a.) anlatır: "Rasûlüliah (s.a.v.) bun­dan sonra yine yanında Übey b. Ka'b ile birlikte İbni Sayyâd'm bulunduğu hurmalığa gitti. İbni Sayyâd kendisini görmeden önce durumu sezdirme­den bir şeyler dinlemek istemişti. Hz. Peygamber (s.a.v.) onu kadife sergi , içerisinde yan yatmış birtakım sembol ve işaretler / birtakım uğultulu ses­ler içinde gördü. Tam bu sırada İbni Sayyâd'ın annesi, hurma ağacına gizlenmiş olan Rasûlüllah (s.a.v.)'i gördü ve İbni Sayyâd'a: "Ey Safi -İbni Sayyâd'm ismidir- bak şurada Muhammed var." dedi. İbni Sayyâd hemen toparlanıp kalktı, bunun üzerine Hz. Peygamber (s.a.v.): "Keşke bırak-saydı da işin hakikati ortaya çıksaydı" buyurmuştur.

(îbni Sayyâd Hz. Peygamber (s.a.v.) döneminde henüz buluğa ermemiş Yahu­di bir çocuktur. Tutarsız davranışları olmuş bazı şeyleri bildiğini iddia etmiş hatta kendisinin Allah'ın Peygamberi olduğunu bile söylemiştir. Onun bu garip durumu, as-hab arasında dikkat çekmiş, bunun üzerine durumunu tetkik için Efendimiz yanına gidip konuşmuştur. îçinden Duhan (=Durnan) kelimesini tutmuş ve ondan içindekini bilmesini söylemiş o da bunun bir kısmını bilebilmiş "Duh" diyebilmiştir. Bu konuda "Sahîh-i Buhârî Muhtasarı Tecrid-i Sarih" isimli çalışmamızda ki 678. hadisin açıkla­masına bakabilirsiniz.) [1960]

 

1929-) Abdullah b. Ömer (r.a.): "Hz. Peygamber (s.a.v.) (veda hut­besinde) halkın arasında ayağa kalktı ve bir hutbe verdi. Allah'ı İayık ol­duğu şekliyle övdü, sonra da Deccâl'den söz etti: "Şüphesiz ben sizi ondan sakındırıp uyarıyorum. Deccâl'e karşı kavmini uyarma­yan hiçbir peygamber yoktur. Ona karsı Nuh da kavmini u-yarmıştır. Ancak ben, size Deccâl hakkında hiçbir peygambe­rin kavmine söylemediği bir söz söyliyeceğim. Onu, gözünün sakat olmasından bilirsiniz. Halbuki Allah'ın gözü sakat değil­dir, "buyurdu." demiştir.

(Hadisimizde bütün peygamberlerin ümmetlerine Deccâl fitnesinden söz ettiği­ni görmekteyiz. Onun gözünün sakat oîamasını hiçbir peygamberin kavmine söyle­memesi, Deccâl hakKındaki bu bilginin onlara biidirilmemesinden olabilir. Zira gayb konusunda peygamber kendilerine verilen bilgileri bilebilirler. Kendilerine böyle bir bilginin verilmemesi nedeniyle onun bu özelliğini bilememelerinden daha doğal bir şey yoktur. Bu bilginin diğer peygamberlere verilmeyip sadece bizim Peygamberimi­ze verilmesi, Deccâl'in bu ümmet zamanında çıkacağı nedeninden olabilir. Hadiste verilen Deccâl hakkındaki bilgileri, bir bakıma Hz. Peygamber'in ashabıyla vedalaş­ması demek olan veda hutbesinde dile getirmesi dikkat çekicidir.

Deccâl konusunda "Sahîh-i Buhârî Muhtasar Tecrîd-i Sarîh" isimli çalışmamadaki 1305. hadisin agklamasına bakabilirsiniz. Yer yüzünde kötülük elebaşısı olan Deccâl'in bozgunculuğu Hz. İsa (a.s.)'ın yer yüzüne inmesi ve onu öldürmesiyle son bulacaktır. Hz. Isa (a.s.)'ın kıyamete yakın yeryüzüne inecek ve kötülük odağı elebaşısı Deccâl'i öldüre­cektir. Bu konudaki görüşler ve tartışmalar için "Sahîh-i Buhârî Muhtasan Tecrîd-i Sarîh" isimli çalışmamızdaki 1439. hadisin agklamasına bakabilirsiniz.) [1961]

 

1930-) İbni Ömer (r.a.): "Hz. Peygamber (s.a.v.) bir gün halkın arasında otururken, Mesih DeccâTi anlattı ve: "Şüphesiz Allah, gözüsakat olan değildir. Bakın, Mesih Deccâl sağ gözü sakat olan­dır, gözü sanki diğerlerinden farklı olarak salkımdan çıkmış üzüm tanesigibidir, "buyurdu" demiştir[1962]

 

1931-) Enes b. Mâlik (r.a.)'dan. Rasûlüllah (s.a.v.): "Yalancı ve sakat gözlü hakkında ümmetini uyarmayan hiçbir peygamber yoktur. Dikkat ediniz, onun gözü sakattır. Rabb'iniz ise sakat gözlü değildir. O, sakat gözlünün İki gözünün arasında 'K F R' yazılıdır." buyurmuştur.

Diğer bir rivayette ise "Deccâl, gözü siliktir. İki gözü arasın­da her Müslümanın okuyabileceği şekilde 'KÂFİR' yazılıdır." buyurmuş ve bunu 'K F R1 diye de hecelemiştir. [1963]

 

1932-) Huzeyfe (r.a.): "Rasûlüllah (s.a.v.)'i: "Deccâl çıktığında yanında ateş ve su bulunacaktır. Ancak insanların ateş olarak gördükleri serin bir sudur. İnsanların serin bir su olarak gör­dükleri de yakıcı bir ateştir. Sizden kim ona ulaşırsa ateş ola­rak gördüğü şey içinde bulunsun, çünkü o gerçekte tatlı ve se­rindir." 6\ye buyururken işittim." demiştir. [1964]

 

1933-) Ebû Hureyre (r.a.)'dan. Rasûlüllah (s.a.v.): "Dikkat edi­niz, size Deccâl hakkında bir haber vereceğim ki hiçbir pey­gamber kavmine bu haberi vermemiştir. O, gözü sakat olan­dır. Yanında cennet ve cehenneme benzer şeyler getirir. Onun cennet dediği cehennemin ta kendisidir. Ben sizi, Nûh 'un kav­mini ona karşı uyardığı gibi uyardım"buyurmuştur. [1965]

 

1934-) Ebû Said el-Hudrî (r.a.): "Rasûlüllah (s.a.v.) Deccâl hak­kında bize uzun uzun sözler etti. Bize söylediği sözler içerisinde şöyle de def niştir: "Medine geçitlerinden girmesi kendisine yasaklan­dığı halde Deccâl çıkıp gelir ve Medine'de bulunan bir kısım verimsiz çorak araziye konaklar, bu zamanda insanların en veya insanların en iyilerinden olan bir kimse onun karşısına çıkar ve: "Rasûlüllah (s.a.v.)'in bildirdiğiDeccâl'in sen oldu­ğuna şahitlik ederim." der. Bunun üzerine Deccâl: "Ne dersi­niz, şimdi ben bunu öidürsem sonra da diriltsem bu davamda benim hakkımda şüphe eder misiniz?" der. Onlar: "Hayır şüp­he etmeyiz," derler. Deccâl hemen bu zatı öldürür, sonra da tekrar diriltir. Dirilttiğinde bu zat: "Allah'a yemin olsun ki bu­günkü kadar benim (senin Deccâl olduğun hakkındaki) görüşüm asla böyle kuvvetli olmamıştır." der. Sonunda Deccâl: "Onu öldürüyorum ama hakimiyetim altına alamıyorum, "der. "demiştir.

(Hadisi Müslim'den rivayet eden ravi Ebû İshak İbrahim b. Süfyân: "Bu kimse­nin Hızır (a.s.) olduğu söylenir." demiştir. Müslim, nten: 112) [1966]

 

1935-) Muğira b. Şu'be (r.a.): "Deccâl hakkında, Hz. Peygamber (s.a.v.)'e benden daha çok soru soran hiçbir kimse yoktur. Kendisi, bana: "Soracağın sorun nedir?"buyurdu: "Onun yanında ekmek ve etten dağlar ile sudan nehir olduğunu söylüyorlar?" dedim: "O, Allah nazarında bundan daha kolaydır, "buyurdu." demiştir. [1967]

 

1936-) Enes b. Mâlik (r.a.)'dan. Hz. Peygamber (s.a.v.): "Mekke ve Medine dışında Deccâl'in ayak basmadığı hiçbir belde kal­mayacaktır. Deccâl'in girmek istediği her geçitte Medine 'yi ko­ruyan saf tutmuş Melek/er bulunacaktır. Sonra Medine, halkıy­la üç defa sallanacak ve Allah tüm kâfir ve münafıkları çıkara­caktır, "buyurmuştur. [1968]

 

1937-) İbni Mes'ûd (r.a.): "Hz. Peygamber (s.a.v.)'i: "Kendileri hayatta iken üzerlerine kıyametin koptuğu kimseler, halkın en kötü/eridir, "diye buyururken işittim." demiştir.

(İmam Müslim'in rivayet ettiği bir hadiste, Allah ipekten daha yumuşak bir rüzgâr gönderir, sonunda kalbinde zerre miktarı iman olan herkesin ruhunu aiır. (Müslim, imân: 185) buna göre geriye kalanlann üzerine kıyamet kopacaktır ki bunlar kalplerinde zerre miktarı iman olmayan en kötü kimselerdir.) [1969]

 

1938-) Sehl b. Sa'd (r.a.): "Rasûlüllah (s.a.v.) şahadet parmağı ile orta parmağını göstererek: "Kıyamet günü ile ben şu ikisi gibi ,? kın) iken peygamber gönderildim."'buyurdu." demiştir. [1970]

 

1939-) Enes b. Mâlik (r.a.)'dan. Rasûlüllah (s.a.v.): "Ktyamet günü ile ben şu ikisi gibi iken peygamber gönderildim, "buyurmuştur.

(Bu ifadeden iki anlam çıkarmak mümkündür. Birincisi anlam Hz. Peygam­ber (s.a.v.)'den sonraki geri katan kıyametin kopacağı vaktin süresi, kâinatın yaratılı­şından Hz. Peygamber (s.a.v.)'e kadar olan sürenin miktarına oranla, iki parmağın birbirine yakınlığı kadar yakındır. İkinci anlam İse nasıl iki parmak arasında hiçbir şey yok ise son peygamber ile kıyamet arasında başka bir peygamber yoktur, kendi­si peygamberlerin sonuncusudur, bundan sonra artık kıyamet vardır. Bu bakımdan kıyamete en yakın peygamber kendisidir. Hz. Peygamber (s.a.v.)'in kıyamete yakın­lığı hakkında "Sahîh-i Buhârî Muhtasan Tecrîd-i Sarih" isimli çalışmamadaki 1353. ve 1793. hadislerin agklamasına bakabilirsiniz.) [1971]

 

1940-) Hz. Aişe (r.a.): "Bedevilerden kâba ve cahil birtakım kimse­ler vardı. Hz. Peygamber (s.a.v.)'e gelir: "Kıyamet ne zaman kopacak?" derlerdi. Hz. Peygamber (s.a.v.) en küçüklerine bakar: "Şu yaşarsa, kendisine ihtiyarlık gelmeden başınıza kıyametiniz gelir." bu­yururdu." demiştir. Hadisin ravisi Hişâm b. Urve: "Yani onların ölmeleriyle kıyametleri kopar" demiştir.

(Bir kimse öldüğünde onun için kıyamet kopmuş demektir. Artık geride katan dünyadakilere kıyametin kopup kopmaması ölen bir kimse için bir anlam ifade etmez. Onun kıyameti kopmuş hesap vermesi başlamıştır.) [1972]


1941-) Ebû Hureyre (r.a.), Hz. Peygamber (s.a.v.)'den rivayet ederek: "İki üfleme arası kırktır." dedi. Oradakiler: "Ey Ebû Hureyre: "Kırk gün mü?" elediler: "Bir şey diyemem" dedi. Onlar: "Kırk yıl mı?" dediler: "Bir şey diye­mem" dedi. Onlar: "Kırk ay mıdır?" dediler: "Bir şey diyemem" dedi ve Hadi­se şöyle devam etti: "İnsanın, kuyruk sokumu kemiği dışında her yeri çürür. İşte bu kuyruk sokumu kemiğinde yaratılış derlenip toparlanır." demiştir.

(Ebû Hureyre (r.a.)'ın Cevap vermemesi bu konuda bilgisi olmadığından dola­yıdır. Onun bu davranışı, sahabenin hadis rivayetinde kendi kafasından hareket etmediğini göstermektedir. Nitekim Ebû Hureyre (r.a.) da burada bilmediği bir ayrıntı­da sükut etmiştir.) [1973]


[1933] Muhammed Fuâd Abdülbâki, (Tahhik, Abdullah Feyzi Kocaer), Müttefekul Aleyh Hadisler, Hüner Yayınları: 600-601.

[1934] Muhammed Fuâd Abdülbâki, (Tahhik, Abdullah Feyzi Kocaer), Müttefekul Aleyh Hadisler, Hüner Yayınları: 601.

[1935] Muhammed Fuâd Abdülbâki, (Tahhik, Abdullah Feyzi Kocaer), Müttefekul Aleyh Hadisler, Hüner Yayınları: 601.

[1936] Muhammed Fuâd Abdülbâki, (Tahhik, Abdullah Feyzi Kocaer), Müttefekul Aleyh Hadisler, Hüner Yayınları: 601.

[1937] Muhammed Fuâd Abdülbâki, (Tahhik, Abdullah Feyzi Kocaer), Müttefekul Aleyh Hadisler, Hüner Yayınları: 602.

[1938] Muhammed Fuâd Abdülbâki, (Tahhik, Abdullah Feyzi Kocaer), Müttefekul Aleyh Hadisler, Hüner Yayınları: 602.

[1939] Muhammed Fuâd Abdülbâki, (Tahhik, Abdullah Feyzi Kocaer), Müttefekul Aleyh Hadisler, Hüner Yayınları: 602.

[1940] Muhammed Fuâd Abdülbâki, (Tahhik, Abdullah Feyzi Kocaer), Müttefekul Aleyh Hadisler, Hüner Yayınları: 603.

[1941] Muhammed Fuâd Abdülbâki, (Tahhik, Abdullah Feyzi Kocaer), Müttefekul Aleyh Hadisler, Hüner Yayınları: 603.

[1942] Muhammed Fuâd Abdülbâki, (Tahhik, Abdullah Feyzi Kocaer), Müttefekul Aleyh Hadisler, Hüner Yayınları: 603.

[1943] Muhammed Fuâd Abdülbâki, (Tahhik, Abdullah Feyzi Kocaer), Müttefekul Aleyh Hadisler, Hüner Yayınları: 603.

[1944] Muhammed Fuâd Abdülbâki, (Tahhik, Abdullah Feyzi Kocaer), Müttefekul Aleyh Hadisler, Hüner Yayınları: 604.

[1945] Muhammed Fuâd Abdülbâki, (Tahhik, Abdullah Feyzi Kocaer), Müttefekul Aleyh Hadisler, Hüner Yayınları: 604.

[1946] Muhammed Fuâd Abdülbâki, (Tahhik, Abdullah Feyzi Kocaer), Müttefekul Aleyh Hadisler, Hüner Yayınları: 604.

[1947] Muhammed Fuâd Abdülbâki, (Tahhik, Abdullah Feyzi Kocaer), Müttefekul Aleyh Hadisler, Hüner Yayınları: 604-605.

[1948] Muhammed Fuâd Abdülbâki, (Tahhik, Abdullah Feyzi Kocaer), Müttefekul Aleyh Hadisler, Hüner Yayınları: 605.

[1949] Muhammed Fuâd Abdülbâki, (Tahhik, Abdullah Feyzi Kocaer), Müttefekul Aleyh Hadisler, Hüner Yayınları: 605.

[1950] Muhammed Fuâd Abdülbâki, (Tahhik, Abdullah Feyzi Kocaer), Müttefekul Aleyh Hadisler, Hüner Yayınları: 605.

[1951] Muhammed Fuâd Abdülbâki, (Tahhik, Abdullah Feyzi Kocaer), Müttefekul Aleyh Hadisler, Hüner Yayınları: 606.

[1952] Muhammed Fuâd Abdülbâki, (Tahhik, Abdullah Feyzi Kocaer), Müttefekul Aleyh Hadisler, Hüner Yayınları: 606.

[1953] Muhammed Fuâd Abdülbâki, (Tahhik, Abdullah Feyzi Kocaer), Müttefekul Aleyh Hadisler, Hüner Yayınları: 606-607.

[1954] Muhammed Fuâd Abdülbâki, (Tahhik, Abdullah Feyzi Kocaer), Müttefekul Aleyh Hadisler, Hüner Yayınları: 607.

[1955] Muhammed Fuâd Abdülbâki, (Tahhik, Abdullah Feyzi Kocaer), Müttefekul Aleyh Hadisler, Hüner Yayınları: 607.

[1956] Muhammed Fuâd Abdülbâki, (Tahhik, Abdullah Feyzi Kocaer), Müttefekul Aleyh Hadisler, Hüner Yayınları: 607.

[1957] Muhammed Fuâd Abdülbâki, (Tahhik, Abdullah Feyzi Kocaer), Müttefekul Aleyh Hadisler, Hüner Yayınları: 607.

[1958] Muhammed Fuâd Abdülbâki, (Tahhik, Abdullah Feyzi Kocaer), Müttefekul Aleyh Hadisler, Hüner Yayınları: 608.

[1959] Muhammed Fuâd Abdülbâki, (Tahhik, Abdullah Feyzi Kocaer), Müttefekul Aleyh Hadisler, Hüner Yayınları: 608.

[1960] Muhammed Fuâd Abdülbâki, (Tahhik, Abdullah Feyzi Kocaer), Müttefekul Aleyh Hadisler, Hüner Yayınları: 608-609.

[1961] Muhammed Fuâd Abdülbâki, (Tahhik, Abdullah Feyzi Kocaer), Müttefekul Aleyh Hadisler, Hüner Yayınları: 609.

[1962] Muhammed Fuâd Abdülbâki, (Tahhik, Abdullah Feyzi Kocaer), Müttefekul Aleyh Hadisler, Hüner Yayınları: 609-610.

[1963] Muhammed Fuâd Abdülbâki, (Tahhik, Abdullah Feyzi Kocaer), Müttefekul Aleyh Hadisler, Hüner Yayınları: 610.

[1964] Muhammed Fuâd Abdülbâki, (Tahhik, Abdullah Feyzi Kocaer), Müttefekul Aleyh Hadisler, Hüner Yayınları: 610.

[1965] Muhammed Fuâd Abdülbâki, (Tahhik, Abdullah Feyzi Kocaer), Müttefekul Aleyh Hadisler, Hüner Yayınları: 610.

[1966] Muhammed Fuâd Abdülbâki, (Tahhik, Abdullah Feyzi Kocaer), Müttefekul Aleyh Hadisler, Hüner Yayınları: 610-611.

[1967] Muhammed Fuâd Abdülbâki, (Tahhik, Abdullah Feyzi Kocaer), Müttefekul Aleyh Hadisler, Hüner Yayınları: 611.

[1968] Muhammed Fuâd Abdülbâki, (Tahhik, Abdullah Feyzi Kocaer), Müttefekul Aleyh Hadisler, Hüner Yayınları: 611.

[1969] Muhammed Fuâd Abdülbâki, (Tahhik, Abdullah Feyzi Kocaer), Müttefekul Aleyh Hadisler, Hüner Yayınları: 611.

[1970] Muhammed Fuâd Abdülbâki, (Tahhik, Abdullah Feyzi Kocaer), Müttefekul Aleyh Hadisler, Hüner Yayınları: 612.

[1971] Muhammed Fuâd Abdülbâki, (Tahhik, Abdullah Feyzi Kocaer), Müttefekul Aleyh Hadisler, Hüner Yayınları: 612.

[1972] Muhammed Fuâd Abdülbâki, (Tahhik, Abdullah Feyzi Kocaer), Müttefekul Aleyh Hadisler, Hüner Yayınları: 612.

[1973] Muhammed Fuâd Abdülbâki, (Tahhik, Abdullah Feyzi Kocaer), Müttefekul Aleyh Hadisler, Hüner Yayınları: 612.